Kaderi anlamak için zamanı anlamak gerekir
Adnan
Oktar’ın 24 Haziran 2010 tarihli HarunYahya.TV röportajından
SUNUCU 1: ... “Selamün aleyküm Hocam”
ADNAN OKTAR: Aleyküm selam.
SUNUCU: “Ben 15 yaşındayım. Annem sizi
yıllardır takip ediyor. Ben de annemden etkilenerek sizin röportajlarınızı
izlemeye çalışıyorum. Sorum, kader konusunu defalarca anlattığınızı biliyorum.
Bir kez de benim için anlatır mısınız? Dünyadaki hayatımız daha önce
kaderimizde varsa, bizi Allah konuşturuyor ve her şeyi Allah yaptırıyorsa, o
zaman günahlarımızı da Allah yaptırıyor. Günahları olan bir insan neden
Cehenneme gitmekle
cezalandırıyor? Şimdiden teşekkür ederim. Hayırlı akşamlar
Mehmet.”
ADNAN OKTAR: Mehmet, o minik canıyla, o sevimli
canıyla bunları merak ediyor. Mehmet’e konuyu bir daha anlatayım. Zamanı
anlaması gerekiyor, zaman. Zamanın ne olduğunu bilmesi lazım. Yani zamanı
bilen, kaderi, hepsini anlar. Zaman, bizim beynimizdeki inanca deniyor. Bakın
daha önce de aynı metotla anlatıyorum. Şimdi bakın, bir ses duyduk değil mi?
Şimdi bir daha duyuyoruz. İki sesin arasında bir boşluk olduğuna inanıyoruz
değil mi? Bir aralık var, bu ne? Kafada
bir inanç işte bu. Beyinde meydana gelen bu inanca biz zaman diyoruz. Normalde
boş uzayda böyle bir şey olmuyor, böyle bir şey olmaz. İnsanın algı biçimidir.
Mesela bir başka varlığa göre İkinci Dünya Harbi daha yeni oluyor. Mesela şu an
Hitler Varşova’ya giriyor, Hitler’in orduları, yani aynı şu şekilde ve bu
anlamda görür adam. Kimine göre kıyamet yeni kopuyor. Kimine göre Hz. Adem (a.s.)
daha çamur safhasında, yani çamuru karılıyor, o şekildedir. Ama biz mesela şu
an, anların toplamından oluşan, yani kendimizin anlarının toplamından oluşan
bir zaman akışı inancında oluyoruz. Mesela benim bu konuyu anlatmam, sevimlinin
o sorduğu soruyu bir düşün, geçmiş zaman oldu değil mi kafamızda? Bir inanç.
Bir başkasına göre de o soru daha şu an soruluyor, daha yeni soruluyor. Bu
şekildedir. O yüzden tek bir an vardır. Yani an sonsuz kısa zamana deniyor,
sonsuz kısa zaman. Yani mesela bir birimi de yok sonsuz kısa zamanın. Allah
zamanı bizler için yarattı. Yani zaman Allah’ın ihtiyacı olan bir şey değildir.
Allah’ın ne mekana, ne de zamana ihtiyacı vardır. Allah zamansız ve mekansız.
Şimdi zamansız olunca, önce ve sonra diye bir konu olmuyor. Zamansız deyince ne
diyeceğiz? Öncesi var mı? Yok. Sonrası da olmaz. Tek bir an vardır. Tek bir
anın içerisinde Allah yaratıp bitirmiştir. Ama biz zamanlı olduğumuz için, bu
şekilde algılıyoruz, mesela geçiyor
gibi. Mesela bak Hz. Mehdi (a.s.) çıkacak, çoktan Hz. Mehdi (a.s.) çıktı. Hz.
İsa (a.s.) çoktan indi, ama biz göremiyoruz. Zamanın dışına çıkan olursa,
görüyor Allah’ın dilemesiyle. Mesela Hz. Mehdi (a.s.)’nin bütün faaliyetlerini,
hepsini görür. Hz. İsa (a.s.)’nın bütün faaliyetlerini, her şeyini görür. Kıyametin
koptuğunu da görür zamanın dışına çıkarsa. Ama zamanın içerisinde göremiyor.
Biz adım adım adım zamanın içerisinde ilerleriz. Allah’ı tam anlamıyla kavramak
ve anlamak; ben şöyle diyebilirim. Allah’ın ledüni sırları vardır tabii, ledüni
sırlar. Nasıl Hz. Hızır (a.s.)’ın ledüni sırrı var, gizli sırrı var, ben bu
kadarını söyleyeyim; oradan o 15 yaşındaki sevimli canıyla ne anlarsa anlasın.
Bakın diyor ki Allah küfür için, Cehennem ehli için: “Onların gözleri vardır”,
gözü var diyor. “Sana bakar görürsün” baktıklarını görürsün, “Onlar görmez.”
diyor. Bu muhkem ayet, “Gözleri vardır görmezler.” “Kulağı vardır” diyor, yani
normal kulağa işaret ediyor. “Onu siz işitir zannedersiniz” diyor Allah. “Onlar
işitmezler” diyor. “Onları siz canlı zannedersiniz, diri zannedersiniz, onlar
ölüdür” diyor. “Kalp gözleri, şuurları da, o da kapalıdır. O da kördür” diyor
Allah. Şimdi böyle bir varlık Cehenneme giden. Ne anlıyorsa anlasın? Ama
Müslüman böyle bir konuma gelmekten Allah’a sığıyor tabii. Böyle bir şey
olmasından Allah’a sığınıyor. Allah’ın bu dediklerinde de, başka dediklerinde
de, hepsinde bir derinlik oluyor. Hepsinde bir hayır ve hikmet vardır. Ama sır
gözüyle, ledün gözüyle bakabiliyorsa o minik canıyla, ben burada bir sır
veriyorum. Allah “Ben size eza edip de ne yapacağım?” diyor. “Ben eza
istemiyorum, size öyle bir acı vermek peşinde değilim” diyor Allah. “Allah size
zulmedip de ne yapsın?” diyor Allah. Allah Rahman ve Rahim. Ama Cehenneme giden
de, “ben hak ettim” diyor sorulduğunda. “Hakikaten benim yerim burası, hak
ettim ben” diyor. Şimdi şöyle anlasın. Gitsin sorsun bir dinsize. “Seni zorla
dinsiz yapan bir güç hissediyor musun üzerinde?” desin. Mesela sen Allah’a
inanıyorsun değil mi? İnanıyorsun. Sen Allah’a inanırken herhangi bir gücün
sana baskı yaptığını, seni zorladığını hissettin mi? Hayır. Bir dinsize de
gidip sorarsan “sana herhangi bir güç baskı yapılıyor mu?” dersen, “hayır”
diyecektir. İşte bu adalettir. Herhangi bir baskı yoksa, bir zorlama yoksa,
kendi isteğiyle yapıyorsa, o ondan sorumludur. Sen de yaptıklarından sorumlu
olmuş oluyorsun. Dolayısıyla bu adalet olmuş oluyor. Bunun ikinci safha
derinliğini anlayabilir miyiz? Bu ledün ilmine giren bir kısımdır. Ama ledün
ilminden de ben bir parça ışık verdim, kapalı bir ışık verdim. Bak; “gözleri
vardır görmez, kulakları vardır işitmez. Onlar ölüdür, siz onları diri
zannedersiniz” diyor Allah. Eğer sır istiyorlarsa da bir sırdır bu, kapalı. Ama
Müslüman bu konuma girmekten, bu konuma gelmekten Allah’a sığınır ve çok
korkar. Ben korkuyorum. Bayağı çekiniyorum. Cehenneme gideceğim diye bayağı
tedirginim. Ciddi korkuyorum. Zaten Allah’tan korkmasam, böyle faaliyet
içerisinde olmazdım. Allah’ı seviyorum, Allah’tan korkuyorum. Çünkü bizim
programlarımızda maddi gelir getirecek hiçbir şey yok. Sıfırdır maddi gelir
getirecek şey. Mesela sürekli kitap dağıtmak, mesela benim Yaratılış Atlasımdan
biz çok fazla dağıttık. Bu gelir getiren bir şey değil bu. Bütün
kazandıklarımız hep kitap dağıtmaya veriliyor yine ayrıca. Geliyor kazanç, ama
olduğu gibi kitap dağıtmaya veriliyor. Dolayısıyla benim bir kazancım yok. Bir
telif ücreti de almıyorum. Sadece Allah rızası için yaşıyoruz. Ve Allah rızası
için ne yapıyorsam yapıyorum. Dikkatlice bakan, bunu görür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder