Marksizm Ve Darwinizm


Bir ateist olan ve evrendeki her türlü olayı, ekonomiyi, tarihi diyalektik bakış açısıyla açıklamaya çalışan Marx'ın imdadına çağdaşı Darwin'in evrim teorisi yetişmiştir...

Marksizm'in kurucusu Karl Marx, tarihin gelişimini ekonomiye dayandırıyordu. Toplum, tarih içinde çeşitli evrelerden geçiyordu ve ekonomi, diğer herşeyin belirleyicisiydi. Marx, ayrıca toplumların bir gelişim süreci içinde birbirlerini izlediklerini düşünüyordu. Köleci toplum feodal topluma, feodal toplum kapitalist topluma dönüşmüştü, sonunda bir devrim sayesinde sosyalist toplum kurulacak ve tarihin en ileri evresine varılacaktı. Yani toplumların tarihi gelişimini evrimci bir yaklaşımla açıklıyordu. Diğer bir deyişle Karl Marx, Darwin'in Türlerin Kökeni adlı eseriyle karşılaşmadan önce de evrimci mantığı benimsemişti. Ancak Marx ve büyük yoldaşı Engels, bir şeyi açıklamakta zorlanıyorlardı: Canlıların nasıl var olduğu sorusunu... Çünkü canlıları "yaratılmamışlık" temelinde açıklayan bir tez olmadıkça, dini reddetmeleri mümkün değildi. İdeolojileri ise dini reddetme temeli üzerine oturtulmuştu. Eğer bu açıklamayı getirmeyi başaramazlarsa, Marx'ın iddia ettiği gibi "dinin uydurulmuş bir afyon olduğunu" öne sürmeleri ve tüm tarihi, maddeye dayandırmaları mümkün olamazdı.

Bir ateist olan ve evrendeki her türlü olayı, ekonomiyi, tarihi diyalektik bakış açısıyla açıklamaya çalışan Marx'ın imdadına çağdaşı Darwin'in evrim teorisi yetişmiştir. Evrim teorisi güçlü olanın ayakta kalabilmesi için doğada sürekli bir mücadelenin olduğunu iddia ediyordu. İşte bu düşünce, Marx'ın sınıflararası mücadeleyi ve buna bağlı olarak tarihte meydana gelen değişimi, sözde bilimsel bir zemine oturtmasına olanak sağladı.

Bu nedenle Marx, Türlerin Kökeni (Origin of Species'i) isimli kitabı eline alır almaz kendi fikirlerine zemin oluşturduğunu gördü. Marx'ın Darwin'in fikirlerini ne derece benimsediği 16 Ocak 1861'de Ferdinand Lassalle'a yazdığı mektupta açıkça ortaya çıkmaktadır:

Darwin'in kitabı (Türlerin Kökeni) çok önemli ve tarihteki sınıf savaşımını doğa bilimi açısından desteklediği için bana çok uygun düşüyor...  (Karl Marx-Friedrich Engels, Seçme Yazışmalar 1, 1844-1869, 1.b., Sol Yayınları, Kasım 1995 )
Sahip olduğu evrimci bakış açısı sebebiyle gerçekten de Darwin'in fikirleri Marx'a çok uygundu. Ayrıca ideolojisinin açmazlarını da bu teoriyle yamayabilirdi. Bu nedenle hiç vakit kaybetmeden Darwin'in teorisini programına aldı. Böylece Darwin ve Marx'ın öğretileri, biri organik dünyada, diğeri ise insan toplulukları üzerinde evrim teorisini sözde pozitif bir bilim haline getirdi.

Marx, ayrıca Darwin'e olan sempatisini en büyük eseri "Das Kapital"i Darwin'e ithaf ederek de göstermişti. Kitabın Almanca baskısına el yazısıyla şöyle yazmıştı: "Charles Darwin'e, ateşli bir hayranı olan Karl Marx'tan." Darwin gibi Marx da gelişimin yasasını keşfettiğini düşünmüştü. Darwinistler'in canlı hayatın gelişimini kademeli olarak değerlendirmeleri gibi, Marx da tarihi aşamalı olarak değerlendirmişti. Hem Marx hem de Darwin "gelişim" teziyle ortaya çıkmışlardı. Bu nedenle savundukları görüşler benzerlik gösteriyordu. Engels Darwin'i, onu Marx'la eş tutacak biçimde övüyor ve "Darwin nasıl organik doğadaki evrim yasasını keşfettiyse, Marx da insanoğlunun tarihindeki evrim yasasını keşfetti" diyordu. Amerikalı botanik profesörü Conway Zirckle, komünizmin kurucularının Darwinizm'i neden kararlılıkla benimsediklerini şöyle anlatır:

Marx ve Engels, evrim teorisini, Darwin'in Türlerin Kökeni adlı kitabı yayınlanır yayınlanmaz benimsediler... Evrim, komünizmin kurucuları için, insanlığın doğaüstü bir gücün müdahalesi olmadan nasıl ortaya çıkmış olabileceği sorusuna getirilen cevaptı ve dolayısıyla savundukları materyalist felsefenin temellerini desteklemek için kullanılabilirdi. Dahası, Darwin'in evrimi yorumlama biçimi—yani evrimin bir doğal seleksiyon süreci içinde geliştiği teorisi—onlara o zamana dek hakim olan teolojik düşüncelere karşı koyma fırsatı veriyordu. Doğal seleksiyon teorisi sayesinde, bilim adamları organik dünyayı materyalist bir terminoloji ile yorumlama şansı elde etmiş oluyorlardı. (Conway Zirkle, Evolution, Marxian Biology and the Social Scene, Philadelphia: The University of Pennsylvania Press, 1959, ss. 85-86 )
Tom Bethell ise, Marx'la Darwin arasındaki bağlantının asıl sebeplerini şöyle açıklar:

Marx Darwin'in kitabına ekonomik sebepler dolayısıyla hayran kalmamıştır. Marx'ın Darwin'in kitabına hayranlığının en önemli nedeni Darwin'in evreninin tamamen materyalist olmasıdır. Bu önemli noktada Darwin ve Marx gerçek birer yoldaştılar. (Tom Bethell, "Burning Darwin to Save Marx", Harper's Magazine, December 1978, ss. 31-38, 91-92 )

Bu, gerçekten çok önemli bir tespittir. Çünkü Marx ile Darwin'in en önemli ortak noktaları teorilerinin dinsizlik temeli üzerine oturmasıdır. Materyalist Engels, Darwin'e bu noktada olan hayranlığını şöyle ifade etmişti: "Tabiat metafizik olarak değil, diyalektik olarak işlemektedir. Bununla ilgili olarak herkesten önce Charles Darwin'in adı anılmalıdır." (Friedrich Engels, Ütopik Sosyalizm-Bilimsel Sosyalizm, Sol Yayınları, 1990, s. 85 )

Engels bir başka eserinde Darwin'le ilgili görüşlerini şu sözlerle dile getiriyordu: "... Darwin, bütün organik varlıkların, bitkilerin, hayvanların ve insanın kendisinin, milyonlarca yıldır olagelen bir evrim sürecinin ürünleri olduğunu kanıtlayarak metafizik doğa görüşüne en ağır darbeyi indirdi."  (Marks-Engels, Seçme Yapıtlar 3, Sol Yayınları, s. 156 )  Bundan başka Maymundan İnsana Geçişte Emeğin Rolü adlı eserini yayınlayarak Darwin'in teorisini hemen benimsediğini göstermişti. Engels bunlara ek olarak, doğabilimin ilerlemesindeki üç önemli destekten biri olarak Darwinizm'i gösteriyor ve şöyle diyordu:

"1859'da Charles Darwin, temel yapıtı Türlerin Kökeni'ni yayınlamıştır. Bu yapıt, bir yüzyıldan fazla süren evrim fikrinin gelişimini tamamlamış ve modern biyolojinin temellerini kurmuştur. Bu buluşların felsefi önemi, doğal gelişmenin diyalektik niteliğini özellikle özlü bir biçimde ortaya koymuş olmalarındadır." (Friedrich Engels, Doğanın Diyalektiği, Sol Yayınları, 1996, s. 8 )

Bu ifadelerinden de anlaşıldığı gibi Engels, Darwin'in evrim kuramının kendi ateist dünya görüşüne bilimsel bir destek oluşturduğunu zannederek sevinmişti. Ancak böyle bir sevince kapılmakta biraz aceleci davranmış, yaşadığı dönemin ilkel bilim anlayışı onu önemli bir yanılgıya düşürmüştü. Nitekim 20. yüzyıla girildiğinde gelişen bilim sayesinde, Darwin'in iddialarının geçersizliği anlaşılacak, evrim teorisinin öne sürdüğü fikirlerin yalnızca bir "hayal gücünün ürünleri" olduğu ortaya çıkacaktı. (Bkz. Evrim Aldatmacası, Harun Yahya)

Marx ve Engels'in yanı sıra diğer komünist liderler de evrimciydiler. "Lenin, Trotsky ve Stalin, tümü ateist evrimcilerdi."  (Henry Morris, The Long War Against God: The History and Impact of the Creation, Evolution, Conflict, 8.b., Michigan: Baker Book House, Mart 1996, s. 85 )  Rus Komünist Devrimi'nin Lenin ile birlikte iki büyük mimarından biri olan Leon Trotsky ise "Darwin'in buluşu tüm organik madde alanında diyalektiğin (diyalektik materyalizmin) en büyük zaferi oldu" yorumunu yapmıştı.  (Alan Woods-Ted Grant, "Marxism and Darwinism", Reason in Revolt: Markxism and Modern Science, London:1993 )  Benzer şekilde, Çin komünizminin kurucusu Mao Tse Tung da "Çin sosyalizminin temelini, Darwin'e ve evrim teorisine dayandırdığını" açıkça belirtmiştir. (K. Mehnert, Kampf um Mao's Erbe., Deutsche Verlags-Anstalt, 1977 )
Neticede, komünistlerin yaptığı, biyolojik evrimi, tarihe ve topluma uygulamak oldu. Toplum içindeki değişimleri, sıçramaları, yıkımları ve devrimleri evrimin tabi bir seyri olarak değerlendirdiler. Bu nedenle de Charles Darwin, gerek komünizmin kurucuları için, gerekse onların izinden yürüyenler için çok önemli ve değerli biriydi.

Marksizm-Darwinizm bağlantısı bugün herkesçe kabul edilen, çok açık bir gerçektir. Karl Marx'ın biyografisini anlatan kitaplarda dahi bu bağlantıya yer verilmektedir. Örneğin Öncü Yayınevi tarafından yayınlanan bir biyografide bu bağlantı şöyle tarif edilir:

Darwinizm, Marksist felsefeyi destekleyen, gerçekliğini kanıtlayan ve geliştiren bir dizi gerçeği takdim etti. Darwinist evrimci fikirlerin yayılması, toplumda bir bütün olarak Marksist düşüncelerin emekçi halk tarafından kavranılması için elverişli zemin yarattı… Marx, Engels ve Lenin, Darwin'in düşüncelerine büyük değer verdiler ve bunların taşıdığı büyük bilimsel öneme işaret ettiler, böylelikle bu düşüncelerin yaygınlaşmasına hız kazandırdılar. (Karl Marx Biyografi, Öncü Yayınevi, s. 368 )

Daha önce de belirtildiği gibi, komünizmin kurucuları tarafından bu denli yüceltilen evrim teorisi, doğal olarak onların takipçileri tarafından da hararetle benimsendi. Dünyanın her neresinde olursa olsun, her türlü komünist rejim ya da hareket, Darwinizm'i sonuna dek savundu, onu kendi entelektüel çatısının temel taşlarından biri olarak kabul etti. Komünizm ile birlikte "ırk" mücadelesi, "sınıf" mücadelesine dönüştürülmüştü.

Bu Darwinist komünist liderlerin en ünlülerinden biri ve kuşkusuz en kanlılarından birisi Joseph Stalin'di. Stalin, Çarlık dönemindeki çocukluk yıllarında Hıristiyan eğitimi veren bir okula gitmişti. Ve okulda geçirdiği yılların büyük bölümünde de inançlı bir Hıristiyandı. Ancak bir gün bir kitap okudu ve hayatı değişti. Kitap, Origin of Species (Charles Darwin'in Türlerin Kökeni isimli kitabı) idi. Ateizmi benimsedikten sonra da kısa bir süre içinde Komünist Parti saflarına katıldı. 60 milyon insanın hayatına malolduğu tahmin edilen yönetimi boyunca da, evrim propagandasına büyük bir önem verdi. Otobiyografisinde şöyle yazıyordu:

Okullardaki öğrencilerimizin zihnini altı günde yaratılış efsanesinden temizlemek için onlara üç şeyi özellikle öğretmeliyiz: Dünyanın yaşını, jeolojik orijinini ve Darwin'in öğretilerini. (Kent Hovind, The False Religion of Evolution, http://www.hsv.tis.net/….ke4vol/evolve/ndxng.html (bu kitap sadece internette yayınlanmıştır) )

Görüldüğü gibi Marksist önderler Darwinizm'e sahip çıkıyor ve savundukları komünist ideoloji için bunun ne denli önemli olduğunu fark edebiliyorlar, bu nedenle de ilk iş olarak Darwinizm'i eğitim programlarına koyduruyorlardı. Bu konuda John N.Moore ise şöyle söylemektedir:

S.S.C.B.'nin liderlerinin düşüncelerinin kökleri çok derin evrimci bir bakış açısına dayanmaktadır. (John N.Moore, The Impact of Evolution on the Socıal Sciences, Impact No. 52, www.icr.org/pubs/imp/imp-52.htm )
Robert M. Young ise The Darwin Debate, Marxism Today adlı eserinde şöyle yazar:

Evrim teorisinin görüşleri, Marksizm'le tamamen uyumludur. İnsanoğlunun kökenleri ve aklın tamamen doğa güçlerine dayalı açıklaması, diğer seküleristler gibi Marksistlere de hoş görünmüştür. ("The Darwin Debate, Marxism Today", Theoretical and Discussion Journal of the Communist Party, London, Vol. 26, April 1982, ss. 20-22 )
Tüm bunların sonucunda görmekteyiz ki, Marksizm ve Darwinizm iki bağımsız teori değildir. Aslında gerçekte her iki teorinin altında da aynı prensip yatmaktadır. İkisi bir bütünü oluşturur. Darwin'in prensipleri, insanların arasında Marx'ın prensipleri doğrultusunda yaşanır. Buna dayanarak şunu söylemek mümkündür: Her türlü sol hareketin felsefi temelinde evrim teorisinin vazgeçilmez bir yeri vardır. Ve dolayısıyla her türlü sol hareket ve her türlü sol rejim, kendisine felsefi dayanak ve meşruiyet sağlamak için, evrimi benimsemeye ve bunu topluma benimsetmeye mecburdur.

Görüldüğü gibi, insanlığa zarar veren, onları bozgunculuk ve savaşlara iten, pek çok ideolojinin ardında Darwinizm vardır. Birbirinden tümüyle farklı görünen, hatta birbirinin zıttı bilinen ideolojiler bile tek bir noktada, Darwinizm temelinde birleşmektedir. Örneğin günümüz dünyasının büyük bir bölümü Hitler ve Stalin'i zıt kutuplara mensup zanneder. Bu, bir bakıma doğrudur, ancak diğer yandan birleştikleri önemli bir çizgi vardır. Her ikisi de zulmü sanat haline getirmiş ve milyonlarca insanı katletmişlerdir. Bunu yaparken her ikisi de Darwinizm'i önemli bir araç olarak kullanmışlardır. Paul G. Humber "Hitler's Evolution Versus Christian Resistance" adlı makalesinde Stalin ve Hitler arasındaki bu ortak noktaya işaret ederek şunları söyler:

Stalin kasıtlı olarak Darwin'i seçmiştir. Hitler ise güçlü olanın hayatta kalmasını dünyaya zorla kabul ettirmeye çalışmıştır. (Paul G.Humber, "Hitler's Evolution Versus Christian Resistance", Vital Articles on Science/Creation, www.icr.org/pubs/imp/imp-181.htm )
Faşist Almanya ile Komünist Rusya arasında felsefi açıdan çok büyük bir benzerlik vardır. Her iki totaliter rejim de Darwinizm'den destek bulmuştur. Evrim teorisini eleştiren dünyaca ünlü isimlerden biri olan Dr. Henry Morris, bu konuya şöyle değinir:

Evrimciliğin en acı meyveleri arasında; Karl Marx'ın (onu izleyen Engels, Lenin, Stalin, Mao..) ve Adolf Hitler'in (Nietzsche ve Haeckel'in fikirlerine dayanıyordu) öncülüğünü yaptığı, kelimelerle anlatılamayacak kadar zalim sistemler vardır. Hem Marx hem de Hitler'in kendi atalarıyla, arkadaşlarıyla ve varisleriyle birlikte kuramcı evrimci olmaları çok anlamlıdır. Kendi topluluklarını evrimci önermeler üzerine kurmaya çalışmışlardır. Evrimcilik -özellikle de Darwincilik şeklinde- bu iki beladan çok fazla sorumludur.(Henry Morris, The Long War Against God: The History and Impact of the Creation, Evolution, Conflict, 8.b. Michigan: Baker Book House, Mart 1996, s. 419 )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder