Masonluk felsefesinde "maddeden gelip maddeye gitmek" en temel inançlardan biridir...
Günümüzde masonlar, aynen Eski Mısır'daki Firavunlar, rahipler ve diğer sosyal sınıflar gibi, maddenin sonsuzluğuna, yaratılmadığına ve canlılığın cansız maddenin içinden rastlantılarla doğduğuna inanmaktadırlar. Materyalist felsefenin temel unsurları olan bu yanılgıları, masonik kaynaklarda detaylarıyla okumak mümkündür.
Üstad mason Selami Işındağ'ın Masonluktan Esinlenmeler adlı kitabında, masonluğun katıksız materyalist felsefesi şöyle açıklanmaktadır:
Bütün uzay, atmosfer, yıldızlar, doğa, cansız ve canlı dediğimiz herşey, atomlardan oluşmaktadır. İnsan da doğadaki çeşitli atomların toplamından başka bir şey değildir. Canlıların yaşamı, atomlar arası elektrik akımının bir dengesiyle sağlanmaktadır. Bu dengenin -atomlardaki elektrisitenin değil- ortadan kalkmasıyla öldüğümüz vakit, toprağa dönüşüp atomlara ayrılıyoruz. Yani özdekten (madde) enerjiden gelmişiz, özdeğe, enerjiye dönüşüyoruz. Atomlarımızdan bitkiler, onlardan da canlılar ve bizler yararlanıyoruz. Öyleyse herşey eşit hamurdan yapılmıştır. Ancak evrime erişmiş en son hayvan olan bizde beyin en yetkin (mükemmel) durumda bulunduğundan, bilinç oluşmuştur. Deneysel Ruhbilim'in verilerini göz önünde tutarsak, "duygu-zihin-buyrultu"dan oluşan üç ruhsal yaşantımızın, beyin korteks hücreleri ve hormonların dengeli fonksiyonları sonucu oluştuğu anlaşılmaktadır... Olumlu bilim ve akıl, hiçbir şeyin yoktan var edilmediğini ve yok olmadığını benimsemiştir. Buna göre insanın hiçbir güce minnettar ve borçlu olmadığı sonucunu çıkarma olanağı vardır. Evren bir total enerjidir. Başlangıcı ve sonu bilinmemektedir. Herşey bu total enerjiden doğar. Evrime uğrar, ölür, ama tümüyle kaybolmaz. Değişir ve dönüşür. Gerçek ölüm ve kayboluş yoktur. Sürekli değişme, dönüşme ve oluşma vardır. Ama bu büyük sorunu, bu evrensel gizemi (sır) bilimsel yasalarla açıklama olanağı yoktur. Bilim dışı açıklamalar da bir imgesel (hayali) tasarıdır, dogmadır, boş inançtır. Olumlu bilim ve akla göre, bedenden ayrı bir ruh olamaz. (Dr. Selami Işındağ, Panteizm-Kamutanrıcılık Felsefesi, Masonluktan Esinlenmeler, İstanbul 1977, s. 189)
Bu satırlarda sıralanan görüşlerin aynısını, Marx, Engels, Lenin, Politzer, Sagan, Monod gibi materyalist düşünürlerin kitaplarında da bulabilirsiniz: Bunlar, evrenin sonsuzdan beri var olduğu, maddenin tek mutlak varlık olduğu, insanın maddeden ibaret olduğu ve bir ruha sahip olmadığı, maddenin kendi içinde evrimleştiği ve yaşamın böyle ortaya çıktığı gibi, temel materyalist hurafelerdir. Hurafe terimini kullanmak yerindedir, çünkü -Işındağ'ın "bunlar olumlu akıl ve bilimin sonuçlarıdır" şeklindeki iddiasının aksine- gerçekte tüm bu görüşler 20. yüzyılın ikinci yarısındaki bilimsel bulgular tarafından çürütülmüş durumdadır. Örneğin bugün bilim çevrelerince kesin kabul görmüş olan Big Bang teorisi, evrenin bundan milyarlarca sene evvel yoktan yaratıldığını bilimsel olarak ispatlamıştır. Termodinamik Kanunu, maddenin "kendi kendini düzenleme" gibi bir vasfı olmadığını, dolayısıyla evrendeki denge ve düzenin bilinçli bir yaratılışın eseri olduğunu göstermektedir. Biyoloji, canlılardaki olağanüstü düzenleri ortaya koyarak, tüm bunları var eden bir Yaratıcı'nın yani Allah'ın varlığını ispatlamaktadır. (Ayrıntılı bilgi için bkz. Harun Yahya, Evrenin Yaratılışı, Materyalizmin Sonu, Materyalizmin Çöküşü, Hayatın Gerçek Kökeni, Evrim Aldatmacası)
Işındağ satırlarının devamında, masonların gerçekte materyalist (ve dolayısıyla ateist) olduklarını, "Evrenin Ulu Mimarı" kavramını ise gerçekte maddi bir evrimi kastederek kullandıklarını şöyle açıklar:
Kısaca, hem de pek kısaca, bazı masonik ilkelere, düşünüş ve benimseyişlere de değinmek istiyorum: Masonluğa göre yaşam (hayat) tek hücreden başlar, değişme, dönüşme ve evrim (tekamül) ile insana kadar gelir. Başlangıcın kendiliği (mahiyet), nedenleri, amacı ve koşulları bilinemez. Yaşam, özdek-enerjiden çıkmıştır ve ona dönecektir. Evrenin Ulu Mimarı; ancak yüce bir prensip, iyilikler ve güzelliklerin sonsuz ufku, evrimin doruğu, en yüksek aşaması, insanlık ülküsü olarak düşünülüp benimsenirse, kişileştirilmezse, dogmatizmden kurtulma olanağı vardır. (Dr. Selami Işındağ, Panteizm-Kamutanrıcılık Felsefesi, Masonluktan Esinlenmeler, İstanbul 1977, s. 190)
Görüldüğü gibi, masonluk felsefesinde "maddeden gelip maddeye gitmek" en temel inançlardan biridir. Konunun önemli bir yönü ise, masonların bu felsefeyi sadece kendilerine has bir inanç olarak görmemeleri, tüm topluma bu fikirleri yaymak istemeleridir. Işındağ, üstteki satırlarının ardından şöyle yazar:
Bu ilke ve öğretilerle yetkinleşen mason; insanları eğitmeyi... olumlu bilim ve akıl ilkelerini öğreterek onları kalkındırmayı bir görev olarak almıştır. Masonluk böylece insanlara halka dönüktür. Halka rağmen, halk için çalışır. (Dr. Selami Işındağ, Panteizm-Kamutanrıcılık Felsefesi, Masonluktan Esinlenmeler, İstanbul 1977, s. 189-190)
Bu ifadeler masonluğun topluma yönelik iki özelliğini göstermektedir:
1) Masonluk, inandığı materyalist felsefeyi (yani bir Eski Mısır hurafesini) topluma "olumlu bilim ve akıl" kisvesi altında empoze etme çabasındadır.
2) Bunu, "halka rağmen" yapmaya niyetlidir, yani bir toplum Allah'a inansa, materyalist felsefeyi kabul etmek istemese bile, masonluk bu konuda ısrarlı davranacak, halkın rızasına rağmen onun dünya görüşünü değiştirmek için çaba harcayacaktır.
Burada mutlaka dikkat edilmesi gereken önemli bir husus, masonluğun kullandığı terminolojinin aldatıcılığıdır. Masonik yayınlarda, özellikle de masonların topluma yönelik açıklamalarında, kendi felsefelerini olabildiğince masum, akılcı ve hoşgörülü gibi göstermeyi amaçlayan bir üslup kullanılmaktadır. Üstteki alıntıda kullanılan "olumlu bilim ve akıl ilkelerini öğreterek insanları kalkındırmak" kavramı buna bir örnektir. Gerçekte masonluğun felsefesinin "olumlu akıl ve bilimle" bir ilgisi yoktur; bilime rağmen savunulan köhne bir hurafedir. Masonluğun "insanları kalkındırmak" gibi bir amacı da yoktur; bundan kasıt kendi felsefelerini insanlığa empoze etmektir. Bunu "halka rağmen" yapmaya kararlı olduklarını açıklamaları ise, "hoşgörülü" değil, totaliter bir dünya görüşüne sahip olduklarını göstermektedir.
Ruhun ve Ahiretin İnkarı
Masonlar materyalizm inancının bir gereği olarak insan ruhunun varlığını kabul etmezler ve ahiretin varlığını da kesin olarak reddederler. Buna rağmen, masonik kaynaklarda kimi zaman ölenler için "ebediyete intikal etmekten" söz edilir veya buna benzer manevi kavramlar kullanılır. Çelişkili gibi görünen bu durum aslında çelişkili değildir, çünkü masonların ruhun ölümsüzlüğüne dair tüm izahları sembolik anlamdadır. Mimar Sinan dergisindeki "Masonlukta Ölüm Sonrası" başlıklı bir makalede bu durum şöyle anlatılır:
Masonlar Üstad Hiram efsanesinde ölümden sonra dirilişi sembolik manada kabul ederler. Bu diriliş, hakikatın daima ölüme ve karanlığa üstün geleceğini belirler. Masonluk, bedenden ayrı bir ruhun mevcudiyeti ile uğraşmaz. Ölümden sonra diriliş, masonlukta insanlığa manevi ve maddi birtakım eserler verebilmektir. İnsanı ebedileştirecek olan bunlardır. Pek uzun gibi görünen, aslında kısa olan insan yaşamında, adları ölümsüzleşme konusunda belirginleşenler, yaşamları süresince bu başarıya erişmiş olanlardır. Adlarını ölümsüzleştirmiş olanların tüm çabalarını, gerek çağdaşlarını, gerek kendilerinden sonra gelecek kuşakları mutlu etmeye, onlara daha insancıl bir dünya sağlamaya sarf ettiklerini görüyoruz. Bunların güttükleri amaç, yaşayan insanların yaşamlarında etkin olan insancıl duyguları yükseltmektir... Asırlar boyunca ölümsüzlüğü aramış insanoğlu buna, yaptığı işler, hizmetler, fikirler sayesinde kavuşacak ve yaşantısına bir anlam verebilecektir. Bu sayede, Tolstoy'un belirttiği gibi, "Cennet burada, yeryüzünde kurulmuş olacak ve insanlar mümkün olan en yüksek iyiye kavuşacaklar." (Hasan Erman, Masonlukta Ölüm Sonrası, Mimar Sinan, 1977, Sayı 24, s. 57)
Üstad Mason Işındağ ise aynı konuda şunları yazmaktadır:
HERŞEYİN TÖZÜ (cevheri): Bunu enerji, özdek (madde) olarak benimseyen masonluk, herşeyin aşama aşama değişikliğe uğrayarak yine özdeğe döneceğini söyler ki, bilimsel anlamda ölümü tanımlamış olur. Bu durumda mistisizmin; ruh ve beden olarak ikiye ayırdığı güçlerden bedenin ölmesine karşın (rağmen) ruhun ölmediği, ruhlar evrenine göçtüğü, orada yaşamını sürdürdüğü ve ileride Tanrı buyruğuyla bir başka bedene geçtiği biçimindeki inancı, masonluğun benimsediği değişme-dönüşüm düşünüsüyle bağdaşamaz. Masonluk bu benimseyişini şöyle bir tümceyle desteklemektedir:
"Ölümünüzden sonra sizden kalacak ve ölmeyecek olan şey, olgunluklarınızın anısı ve yapıtlarınızdır." Masonluğun bu benimseyişi, bir filozofik düşünüş biçimidir ki, olumlu bilim ve akıl ilkelerine dayanır. Ruhun ölümsüzlüğü ve ölümden sonra dirilmesi şeklindeki dinsel inancın bu bilim-akıl prensipleriyle uzlaşması olanaksızdır. Öyleyse Masonluk bu konuda düşünü ve benimseyiş ilkelerini, pozitivist ve rasyonalist felsefe sistemlerinden almıştır. Böylece bu filozofik sorunda dinlerden ayrı bir düşünü, benimseyiş ve açıklamaya bağlanmıştır. (Dr. Selami Işındağ, Masonluğun Kendine Özgü Bir Felsefesi Var Mıdır, Yok Mudur?, Masonluktan Esinlenmeler, İstanbul 1977, s. 97)
Ölümden sonra dirilişi reddetmek, ölümsüzlüğü ise "geride bırakılan maddi eserlerde" aramak... Bu düşünce masonlar tarafından "çağdaş bilimin gereği" gibi gösterilse de, gerçekte tarihin eski çağlarından bu yana inkarcılar tarafından inanılan bir hurafedir.
Üstad mason Selami Işındağ'ın Masonluktan Esinlenmeler adlı kitabında, masonluğun katıksız materyalist felsefesi şöyle açıklanmaktadır:
Bütün uzay, atmosfer, yıldızlar, doğa, cansız ve canlı dediğimiz herşey, atomlardan oluşmaktadır. İnsan da doğadaki çeşitli atomların toplamından başka bir şey değildir. Canlıların yaşamı, atomlar arası elektrik akımının bir dengesiyle sağlanmaktadır. Bu dengenin -atomlardaki elektrisitenin değil- ortadan kalkmasıyla öldüğümüz vakit, toprağa dönüşüp atomlara ayrılıyoruz. Yani özdekten (madde) enerjiden gelmişiz, özdeğe, enerjiye dönüşüyoruz. Atomlarımızdan bitkiler, onlardan da canlılar ve bizler yararlanıyoruz. Öyleyse herşey eşit hamurdan yapılmıştır. Ancak evrime erişmiş en son hayvan olan bizde beyin en yetkin (mükemmel) durumda bulunduğundan, bilinç oluşmuştur. Deneysel Ruhbilim'in verilerini göz önünde tutarsak, "duygu-zihin-buyrultu"dan oluşan üç ruhsal yaşantımızın, beyin korteks hücreleri ve hormonların dengeli fonksiyonları sonucu oluştuğu anlaşılmaktadır... Olumlu bilim ve akıl, hiçbir şeyin yoktan var edilmediğini ve yok olmadığını benimsemiştir. Buna göre insanın hiçbir güce minnettar ve borçlu olmadığı sonucunu çıkarma olanağı vardır. Evren bir total enerjidir. Başlangıcı ve sonu bilinmemektedir. Herşey bu total enerjiden doğar. Evrime uğrar, ölür, ama tümüyle kaybolmaz. Değişir ve dönüşür. Gerçek ölüm ve kayboluş yoktur. Sürekli değişme, dönüşme ve oluşma vardır. Ama bu büyük sorunu, bu evrensel gizemi (sır) bilimsel yasalarla açıklama olanağı yoktur. Bilim dışı açıklamalar da bir imgesel (hayali) tasarıdır, dogmadır, boş inançtır. Olumlu bilim ve akla göre, bedenden ayrı bir ruh olamaz. (Dr. Selami Işındağ, Panteizm-Kamutanrıcılık Felsefesi, Masonluktan Esinlenmeler, İstanbul 1977, s. 189)
Bu satırlarda sıralanan görüşlerin aynısını, Marx, Engels, Lenin, Politzer, Sagan, Monod gibi materyalist düşünürlerin kitaplarında da bulabilirsiniz: Bunlar, evrenin sonsuzdan beri var olduğu, maddenin tek mutlak varlık olduğu, insanın maddeden ibaret olduğu ve bir ruha sahip olmadığı, maddenin kendi içinde evrimleştiği ve yaşamın böyle ortaya çıktığı gibi, temel materyalist hurafelerdir. Hurafe terimini kullanmak yerindedir, çünkü -Işındağ'ın "bunlar olumlu akıl ve bilimin sonuçlarıdır" şeklindeki iddiasının aksine- gerçekte tüm bu görüşler 20. yüzyılın ikinci yarısındaki bilimsel bulgular tarafından çürütülmüş durumdadır. Örneğin bugün bilim çevrelerince kesin kabul görmüş olan Big Bang teorisi, evrenin bundan milyarlarca sene evvel yoktan yaratıldığını bilimsel olarak ispatlamıştır. Termodinamik Kanunu, maddenin "kendi kendini düzenleme" gibi bir vasfı olmadığını, dolayısıyla evrendeki denge ve düzenin bilinçli bir yaratılışın eseri olduğunu göstermektedir. Biyoloji, canlılardaki olağanüstü düzenleri ortaya koyarak, tüm bunları var eden bir Yaratıcı'nın yani Allah'ın varlığını ispatlamaktadır. (Ayrıntılı bilgi için bkz. Harun Yahya, Evrenin Yaratılışı, Materyalizmin Sonu, Materyalizmin Çöküşü, Hayatın Gerçek Kökeni, Evrim Aldatmacası)
Işındağ satırlarının devamında, masonların gerçekte materyalist (ve dolayısıyla ateist) olduklarını, "Evrenin Ulu Mimarı" kavramını ise gerçekte maddi bir evrimi kastederek kullandıklarını şöyle açıklar:
Kısaca, hem de pek kısaca, bazı masonik ilkelere, düşünüş ve benimseyişlere de değinmek istiyorum: Masonluğa göre yaşam (hayat) tek hücreden başlar, değişme, dönüşme ve evrim (tekamül) ile insana kadar gelir. Başlangıcın kendiliği (mahiyet), nedenleri, amacı ve koşulları bilinemez. Yaşam, özdek-enerjiden çıkmıştır ve ona dönecektir. Evrenin Ulu Mimarı; ancak yüce bir prensip, iyilikler ve güzelliklerin sonsuz ufku, evrimin doruğu, en yüksek aşaması, insanlık ülküsü olarak düşünülüp benimsenirse, kişileştirilmezse, dogmatizmden kurtulma olanağı vardır. (Dr. Selami Işındağ, Panteizm-Kamutanrıcılık Felsefesi, Masonluktan Esinlenmeler, İstanbul 1977, s. 190)
Görüldüğü gibi, masonluk felsefesinde "maddeden gelip maddeye gitmek" en temel inançlardan biridir. Konunun önemli bir yönü ise, masonların bu felsefeyi sadece kendilerine has bir inanç olarak görmemeleri, tüm topluma bu fikirleri yaymak istemeleridir. Işındağ, üstteki satırlarının ardından şöyle yazar:
Bu ilke ve öğretilerle yetkinleşen mason; insanları eğitmeyi... olumlu bilim ve akıl ilkelerini öğreterek onları kalkındırmayı bir görev olarak almıştır. Masonluk böylece insanlara halka dönüktür. Halka rağmen, halk için çalışır. (Dr. Selami Işındağ, Panteizm-Kamutanrıcılık Felsefesi, Masonluktan Esinlenmeler, İstanbul 1977, s. 189-190)
Bu ifadeler masonluğun topluma yönelik iki özelliğini göstermektedir:
1) Masonluk, inandığı materyalist felsefeyi (yani bir Eski Mısır hurafesini) topluma "olumlu bilim ve akıl" kisvesi altında empoze etme çabasındadır.
2) Bunu, "halka rağmen" yapmaya niyetlidir, yani bir toplum Allah'a inansa, materyalist felsefeyi kabul etmek istemese bile, masonluk bu konuda ısrarlı davranacak, halkın rızasına rağmen onun dünya görüşünü değiştirmek için çaba harcayacaktır.
Burada mutlaka dikkat edilmesi gereken önemli bir husus, masonluğun kullandığı terminolojinin aldatıcılığıdır. Masonik yayınlarda, özellikle de masonların topluma yönelik açıklamalarında, kendi felsefelerini olabildiğince masum, akılcı ve hoşgörülü gibi göstermeyi amaçlayan bir üslup kullanılmaktadır. Üstteki alıntıda kullanılan "olumlu bilim ve akıl ilkelerini öğreterek insanları kalkındırmak" kavramı buna bir örnektir. Gerçekte masonluğun felsefesinin "olumlu akıl ve bilimle" bir ilgisi yoktur; bilime rağmen savunulan köhne bir hurafedir. Masonluğun "insanları kalkındırmak" gibi bir amacı da yoktur; bundan kasıt kendi felsefelerini insanlığa empoze etmektir. Bunu "halka rağmen" yapmaya kararlı olduklarını açıklamaları ise, "hoşgörülü" değil, totaliter bir dünya görüşüne sahip olduklarını göstermektedir.
Ruhun ve Ahiretin İnkarı
Masonlar materyalizm inancının bir gereği olarak insan ruhunun varlığını kabul etmezler ve ahiretin varlığını da kesin olarak reddederler. Buna rağmen, masonik kaynaklarda kimi zaman ölenler için "ebediyete intikal etmekten" söz edilir veya buna benzer manevi kavramlar kullanılır. Çelişkili gibi görünen bu durum aslında çelişkili değildir, çünkü masonların ruhun ölümsüzlüğüne dair tüm izahları sembolik anlamdadır. Mimar Sinan dergisindeki "Masonlukta Ölüm Sonrası" başlıklı bir makalede bu durum şöyle anlatılır:
Masonlar Üstad Hiram efsanesinde ölümden sonra dirilişi sembolik manada kabul ederler. Bu diriliş, hakikatın daima ölüme ve karanlığa üstün geleceğini belirler. Masonluk, bedenden ayrı bir ruhun mevcudiyeti ile uğraşmaz. Ölümden sonra diriliş, masonlukta insanlığa manevi ve maddi birtakım eserler verebilmektir. İnsanı ebedileştirecek olan bunlardır. Pek uzun gibi görünen, aslında kısa olan insan yaşamında, adları ölümsüzleşme konusunda belirginleşenler, yaşamları süresince bu başarıya erişmiş olanlardır. Adlarını ölümsüzleştirmiş olanların tüm çabalarını, gerek çağdaşlarını, gerek kendilerinden sonra gelecek kuşakları mutlu etmeye, onlara daha insancıl bir dünya sağlamaya sarf ettiklerini görüyoruz. Bunların güttükleri amaç, yaşayan insanların yaşamlarında etkin olan insancıl duyguları yükseltmektir... Asırlar boyunca ölümsüzlüğü aramış insanoğlu buna, yaptığı işler, hizmetler, fikirler sayesinde kavuşacak ve yaşantısına bir anlam verebilecektir. Bu sayede, Tolstoy'un belirttiği gibi, "Cennet burada, yeryüzünde kurulmuş olacak ve insanlar mümkün olan en yüksek iyiye kavuşacaklar." (Hasan Erman, Masonlukta Ölüm Sonrası, Mimar Sinan, 1977, Sayı 24, s. 57)
Üstad Mason Işındağ ise aynı konuda şunları yazmaktadır:
HERŞEYİN TÖZÜ (cevheri): Bunu enerji, özdek (madde) olarak benimseyen masonluk, herşeyin aşama aşama değişikliğe uğrayarak yine özdeğe döneceğini söyler ki, bilimsel anlamda ölümü tanımlamış olur. Bu durumda mistisizmin; ruh ve beden olarak ikiye ayırdığı güçlerden bedenin ölmesine karşın (rağmen) ruhun ölmediği, ruhlar evrenine göçtüğü, orada yaşamını sürdürdüğü ve ileride Tanrı buyruğuyla bir başka bedene geçtiği biçimindeki inancı, masonluğun benimsediği değişme-dönüşüm düşünüsüyle bağdaşamaz. Masonluk bu benimseyişini şöyle bir tümceyle desteklemektedir:
"Ölümünüzden sonra sizden kalacak ve ölmeyecek olan şey, olgunluklarınızın anısı ve yapıtlarınızdır." Masonluğun bu benimseyişi, bir filozofik düşünüş biçimidir ki, olumlu bilim ve akıl ilkelerine dayanır. Ruhun ölümsüzlüğü ve ölümden sonra dirilmesi şeklindeki dinsel inancın bu bilim-akıl prensipleriyle uzlaşması olanaksızdır. Öyleyse Masonluk bu konuda düşünü ve benimseyiş ilkelerini, pozitivist ve rasyonalist felsefe sistemlerinden almıştır. Böylece bu filozofik sorunda dinlerden ayrı bir düşünü, benimseyiş ve açıklamaya bağlanmıştır. (Dr. Selami Işındağ, Masonluğun Kendine Özgü Bir Felsefesi Var Mıdır, Yok Mudur?, Masonluktan Esinlenmeler, İstanbul 1977, s. 97)
Ölümden sonra dirilişi reddetmek, ölümsüzlüğü ise "geride bırakılan maddi eserlerde" aramak... Bu düşünce masonlar tarafından "çağdaş bilimin gereği" gibi gösterilse de, gerçekte tarihin eski çağlarından bu yana inkarcılar tarafından inanılan bir hurafedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder