Mao, Chen Duxiu'dan bilimsel düzeyde Darwinist bir eğitim alırken, bir yandan da politik düzeyde dönemin Çin lideri Sun Yat Sen'den etkileniyordu...
Mao, 1893 yılında Güney Çin'de köylü bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Çocukluğundan itibaren hep Pekin'i görmeyi, orada yaşamayı hayal etti. 15'ini doldurduktan sonra başkentte yayınlanan gençlik dergilerini takip etmeye başladı. Özellikle, önceki sayfalarda değindiğimiz Yeni Kültür hareketinin yayınlarından biri olan Yeni Gençlik dergisini severek okuyordu. Bu dergi, Yan Fu ve Ding Wenjiang gibi Darwinist ideologların makaleleriyle doluydu.
Genç Mao hep görmek istediği Pekin'e 1918 yılında gitti. Burada, Pekin Üniversitesi'nde öğretim üyesi olan Yang Changzhi ile yakınlık kurdu. Mao'yu yetenekli bir genç olarak gören Yang Changzhi, onun üniversite kütüphanesinde işe alınmasını sağladı. Mao, kütüphanede rafları derleme, kitapların tozunu alma, odaları temizleme gibi işler yapmaya başladı. Bu sırada, daha önceden Yeni Gençlik dergisindeki makalelerini beğenerek okuduğu kütüphane müdürü Li Dazhao ile samimiyet kurdu. Li Dazhao, komünist fikirlere sahip birisiydi ve bu yüzden üniversite kütüphanesi de "kızıl salon" olarak anılır olmuştu. Çin'in komünist teorisyenleri sık sık burada toplanırlardı. Mao; Marx, Engels, Lenin gibi isimleri ilk kez burada duydu.
Ancak Mao'nun komünizmi benimsemesini sağlayan en önemli kişi, Pekin'de değil Şanghay'daki komünistlerin lideri olan Chen Duxiu olacaktı. Genç Mao, Pekin'de geçirdiği bir kaç ayın ardından Şanghay'a gitti ve Chen Duxiu ile tanıştı. Bu kişinin en önemli özelliği ise, koyu bir Darwinist olmasıydı. Hatta sırf Darwin hakkında bir üniversite tezi hazırlamıştı. (Clare Hollingworth, Mao, Triad Paladin Grafton Books, Glasgow, 1985, s. 26 ) Darwinizm'in Çin'deki en önemli temsilcisi sayılabilecek olan bu kişi, Mao'nun tüm yaşamındaki en büyük akıl hocası oldu. Mao, yıllar sonra, "hiç kimse beni Chen Duxiu kadar etkilememiştir" diyecekti. (Clare Hollingworth, Mao, s. 27 )
Hong Kong Üniversitesi tarihçisi Clare Hollingworth, Mao adlı kitabında, Mao'nun Chen Duxiu'nun Darwinist görüşlerinden çok etkilendiğini, 1970'lerde bile hala gençlik yıllarındaki Darwin araştırmalarını nostaljiyle hatırladığını anlatmaktadır. (Clare Hollingworth, Mao, s. 26 )
Mao, Chen Duxiu'dan bilimsel düzeyde Darwinist bir eğitim alırken, bir yandan da politik düzeyde dönemin Çin lideri Sun Yat Sen'den etkileniyordu. İşin ilginç yanı, modern Çin'in ve Kuomintang'ın (Milliyetçi Çin Partisi'nin) kurucusu sayılan Sun Yat Sen'in de bir Darwinist olmasıydı. Amerikalı araştırmacı Jacob Heilbrunn The New Republic'teki makalesinde, şöyle yazmaktadır:
Mao'yu belirgin bir biçimde etkileyen kişi, büyük Çin devrimcisi ve milliyetçisi Sun Yat-Sen idi. Sun, Çin'in Batılı güçleri altedebilmesi için milliyetçiliği benimsemesi gerektiğine inanıyordu ve bir politik Darwinizm doktrini savunuyordu. Sun'a göre "doğa güçleri her ne kadar yavaş çalışsalar da, büyük ırkları bile yok edebilirlerdi"... 1920'lerin başlarında Mao, Kuomintang'ın lideri olan Sun'u destekledi. Sun, kendi milliyetçi partisi (Kuomintang) ile komünistler arasında bir ittifak oluşturdu ve hatta Mao bir süre Kuomintang'ın propaganda dairesini yönetti. (Jacob Heilbrunn, "Mao More Than Ever", The New Republic, April 21, 1997 )
Darwin'in ve Marx'ın fikirleriyle beyni yıkanan Mao, 1920 yılından itibaren ateşli bir komünist olarak sahneye çıktı. Kendisi gibi düşünen 11 arkadaşıyla, 1921 yılında Şanghay'da Çin Komünist Partisi'ni kurdu. Bu tarihten sonra, çeşitli ittifaklar, çatışmalar, gerilla savaşları ve propaganda yöntemleri kullanarak komünist partiyi güçlendirecekti. Mao'nun önderliğindeki komünistler, bir süre Milliyetçi Parti ile işbirliği yaptılar. 1920'lerin ikinci yarısında ise iki taraf birbirine düşman oldu. Mao'nun militanları, Çin'in güneyindeki Jiangxi eyaletine yerleştiler ve burada "kurtarılmış bölge" adını verdikleri ve merkezi otoritenin yönetimi dışında kalan bir düzen kurdular. İki taraf arasındaki çatışmalar yıllar boyu sürdü. II. Dünya Savaşı'nın ardından komünistlerin "kurtarılmış bölgeleri" giderek büyüdü ve neredeyse tüm Çin'i kaplamaya başladı. 1949 yılında ise Mao'nun komünistleri başkent Pekin'i ele geçirdiler ve "Çin Halk Cumhuriyeti"ni ilan ettiler.
1917'deki Bolşevik Devrimi'nden sonra, dünya ikinci kez bir komünist devrime şahit oluyordu. Bu ikinci devrimin sonuçları ise, en az birincisi kadar kanlı oldu.
"Büyük Atılım" Ve Büyük Kıtlık
Mao, 1949 yılına kadar uzun bir gerilla savaşı yürütmüş ve büyük şehirlerde hakim olan merkezi yönetime karşı kırlarda ve dağlarda örgütlenmişti. Bunu başarmak için köylülerle iyi ilişkiler kurmak zorundaydı ve nitekim öyle yaptı. Mao, köylülere toprak ve özgürlük vaat etti, komünist Çin kurulduğunda büyük bir refah ve mutluluk bulacaklarına söz verdi. Bu vaade inanan köylüler de onu ve gerillalarını destekledi.
Ama Mao iktidara geldikten sonra herşey çok değişti. Devrimden sonraki ilk yıllarda Mao tüm Çin'e hakim olma ve komünist otoriteyi her bölgede kurmakla uğraştı. Bu arada binlerce kişi "sınıf düşmanı" olmak suçuyla tutuklandı ve halka açık idam gösterileriyle asıldı. Mao, 1950'lerin ortalarında ise Stalin'in Sovyetler Birliği'nde uyguladığı kollektivizasyona benzer bir girişim tasarlamaya başladı. 1958 yılında bu girişim uygulamaya kondu. Mao, projesine "Büyük Atılım" adını vermişti. Ama proje Çin halkına sadece büyük bir kıtlık ve işkence getirdi.
Büyük Atılım, tüm Çin'in tarımsal ve endüstriyel üretimini katlamak sloganıyla başlatılmıştı. İşçilerin çalışma saatleri artırıldı ve makineler hiç durmayacak şekilde çalıştırılmaya başlandı. Ama tamir ve bakım için bile durdurulmasına izin verilmeyen makineler kısa süre sonra bozulmaya ve devre dışı kalmaya başladılar.
Asıl akılsızlık ve facia ise tarımda yaşandı. "Özel mülkiyeti kaldırarak üretimi artırma" adı altında, tüm köylüler tarlalarını kooperatifleştirmeye zorlandılar. Stalin Rusyası'nda yaşanan silahlı zoralımlar tekrar edildi. Dahası, Çin'in bazı bölgelerindeki köylüler, kollektivizasyona gönüllü davranmadıkları için Mao tarafından cezalandırıldılar. Ceza, bu insanların aç bırakılarak ölüme mahkum edilmesiydi.
Büyük Atılım, kısa zaman içinde büyük bir kıtlığa dönüştü. Bu, Stalin'in Ukrayna'daki yapay kıtlığı gibi, insan yapımı bir kıtlıktı. Komünizmin Kara Kitabı'nda Büyük Atılım dönemi Çin manzaraları şöyle anlatılıyor:
Açlığın siyasi kaynaklı oluşu, yüksek ölüm oranlarının köktenci Maocular tarafından yönetilen taşra bölgelerinde yoğunlaşmasıyla kanıtlanmıştır, oysa buraları olağan zamanlarda tahıl ihracatçısı bölgelerdi... Henan'daki eylemciler, tıpkı Mao gibi, tüm zorlukların köylülerin tahılı saklamasından kaynaklandığına inanmıştı: ülkenin ilk halk komününün kurulduğu Xinyang'ın (10 milyon nüfuslu) vilayet sekreterine göre "Sebep gıda eksikliği değildi. Bol miktarda tahıl vardı, ama burada yaşayanların yüzde 90'ında ideolojik sorunlar bulunuyordu. Köylülerin tümüne karşı 1959 Sonbaharı'nda askeri türde şiddetli bir saldırı başlatıldı; bunun sorumluları, Japon karşıtı gerilla hareketinin yöntemlerini kullanıyordu. En azından 10.000 köylü hapsedildi; bunların birçoğu o sırada açlıktan ölecekti. Bütün özel şahıs mutfaklarındaki araç gereçlerin (kullanılmış çelik haline dönüştürülmemişlerin), tüm öz tüketimi ve kooperatif ürünlerini yürütme arzusunu yasaklayacak biçimde, parçalanması için emir verildi. Sert kış yaklaşırken, her türlü ateş yakma da yasaklandı! Baskı eylemleri dehşet vericiydi: Binlerce tutukluya sistemli işkenceler ve öldürülen çocukların haşlandıktan sonra tarlalarda gübre olarak kullanılması. Oysa bu sırada, ulusal bir kampanya "Henan'dan ders alınması" için propaganda yapıyordu. "Kızıl bayrağın ölüm oranı yüzde 99 olsa bile gönderde tutulacağının" ilan edildiği Anhui'deki kadrolar, canlı canlı toprağa gömme ve kızgın demirle işkence gibi eski iyi geleneklere döndüler. (Komünizmin Kara Kitabı, s. 645-646)
Mao, "köylü sosyalizmi" sloganıyla ortaya çıkmış, iktidara gelene kadar Çinli köylülere hep toprak, aş ve korunma vaat etmişti. Ama Mao'nun iktidarı, köylülere modern tarihte eşine rastlanmayacak acılar ve işkenceler çektirdi:
Olaylar, gerçek bir köylü karşıtı savaşa dönüştü... Bazı köylerde açlıktan kaynaklanan ölümlerin oranı yüzde 50'yi geçiyordu; bazen sadece yönetim kadroları güçlerini kötüye kullanarak yaşama fırsatı elde ediyordu. Ve aynı Henan'daki gibi, özellikle de çocukların yenilmek üzere değiş tokuş edildiği "ortak mezarlar"da yamyamlık olayları çok sayıdaydı (63'ü resmen doğrulanmıştır)...
Ülkenin tümünde ölüm oranı 1957'de yüzde 1.1'den, 1959 ve 1961'de yüzde 1.5'e, özellikle de 1960'ta yüzde 2.9'a sıçradı. 1957'de yüzde 3.3 olan doğum oranı, 1961'de yüzde 1.8'e düştü. Doğum açıklarını (muhtemelen 33 milyon, bazıları basitçe gecikmiş doğumlardı) hesaba katmazsak, kıtlığın sonucu yüksek ölüm oranına bağlı kayıplar 1959'dan 1961'e dek 20 ile 43 milyon kişi arasındadır. Burada, öyle görünüyor ki Çin'in tarihindeki –kuşkusuz dünya tarihinin de- en ciddi açlığı söz konusudur.(Komünizmin Kara Kitabı, s. 646-647 )
Büyük Atılım sırasında bir Çin köyünün yakınından geçen bir Batılı gözlemcinin notları, Maoculuğun zalim ve alçak yüzünü tarif etmektedir:
Köyün tam yanından geçiyorduk. Güneşin göz kamaştırıcı ışınları, kerpiç duvarların arasında biten zümrüt yeşili yaban otlarını aydınlatıyor, böylece çevredeki bakımlı pirinç tarlalarıyla kontrast oluşturarak manzaranın perişanlığını pekiştiriyordu. Yabani otların arasından, bana bir ziyafet sırasında anlatılmış olan olay birden gözlerimin önünde canlandı (aynen böyle): ailelerin çocuklarını yemek üzere birbirleriyle değiş tokuş ediş sahnesi. Kendi çocukları karşılığında aldıkları çocukların etini çiğneyen anne babaların kederli yüzlerini açıkça gördüm. Köyün yakınında bulunan tarlalarda kelebek avlayan yumurcaklar, bana sanki ebeveynleri tarafından mideye indirilen çocukların dünyaya yeniden doğuşu gibi geliyordu. İçim onlara karşı merhametle doluyordu. Ama anne babalarına çok daha fazla acıyordum. Başka ebeveynlerin gözyaşları ve acıları arasında, karabasanlarında bile tatmak zorunda kalacaklarını hayallerinden geçirmedikleri bu insan etini yutmaya onları kim zorlamıştı? Bu sırada, 'insanlığın birkaç yüzyıldır, Çin'in ise bin yıllardır sadece bir tane ürettiği' bu celladın kim olduğunu anladım: Mao Tse-Tung. Mao Tse-Tung ve müritleri, yöntemleri ve caniyane siyasetleriyle, açlıktan çılgına dönen anne babaları; açlıklarını gidermek için kendi canlarından kopan etleri başka ebeveynlere, açlıklarını gidermeleri için onların canlarından kopan etler karşılığında vermeye zorlamışladı. Mao Tse-Tung, demokrasiyi katlederek işlediği cinayeti temize çıkarmak için 'Büyük Sıçrama'yı ortaya atmış ve açlıktan şaşkına dönmüş binlerce, yüz binlerce köylüyü ve eski yoldaşlarını çapalarla tepelemeye; böylece kendi canlarını, çocukluk arkadaşlarının eti ve kanıyla kurtarmaya mecbur etmişti. Hayır, cellat olan onlar değildi; cellatlar basbayağı Mao Tse-Tung ve ortaklarıydı.(Komünizmin Kara Kitabı, s. 649 )
Mao'nun Kıtlığında "Evrimci Bilim" Etkisi
Mao'nun Büyük Atılım politikası sonucunda 1958-61 yılları arasında Çin genelinde yaşanan kıtlık, tarihin en büyük ve en ölümcül kıtlığı olarak kabul edilir. Kıtlık sonucunda ölen insan sayısının 40 milyon kadar olduğu tahmin edilmektedir. Bu, o dönemdeki nüfusa göre, tüm Türkiye nüfusunun ölmesi kadar korkunç bir felakettir.
Peki felaketin nedeni nedir? Üstte değindiğimiz gibi Mao'nun militanları köylüleri kollektivizasyona zorlamışlar, 100 ila 300 köylü aileden oluşan kalabalık "komünler" kurmuşlar, bu da tarımsal verimi çok düşürmüştür. Bazı bölgelerdeki köylüler ise Maocu yönetim tarafından cezalandırılmış, kasten aç bırakılmıştır.
Ancak bütün bunlar, 40 milyon insanın nasıl öldüğünü açıklamaya yetmez. Nitekim bu büyük felaketin bir başka önemli nedeni daha vardır: Mao, 1930'lu ve 40'lı yıllarda Sovyetler Birliği'nde uygulanan "Lysenko modelini" Çin tarımına adapte etmeye kalkmış, Lysenko'nun denemelerini zorla köylülere uygulatmış ve bunun sonucunda tarımsal ürünlerinde büyük zayiatlar olmuştur.
Lysenko konusunu bir önceki bölümde incelemiştik. Stalin dönemindeki "proleterya bilimi" safsatasının bir sonucu olarak, Sovyet biyolojisi koyu bir evrimci olan Trofim Lysenko'ya emanet edilmişti. Lysenko, genetik bilimini reddediyor ve bunun yerine Darwin'in öncüsü Lamarck tarafından ortaya atılan "kazanılmış özelliklerin sonraki nesillere aktarılması" teorisine inanıyordu. Lysenko'nun hurafesinin Sovyet tarımına uygulanması, büyük kayıplara yol açmıştı.
Ancak Mao, Stalin dönemindeki bu faciadan ders almadı. Aksine, gençliğinden itibaren koyu bir Darwinizm eğitimiyle yetişen Mao ve kurmayları, "proleterya bilimi"ne inanmaya devam ettiler ve evrim teorisinin gereklerine göre bilimi çarpıtmayı sürdürdüler. Büyük Atılım sırasında Lysenko modeli aynen taklit edildi ve Çin köylüleri "evrimci bilim"e göre tarım yapmaya zorlandı.
South China Morning Post gazetesinin Pekin büro şefi Jasper Becker, Hungry Ghosts: Mao's Secret Famine (Aç Hayaletler: Mao'nun Gizli Kıtlığı) adlı kitabında, Büyük Atılım sırasında uygulamaya konan Lysenkocu tarım girişimlerini detaylı olarak anlatır. Becker'in bildirdiğine göre, her biri ayrı bir felaketle sonuçlanan bu uygulamalar şöyledir:
Yakın Ekim: Lysenko, bitki tohumlarının etraflarındaki doğal şartlara uyum sağlayarak evrimleştiklerini öne sürmüş ve tohumları birbirine çok yakın olarak toprağa ekmek suretiyle, aralarında "sosyalist dayanışma" sağlanacağını iddia etmişti. Maocular bu hurafeyi uygulamaya geçirdiler. O zamana dek Güney Çin'deki tarlalarda bir dönüm araziye ortalama 1.5 milyon tohum ekilirdi. Komünistler 1958 yılında bu rakamın 6-7 milyon tohuma çıkmasını emrettiler. 1959'da rakamı daha da artırdılar ve 12-15 milyon tohum ekilmesi emrini verdiler. Bunun sonucunda ekilen tohumların çok büyük bir bölümü ziyan oldu ve tarımsal üretimde çok büyük bir düşüş yaşandı. (Jasper Becker, Hungry Ghosts: Mao's Secret Famine, New York: The Free Press, 1996. s. 72-73 )
Derin Çapalama: Lysenko'nun yardımcılarından biri olan Teventy Maltsev, tarlalar daha derin çapalandığında, bitkilerin köklerinin de daha derinde gelişeceğini iddia etmişti. Bu Lamarckçı iddia da Çinli komünistler tarafından benimsendi ve uygulandı. Büyük Atılım sırasında Çinli köylülere tarlalarını 1.5 metre derinliğe kadar çapalamaları emredildi. Zorla yaptırılan bu uygulama neticesinde on milyonlarca köylü aylarca çapalama yapmak zorunda kaldı. Sonuç yine büyük bir üretim kaybı ve kıtlıktı. (Jasper Becker, Hungry Ghosts: Mao's Secret Famine, s. 73-74 )
Serçe Katliamı: Mao, tarımsal ürünlere zarar veren hayvanların soyunun tüketilmesi için bir kampanya başlattı. Bu kampanyanın en büyük hedefi serçelerdi. Tüm Çin'de serçeleri avlamak ve öldürmek için özel yöntemler kullanılmaya başlandı. Ancak bunun sonucunda serçelerin yediği böceklerin sayısında patlama yaşandı ve bunlar tarımsal ürünlere serçelerden çok daha fazla zarar verdiler. (Jasper Becker, Hungry Ghosts: Mao's Secret Famine, s. 76 )
Gübresiz Tarım: Lysenko'nun önerilerine uyarak, Çin komünistleri kimyasal gübrelerin kullanımına son verdiler. (Tohumların gübresiz kaldıklarında, bu yeni duruma uyum gösterecek şekilde "evrimleşecekleri" ve böylece gübre kullanmadan da aynı verimin sağlanacağı düşünülüyordu.) Bu deneme de tarımsal verimi büyük ölçüde düşürdü. (Jasper Becker, Hungry Ghosts: Mao's Secret Famine, s. 75 )
Lysenko'nun evrimci hurafelerine dayanan tüm bu uygulamalar, tarihin en büyük kıtlığına sebep oldu. Ama milyonlarca insan açlıktan can çekişerek ölürken, hiç kimse rejimi ve oluşturduğu felaketi eleştirmeye cesaret edemiyordu. Bir tek Savunma Bakanı General Peng Dehuai, Mao'ya bir mektup yazarak kıtlığın felaketini anlatmaya kalkmış, ama bunun sonucunda "sağcı" olmakla suçlanarak tasfiye edilmişti. Kıtlık sırasında resmi raporların hepsinde "tarımsal üretimde çok parlak sonuçlar elde edildiği" yalanı yazılıyordu. Dahası, Çin bu yalana dünyayı inandırabilmek için büyük miktarlarda tahıl ihraç ediyordu. Bazı bölgelerde halk açlıktan ölürken, tahıl ve pirinçler büyük ambarlarda saklanıyor, sonra da ihraç için merkezlere gönderiliyordu. (Jasper Becker, Hungry Ghosts: Mao's Secret Famine, s. 92 )
Aynı tarım politikası daha sonra Kamboçya ve Kuzey Kore gibi komünist ülkelerde de uygulandı ve yine aynı sonucu verdi: Büyük bir verimsizlik, kıtlık ve toplu ölümler. Komünistler, olağanüstü bir akılsızlık, körlük ve şuursuzluk içinde Lysenko'nun ve Stalin'in uydurduğu "komünist tarım atılımı"nı körü körüne uyguladılar.
Çünkü inandıkları materyalist felsefenin temeli olan evrim teorisi, bunu gerektiriyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder