Evrimcilerin Korkulu Rüyası: Yaşayan Fosil Balıklar

Yeryüzündeki bütün canlılar, kompleks ve üstün özellikleriyle bir anda var olmuşlar, yani yaratılmışlardır. Evrimcilerin iddia ettikleri gibi canlıların birbirinden türediğini gösteren tek bir bilimsel delil dahi bulunmamaktadır. Yaşayan fosiller evrimcilerin gerçek dışı teorilerini tamamen geçersiz kılan kusursuz örneklerdir.

Doğa tarihini incelediğimizde karşımıza, “farklı anatomik yapılara evrimleşen” değil, yüz milyonlarca yıl boyunca hiç değişmeden kalan canlılar çıkmaktadır. Fosil kayıtlarındaki bu “değişmezlik”, bilim adamları tarafından “stasis” (durağanlık) olarak tanımlanmıştır. Yaşayan fosiller ve günümüzde varlığını korumayan ama dünya tarihinin birbirinden farklı dönemlerinde fosil bırakmış olan canlılar, fosil kayıtlarındaki durağanlığın somut delilleridirler. Fosil kayıtlarındaki bu söz konusu durağanlık, aşamalı bir evrim sürecinin yaşanmadığını gösterir. Stephen Jay Gould, Natural History dergisindeki yazısında fosil kayıtlarının evrim teorisi ile olan tutarsızlığını şu şekilde ifade etmiştir:

Çoğu fosil türünün tarihi, kademeli gelişim ile tutarsız olan iki özellik gösterir:

  • Stasis. Çoğu tür dünya üstünde geçirdikleri süre boyunca hiçbir yönlü değişim göstermemektedir. Fosil kayıtlarından kayboldukları sırada nasıl görünüyorlarsa ortaya çıktıklarında da aynı görünümdedirler; morfolojik değişim çoğunlukla sınırlıdır ve yönlü değildir.
  • Birden ortaya çıkış. Herhangi bir yerel bölgede, bir tür, atalarının sabit dönüşümü neticesinde kademeli olarak ortaya çıkmamaktadır; birden ve ‘tam gelişmiş’ olarak ortaya çıkmaktadır. (http://members. iinet.net.au/~sejones/fsslrc02.html)

Eğer bir canlı, milyonlarca yıl önceki tüm özellikleri ile günümüzde kusursuz şekilde varlığını sürdürüyorsa ve hiçbir değişim geçirmediyse, bu durum Darwin’in öngördüğü aşamalı evrim modelini tamamen ortadan kaldıracak kadar güçlü bir kanıttır. Öyle ki, yeryüzünde bunu kanıtlayacak tek bir örnek değil, milyonlarca örnek bulunmaktadır. Canlılar, milyonlarca yıl hatta kimi zaman yüz milyonlarca yıl önce var oldukları hallerinden hiçbir farklılık göstermemektedirler. Bu durum, Niles Eldredge’in açıkça ifade ettiği gibi, paleontologların, hala savunulmakta olan evrim fikrinden artık “kaçınmalarına” sebep olmaktadır:

“Paleontologların evrimden bu kadar uzun süre kaçınmış olmaları hiç de şaşırtıcı değildir. Evrim asla gerçekleşmemiş gibi görünmektedir. Kayalıklarda dikkatle ve sabırla yürütülen toplama çalışmaları zigzaglar, küçük salınımlar ve çok nadiren milyonlarca yıl boyunca görülen değişimlerin küçük birikintilerini ortaya çıkarmaktadır - ki bunlar evrimsel tarihte yaşanmış olan tüm o müthiş değişimi açıklayamayacak kadar yavaş bir hızdadır.” (http://members.iinet.net.au/~sejones/fsslrc02.html)


Eğer gerçekten bir evrim yaşanmış olsaydı ki hiçbir şekilde yaşanmamıştır, canlıların yeryüzünde küçük kademeli değişimlerle ortaya çıkmaları ve zaman içinde de değişmeye devam etmeleri gerekirdi. Oysa fosil kayıtları ve yaşayan fosiller bunun tam aksini gösterir. Farklı canlı sınıflamaları, fosil kayıtlarında hiçbir ataları olmadan aniden ortaya çıkmışlar ve yüz milyonlarca yıl boyunca hiç değişim geçirmeden durağan bir biçimde kalmışlardır. Soyunun tükendiğine inanılan ve jeolojik dönemde yaşayan bazı balıkların günümüzde hiç değişikliğe uğramamış örneklerine rastlanması evrimin geçersizliği açıkça ortaya koyan delillerdendir.

Arapaima

Mezozoik dönemin Kreatase devrinde çok yaygın oldukları hatta bu çağdan daha eski dönemlerde Avrupa’da bazı türlerinin yaşadığı bilenen Arapaima canlı bir fosildir. Ortalama 4,5 metre, maksimum 10 metre uzunluğa, azami 400 kg ağırlığa ulaşabilen bu en büyük tatlısu balığı günümüzde Afrika, Güney Amerika ve Avusturalya’da yaşar. Allah, her canlı gibi bu balıkları da içinde bulundukları şartlara en uygun vücut yapılarıyla yaratmıştır.

Dili yaklaşık 1,5 metre uzunluğunda ve kemikli olan bu balık Osteoglos-siformes (kemik dilliler) takımında yer alır ve sert dil yüzeyi Amazon yerlileri tarafından odun zımparalamak için kullanılır. Fakat bu sert kemikli dilin asıl işlevi yakaladığı avı ezmesidir. Bu balıklar ağızlarını açıp suda bir iç akıntı oluştururlar ve avlarını ağızlarına doğru çekerler. Derin suların dinozoru olarak adlandırılan bu pullu balıklar oldukça usta birer avcıdırlar, çünkü yollarına çıkan her tür balığı, hatta su üstünde uçan kuşları bile avlayabilirler. Bu canlıların sahip olduğu özellikler onların tesadüfen oluştuklarını ve ilkel birer canlı olduklarını iddia edenlerin teorilerine çok büyük bir darbedir.

Timsah Balığı

Yeşilimsi veya sarımsı parlak renkte adeta zırh gibi pullarla kaplı bir vücuda sahip olan timsah balığı, çift sıralı keskin dişleriyle güçlü bir görünüme sahiptir. Yakın akrabalarının çoğunun aksine, hava soluyabilir ve yaklaşık iki saate kadar su üzerinde hayatta kalabilir. 100 milyon yıldır varlığını sürdüren bu balığın, 4 metreye varan uzunluğu, 200 kg’a varan ağırlığı ve timsaha benzeyen bir kafa yapısı vardır. Eğer bu balıklar halihazırda yaşıyor olmasalardı ve sadece fosilleri olsaydı evrimcilere göre balıktan timsahlara uzanan bir ara geçiş formu olarak ilan edilirdi. Fakat bu balığın yaşayan türlerinin bulunması evrimcilerin bu hayalini geçersiz kılmıştır. 

Prehistorik dönemde dünyanın birçok yerinde yaşayan bu balık günümüzde sadece Kuzey ve Orta Amerika’da özellikle Mississippi Nehri Havzası, Ohio ve Missouri Nehir sistemleri, Teksas, Oklahoma ve Meksika gibi yüksek drenajlı sularda yaşar. Göller, körfezler ve koylarda yaşayan, acı ve hatta tuzlu suya da dayanabilen bu balığın yerli halk tarafından takı olarak kullanılan sert pulları onu çeşitli saldırılardan korur.

Timsah gibi çok saldırgan ve hızlı olan bu balık avını  keskin dişleriyle yakalar. Genellikle balıkla beslenen bu canlı,  bazı su kuşlarını, küçük kaplumbağaları ve hayvan ölülerini de yiyebilir. Genelde karanlık sularda yaşayan bu balıklar, kamuflaj için su içerisindeki yeşillikleri kullanır. Akıl sahibi bir insanın bu gerçekler karşısında varması gereken sonuç doğadaki her şeyin sonsuz ilim ve kudret sahibi Allah’ın eseri olduğudur.

Evrim teorisine delil oluşturmak için kullanılan,“En az evrim geçiren hayvan, ara geçiş formu, ilkel canlı” gibi terimler, fosillerin gün ışığına çıkarılmasıyla birlikte geçerliliğini yitirmiştir. Bulunan tüm fosillerin hiç değişmemiş olması canlıların aşamalarla birbirlerinden türemediklerini gözler önüne sermiştir. Yaşayan fosiller, ara geçiş formlarının hiçbir örneğini vermemekte tam aksine sahip oldukları üstün özelliklerle birer yaratılış örneği olduklarını, milyonlarca yıl boyunca değişmeden kaldıklarını ortaya koymaktadır. Fosil kayıtları ve bunların yaşayan örnekleri evrimi kesin ve bilimsel olarak yalanlamaktadır.

Coelacanth

Coelacanth, yaklaşık 150 cm boyunda, oldukça gelişmiş bir yapıya sahip son derece kompleks bir dip balığıdır. 450 milyon yıllık tarihinde hiçbir değişim izi göstermemiş olan bu canlıyı birçok bilim adamı kara omurgalılarının atası olarak göstermiş ve en az 70 milyon yıl önce yok olduğunu ileri sürmüşlerdir. Evrimcilerin yüzgeçlerini “yürümek üzere olan ayaklar”, fosilleşmiş bir yağ kesesini de “ilkel bir akciğer” olarak yorumladığı ve bulunan fosilleri üzerinde yapılan türlü spekülasyonlarla kayıp bir halkayı bulduklarını öne sürdükleri bu balığın 1938’de Güney Afrika kıyılarında canlı örneğinin ele geçmesiyle Darwinistler büyük bir hayal kırıklığı yaşamışlardır. Günümüz denizlerinde ele geçen 200’den fazla canlı Coelacanth, fosiller üzerinde yapılan Darwinist spekülasyonları tamamen ortadan kaldırmıştır.

Neşter Balığı

Okyanusların büyük yırtıcı balıklarından biri olan, Prehistorik dönemlerden günümüze ulaşan neşter balığı sırtında yelkene benzeyen yüzgeçleri ile dinozorları andırır. Atlantik’in derin sularında ve kuzeydoğu Pasifik’te yaşadığı bildirilen bu okyanus balığı 2 metre uzunluğa ve oldukça keskin dişlere sahiptir.  Küçük balık ve kalamarlar bu canlının başlıca besinleridir.

Fırfırlı Köpekbalığı

Dinozorların hakim olduğu dönemin derin deniz yırtıcılarından olan bu balıklar, Kretase döneminden günümüze ulaşan canlılardır. Yaklaşık 2 metreye yaklaşan boyları, koyu kahverengi derileri, yılanbalığına benzeyen uzun gövdeleri vardır. Son derece esnek olan çeneleri ve küçük, çatallı, oldukça keskin, iğne gibi 300’e yakın sayıdaki dişleri ile büyük avları bile yakalayabilen bu canlılar kusursuz olarak yaratılmışlardır. Dünyanın değişik yerlerinde fosillerine rastlanmasına rağmen çok nadir canlı olarak görülen bu köpekbalıklarının türünün tükenmiş olduğu düşünülüyordu. Ancak 2007 yılında Japon sularında canlı olarak yakalandı.

Arowana

Osteoglossiformes (kemik dilliler) takımında yer alan Jura döneminde yaşamış olan bu balık, dinozorların yaşadığı dönemden günümüze kadar varlığını sürdüren bir başka yaşayan fosildir. Bugün, Amazon havzası, Afrika, Asya ve Avustralya’da yaşayabilen bu canlı tüm küçük balıkları ve 2 metreye kadar sıçrayarak kuş ve yarasaları avlar. Ejderha balığı olarak da bilinen ortalama 1.5 metre boyundaki bu balık Allah’ın kusursuz yaratışına örnek olan canlı bir fosildir.

Yaşayan fosiller ve fosil kayıtlarındaki durağanlık, ne Darwin döneminde açıklanabilmiştir ne de bundan sonra açıklanabilir durumdadır. Darwin’in evrim teorisini, şekilden şekle sokarak günümüz bilimsel bulgularına uyarlamaya çalışan evrimci bilim adamları da bu gerçeği, artık istemeseler de kabul etmiş durumdadırlar. Bilimsel verilerin ve fosil kayıtlarının ortaya çıkardıkları gerçekler, tıpkı 150 yıl önce Darwin’in itiraf ettiği gibi, günümüzde de evrim teorisinin her türlü versiyonu ile çelişmektedir:

“Bu kitapta, gerçeklerin delil gösterilemeyeceği bir nokta olduğunu biliyorum. Bu nokta, genellikle benim vardığım sonuçlardan tamamen ters sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Adil bir sonuç, ancak problemin her iki yönünün gerçeklerini tam olarak açıklamak ve tartmak ile sağlanabilir. Ama burada bunu yapmak mümkün değildir.” (http://www.arn.org/docs/abstasis.htm; Charles Darwin, The Origin of Species, 1859)

Mersin Balığı

Erken Jura döneminden günümüze kadar ulaşan 6 metre büyüklüğündeki mersin balığı subtropikal  ve yarı arktik sularda, Kuzey Amerika ve Avrasya’da yaşar. Bu dev balıkların besini küçük balıklardır.

Hagfish

300 milyon yıldan beri varlığını devam ettiren bu balık türü hiç değişmeden günümüze kadar gelmiş olan canlılardandır. 50 cm uzunluğa ve 1,4 kg ağırlığa sahip olan bu balık, kuzeydoğu Pasifik kıyılarında ve 20-650 metre derinlikte yaşar. Görünüm olarak yılan balığına benzeyen bu canlı türünün kafatası ve 2 tane beyni olmasına rağmen  kılçığı yoktur. Kör denebilecek kadar az gören bu canlılar çoğunlukla yumuşak çamurda yaşar ve geceleri büyük balıkların ölüleri ile beslenirler.

Testere Balığı

95 milyon yıllık örneklerinde gördüğümüz gibi hiç değişmeden günümüze gelmiş olan bu balığın fosillerinde uzun testere şeklindeki burnu, belirgin kafa yapısı hemen teşhis edilmektedir. Testere balığı hem tatlı hem tuzlu suda hem de nehir ve dereler aracılığıyla kıyıdan 100 km kadar içeride yaşayabilir. 7 metre uzunluğa sahip olan uzun ve yassı vücut şekliyle çoğu kere köpekbalıkları ile karıştırılan bu balığın kenarında keskin dişleri olan, enli ve bir kılıca benzeyen bir burnu vardır. Bu uzun keskin burnunu çamuru karıştırıp deniz dibinde yaşayan çeşitli hayvanları bulmak için kullanır. Savunma ve yiyecek bulma işlevi üstlenen testerelerin gözleri görmediğinden elektromanyetik koruyucuları olan sensör organlarına sahiptir. Bu durum, kuşkusuz Allah’ın kusursuz yaratışının delillerinden biridir. Canlının sahip olduğu özelliklerin hepsi Allah’ın kontrolündedir. Bu gerçek, bir ayette şöyle bildirilir:

“... O’nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur…” (Hud Suresi, 56)

Senegal Bişiri

Bu Afrika kökenli balıklar, genel görünümleri itibariyle dinozora benzerler. Yılanımsı gövdesi ve ayaklara benzeyen yüzgeçleri ile diğer balıklardan oldukça farklı bir görünüme sahip olan bu canlılar zor koşullarda hayatta kalabilirler. Örneğin su dışında kaldıkları zaman bile derileri ıslak kalabildiği sürece yaşamlalarına devam ederler. Evrim teorisini savunanlara söyleyecek tek bir söz dahi bırakmayan bu canlı, alemlerin Rabbi olan Allah’ın örneksiz yaratmasının eseridir.

Evrim hiç yaşanmamıştır

Evrimciler de açıkça bilmektedirler ki, ele geçen tüm bilimsel deliller, “evrim süreci” iddiasının yalnızca bir masaldan ibaret olduğunu göstermiştir. Yaşayan fosiller; bu canlıları, milyonlarca yıl önce yaratmış ve günümüze kadar en mükemmel şekilleriyle korumuş, tüm varlıkların Yaratıcısı ve Hakimi olan Allah’ın eseridirler. Tarih boyunca Darwinistlerin tüm korkuları, bu açık gerçeğin gözler önüne serilmesi olmuştur. Ama artık, bu açık ve tartışmasız gerçek tam anlamıyla gözler önündedir ve Darwinistlerin buna karşı gösterdikleri tüm çabalar boşa çıkmıştır. Hak olan karşısında batıl tamamen ortadan kalkmış ve alemlerin Rabbi olan Allah, büyüklüğünü ve yüce kudretini bir kez daha en mükemmel şekli ile sergilemiştir:

“Biz, bir ‘oyun ve oyalanma konusu’ olsun diye göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık. Eğer bir ‘oyun ve oyalanma’ edinmek isteseydik, bunu, Kendi Katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık, böyle yapardık. Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah’a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size.” (Enbiya Suresi, 16-18)

2013-02-14

Evrim Teorisinin Okul Baskınlarındaki Rolü

Son yıllarda Avrupa ve ABD’de gerçekleşen silahlı okul baskınlarında çok sayıda öğrenci katledildi. Medya çoğu zaman bu katliamları bunalımlı veya sosyopat davranışlı (antisosyal kişilik bozukluğu) olan kişilerin eseri olarak yansıttı. Ancak dikkatlice incelendiğinde bu katliamların ardında bambaşka bir etken daha göze çarpıyor: Yaşamın, güçlü ile zayıfın mücadelesi olduğunu iddia eden evrim teorisi.

Amerika Birleşik Devletleri'nin Colorado eyaletinde Columbine Lisesi son sınıf öğrencileri olan Eric Harris ve Dylan Klebold'un 20 Nisan 1999 tarihinde beraber gerçekleştirdikleri silahlı okul baskınında 13 kişiyi katletmiş ve ardından intihar etmişlerdir. Bir gazete verdiği haberde “Columbine Lisesi'ni basarak 13 arkadaşını katleden saldırganlar Eric Harris ve Dylan Klebold'ın Darwin'in ‘doğal seleksiyon’ teorisinden etkilendiği ortaya çıktı” [1] cümlesi ile bu katliamın nedenini açıklamıştır.

Eric Harris, baskın esnasında, uyguladığı şiddetin kökenini belli eden bir tişört giymiştir. Tişörtünün üzerinde “doğal seleksiyon” yazmaktadır. Katliamcılar video kayıtlarında evrim teorisindeki doğal seleksiyon ve zayıfların ayıklanması fikrinden etkilendiklerini söylemişlerdir. Katliamda 13 yaşındaki kızı Rachel’i kaybeden, oğlu Craig’i zorlukla kurtaran Darrell Scott bu konuyu şöyle anlatmıştır:

"Katliamın arka planına bakılmaması çok şaşırtıcı. Katil Harris öğrencilere ateş açarken üzerinde 'doğal seleksiyon' yazılı bir tişört bulunuyordu. Zayıfları öldürerek doğal seleksiyona yardımcı olmayı planladıklarını itiraf ettikleri video kayıtları ortaya çıktı. Kendilerini doğal seleksiyonun sonucu olarak, sınıf arkadaşlarından üstün görüyorlardı." [2]

Harris, insanları ve bitkileri aşılamanın doğanın istenmeyen otları ayıklama sürecine müdahale olduğunu söyleyecek kadar Darwinisttir. Hatta tehlikeli yiyeceklerin üzerinde dahi uyarı bulunmamasını istemiş, "doğal seleksiyonu seyrine bırakalım, bütün şişman, çirkin, özürlü, sakat, aptallar ölür ve böylece belki insanlık kendiyle gurur duyabilir" [3] demiştir.

Columbine’de öldürülen altı çocuğun ailesinin avukatlığını yapan Barry Arrington, Eric Haris’in Darwin’e ne derece bağlı olduğunu şöyle anlatmıştır:

"Eric Harris’in tüm günlüklerini okudum, tüm ses kasetlerini dinledim, video kasetlerini izledim. Anladım ki Harris, bilinçli olarak davranışlarının evrimle ilgili öğrendiklerinin mantıklı bir sonucu olarak görüyordu. Darwinizm, onun yaptıklarının entelektüel gerekçesine hizmet etti. Harris’in Darwin’e tapan biri olduğuna ve kendini onun prensiplerini uygulan biri olarak gördüğüne dair en ufak bir şüphe olamaz." [4]

Psikiyatri Uzmanı Dr. Kubilay Boğoçlu, “Psikiyatri ve Hayat” isimli internet sitesinde, Columbine Lisesi’nde yaşanan katliamın ayrıntılarına ve saldırganların psikolojik analizlerine yer vermiştir. Boğoçlu, sitede katliamcıların ilk kurbanının özel olarak seçilmiş olduğuna vurgu yapmıştır. Katliamcıların ilk kurbanı kız öğrenci Rachel Scott’tı. Rachel’in babası rahiplik yapmış biriydi ve Rachel, Hıristiyan kültürü içinde yetiştirilmişti. Örneğin okulda yaptığı bir gösterinin adı, Watch the Lamb (Kuzuları Korumak) idi. Klebold, bu projeyi, projenin hazırlanmasında Rachel'e bizzat yardım ettiği için biliyordu. Yani ilk kurban bir din adamının kızıydı ve zayıfların korunup kollanması gerektiğinin anlatıldığı bir gösteri düzenlemişti. [5]

Oysa Harris ve Klebold kendilerini zayıfları yok etmesi gereken güçlü ve üstün canlılar olarak görüyorlardı. Nitekim Harris zayıfları ortadan kaldırmak yoluyla doğal seleksiyon sürecini anlattığı bir videoda “sınıf arkadaşlarından daha yüksek bir seviyeye evrimleştiklerini” açıkça söylemişlerdi. [6]

Harris, Darwinist yaklaşımını internette yayınladığı bir videosunda şöyle dile getiriyordu:

“Yakında geliyorum. Herkes için geliyorum. Dişlerime kadar silahlanacağım, her şeyi, herkesi öldüreceğim. Kuralları ben koyacağım (yasa benim). Bu kuralları beğenmezsen ölürsün! Eğer senden hoşlanmazsam veya benden istediğin şeyden hoşlanmazsam seni öldürürüm. Benim sizlerle olan problemleri çözme yolum bu; öldürmek!” [7]

Evrim teorisinin ‘yaşamın –güya- bir savaş alanı, fiziksel güç kullanarak üstünlük elde etmenin de sözde bir doğa kanunu olduğu’ gibi saldırganlığı ve ahlaki dejenerasyonu körükleyen mantıklarının, özellikle son dönemde okullarda ortaya çıkan gayri ahlaki eğilimleri ve şiddet içeren eylemleri de tetiklediği yadsınamaz bir gerçektir.

Katliamcılar, kendilerini yaşam savaşındaki bir ordunun neferi olarak görmektedirler.

Sahip oldukları çarpık bakış açısına göre doğaya bir çatışma hâkimse; kendilerinin zayıf gördükleri insanları öldürmeleri bir aslanın bir ceylanı öldürmesi kadar doğaldır. Bir aslanın ceylanı öldürmesine şaşırmayıp ona hesap sorulmuyorsa kendilerine de hesap sorulmamalıdır. Çünkü onlar da Darwin’in öğretisindeki aslanlar gibi doğadaki doğal seleksiyonun gereğini yapmaktadırlar. Nitekim 2007 yılında Pennsylvania'da okulda katliama hazırlanırken yakalanan bir öğrencinin de Natural Selection'sArmy - Doğal Seleksiyon Ordusu” isimli bir internet sitesini sıkça ziyaret ettiğinin ortaya çıkması, bu sapık yaklaşımın saldırılarda önemli bir etken olduğunu ortaya koymuştur. [8]  Dahası bu sitenin ziyaretçileri ‘katiller için siber okul’ diye adlandırılan benzer birçok sohbet odalarına da katılıyordu. Bu siteler polis tarafından fark edilince servis sağlayıcıları tarafından hemen kapatıldı. Ancak bugün hala birçok genç ani ve aşırı vahşeti Darwin’in dönemiyle ilişkilendiren bir bilgisayar oyunu oynamaya devam ediyor. Rakip tarafların birbirlerini yok etmeye çalıştıkları bu popüler bilgisayar oyunun adı ‘Doğal Seleksiyon’. Kahramanların Harris ve Klebold olduğu bu oyunda Columbine katliamının orijinal görüntüleri kullanılıyor. [9]

Basına verilen bilgilere göre Doğal Seleksiyon Ordusu (Natural Selection’s Army) sitesini sık sık ziyaret edenlerden biri de 18 yaşındaki Finlandiyalı öğrenci Pekka-Eric Auvinen. Auvinen, 7 Kasım 2007 tarihinde Tuusula kentindeki Jokela Lisesi’ne yaptığı silahlı baskında 6 öğrenci ve 2 okul yetkilisini öldürmüş ve ardından intihar etmişti.

“Teoriden İlham Aldım” başlıklı bir gazete haberinde Auvinen’in yaptığı katliamın ardında yatan neden şöyle anlatılmıştır:

“Finlandiya'da 7 Kasım 2007'de okulunu basan 18 yaşındaki silahlı öğrenci Pekka Eric Auvinen, öğretmenini dizlerinin üstüne çökmeye zorladıktan sonra vurarak öldürdü. Sekiz arkadaşını da katleden Auvinen'in de Darwin'in evrim teorisinden esinlenilerek kurulan "Doğal Seleksiyon Ordusu" isimli internet sitesinin müdavimlerinden olduğu ortaya çıktı. Auvinen daha sonra Darwin teorisinden ilham alarak katliamı gerçekleştirdiğini itiraf da etti.” [10]

Pekka Eric Auvinen katliamdan önce internette kendine bir savunma hazırlamıştı. Auvinen bu savunmasında “kendini ‘Sosyal Darwinist’ olarak tanımlıyor, doğal seleksiyonun artık çalışmadığını ve hatta aksi yönde çalıştığını söylüyordu. Aptal, zayıf, akılsız insanların zeki, güçlü, akıllı insanlardan daha hızlı ürediğinden söz ediyordu. Eğer toplum ikinci tip insanların hayatta kalmasını sağlayamazsa gen havuzunun kötüye gideceğinden emindi. Bu problem hakkında ne yapabileceği ile ilgili kafa yoruyordu. Sonunda hayatın sadece anlamsız tesadüfler ve uzun rastgele mutasyonlardan ibaret olduğunu ve bir şey yapmaya çalışmanın çok anlamı olmayacağını düşündü. Fakat sonunda doğanın acımasızlığını taklit ederek doğal seçici olarak kendi payına düşeni yapabileceğine karar verdi.” [11]

Auvinen, bu kararı vermesine neden olan gerekçeyi ise şöyle açıklıyordu:

"Yeryüzündeki pisliklere merhamet yok. İnsan sevgisine çok fazla değer veriliyor. Güçlünün yaşamını sürdürmesini ve doğal seleksiyonu tekrar yürürlüğe koymalıyız." [12]

18 yaşındaki Auvinen, baskından önce çeşitli sitelerde farklı kullanıcı isimleriyle birçok video yayınlamıştı. Bunlar karamsar ve agresif şarkılar eşliğinde şiddet içerikli görüntülerden meydana geliyordu. Böylesine kanlı bir katliamı gerçekleştiren birinin şiddete eğimli olması kuşkusuz kimseyi şaşırtacak türden bir şey değildir. Ancak videolardan birisi bu şiddetin arka planına ışık tutması açısından özellikle dikkat çekiciydi. Auvinen, sitelerden birinde "Hepinizi Öldüreceğim 667 (I'm gonna Kill You All 667)" kullanıcı ismiyle yüklediği "Felsefem" başlıklı videoda bu katliamı doğal seleksiyonun bir gereği olarak gerçekleştirdiğini anlatıyordu.

Doğal seleksiyon, bir diğer deyişle doğal seçilim, Charles Darwin'in evrim teorisinin temeline oturttuğu bir kavramdır ve sözde hayatta kalma mücadelesini sürdüren hayvanlardan güçlü olanların zayıf olanları elimine etmesini ifade etmektedir. Hiçbir bilimsel bulguya dayanmayan bir kavram olan doğal seleksiyon, gerek insanı herhangi bir şuurdan yoksun doğa olaylarının ürünü olarak tanımladığı, gerekse şiddete dayandığı için hem ateist felsefelerin hem de şiddet yanlısı ideoloji ve hareketlerin vazgeçilmez bir dayanağı olmuştur. II. Dünya Savaşı’nda milyonları ölüme gönderen diktatörler, savaşmayı doğal seleksiyonun bir gereği olarak görmüşler, propagandalarında Darwinizm'e fazlasıyla atıfta bulunmuşlardır.

Ve "doğal seleksiyon", Jokela Lisesi katliamında da karşımıza çıkmıştır. Auvinen, "felsefe"sini anlattığı videosunda doğal seleksiyonu uygulamaya koyma çağrısı yapmıştır. Üzerinde “İnsanlık Önemli Değil” yazılı tişörtle poz veren Auvinen, Darwinizm'in insana verdiği -daha doğrusu vermediği- değeri gösterir şekilde aynen şu ifadelere yer veriyordu:

"Ben sadece doğal seleksiyona inanan normal bir anarşistim. İnsanlar doğal seleksiyonu tekrar uygulamaya sokmalı. Hayvanlar bu şekilde yaşıyor, insanlar da neden öyle yaşamasın ki? Bizler de nihayet sadece hayvanlarız. Biz insanlar, yeryüzündeki en kötü hayvanlarız. Bizi doğuran dünyayı kirlettik ve yozlaşmış bir toplumla ortaya çıktık. Bütün dünya kötü durumda ve toplum çöküşün eşiğinde. Bu yüzden [doğal seleksiyon] olmalı. Ne kadar erken olursa o kadar iyi. ... Kanun, sadece güçlü olanın fikridir... Bu yüzden hayatınızın kontrolünü ele almalı ve anarşist olmalısınız. Ne istiyorsanız onu yapmalı, size ne yapacağınızı söyleyenleri dikkate almamalısınız. Bu sizin hayatınız. Güçlü olanlar hayatta kalırken, zayıf olanlar ölmeliler. Bu, güçlü olanın hayatta kalmasıdır, doğal seleksiyondur. Hayvanlar sürekli olarak ölürler. Bir köpeği, başka bir köpek öldüğü için ağlarken görmezsiniz. İnsanlar da ölürler. Tepki aynı şekilde olmalıdır. Bu sadece doğal bir şeyden ibarettir, büyük veya önemli bir şey değildir. Tanımadığınız birisi için ağlamayın, bu üzücü bir durum değildir... Benim kişisel görüşüm şudur: İNSAN IRKININ SOYKIRIMI GERÇEKLEŞTİRİLMELİDİR".  [Büyük harfler orijinaldir] [13]

Auvinen, görüşlerini anlattığı manifestosunda, bu katliama girişmesinde Darwinist görüşlerinin etkili rol oynadığını şu sözlerle açıkça ifade ediyordu:

"Davam için dövüşmeye ve ölmeye hazırım… Bir doğal seçilimci olarak, uygun görmediklerimi, insan ırkının ve doğal seleksiyonun yüz karalarını elimine edeceğim. Hayır, gerçek şu ki, ben sadece bir hayvan, bir insan ve bir muhalifim… Artık doğal seleksiyon ve güçlü olanın hayatta kalması ilkesini yeniden yoluna koymanın vakti geldi!"  [14]

 Tek Taraflı Darwinist Eğitimin Etkileri

Darwinist eğitim, insanlara hayatlarının bir amacı olmadığı yalanını aktararak onları her türlü umut ve sevinçten yoksun, karamsar ve cani kişilikli ruh hastalarına çevirmektedir.

Bunun en son örneklerinden biri Norveçli Anders Behring Breivik’tir. Breivik 22 Temmuz 2011'de Norveç'te yaşanmış olan çifte terör saldırılarının faili olduğunu itiraf etmiştir. Bu saldırılardan biri Oslo'daki hükümet binasına yapılmış olan, sekiz kişinin ölümüyle sonuçlanan bombalı saldırıdır. Diğeri ise, Utoya Adası’ndaki, İşçi Partisi'nin gençlik kampına yapılan saldırıdır. Bu saldırı neticesinde 69 kişi hayatını kaybetmiştir.

Breivik saldırılarından önce "Avrupa Bağımsızlık Bildirgesi" adlı kitapta görüşlerini anlatmıştır. Kitabının1518'inci sayfasında ise, kendisini bilimsel dünya görüşünün ve modern biyolojinin şampiyonu olarak gördüğünü ifade etmiştir. En "önem verdiği" kitaplar sıralamasında ise Charles Darwin'in Türlerin Kökeni adlı kitabı yer almaktadır. [16] Breivik'e göre, "kusursuz Avrupa" Sosyal Darwinizm kurallarını içermelidir[17]

Breivik, kitabının 1202'nci sayfasında ise Princeton Üniversitesi'den Darwinist Biyolog Lee Silver'ın öjeninin tekrar uygulamaya konmasını savunmasına tamamen katıldığını belirtmektedir. Silver’ın dünya nüfusunun şimdikinin yarısından daha aza ya da 3.8 milyara indirilmesi için "gelecekte radikal politikaların uygulanmasının zorunlu olduğu" şeklindeki görüşlerine de aynen katılmaktadır. [18]  Aynı sayfada, Breivik'in Darwin'in "soykırım ve doğal seleksiyon ... el ele gider" argümanını ne kadar benimsemiş olduğu şu cümlelerde net şekilde görülmektedir:

"ikinci ve üçüncü dünya ülkeleri" insan nüfusundaki artışı frenleyemezlerse, "doğa, yaşanacak kıtlıkla onların bu hatalarını düzeltecektir"  [19]

Argümanının devamında Breivik, Batılı ülkelerin bu doğal sürece, yani yaşanan kıtlığa, müdahale etmemeleri gerektiğini şu cümleler ile savunmuştur:

“Eğer nüfus kontrolü kurallarımıza uymamış olan ülkelerde kıtlık baş gösterirse, onlara herhangi bir şekilde yardım göndermek ya da başarısız liderlerine arka çıkmak şeklinde destek olmamalıyız." [20]

"Aşırı nüfusun birinci sorumlusu olan üçüncü dünya ülkelerine yapılan gıda yardımının derhal durdurulması gerekir.” [21]

Breivik'in bizzat yazmış olduğu bu sözlerden açıkça görülüyor ki aldığı Darwinist eğitim nedeniyle ahlaki değerlerden tamamen uzaklaşmış ve bunun neticesi olarak onlarca kişinin ölümüne sebep olan terörist eylemleri soğukkanlılıkla hayata geçirmiştir.

Darwinist eğitimin neden olduğu ahlaki çöküntü ve vahşetin bir diğer örneği de yakalanmadan önce 17 çocuğu öldüren ve cesetlerini yiyen Amerikalı seri katil Jeffrey Dahmer’dır. Dahmer, ölümünden hemen önce Dateline NBC kanalında yapılan son röportajında şu açıklamada bulunmuştur:

“Eğer bir insan, Kendisi’ne karşı sorumlu olduğu bir Yaratıcı’nın var olduğunu düşünmüyorsa, o halde niye uygun sınırlarda tutacak şekilde davranışlarınızı ıslah etmeye çalışasınız? Ben de işte böyle düşünüyordum. Her zaman evrim teorisinin, yani bizlerin (tesadüfen) sadece bir balçıktan geldiğimiz tezinin bir gerçek olduğuna inanmışımdır. Öldüğümüz zaman, her şey biter, artık hiçbir şey yoktur.” [22]

Darwin’in kitleleri zehirlediği batıl inanç, insanları seri katil yapmakta, hatta onları insan eti yiyecek kadar psikopatlığa sürüklemektedir. İnsanlara, bir Yaratıcı’ya karşı sorumlu olmadıkları telkinini vermeye çalışan; onları amaçsız, sorumsuz, başıboş varlıklar olduğuna inandıran; insanı bir hayvan olarak gören ve ölümü bir son olarak göstererek insanları ahiret gerçeğinden uzaklaştırmaya çalışan bu sahte dinin getirdiği sonuç işte budur.

Son iki yüz yıldır dünyaya savaşları, katliamları, zalimliği, terörü, cinayetleri, kitle katliamlarını, dejenerasyonu ve her türlü belayı getiren en büyük sapkın güç Darwinizm’dir. Toplumlarda bir dönem gelişen dinsizliğin, ırkçılığın, kitle katliamlarının sebebi olan faşizmin, komünizmin ve dünya savaşlarının ardında GEÇTİĞİMİZ YÜZYILIN EN BÜYÜK ALDATMACASI VE EN BÜYÜK BELASI OLAN DARWINİZM VARDIR.

Darwin’in başlattığı bu kara belanın, toplumlar üzerindeki uğursuz etkisi günümüze kadar devam etmiştir. Darwinizmin günümüzdeki en güçlü savunucularından olan Richard Dawkins’in son kitabı da, insanları Allah inancından uzak, karamsarlığa ve ümitsizliğe iten telkinler içermektedir. Bunun en önemli örneklerinden bir tanesi, Amerika’daki Jesse Kilgore adlı 22 yaşındaki öğrencinin, profesörü tarafından kendisine tavsiye edilen Dawkins’in kitabının etkisiyle intihar etmesi olmuştur. [23]

Dawkins’in, Darwinizm’in karanlık ideolojisine dayandırdığı ürkütücü bakış açısının etkisi bu örnekle sınırlı değildir. Dawkins, Unweaving the Rainbow kitabının önsözünde bu gerçeği kendisi de itiraf etmiştir:

''İlk kitabımın yayımcısı, kitabı okuduktan sonra, verdiği soğuk ve kasvetli mesajdan çok bunaldığını ve üç gece boyunca uyuyamadığını itiraf etti. Bazıları da bana sabahları uyanmaya nasıl katlanabildiğimi soruyor. Uzak bir ülkeden bir öğretmen ise bana sitem dolu bir mektup gönderdi. Mektubunda, aynı kitabı okuyan bir öğrencisinin kendisine gözyaşları içinde geldiğini ve hayatın boş ve amaçsız olduğu düşüncesinin onu olumsuz yönde etkilediğini yazıyordu. Öğretmen, diğerlerinin de aynı "hiçlik karamsarlığı"ndan etkilenmemeleri için, öğrencisine kitabı başkalarına göstermemesini tavsiye etmiş.'' [24]

Bu karanlık bela, yani Darwinizm; insanları ölüme, cinayete, karamsarlığa, hiçlik duygusuna, vahşete ve dehşete sürükleyen, insanlara tesadüfen var olmuş bir hayvandan başka bir şey olmadığını telkin eden sapkın bir dindir. Bu dinin geride kalmış birkaç temsilcisi, insanları Allah inancından uzaklaştırabilmek için var güçleriyle çaba göstermeye devam etmektedirler. Bu nedenle Darwinizm’in zayıflıklarının okullarda okutulmasına canla başla karşı çıkmakta, yaratılışı ispat eden fosilleri saklamakta, proteinin tesadüfen meydana gelemeyeceğini, 350 milyondan fazla fosilin Darwinizm’i yerle bir ettiğini itiraf edememektedirler. Ancak tüm bu önlemlere karşın 21. yüzyılda insanlar artık yalanlara aldanmamaktadırlar. Darwinizm’in bir sahtekârlık olduğunun tüm dünyada deşifre edilmesinin ardından Darwinizm’i ayakta tutmak için gösterilen çabaların tümü boşa çıkmıştır.

Sonuç:

Darwinizm’in Toplum Üzerindeki Bu Yıkıcı Etkisi Göz Önünde Bulundurularak Okullarda Tek Yanlı Darwinist Eğitime Son Verilmelidir

Jokela, Columbine ve Virginia Teknik Üniversitesi katliamlarında saldırganların içinde olduğu psikolojinin ve onları bu davranışlara iten kişisel nedenlerin üzerinde durmak elbette gereklidir. Ancak tüm bu olaylara kaynaklık eden asıl ortak faktör, okullarda sürdürülen Darwinist eğitimdir. Bilindiği gibi okullarda öğrencilere, yaşamın yeryüzünde kendiliğinden başladığı ve insanın doğal seleksiyonla ortaya çıkmış gelişmiş bir maymun türü olduğu sözde bilimsel gerçekler olarak öğretilmektedir. Jokela, Columbine ve Virginia Teknik Üniversitesi saldırganları da okullarda verilen bu Darwinizm yanlısı eğitimi almış kişilerdir.

Darwinizm okul müfredatlarında bilimsel bir gerçek gibi anlatılır ve Darwinizmle beraber karşıt görüşün, yani evrenin ve insanların Allah tarafından, kıymetli bir amaç doğrultusunda yaratılmış olduğu gerçeğinin bilimsel olarak anlatılması yasaktır. Yani Darwinizm tek taraflı olarak, bilimsel bir gerçekmiş gibi lanse edilerek anlatılmaktadır. Halbuki Darwinizm başta 350 milyon fosilin canlıların değişmediğini açıkça göstermesiyle net olarak çöken, temelsiz bir teoridir. Daha derine indiğimizde ise, cansız varlıklardan canlılığın çıktığını iddia eden Darwinizmin, kendi iddiasının nasıl gerçekleştiğini bile açıklamaktan aciz kaldığı görülür. Pek çok noktadan köşeye sıkışan Darwinistlerin, "Piltdown Adamı skandalı" olarak meşhur olmuş olan, insan kafatası fosiline orangutan çenesi eklemek gibi hilelerle sahte fosiller oluşturdukları ise bilinen bir gerçektir.

Yukarıda çok kısa değinilen Darwinizm açmazlarının sayısı her alanda binleri aşmaktadır ve bilimin ilerlemesiyle bu sayı gittikçe artmaktadır. Ancak okullarda küçük yaşlardan itibaren görülen tek taraflı eğitim nedeniyle öğrenciler Darwinizmin vahşete sürükleyen öğretilerini doğru sanmaktadırlar ve bunun sonuçları korkunç olmaktadır. Haberlere yansıyan katliam olaylarının yanı sıra ferdî pek çok intihar vakası ve ahlaki bozulmanın ardında da Darwinizmi görmek mümkündür.

Bir an önce yapılması gereken, Darwinizmin tek taraflı telkin edilmesine son verip, müfredatta Darwinizme karşı çıkan bilimsel gerçeklere de yer verilmesidir.

Eğitim politikalarını belirleyenler, Darwinist eğitimin bu tarz sonuçlar oluşturabileceğini bilmeli, bu sorumluluğu üzerlerinde hissetmelidirler. Müfredatın bu yönde düzenlenip, gençlerin Darwinizm'in bilimsel çöküşü ve ideolojik arka planı hakkında bilgilenmesi sağlanmalıdır.

 

[1] Habertürk Gazetesi, 09.11.2009

[2] http://www.amnation.com/vfr/archives/014745.html

[3] http://www.amnation.com/vfr/archives/014745.html

[4] http://www.amnation.com/vfr/archives/014745.html

[5] http://www.psikiyatrivehayat.com/columbinelisesikatliami.htm

[6] http://www.amnation.com/vfr/archives/014745.html

[7] http://www.psikiyatrivehayat.com/columbinelisesikatliami.htm

[8] Habertürk Gazetesi, 09.11.2009

[10] Habertürk Gazetesi, 09.11.2009

[13] Pekka-EricAuvinen's Video 'My Philosophy'

[14] http://www.reuters.com/article/2007/11/07/us-finland-shooting-idUSHEL00597220071107

[16] http://www.darwinthenandnow.com/2011/07/breivik-a-darwinist/?cb=09394448816310614

[17] Anders Behring Breivik, Avrupa Bağımsızlık Bildirgesi, s.1386

[18] http://www.darwinthenandnow.com/2011/07/breivik-a-darwinist/?cb=09394448816310614

[19] Anders Behring Breivik, Avrupa Bağımsızlık Bildirgesi, s.1386

[20] Anders Behring Breivik, Avrupa Bağımsızlık Bildirgesi, s.1202

[21] Anders Behring Breivik, Avrupa Bağımsızlık Bildirgesi, s.1203

[22] Kelly J. Coghlan, Houston Chronicle Sunday-15 şubat 2009

[23] http://www.worldnetdaily.com/index.php?fa=PAGE.view&pageId=81459

[24] Richard Dawkins, UnweavingTheRainbow, HoughtonMifflinCompanyNewyork, 1998, s. İx

 

2013-02-16

Peygamber Efendimiz (sav)’in Dilinden Darwinizm'in Ahir Zamanda İnsanlığa Getirdiği Belalar

İçinde bulunduğumuz ahir zaman savaşların, katliamların, ahlaksızlıkların, fuhuşun ve her türlü sapkınlığın yaygınlaştığı, çeşitli ateist, Darwinist ve materyalist felsefelerin insanlığa büyük yıkımlar getirdiği bir dönemdir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) insanlığın yaşadığı bu karanlık günleri hadislerde haber vermiştir. Bir hadiste şöyle buyrulur:

“Kadınlar kadınlarla, erkekler erkeklerle yetindikleri zaman onları Doğudan çıkacak, isyanları sebebiyle kimisini, maymun şekline sokacak, kimisini de yerin dibine batıracak olan kızıl bir rüzgarla müjdele.” (Deylemi)

Bu hadisin günümüze işaret eden yönlerini detaylı olarak incelediğimizde çok şaşırtıcı benzerlikler görürüz:

İçinde bulunduğumuz ahir zaman savaşların, katliamların, ahlaksızlıkların, fuhuşun ve her türlü sapkınlığın yaygınlaştığı, çeşitli ateist, Darwinist ve materyalist felsefelerin insanlığa büyük yıkımlar getirdiği bir dönemdir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) insanlığın yaşadığı bu karanlık günleri hadislerde haber vermiştir. Bir hadiste şöyle buyrulur:

“Kadınlar kadınlarla, erkekler erkeklerle yetindikleri zaman onları Doğudan çıkacak, isyanları sebebiyle kimisini, maymun şekline sokacak, kimisini de yerin dibine batıracak olan kızıl bir rüzgarla müjdele.” (Deylemi)

Bu hadisin günümüze işaret eden yönlerini detaylı olarak incelediğimizde çok şaşırtıcı benzerlikler görürüz:

“... Kadinlar Kadınlarla, Erkekler Erkeklerle Yetindikleri Zaman...”

 Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu sözü ile Allah’ın haram kıldığı fuhuş, eşcinsellik gibi sapkın eğilimlerin ahir zamanda yaygınlaşacağını haber vermiştir. Bilindiği gibi Darwinizm’de insanların sözde tesadüfler sonucunda oluştukları ve dolayısıyla Allah’a karşı sorumlu olmadıkları şeklinde batıl bir inanç vardır. Darwinizm, insanların hayvanlar gibi yaşadığı ve davrandığı bir dünya özlemindedir. Bundan yola çıkan Darwinist bakış açısına sahip bazı insanlar nefsani ihtiyaçlarını karşılama konusunda kendilerine herhangi bir kısıtlama getirmek zorunda olmadıklarını; hatta hayvanlar gibi davranabileceklerini düşünürler. Kısacası dini tanımayan Darwinist felsefeler Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in burada işaret ettiği gibi ahlak kurallarını da tanımazlar.

 “... Doğudan Çıkacak, İsyan...”

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu ifadesiyle komünist ideolojiden bahsetmektedir. Bilindiği gibi insanlığa karanlık günler yaşatan Darwinist ideolojilerin başında komünizm gelir. Komünist ideolojinin ilk kez devlet yönetim biçimine dönüştüğü ülke ise dünyanın doğusunda yer alan Rusya’dır. Rusya’da komünist sistem Çarlık Rusya’sına karşı başlatılan büyük bir isyan ve ayaklanma sonucunda kurulmuştur. Daha sonra başta Çin olmak üzere diğer Doğu Asya ülkelerinde de benzer isyanlarla komünizm hakim olmuştur.

 “... Kimisini, Maymun Şekline Sokacak...”

Bilindiği gibi Darwin’in evrim teorisi, canlılığın cansız maddelerden, tesadüfler sonucunda, kendi kendine oluştuğunu iddia eder. İlk protenin nasıl oluştuğunu bile açıklamaktan aciz olan bu teori,  sözde evrimsel gelişim süreci içinde insanlarla maymunların ortak bir atadan geldiklerini iddia eder. Kimi zaman fosillerin taraflı yorumlanması, kimi zaman sahtekarlıklara başvurarak, 1.5 asırdır desteklenmeye çalışılan insanın sözde evrimi iddialarını Peygamber Efendimiz (s.a.v.) 1400 yıl önce haber vermiştir.

 “... Kimisini De Yerin Dibine Batıracak...”

Darwinizmin insanlığa getirdiği belalar arasında Birinci ve İkinci Dünya savaşları da vardır. Darwinizm çatışma ve mücadelenin insanın doğasında olduğu yalanını insanlara kabul ettirmiştir. Bu yalanın acı bir sonucu olarak çıkan savaşlarda atılan bombalar ile insanlar toprağın ve binaların altında kalmışlardır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Darwinizmin insanlığa getirdiği katliamlar, savaşlar, cinayetler, barbarlıkları hadisteki, “...kimisini de yerin dibine batıracak...” ifadeleriyle haber vermiştir.

 “... Kızıl Bir Rüzgarla Müjdeler...”

Bilindiği gibi komünizmin sembolü, kızıl renktir. Komünist rejimi benimseyen ülkelere Kızıl Çin, Kızıl Rusya gibi mutlaka kızıl adı eklenerek hitap edilir. Bu ülkelerin bayrakları  kızıldır, bu nedenle kızıl renk komünist devletin rengidir. Komünizm önce Rusya’yı daha sonra kuvvetli bir rüzgar gibi bütün dünyayı sarmış, birçok Asya ülkesine, Avrupa’nın doğusuna ve bazı Orta ve Güney Amerika ülkelerine yayılmıştır. Bu vahşi düşünce üst üste yaptığı korkunç katliamlar ve yıkımlarla insanlığa büyük zararlar vermiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hadisteki “kızıl bir rüzgar ile müjdele” sözü ile komünizmin insanlığa getirdiği bu belayı haber vermiştir.

Başka bir  hadisinde de Peygamberimiz (sav) yine çok şaşırtıcı detaylar vermiş ve ahir zamanda yaşanacak olan materyalist ahlakı tarif etmiştir.

“Ganimet, yalnız zenginler arasında dolaşan sermaye birikimi ittihaz edildiği (kabul edildiği) zaman...” (Tirmizi, Ebû Hureyre’den nakletmiştir.)

 “... Ganimet, Yalnız Zenginler Arasında Dolaşan Sermaye Birikimi İttihaz Edildiği Zaman...”

Darwinizmin insanlığa getiridiği belalardan biri de kapitalizmdir. Nitekim günümüz toplumlarının neredeyse tamamına yakınında kapitalist ahlak hakimdir. Bu nedenle fakirlere, düşkünlere, sakatlara sadaka verilmez, insanlar korunup kollanmazlar. En ağır ve ölümcül hastalığa yakalansalar dahi onları koruyacak, tedavi ettirecek bir kuruluş veya insani bir yardım bulunmaz. Fakir olan insan bu hastalığı ile ölüme terk edilir. Küçük çocukların acımasızca çalıştırılmaları, birçok ülkede sosyal haklardan mahrum bırakılmaları gibi adaletsiz ve insaniyetsiz uygulamalara yoğun olarak rastlanır. İşte Peygamberimiz (s.a.v.) sermayenin tek elde toplanacağına, sermayenin tekellere yoğunlaşacağına ve kapitalizmin en vahşi döneminin günümüzde yaşanacağına bu sözleri ile işaret etmiştir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)‘in bundan 1400 sene önce haber verdiği Darwinist düşüncenin insanlığa getirdiği vahşetin günümüzde ortaya çıkışı, mübarek Peygamberimiz (s.a.v.)‘in Allah’ın lütfuyla gösterdiği mucizelerinden biridir.

Allah, Düşünmemiz İçin Hayatın Her Anında Sanatını Tecelli Ettirir

Her neyi elinize alsanız bir sanat ve düzenle karşılaşırsınız. Sanat dendiği zaman incelikler içeren, detaylı, uzun aşamalardan geçen çalışmalar gelir aklımıza. O sanat eserinin ortaya çıkarılabilmesi için çalışmalar kimi zaman aylar sürer. Detay detay, ince ince sabır gerektiren bir emek verilir.

Sanat demek detay, incelik demektir. İnceliksiz, emeksiz sanat çalışması olmaz.

Evren ise bu ihtişamlı sanatın en büyük, örneksiz ve mükemmel bir temsilcisidir. Evrenin her noktasında detay içinde detay gizlidir. Herhangi bir şeyi inceleyin; bu her ne olursa olsun, onun daha da derinine başka başka kapılar açılır. Adeta süpriz içinde süpriz saklıdır.

Bu sanatı görebilmek, bu şuurla çevremizi, hayatımızı, dünyayı ve evreni değerlendirebilmek son derece önemlidir. Bunun için samimiyet ve dikkatli bir görüş gerekir. Allah ayette Kulları içinde ise Allah'tan ancak alim olanlar 'içleri titreyerek-korkar' (Fatır Suresi, 28) diye bildirmektedir. Bilimsel gelişmeler hakkında bilgi sahibi olmak elbette önemlidir.

Ancak samimi bir gözle değerlendiren insan için Allah’ın ihtişamlı sanatını görmek için kapsamlı bilgilerden ziyade samimi, dikkatli bir görüş yeterlidir. Bu samimi görüşü elde ettikten sonra, insanın bilgisi arttıkça, derinliklere indikçe hayreti, Allah’ın gücüne olan saygısı, sevgisi, korkusu daha da güçlenir.

Örneğin, herkes meyve yer. Fakat kaç kişi meyvedeki paketleme sisteminin ne kadar muhteşem olduğunu farketmiştir? Dış ambalajı, en üst tabakadaki mumlu kabuk yapısı, olabilecek en mükemmel koruma malzemesidir. Aynı zamanda sağlık için gereken pek çok faydalı besin maddesini içerir.

Su ve toprakla birleşince tohum açılır ve içindeki formüllere tam uyumlu bir ortamla buluşarak çatlayıp, kök salmaya başlar. Ardından boy atar, koca bir ağaç olup baharda görsel olarak müthiş hoşumuza giden çiçeklerle bezenir. Daha sonra o güzel ağacın dallarını büken ağırlıkta koca koca, süslü ve yine müthiş hoşumuza giden sanatlı bir görünümle nimet olarak hizmetimize sunulur.

Dalları ağırlığından bükülmüş kiraz ağaçları, her yeri koca elmalarla bezenmiş elma ağaçları, turuncu rengiyle cıvıl cıvıl görmekten derin bir haz duyduğumuz portakal ağaçları....

Hepsi Allah’ın ikramı, hepsi Allah’ın yaratma sanatıdır.

Tüm bu tertemiz yiyecekler toprakta yetişirler, topraktan suyu çekerler fakat hiç bir zaman meyvelerin içinde kirli, toprağa ait herhangi bir malzeme, bizi irite edecek herhangi bir şey olmaz. Her zaman tertemiz, her zaman sulu, iştah açıcı güzelliktedirler.

Örneğin elmanın çok ince bir kısmı kabukludur, hemen ise altında tertemiz, bembeyaz lezzetli kısmı bulunur, tam ortasında da yerken rahatsız olmayacağımız şekilde, merkezde, içe paketlenmiş çekirdek kısmına ulaşırız.

Portakala baktığımızda portakalın dış kabuğunun altından dilimli, tam elimizle kolayca alabileceğimiz şekilde güzel bir ikram buluruz. O dilimlerin dış zarını soyunca portakalın suyunun ayrıca minik baloncuklar olarak paketlendiğini görürüz.  

Narda da mükemmel bir paketleme sistemi, tanelerinin diziliminde müthiş bir özen vardır. Narlar, zarla kaplı bölmelerle gruplara ayrılmışlardır. Tüm meyvelerde olduğu gibi narın da sağlığa müthiş faydaları vardır. Kalp sağlığı açısından çok faydalıdır, kolesterolü dengeler, bağışıklık sistemini kuvvetlendirir, vücuda yağ depolanmasını engeller, yorgunluğu azaltır, antioksidan açısından zengindir, ilaç araştırmalarında kullanılır.

Meyveler tam insanın ihtiyacı olan faydalarla yaratılmışlardır. Vitamin, mineral açısından vücudumuzun pek çok ihtiyacını karşılarlar. Eğer Allah doğada bu besinleri yaratmamış olsaydı insan sağlıklı olamazdı; zaten yaşayamazdı. Hazır gıda dahi olsa besin olarak tüketilen her şeyin kaynağı doğadandır. Allah’ın yarattığı güzel, doğal nimetlerdendir.

Yazın ısının yüksek olduğu zamanlarda vücudumuz sulu yiyeceklere ihtiyaç duyar. Tam bu dönemde Allah insanların ihtiyacı olan meyveleri yaratır. Kavun, karpuz gibi.

Karpuz en kurak yerlerde yetişen meyvelerdendir. Ancak liflerinin içinde kilolarca ağırlıkta su barındırır. Yazın tam suya en çok ihtiyaç duyulan zamanda Allah kilolarca ağırlıkta, kuruluktan çatlamış toprağın üstünde capcanlı renklerde ve lezzette yaratır bu nimeti. Karpuzun kökleri toprağın metrelerce altından suyu bulur. İncecik kablo gibi bir hattan kocaman balon gibi içi dopdolu, kütür kütür tam ihtiyacımıza yönelik tertemiz bir nimet oluşur.

İncecik koyu renkte kablomsu bir dal gibi olan karpuzun kökleri canlı bir varlıkmışçasına, suyu adeta hissederek suyu bulur. Fakat gözleri olmayan, beyni olmayan bu kökler o suya ulaşması gerektiğini nereden bilirler? Bu, yaratan Rabbimiz, üstün ve detaylı yaratmasını her yerde ve her şeyde bizlere göstermektedir.

Meyvelerin tohumunda, o meyvenin tüm gelişim safhalarını içeren her türlü bilgi kodludur. Tüm formül tohumun içinde gizlidir. Suyu tanır, yetişeceği toprağı tanır, hangi ısı ayarında verimli olacağını bilir, tadının kıvamını bilir, rengine, kokusuna, şeker oranına ait her türlü bilgiye sahiptir.

Doğada Rabbimiz’in yarattığı her meyvede, bitkide, sebzede bu detaylı sanat vardır. Örneğin, bir mısırın güzelliğini, intizamını herkes bilir. Peki mısıra o tek tek disiplinli dizilimi kim vermiştir? Tane tane tertemiz o sütlü mısırı kim koçanın üzerine nizami bir şekilde yerleştirmiştir?

Buna mısırın kendisinin karar aldığını söylemek son derece mantıksız ve akıl dışıdır.

Portakala rengini veren, tadını veren, içindeki paketlemeleri var eden;

Narı boncuk boncuk düzenleyen, dizen, rengini veren,

Karpuzu olabilecek en güzel, birbirine zıt renklerde, yeşil ve kırmızı olarak yaratan, bu canlılığı, sululuğu oluşturan kimdir?

Tümü Rabbimizin ikramıdır. Tümü Rabbimizin sanatıdır. Allah’ın sanatı gözlerimizin önünde, her yerdedir. Rabbimiz Rahman Suresi’nin 77 ve 78’inci ayetlerinde şöyle bildirir:

Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?

Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin adı ne yücedir.

2013-03-30 

Evrim Teorisinin Günlük Hayattaki Olumsuz Etkileri

“Ahlaki Çöküntü, Ekonomik Çöküntüyü de Geçti!...”, "Öfke Dinmiyor" "Yolsuzlukların Ardı Arkası Kesilmiyor", "Yolsuzluk Bunalımı", "Uyuşturucuya Başlama Yaşı 13 Oldu", "Zulüm Her Yerde", "Kıtlıkta Savaş", "Kabusa Dur Diyen Yok", "Savaş, Skandal, Ayaklanmalar Yılı", "Sivilleri Tankla Ezdiler", "Yeryüzü Barut Fıçısı Gibi", "Dünya Ateş ve Gözyaşına Boğuldu", "Suç Patlaması", "Su Gibi Alkol Tüketiliyor", "İnsanlık Kalmamış", "Manevi Çöküş", "İnsanlık Yalnızlığa Koşuyor"...

Bu ve benzeri haberler, farklı tarihlerde farklı gazetelerde yer alan manşetlerden bazı örneklerdir. Hemen her gün gazete ve televizyonlarda karşılaştığımız bu türden haberlerin sayısının çok fazla olmasının temel nedeni evrim teorisinin günlük hayattaki olumsuz etkisidir.

Evrim teorisi konusu açıldığında bazı kişiler ısrarla konuyu geçiştirmeye çalışırlar. Kimi ‘evrim teorisini gündeme getirip insanların kafasını karıştırmayın’ der, kimi de ‘evrim varsa o zaman maymunlar neden insan olmuyor’ gibi mantıklarla kendince evrimi çökerttiğini düşünerek evrimin geçersizliğini ispat eden bilimsel delilleri anlatmanın önemsiz olduğunu savunur.

Gerçekten de evrim teorisinin hiçbir bilimsel dayanağı yoktur ve çürük bir teoridir. Ama şu da unutulmamalıdır ki; hala okullarda evrim teorisinin propagandası zorunlu olarak yapılmakta ve genç beyinler bilimsellikten uzak şekilde eğitilmektedir. Bu eğitimin olumsuz etkileri de terör, zulüm, kavga, kargaşa olarak görülmektedir. Dolayısıyla evrim teorisi üstü örtülecek, geçiştirilecek bir teori değildir. Yıllardır suskun kalındığı ve teori hakkındaki bilimsel gerçekler ortaya konulmadığı için birçok insan tesadüfleri ilah edinen evrim teorisinin deccali hipnozuna girmiş ve bu telkinle hareket etmiştir. En bilinen örnekleriyle Lenin, Stalin ve Mao gibi Darwinist diktatörler dünyayı kana bulamak için evrim teorisinin aldatıcı felsefesini hayat görüşü olarak uygulamaya geçirmişler ve kitleler bu zalim diktatörleri takip etmişlerdir.

Vahşi kapitalizm, komünizm, faşizm gibi kanlı felsefeler ilk anda birbirleriyle çelişiyor gibi görünseler de aslında hepsi Darwinizmin gaddar ideolojisini temel almakta ve bunu toplumlara uygulatmaktadırlar.

Vahşi Kapitalizm, Darwinizmin Acımasız Rekabet İlkesini Kullanır

Vahşi kapitalizmin üç temel unsuru vardır; bireycilik, rekabet ve kazanç sağlamak.

Vahşi kapitalist bir toplumda bireyler son derece acımasız bir ortamda rekabet ederek en fazla kazanan olmak için mücadele ederler. Bu, aynı Darwin'in doğadaki canlılar için tarifini yaptığı, sadece güçlü olanların ayakta kalabildikleri güçsüz ve zayıfların ise ezilerek yok oldukları iddiasının günlük hayata uygulanmasıdır. Sosyal Darwinizmin Amerika'daki sözcüsü William Graham Sumner’ın insan toplumları hakkındaki düşüncelerini aktardığı şu sözleri Darwinizmin acımasız yönünü çok açık ortaya koymaktadır:

“Herhangi birini yükseltmek istiyorsak kaldıraça ve bir reaksiyon noktasına ihtiyacımız var. Toplumda bir insanı yukarı kaldırmak demek, başkasının üzerine basmak demektir.” 1

Darwin'in bilim dışı teorisiyle pekiştirilen "zayıf ve güçsüz olanların ezilmesi gerektiği" yanılgısı, eşitsizliğin, haksızlığın ve adaletsizliğin yaygınlaşmasındaki en temel faktörlerden biridir. Hiç şüphesiz bu, din ahlakında kesinlikle yeri olmayan çok büyük bir zulüm ve vahşettir. Allah insanlara, ihtiyaç içinde olanları koruyup kollamalarını emretmiştir. Fakirlerin ihtiyaçlarını karşılamak; özürlü insanlara karşı şefkatli ve merhametli olmak, onların haklarını gözetip korumak; toplum içinde yardımlaşma ve dayanışmayı sağlamak din ahlakının gereği olan güzel ahlak özellikleridir. Allah'ın emrettiği ahlakı göz ardı edenler ise, hem kendilerini hem de içinde yaşadıkları toplumları büyük felaketlerin içine sürüklemektedirler. Sosyal Darwinizmin neden olduğu belalar bu gerçeğin en çarpıcı örneklerindendir.

Komünizm, Darwinizmin Çatışma Mantığını Kullanır

Komünizmde de aynı şekilde Darwinizmin diyalektik yani çatışma mantığından yola çıkılarak tarihin diyalektiğinin uygulanması gerektiği savunulur. Tez, anti-tez ve sentez mantığı silahlı mücadeleyle, baskı ve zor kullanılarak uygulanmaya çalışılır. Komünist diktatör Lenin nasıl devrim yapmaları gerektiğini şu şekilde anlatır:

"POLİSLERİ, ASKERLERİ, DEVLET MEMURLARINI ÖLDÜRMEK, DEVLET KURUMLARINDA YANGINLAR ÇIKARTMAK... DEVLETİN HAZİNELERİNDEN PARALARI ALMAK... Devrimci komünist güçler yenilmez silahlı bir güç olarak ortaya çıkmalı, İNSANLARI ÖLDÜREREK, BOMBALAYARAK, BİNALARI HAVAYA UÇURARAK KORKU YAYMAK ve bu şekilde toplumun üzerinde komünist diktatörlüğü teşkil etmek iktidara ulaşmamızın önemli unsurlarındandır." 2

Sosyal Darwinistlerin büyük yanılgılarından biri, hayvanlar için geçerli olan kanunların insanlar için de geçerli olduğunu sanmalarıdır. İnsanlar, hayvanlardan farklı olarak şuur, akıl, vicdan ve yargı yeteneğine sahiptirler. Dolayısıyla, sosyal Darwinistlerin iddia ettiği gibi, orman kanunlarına hiçbir şekilde tabi değildirler. Allah insanı akıl, şuur ve muhakeme yeteneği ile birlikte yaratmıştır ve her insan yaşamı boyunca bu yeteneklerini en iyi şekilde kullanmakla sorumludur. Allah her insanı belli bir ömür ile yaratmıştır. Rabbimiz'in kendisi için takdir ettiği süre sona erdiğinde her insan ölecek, sonra da dünyada yaptığı her tavrın hesabını vermek üzere yeniden diriltilecektir.

Faşizm, Darwinizmin Üstün Irk Fikrini Kullanır

Faşizmin Darwinizmle bağını göstermek içinse Nazizmin uygulayıcısı Adolf Hitler’in ‘Ari ırk’ mantığı yeterli olacaktır. Hitler sözde Ari ırkın, diğer tüm ırklardan üstün olduğuna ve onları yönetmesi gerektiğine inanmıştı. Koyu bir Darwinist olan Hitler'in en önemli fikri dayanağı, ırkçı Alman tarihçi Heinrich von Treitschke idi. Treitschke’nin ırkçı görüşlerini Darwinizm'e dayandırdığı şu sözlerinden açıkça anlaşılmaktadır:

"Uluslar ancak Darwin'in yaşam kavgasına benzer şiddetli bir rekabetle gelişebilirler" 3

Dünyayı kana bulayan bu felsefeler, canlıların tesadüfen ortaya çıktığını savunan ve dini ortadan kaldırmayı amaçlayan Darwinist görüşten başka bir temele dayanmıyor. Darwinist dünya görüşünde insanlar birbirlerini ruhu olmayan hayvanlar olarak görüyorlar. Böyle bir mantıkta da elbette merhamet ve sevgi duyguları yerine gaddarlık ve sevgisizlik gelişiyor.

www.evrimyok.net

Birçok İnsanın Bilinçaltına Yerleşen Evrim Teorisinin Sevgisiz Felsefesi Günlük Hayatta Nasıl Uygulanıyor?

Bugün toplumları incelediğimizde dikkat çeken ilk nokta; insanların birbirlerine güvenmemeleri ve birbirlerini sevmemeleri oluyor. Bencillik, rekabet, merhametsizlik toplumlar içinde hızla çoğalıyor. Yoksul ve muhtaç olanlara yardım edilmiyor. Sokaklar birbirlerinden nefret eden, herkesten çekinip, korkan insanlarla dolup taşıyor. İnsanlar bir anda her an herşeye öfkelenebiliyor, tersleşebiliyorlar. Kuşkuculuk, nefret, gaddarlık gitgide daha da yaygınlaşıyor. Üstün güç sahibi Rabbimiz’in kontrolünde olduğunu düşünmeden yaşayanlar tesadüfen her an bir zarar görecekleri tedirginliği ile yaşıyorlar.

Bu gibi kişiler, Yüce Allah’ın yarattığı milyonlarca güzelliği  gözleri sanki görmüyor, kulakları sanki işitmiyor gibi davranıyorlar. Evrim teorisini günlük hayatta uygulamanın zararı bu gibi insanlarda açıkça görülüyor. Sürekli depresyonda, sağlıksız, üzgün, öfkeli, yalnız ve sevgisiz yaşıyorlar. Depresyondan kurtulmak için ilaçlara sarılıyorlar ama bu onların psikolojisini daha da bozuyor ve bir türlü özlemini duydukları gerçek mutluluğu yaşayamıyorlar. Yüce Rabbimiz Allah’ın gücünü, büyüklüğünü, sevgisini kabul etmeden de rahat bir hayat yaşamaları mümkün değildir. Çünkü bu Allah’ın ayette bildirdiği bir gerçektir;

“… Haberiniz olsun; kalbler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur.” (Rad Suresi, 28)

İş yerinde, sokakta, okulda evrim teorisinin zalimane gereklerinin uygulandığı yetmiyormuş gibi deccali düşüncenin el attığı en önemli propoganda yöntemlerinden biri de insanları medya ile etkilemektir. İnternette, gazetelerde hatta dizi ve filmlerde bile evrim teorisi anlatılır. Özellikle dizi ve filmlerde sürekli evrim teorisinin çatışma mantığı uygulanır. Kanlı, dövüşlü sahneler, birbirlerini yok eden ülkeler, halklar, sevgisiz zalim entrikacı insanlar bu filmlerin ana temasını oluşturur.

Darwinizmin Olumsuz Etkisinden Kurtulmanın Tek Yolu Evrim Teorisiyle Fikri Mücadele Etmektir

Darwinizmin bilimsel geçersizliğinin anlatılması ve fikri mücadele yapılması çok önemlidir. Çünkü akıl ve vicdan sahibi hiç kimse aslında, Allah sevgisinin ruhta yarattığı mükemmel huzur bulma hissi, güven, sevgi, merhamet ve mutluluk duygusu varken evrim teorisinin zalim felsefesini yaşamayı, çevresine ve kendisine zulmetmeyi istemez.

Ancak insanların çoğu farkında olsalar da olmasalar da, çeşitli telkinlerle Darwinist-materyalist bir yaşama yönlendirilmektedirler. Fakir insanların veya "Üçüncü Dünya Ülkeleri" halklarının sefaletine karşı üzüntü veya kaygı duyulmaması, zulme maruz kalan insanlara karşı duyarsız olunması bunun örneklerindendir. Bencil bir yaşam şeklinin hakim olması, kindar, intikamcı, kavgacı, rekabetçi ahlakın yaygınlaşması, hatta özellikle iş dünyasında bunların makbul sayılması, insanların diğer insanlara sevgi ve saygı duymamaları bu batıl dünya görüşünün başlıca belirtilerindendir. Darwinist-materyalist görüş tecavüzden savaşa kadar her türlü vicdansızlığı meşru göstermekte ve insanları buna teşvik etmektedir.

Aslında hemen her insan, Darwinist-materyalist görüşün acısını bir şekilde çekmektedir. Irkçı saldırılara maruz kalan zenci bir öğrenciden bencil ve duyarsız çocukları tarafından bakımsız ve mahrumiyet içinde bırakılan yaşlı bir anne-babaya, işvereni tarafından sağlıksız koşullarda düşük ücretle uzun saatler çalıştırılan işçilerden hayatın boş ve amaçsız olduğunu zanneden, sorumsuz ve başıboş bir hayat yaşayarak kendini maddi ve manevi bunalıma sürükleyen genç insanlara kadar, pek çok insan mutsuz, sıkıntı ve gerilim dolu bir hayat yaşamaktadır.

Bu kısır döngünün sona ermesi, insanlığın barışa, huzura ve mutluluğa, sevgi ve saygı dolu bir dünyaya yönelmesi için gereken, materyalist dünya görüşünün fikren yenilgiye uğratılmasıdır. Bunun için insanların materyalizmin dayanak noktası olan Darwinizmin bilimsel olarak çökmüş olduğunu ve Darwinizmin uygulamaya konulması durumunda ne büyük belalara neden olacağını öğrenmeleri son derece hayatidir.

Bununla birlikte Darwinizm yanılgısına kapılmış olanların da önemli bir gerçeğin farkına varmaları gerekir. Tüm eksiklikleri ve yanlışlıklarına rağmen ısrarla savunmaya çalıştıkları evrim teorisinin bilimsel olarak hiçbir geçerliliği kalmamıştır. Bugün bilim dünyasında yaşanan her gelişme bu gerçeği bir kez daha pekiştirmekte, evrim teorisi tarihin tozlu sayfalarına gömülmektedir. Üstelik tarihi pek çok tecrübe göstermektedir ki, evrim teorisinin ortaya koyduğu yaşam modeli, zulüm, haksızlık, acımasızlık, adaletsizlik ile eş anlamlıdır ve insanlara acı, gözyaşı ve kayıptan başka birşey getirmez. Bu nedenle Darwinistlerin de;

  • ‘Evrim teorisinin teşvik ettiği kötülüklerin farkına varmaları,
  • ‘Ön yargılarından kurtularak akıl ve bilim dışı bu teorinin savunuculuğundan bir an önce vazgeçmeleri;
  • ‘Paleontoloji biliminin ortaya koyduğu milyonlarca yıldır hiç evrim geçirmemiş canlılar olduğunu ispat eden 400 milyon fosili yani bilimsel kanıtı görmezden gelip, inkar etmemeleri;
  • ‘Deccali sistemin hipnozundan çıkmaları gerekir.  

Hep birlikte dünya çapında sevgiyi, güzel ahlakı yaymanın, savaşları bitirmenin, Allah’ın kontrolünde olduğumuzun bilinciyle huzurla dostça yaşamanın tek yolu budur.

“Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: "Gerçekten ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?” (Fussilet Suresi, 33)


DİPNOTLAR

1- The Challenge of Facts and Other Essays, as quoted in Mason Drukman, Community and Purpose in America: An Analysis of American Political Theory, New York: McGraw-Hill, 1971, s. 202.]

2- Vladimir Lenin, Teorik ve Pratik Terör Hakkında, Moskova 2005

3- Burns, Çağdaş Siyasal Düşünceler 1850-1950, s.446; Alaeddin Şenel, Irk ve Irkçılık Düşüncesi, Ankara:Bilim ve Sanat Yayınları, 1993, ss.62-6

2013-04-08