Embriyonun
gelişimi sırasında bölünerek çoğalan her hücre görevinin ne olduğunu bilir ve
buna göre vücudun ilgili bölgesine doğru ilerler. Kemik hücresi, kemik
hücrelerini bulup onlara yapışır; göz hücreleri, göz hücreleriyle, deri
hücreleri diğer deri hücreleriyle birleşir.
Şimdi bu
ifadeleri dikkatlice inceleyelim.
Bölünerek
çoğalan her hücre görevinin ne olduğunu bilir. İzlediğiniz bu görüntülerde
döllenen yumurtanın bölünerek çoğaldığını görüyorsunuz. Bölünen hücrelerin
sayısı arttıkça bir gruplaşma görülüyor. Hücrelerin vücutta hangi görevi
alacaklarına bu aşamada karar veriliyor. Kimi hücreler kas hücresi, kimi
hücreler sinir hücresi, kimi hücreler de kemik hücresi olmak üzere gruplaşıyor.
Peki sürekli
çoğalan bu milyonlarca hücre neden ve nasıl sinir, kalp, kas, kemik, kan ya da
karaciğer hücresi olmaya karar veriyor?
Bilim adamları hücrelerin birleşmek için kalsiyumu kullandıklarını
farkettiler. Önce laboratuvar ortamında embriyoya ait çeşitli hücreleri ortamdaki
kalsiyum miktarını azaltarak iyice karıştırıp, birbirinden ayırdılar. Kalsiyumu
azaltılmış bu ortamda hücreler birbirleriyle birleşmiyorlardı. Sonra bu hücre
karışımına tekrar kalsiyum eklediler ve aynı tip hücrelerin birbirlerini
tanıyıp tekrar birleştiklerini gördüler.Yani binlerce hücre arasından tüm
karaciğer hücreleri, kalp hücreleri, mide hücreleri ve diğer tüm hücreler
birbirlerini tanıyıp birleşerek ilgili organı oluştururlar.
Peki bu
hücreler hiç hata yapmadan nasıl birbirlerini bulup, birleşerek bir organ
oluştururlar?
Birleşmenin
gerçekleşmesi 3 temel aşamada olur. Hücrelerin hareketlenmesi, birbirlerini
tanımaları ve son olarak birbirlerine yapışarak birleşmeleri.
Hücrenin
hareketlenmesi yüzeyinde bulunan parmak benzeri mikro çıkıntılarla gerçekleşir.
Bu çıkıntılar sayesinde bir kemik hücresi gelişmekte olan milyonlarca hücre
içerisinde ilerleyerek bir başka kemik hücresini bulup ona yapışır. Ancak bir
hücrenin milyonlarca hücre arasında ilerleyebilmesi için hücre içi sıvısının
akışkanlığının uygun yoğunlukta olması gerekmektedir. Bu sıvı biraz daha yoğun
olsaydı, hücre bu ağırlığı taşıyamaz ve hareket edemezdi. Bu durum hücrelerin
bir dokuyu ardından da bir organı meydana getirmesini daha ilk aşamada imkansız
kılardı.
Bir
karaciğer hücresinin bir başka bir karaciğer hücresini nasıl tanıdığı sorusunun
cevabı ise hücre yüzeyindeki muhteşem proteinlerde saklıdır. Kaderin adı
verilen bu proteinler birleşme öncesinde hücre yüzeyine doğru ilerleyerek,
hücre zarına yerleşir ve hücrenin içi ile dışı arasındaki bir köprü oluşturur.
Kaderin proteinlerinin çeşitleri vardır. Aynı türde
kaderin molekülüne sahip iki hücre birbirleriyle temas ettiklerinde
birbirlerini tanırlar ve birleşme işlemi başlar. Birleşme işlemi sırasında hem
hücre içi moleküller hem de hücre dışı moleküller devreye girerek muhteşem bir
işbirliği yaparlar. Kaderin proteininin hücre dışında kalan bölümünün kalsiyum
bağlama kabiliyeti vardır. Bu nedenle hücrelerin birbirine yapışması için
gerekli olan kimyasallardan biri de kalsiyumdur.
Şu anda
embriyonun gelişimi sırasında birbirlerini tanıyan sinir hücrelerinin
birbirlerine bağlandıktan sonra içeri doğru katlandıklarını görüyorsunuz. Bu
katlanma aynı tip kaderin molekülüne sahip hücrelerin birleşmesiyle
gerçekleşiyor. Bu işlem sonuçlandığında artık tüm sinir hücreleri tek bir
katmanda toplanıyor.
İki yapışma
molekülü birleşmek için yakınlık bağı kuvvetini kullanırlar. Hücreler arası
yakınlık bağının kurulabilmesi için, yapışma moleküllerinin birbirini
tamamlayan iki yüzeyi arasındaki mesafenin bir nanometreden az olması ve aynı
hizada olmaları gerekir. Bu
şartların gerçekleşmesi son derece zordur. Ancak buna rağmen hücreler birbirlerine yapışabilirler. Çünkü yakınlık bağı
kuvveti 40 nanogram ağırlığı kaldırmaya yetecek güçtedir. Eğer hücreler arası yakınlık bağları bu derece kuvvetli
olmasaydı, hücrenin bir başka hücreye yapışması adeta imkansız olurdu. Allah
yakınlık bağı kuvvetini öyle hassas bir dengede yaratmıştır ki bu bağ,
hücrelere hem çok güçlü bir yapışma kuvveti hem de gerektiğinde çözülebilecek
bir esneklik vermektedir.
Hücrelerimiz birbirlerini tanıyacak bu
muhteşem işleyişe sahip olmasalardı hayatımızı devam ettiremezdik. Çünkü
herhangi bir hastalık durumunda alyuvarlarımız vücut savunması yapamaz, vücudun
tüm sinirsel iletişimini sağlayan sinir hücreleri birbirleriyle bağlantı
kuramaz, kanımız pıhtılaşamaz ve bunların hepsinin başında embriyonik gelişim
sırasında organlarımızı oluşturacak hücreler biraraya toplanamazdı.
Vücudumuzdaki bu kusursuz işleyiş Allah’ın
muhteşem yaratma sanatının bir tecellisidir.
Şeytan’dan Allah’a sığınırım.
İnsan önceden, hiç bir şey değilken, gerçekten bizim onu
yaratmış bulunduğumuzu (hiç) düşünmüyor mu? (Meryem Suresi, 67)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder