Hitler'in rüyası bütün dünyaya hükmedecek bir Alman İmparatorluğu kurmak ve dünya üzerindeki tüm "aşağı" ırkları sterilize ederek sözde "insan evrimi"ni hızlandırmaktı...
Nazizm'in ırkçı vahşeti, sadece Almanya sınırları içindeki "uygun olmayan" insanları değil, tüm dünyayı hedef alıyordu. Hitler'in rüyası bütün dünyaya hükmedecek bir Alman İmparatorluğu kurmak ve dünya üzerindeki tüm "aşağı" ırkları sterilize ederek sözde "insan evrimi"ni hızlandırmaktı. Nitekim bu, Darwin'in de dile getirdiği bir kehanetti. Bilindiği gibi Darwin, İnsanın Türeyişi isimli kitabında, "yakın bir gelecekte medeni insan ırkları, vahşi ırkları tamamen yeryüzünden silecekler ve onların yerine geçecekler.
Öte yandan insansı maymunlar da... kuşkusuz elimine edilecekler." diyordu. Darwin'in bu kehanetini uygulama görevini de Hitler üstlenmişti.
Bu planı 1939 yılında uygulamaya koydu. Şok saldırılarla önce Polonya'yı, ardından Danimarka, Norveç, Belçika, Hollanda, Fransa, Yugoslavya ve Yunanistan'ı, Kuzey Afrika'yı ve Sovyetler Birliği'ni işgal etti. İşgal altındaki ülkelerin halklarına, özellikle "aşağı ırklar" kategorisine dahil edilen insanlara büyük bir zulüm uygulandı. Milyonlarca insan tutsak olarak çalıştırılmak üzere toplama kamplarına gönderildi ve feci şartlarda yaşatıldı. Bu kamplarda yaşamını yitiren yüz binlerce Yahudi, Çingene, Slav, Rus ve diğer milletlerden insanlar, Darwinist ırkçılığın vardığı sonucu belgelemektedir. (Kamplarda yaşamının yitiren Musevilerin bir kısmı da gerçekte Musevi Hazar Türkleridir.)
Nazi vahşetinin en çarpıcı örneklerinden biri, Nazi subayı Josef Mengele'nin Auschwitz toplama kampında tutuklular üzerinde yaptığı insanlık dışı deneylerdir. Mengele tarafından kamp tutsakları arasından "kobay" olarak seçilen yetişkinler ve çocuklar üzerinde, insan vücudunun acıya veya soğuğa ne kadar dayanabildiğini anlamak için korkunç denemeler yapılmıştır. Soğuk kış gününde buz dolu sulara zorla sokulup bekletilen insanların, donmadan önce kaç dakika yaşayabildikleri test edilmiştir. Mengele'nin denekleri üzerinde hiçbir anestezi yapmadan cerrahi operasyonlar yürüttüğü, örneğin insanların kollarını, bacaklarını veya midelerini canlı canlı kestiği bilinmektedir. Mengele'nin en zalim deneyleri ise, kampa gelen ikiz çocuklar üzerinde olmuştur. Mengele kampa gelen tüm ikizleri diğer tutsaklardan ayırmış ve üzerlerinde farklı denemeler yaparak kalıtımsal faktörlerin etkisini ölçmüştür. Ancak kullandığı metodlar inanılmaz derecede zalimdir. İkizlerin kanını birbirine enjekte ederek tepkiyi ölçmüş, çoğunda ikizlerin biri veya ikisi şiddetli ağrılar ve yüksek ateş yaşamıştır. Mengele göz renginin kalıtsal olarak değiştirilip değiştirilmeyeceğini ölçmek istemiş ve bu amaçla ikizlerin gözlerine mavi mürekkep enjekte etmiştir. Çoğu denek büyük acılar çekmiş ve bir kısmı kör olmuştur. Küçük çocuklara çeşitli hastalıkların mikropları enjekte edilmiş ve bu hastalıklara ne kadar dayanabildikleri ölçülmüştür. Pek çok masum çocuk, Mengele adlı bu Nazi canavarının elinde işkence çekmiş, sakat kalmış veya ölmüştür.
Bu akıl almaz vahşetin temelinde, insanları bir hayvan türü olarak gören, bazı insan ırklarını ise "zararlı hayvanlar" olarak kabul eden Darwinist-faşist ırk teorisi yatmaktadır. Nitekim Mengele'nin geçmişine bakıldığında, bu teoriyle eğitildiği açıkça görülmektedir. Mengele'nin yaşamını ve vahşetlerini konu alan bir çalışmada, Nazi doktorunun akıl hocası olan Dr. Ernst Rudin'in Sosyal Darwinizmi'nden şöyle söz edilmektedir:
Eğer Mengele Nazi kariyerinin en üst noktasında ruhsuz bir canavar haline geldiyse, bunu kuşkusuz Almanya'nın en şeytani zihinlerinden öğrenmiştir. Mengele öğrenci iken Dr. Ernst Rudin'in derslerini izlemiştir. Rudin, bazı insanların yaşama hakkına sahip olmadığını ve dahası doktorların bu yaşamları ortadan kaldırma ve toplum genelinden çıkarma sorumluğuna sahip olduğunu öne süren bir kişidir. Fikirleri bizzat Hitler'in dikkatini çekmiş ve 1933 yılında çıkarılan Kalıtımsal Sağlığı Koruma Yasası için Rudin'in danışmanlığına başvurulmuştur. Bu tavizsiz Sosyal Darwinist, üreyerek ve Alman gen havuzunu kirleten şu insanların kısırlaştırılması için başlatılan Nazi çalışmalarına destek olmuştur: Zeka özürlüler, şizofrenler, mani depresifler, epilepsi hastaları, kalıtsal körler, sağırlar, sakatlar vs. (Douglas Lynott "Josef Mengele: The Angel of Death", The Crime Library (http://www.crimelibrary.com/mengele/main.htm)
Sosyal Darwinizm, Nazi vahşetinin her aşamasında bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Nazi vahşetinin en önde gelen mimarlarından biri olan SS Şefi Heinrich Himmler'in ilham kaynağı da Darwinist "çatışma" ve "yaşam mücadelesi" kavramlarından başka bir şey değildi. Uyguladığı zulmün sözde "bilimsel" mantığını şöyle açıklamıştı: "Doğanın kanunu, güçlü olanın hayatta kalacağı dünyamızda rolünü oynamalıdır." (http://emporium.turnpike.net/C/cs/hssodar.htm )
Himmler, Aryan ırkından olmayan insanları, özellikle Slav, Yahudi, Rus gibi halkları birer hayvan olarak görüyor ve onlara her türlü zulmün uygulanmasını doğal kabul ediyordu. Esir Rus kadınlar hakkında şöyle konuşmuştu:
"Tank-savar engeli için çukur kazan 10.000 Rus kadını aynı anda bitkinlikten yere yıkıldıklarında beni ilgilendiren tek şey o çukurun Büyük Almanya'nın çıkarları için tamamlanması gerektiğidir. Kadınlar kaldırılmalı ve işlerini bitirmelidirler. Sonra ölürlerse ölsünler..." (Dünya Savaşları Ansiklopedisi, 8. Cilt, Birinci Dünya Savaşı, Türk Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi, s. 777)
Himmler, işgal edilen ülkelerde Almanya safında savaşmak isteyen savaş gönüllülerini bile insan yerine koymayan açıklamalar yapmaktan çekinmemişti:
"Gönüllülere dedim ki, istediğinizi yapabilirsiniz. Ama bir konuda şunu bilmeniz gerekir ki, SS sizin ülkelerinizde de örgütlenecektir. Bütün Avrupa'da bir tek SS var olacaktır. Alman SS'i. Sizin fırsat peşinde koşup Almanlaşmanızı isteyen de yok. Sizden istenen ve yapacağımız şey, ulusal çıkar ve gururunuzu, üstün ırk ve üstün tarihsel ideal karşısında aşağıda tutmanızdır. Üstün olan Alman Reich'idir. Bunu unutmayın." (Dünya Savaşları Ansiklopedisi, 8. Cilt, Birinci Dünya Savaşı, Türk Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi, s. 777 )
Hitler'in sözde "üstün ırkın egemenliği" için başlattığı II. Dünya Savaşı'nın bilançosu ise çok ağır oldu. 55 milyondan fazla insan öldü, bunların çoğu sivildi. Maddi kayıp olağanüstü rakamları buldu. Nazileri bu facia için harekete geçiren en büyük etken ise, sahip oldukları "üstün ırk" iddiasıydı. Bu iddianın kökeni de, Darwin'in evrim teorisiydi.
Hitler'in en büyük müttefiki olan Benito Mussolini de aynı onun gibi Darwinizm'den oldukça etkilenmişti. Mussolini'ye göre şiddet, sosyal değişimi yaşarken son derece gerekli bir unsurdu. Mussolini konuşmalarında sık sık Darwinist terimleri kullanıyor ve barışla ilgili her türlü yaklaşıma karşı çıkıyordu. İngiliz İmparatorluğu'nun zayıflamasını, "evrimin en önemli itici gücü olan savaştan kaçmaya çalışmasına" bağlıyordu. (Robert E. D. Clark. Darwin: Before and After. Paternoster Press, London, 1948. s. 115 )
Faşist ırkçılık hakkındaki bu gerçeklerin ortaya koyduğu sonuç açıktır: Darwinizm hem faşist rejimlerin hem de iki dünya savaşının, perde ardında kalan "gerçek" sorumlusudur. Günümüzde belki de çok az insan bunların Darwinizm'le ilgisinin farkındadır. Oysa faşistler temel inançlarını Darwinizm'den alırlar. Hiçbirşeye gücü yetmeyen kör tesadüfleri sözde yaratıcı bir güç olarak gören bu sistemde kaos, acımasızlık, zulüm, güçlünün haklı olması gibi prensipler vardır. Darwinizm'deki sürekli mücadele prensibi, bitip tükenmek bilmeyen vahşetlerin, zulümlerin, katliamların felsefi tabanını oluşturmaktadır.
Öte yandan insansı maymunlar da... kuşkusuz elimine edilecekler." diyordu. Darwin'in bu kehanetini uygulama görevini de Hitler üstlenmişti.
Bu planı 1939 yılında uygulamaya koydu. Şok saldırılarla önce Polonya'yı, ardından Danimarka, Norveç, Belçika, Hollanda, Fransa, Yugoslavya ve Yunanistan'ı, Kuzey Afrika'yı ve Sovyetler Birliği'ni işgal etti. İşgal altındaki ülkelerin halklarına, özellikle "aşağı ırklar" kategorisine dahil edilen insanlara büyük bir zulüm uygulandı. Milyonlarca insan tutsak olarak çalıştırılmak üzere toplama kamplarına gönderildi ve feci şartlarda yaşatıldı. Bu kamplarda yaşamını yitiren yüz binlerce Yahudi, Çingene, Slav, Rus ve diğer milletlerden insanlar, Darwinist ırkçılığın vardığı sonucu belgelemektedir. (Kamplarda yaşamının yitiren Musevilerin bir kısmı da gerçekte Musevi Hazar Türkleridir.)
Nazi vahşetinin en çarpıcı örneklerinden biri, Nazi subayı Josef Mengele'nin Auschwitz toplama kampında tutuklular üzerinde yaptığı insanlık dışı deneylerdir. Mengele tarafından kamp tutsakları arasından "kobay" olarak seçilen yetişkinler ve çocuklar üzerinde, insan vücudunun acıya veya soğuğa ne kadar dayanabildiğini anlamak için korkunç denemeler yapılmıştır. Soğuk kış gününde buz dolu sulara zorla sokulup bekletilen insanların, donmadan önce kaç dakika yaşayabildikleri test edilmiştir. Mengele'nin denekleri üzerinde hiçbir anestezi yapmadan cerrahi operasyonlar yürüttüğü, örneğin insanların kollarını, bacaklarını veya midelerini canlı canlı kestiği bilinmektedir. Mengele'nin en zalim deneyleri ise, kampa gelen ikiz çocuklar üzerinde olmuştur. Mengele kampa gelen tüm ikizleri diğer tutsaklardan ayırmış ve üzerlerinde farklı denemeler yaparak kalıtımsal faktörlerin etkisini ölçmüştür. Ancak kullandığı metodlar inanılmaz derecede zalimdir. İkizlerin kanını birbirine enjekte ederek tepkiyi ölçmüş, çoğunda ikizlerin biri veya ikisi şiddetli ağrılar ve yüksek ateş yaşamıştır. Mengele göz renginin kalıtsal olarak değiştirilip değiştirilmeyeceğini ölçmek istemiş ve bu amaçla ikizlerin gözlerine mavi mürekkep enjekte etmiştir. Çoğu denek büyük acılar çekmiş ve bir kısmı kör olmuştur. Küçük çocuklara çeşitli hastalıkların mikropları enjekte edilmiş ve bu hastalıklara ne kadar dayanabildikleri ölçülmüştür. Pek çok masum çocuk, Mengele adlı bu Nazi canavarının elinde işkence çekmiş, sakat kalmış veya ölmüştür.
Bu akıl almaz vahşetin temelinde, insanları bir hayvan türü olarak gören, bazı insan ırklarını ise "zararlı hayvanlar" olarak kabul eden Darwinist-faşist ırk teorisi yatmaktadır. Nitekim Mengele'nin geçmişine bakıldığında, bu teoriyle eğitildiği açıkça görülmektedir. Mengele'nin yaşamını ve vahşetlerini konu alan bir çalışmada, Nazi doktorunun akıl hocası olan Dr. Ernst Rudin'in Sosyal Darwinizmi'nden şöyle söz edilmektedir:
Eğer Mengele Nazi kariyerinin en üst noktasında ruhsuz bir canavar haline geldiyse, bunu kuşkusuz Almanya'nın en şeytani zihinlerinden öğrenmiştir. Mengele öğrenci iken Dr. Ernst Rudin'in derslerini izlemiştir. Rudin, bazı insanların yaşama hakkına sahip olmadığını ve dahası doktorların bu yaşamları ortadan kaldırma ve toplum genelinden çıkarma sorumluğuna sahip olduğunu öne süren bir kişidir. Fikirleri bizzat Hitler'in dikkatini çekmiş ve 1933 yılında çıkarılan Kalıtımsal Sağlığı Koruma Yasası için Rudin'in danışmanlığına başvurulmuştur. Bu tavizsiz Sosyal Darwinist, üreyerek ve Alman gen havuzunu kirleten şu insanların kısırlaştırılması için başlatılan Nazi çalışmalarına destek olmuştur: Zeka özürlüler, şizofrenler, mani depresifler, epilepsi hastaları, kalıtsal körler, sağırlar, sakatlar vs. (Douglas Lynott "Josef Mengele: The Angel of Death", The Crime Library (http://www.crimelibrary.com/mengele/main.htm)
Sosyal Darwinizm, Nazi vahşetinin her aşamasında bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Nazi vahşetinin en önde gelen mimarlarından biri olan SS Şefi Heinrich Himmler'in ilham kaynağı da Darwinist "çatışma" ve "yaşam mücadelesi" kavramlarından başka bir şey değildi. Uyguladığı zulmün sözde "bilimsel" mantığını şöyle açıklamıştı: "Doğanın kanunu, güçlü olanın hayatta kalacağı dünyamızda rolünü oynamalıdır." (http://emporium.turnpike.net/C/cs/hssodar.htm )
Himmler, Aryan ırkından olmayan insanları, özellikle Slav, Yahudi, Rus gibi halkları birer hayvan olarak görüyor ve onlara her türlü zulmün uygulanmasını doğal kabul ediyordu. Esir Rus kadınlar hakkında şöyle konuşmuştu:
"Tank-savar engeli için çukur kazan 10.000 Rus kadını aynı anda bitkinlikten yere yıkıldıklarında beni ilgilendiren tek şey o çukurun Büyük Almanya'nın çıkarları için tamamlanması gerektiğidir. Kadınlar kaldırılmalı ve işlerini bitirmelidirler. Sonra ölürlerse ölsünler..." (Dünya Savaşları Ansiklopedisi, 8. Cilt, Birinci Dünya Savaşı, Türk Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi, s. 777)
Himmler, işgal edilen ülkelerde Almanya safında savaşmak isteyen savaş gönüllülerini bile insan yerine koymayan açıklamalar yapmaktan çekinmemişti:
"Gönüllülere dedim ki, istediğinizi yapabilirsiniz. Ama bir konuda şunu bilmeniz gerekir ki, SS sizin ülkelerinizde de örgütlenecektir. Bütün Avrupa'da bir tek SS var olacaktır. Alman SS'i. Sizin fırsat peşinde koşup Almanlaşmanızı isteyen de yok. Sizden istenen ve yapacağımız şey, ulusal çıkar ve gururunuzu, üstün ırk ve üstün tarihsel ideal karşısında aşağıda tutmanızdır. Üstün olan Alman Reich'idir. Bunu unutmayın." (Dünya Savaşları Ansiklopedisi, 8. Cilt, Birinci Dünya Savaşı, Türk Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi, s. 777 )
Hitler'in sözde "üstün ırkın egemenliği" için başlattığı II. Dünya Savaşı'nın bilançosu ise çok ağır oldu. 55 milyondan fazla insan öldü, bunların çoğu sivildi. Maddi kayıp olağanüstü rakamları buldu. Nazileri bu facia için harekete geçiren en büyük etken ise, sahip oldukları "üstün ırk" iddiasıydı. Bu iddianın kökeni de, Darwin'in evrim teorisiydi.
Hitler'in en büyük müttefiki olan Benito Mussolini de aynı onun gibi Darwinizm'den oldukça etkilenmişti. Mussolini'ye göre şiddet, sosyal değişimi yaşarken son derece gerekli bir unsurdu. Mussolini konuşmalarında sık sık Darwinist terimleri kullanıyor ve barışla ilgili her türlü yaklaşıma karşı çıkıyordu. İngiliz İmparatorluğu'nun zayıflamasını, "evrimin en önemli itici gücü olan savaştan kaçmaya çalışmasına" bağlıyordu. (Robert E. D. Clark. Darwin: Before and After. Paternoster Press, London, 1948. s. 115 )
Faşist ırkçılık hakkındaki bu gerçeklerin ortaya koyduğu sonuç açıktır: Darwinizm hem faşist rejimlerin hem de iki dünya savaşının, perde ardında kalan "gerçek" sorumlusudur. Günümüzde belki de çok az insan bunların Darwinizm'le ilgisinin farkındadır. Oysa faşistler temel inançlarını Darwinizm'den alırlar. Hiçbirşeye gücü yetmeyen kör tesadüfleri sözde yaratıcı bir güç olarak gören bu sistemde kaos, acımasızlık, zulüm, güçlünün haklı olması gibi prensipler vardır. Darwinizm'deki sürekli mücadele prensibi, bitip tükenmek bilmeyen vahşetlerin, zulümlerin, katliamların felsefi tabanını oluşturmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder