Evrim teorisine göre bütün canlılar birbirlerinden türemişlerdir. Önceden var olan bir canlı türü, zamanla bir diğerine dönüşmüştür...
Evrim teorisine göre bütün canlılar birbirlerinden türemişlerdir. Önceden var olan bir canlı türü, zamanla bir diğerine dönüşmüş ve bütün türler bu şekilde ortaya çıkmışlardır. Teoriye göre bu dönüşüm yüz milyonlarca senelik uzun bir zaman dilimini kapsamış ve kademe kademe ilerlemiştir. Bu durumda iddia edilen uzun dönüşüm süreci içinde sayısız ara türlerin oluşmuş ve yaşamış olmaları gerekir.
Örneğin geçmişte balık özelliklerini hala taşımasına rağmen, bir yandan da bazı sürüngen özellikleri kazanmış olan yarı balık-yarı sürüngenler yaşamış olmalıdır. Bunlar, bir geçiş sürecinde oldukları için de sakat, eksik, kusurlu canlılar olmalıdır. Evrimciler geçmişte yaşamış olduklarına inandıkları bu hayali yaratıklara "ara-geçiş formu" adını verirler. Eğer gerçekten geçmişte bu tür canlılar yaşamış olsaydı bunların sayısının milyarlarca olması gerekirdi ve bu ucube canlılara fosil kayıtlarında mutlaka rastlanması gerekirdi. Ancak bugün elimizde bir tane dahi ara-geçiş canlısına ait bir fosil bulunmamaktadır.
Yani yeryüzü tabakalarında ne yarı balık-yarı sürüngen, ne yarı sürüngen-yarı kuş, ne de yarı maymun-yarı insan hiçbir fosil kalıntısına rastlanılmamıştır. Bulunan fosiller bugünkü türleriyle tıpatıp aynıdır ya da geçmişte yaşamış, ama bugün soyu tükenmiş bazı canlılara aittir.
Aşağıda evrimcilerin, evrim teorisinin bu en önemli çıkmazlarından biriyle ilgili olan itiraflarından bazılarına yer verilmektedir.
Charles Darwin:
Ama bu teoriye göre sayısız geçişsel biçimler olması gerektiğine göre, onlara yer kabuğuna gömülmüş olarak neden çok sayıda rastlamıyoruz? (Charles Darwin, Türlerin Kökeni, Onur Yayınları, Beşinci Baskı, Ankara 1996, s. 186 )
Peki ama geçit bölgelerde, yaşam koşullarının geçiştiği yerlerde, neden birbirine yakın geçişsel çeşitlere rastlamıyoruz? Bu güçlük, uzun süre kafamı karmakarışık etti. (Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s. 187)
Türler başka türlerden belli belirsiz aşamalardan geçerek türediyse, neden her yerde sayısız geçişsel biçimlere (ara-geçiş formları) rastlamıyoruz? Bugün gördüğümüz türler yerine doğada neden biçimlerin karmakarışıklığı ile karşılaşmıyoruz? (Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s. 185)
Eskiden var olmuş ara çeşitlerin sayısının da gerçekten pek büyük olması gerekir. Öyleyse bütün yerbilimsel oluşumlar ve bütün tabakalar geçişsel biçimlerle (ara formlar) neden tıka basa dolu değildir? Yerbilim (jeoloji), organik yaratıkların böylesine kopuksuz bir zincirini asla gün ışığına çıkarmamıştır. Bu belki de doğal seleksiyon teorisine karşı çıkarılabilecek en açık ve en zorlu aykırılıktır. (Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s. 349)
Bütün bunlardan ötürü, jeolojik bulguların genellikle pek eksik olduğundan kuşkulanılamaz; ama... akraba türler arasında aşamalı ara-geçiş formlarının neden bulunmadığını anlamak daha da güçleşir.(Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s. 363)
Ama açıkça söyleyeyim ki, bir oluşumun meydana gelmesinin başlangıcından bitimine dek yaşamış türler arasındaki sayısız geçişsel biçimlerin yokluğu teorimi gerçekten sarsmasaydı, en iyi saklanmış yerbilimsel oluşumlarda bile belgelerin böylesine eksik olduğundan asla kuşkulanmayacaktım. (Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s. 371)
Dünyanın yaşayan ve tükenmiş canlıları arasında, ardışık her dönemde tükenmiş ve hala yaşayan türler arasında sonsuz sayıda geçişsel biçimin tükenmesini öngören bu öğretiye göre, her yerbilimsel oluşumun böyle ara biçimlerle dolu olmaması neden ileri gelmektedir? Her taşıl kalıntı dermesi (collection) neden canlı biçimlerin aşamalı değiştiğini gösteren açık bir kanıt sağlamamaktadır?(Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s. 525 )
Derek W. Ager (Ünlü İngiliz paleontolog):
Sorunumuz şudur: Fosil kayıtlarını detaylı olarak incelediğimizde, türler ya da sınıflar seviyesinde olsun, sürekli olarak aynı gerçekle karşılarız; kademeli evrimle gelişen değil, aniden yeryüzünde oluşan gruplar görürüz. (Derek A. Ager, "The Nature of the Fossil Record", Proceedings of the British Geological Association, cilt 87, 1976, s. 133 )
Fosil kayıtlarında, teorinin gerektirdiği ara formlar ciddi şekilde eksiktir... Modern Darwinist paleontologlar tıpkı Darwin ve ondan öncekiler gibi bu gerçeği hasır altı etmeye mecbur kalmışlardır.(Charles Darwin, Origin Of The Species (Türlerin Kökeni) kitabının "Everyman's Library" baskısının Önsöz'ü, 1965 )
Mark Czarnecki (Evrimci paleontolog):
Teoriyi (evrimi) ispatlamanın önündeki büyük bir engel, her zaman için fosil kayıtları olmuştur... Bu kayıtlar hiçbir zaman için Darwin'in varsaydığı ara formların izlerini ortaya koymamıştır. Türler aniden oluşurlar ve yine aniden yok olurlar. Ve bu beklenmedik durum, türlerin Tanrı tarafından yaratıldığını savunan yaratılışçı argümana destek sağlamıştır. (Mark Czarnecki, "The Revival of the Creationist Crusade", MacLean's, 19 Ocak 1981, s. 56 )
Carlton E. Brett:
Yeryüzünde hayat zaman içinde, yavaş yavaş ve kademe kademe mi gelişti? Fosil kayıtlarının bu soruya cevabı; "Hayır"dır. (Carlton E. Brett, "Statis: Life in the Balance", Geotimes, vol. 40 (Mart 1995), s.18 )
Dr. David Raup (Chicago Doğa Tarihi Müzesi, Jeoloji Bölümü Başkanı):
Çoğu insan fosillerin, Darwin'in hayatın tarihi hakkındaki görüşlerine kanıt olduğunu zanneder. Oysaki bu kesinlikle yanlış bir düşüncedir. (SBS Vital Topics, David B. Loughran, Nisan 1996, Stewarton Bible School, Stewarton, Scotland, URL:http://www.rmplc.co.uk/eduweb/ sites/sbs777/vital/evolutio.html )
Edmund Ambrose:
Şunu kabul etmeliyiz ki, fosil kayıtlarında yaratılışçıların görüşlerine ters düşecek hiçbir şey yok. (SBS Vital Topics, David B. Loughran, Nisan 1996 )
Gareth Nelson (Amerikan Doğa Tarihi Müzesi):
Bir fosil türünün veya fosil grubunun bile, diğerine ata olmuş olduğunun gösterilebileceğine inanmak hatadır. Ata-torun ilişkisinin var olduğu, ancak aksini belirten kanıtların yok olduğu varsayılabilir. Karşılaştırmalı biyolojinin tarihi, ataları araştırmanın bizi büyük hatalara mahkum ettiğini, bu sebeple asıl hedefine dayanarak bu araştırmanın boş bir çalışma olduğunu öğretti. İleri sürülen "ata"lar hakkında artan bilgi, onlara genellikle herhangi bir şeyin direkt atası olmak için çok uzmanlaşmış olduklarını gösterir. ( Nelson Gareth V., "Origin and Diversification of Teleostean Fishes", Annals of the New York Academy of Sciences, 1971, s. 22-23 )
Dr. Colin Patterson (Paleontolog):
Evolution isimli kitabında ara-geçiş formlarından niçin söz etmediğini soran Luther D. Sunderland'a yazdığı mektubunda şöyle diyor:
Kitabımda evrimsel geçiş formları ile ilgili illüstrasyonların eksik olduğu görüşünüze tamamıyla katılıyorum. Eğer herhangi bir canlı veya fosil bilseydim, tabii ki bunu kitabıma ilave ederdim. Siz ara-geçiş formlarını görselleştirmem için bana bir ressam (sanatçı) öneriyorsunuz, ama bu bilgileri nereden bulsun? Dürüst olmak gerekirse ben bu bilgileri sağlayamam ve eğer artistik birtakım çizimler yapsam, o zaman okuyucuları yanıltmış olmaz mıyım? Gould (Stephen Jay) ve American Museum elemanları hiçbir ara-geçiş formunun bulunmadığını söyledikleri zaman onlara karşı koyan kimse olmadı. Ben bir paleontolog olarak, fosil kayıtlarının atalarını tanımlama ile ilgili felsefi problemlerle sarılmış durumdayım. Hangi bir türün başka hangi tür canlıdan geldiğini gösteren bir fosil fotoğrafı göstermemi istemişsiniz - böyle bir fosil kaydı mevcut değil. (L.D.Sunderland, Darwin's Enigma: Fossils and Other Problems, 4. Baskı, Master Books, 1988, 10 Nisan 1979 tarihli mektuptan )
David B. Kitts (Oklahoma Üniversitesi, Bilim Tarihi Profesörü):
Paleontoloji, evrimi gösterecek delilleri sunacağına dair vaadlerine rağmen evrimcilere hiç de hoş olmayan zorluklar çıkardı. Bunlardan en çok dile düşeni fosil kayıtlarındaki boşluklardır. Evrim, türler arası geçiş formalarını gerektirir, ama paleontoloji bunu evrimcilere sunamadı. ("Paleontology and Evolution Theory", Evolution, Vol. 28 (Eylül 1974) s.467 )
John Adler ve John Carey:
Türler arası formları ne kadar fazla sayıda bilim adamı ararsa, o kadar fazla hayal kırıklığına uğruyor.("Is Man a Subtle Accident", Newsweek, Vol.96, No:18, 3 Kasım 1980, s.95 )
Mark Ridley (Zoolog, Oxford Üniversitesi):
Gerçek bir evrimci hiçbir zaman, yaratılışa karşı evrim teorisine dayanak olarak fosil kayıtlarını kullanmamaktadır. ("Who Doubts Evolution?", New Scientist, sayı 90, 25/06/1981, s. 831 )
Steven M. Stanley:
Bilinen fosil kayıtları, evrimin büyük bir morfolojik ara geçişi başaran tek bir örneğini dahi belgeleyemedi. Bundan dolayı fosil kayıtları kademeli evrimin geçerli olabileceğine dair hiçbir kanıt öne süremez. (Stanley, Steven M., Macroevolution: Pattern and Process, San Francisco: W. H. Freeman and Co., 1979, s. 39 )
Hoimar Von Ditfurth :
Geri dönüp baktığımızda, neredeyse ıstırapla aranan o geçiş biçimlerini bir türlü bulamamış olmamıza şaşırmamamız gerektiğini anlıyoruz. Çünkü büyük olasılıkla böyle bir ara aşama hiç var olmadı. (Hoimar Von Ditfurth, Dinozorların Sessiz Gecesi 2, Alan Yayıncılık, Kasım 1996, İstanbul, Çev: Veysel Atayman, s.22 )
Bugüne kadar bulunabilmiş en eski fosiller, çekirdeksiz algler türünden mineraller içindeki fosilleşmiş cisimlerdir ve bunların üç milyar yıldan daha uzun bir geçmişleri vardır. Ne kadar ilkel olurlarsa olsunlar, bunlar bile oldukça karmaşık ve ustaca organize edilmiş yaşam biçimlerini temsil etmektedirler. Bu ilk fosil organizmalar ile kimyasal bileşme yoluyla meydana gelmiş moleküller, yani biyopolimerler arasında gelişme tarihi bakımından henüz bilgilerimizle dolduramadığımız bir boşluk bulunmaktadır. Öte yandan geçmişteki bu "şimdilik" doldurulamayan boşluk, kimi insanlara anlaşılır nedenlerle çok çekici gelmektedir. Doğaüstü herhangi bir dış etki olmaksızın hayatın başlamasını olanaksız gören birçok kimse, böyle bir boşlukta bir mucizenin belirtilerini, doğaüstü bir gücün mücadelesini görmektedir. (Hoimar Von Ditfurth, Dinozorların Sessiz Gecesi 1, s.199 )
Richard Leakey - Roger Lewin:
Ancak, çeşitli sebeplerden dolayı sekiz ile dört milyon yıl öncesi arasındaki döneme ilişkin neredeyse tam bir fosil boşluğu olduğundan, atalarımızın o zaman nasıl olduğunu sadece tahmin edebiliriz.(Richard Leakey - Roger Lewin, Göl İnsanları, TÜBİTAK, 2. Basım, Ankara, s.31 )
Bizi aydınlatabilecek bir tane bile tam iskelet olmadığı gibi, atamızın yüzde yüz benzerini kurgulamaya yetecek kadar fosil parçası bile yok elimizde. (Richard Leakey - Roger Lewin, Göl İnsanları, TÜBİTAK, 2. Basım, Ankara, s.35 )
George Gaylord Simpson:
Evrim tarihinin büyük bölümünü temsil eden ara-geçiş formları nerededir? Henüz hiçbir yerde bulunamadılar. Bu nokta evrimciler için fosil kayıtlarındaki şaşırtıcı boşluklar açısından çok önemlidir.(G.G. Simpson, The Meaning of Evolution, Bentam Books, Inc. New York, 1971, s. 16-19 )
Ara geçiş formları kayıptır, dalların yapraklarıyla bağlantısı yoktur ve gövdelerin de kökleriyle. (G.G. Simpson, Tempo and Mode in Evolution, Columbia Univ. Press, New York, 1944, s. 16-19 )
Tom Kemp (Oxford Üniversitesi):
Çok iyi bilindiği gibi, pek çok tür fosil kayıtlarında aniden belirir, hiç değişime uğramadan birkaç milyon yıl kalır ve aniden kaybolurlar. (Tom S. Kemp, "A Fresh Look At The Fossil Record," New Scientist, vol. 108 (5 Aralık 1985), s.66 )
Bir nesilden diğerine türlerin birbirine geçişinin mümkün olduğunu gösterecek tek bir kayıt örneği yoktur. (Tom S. Kemp, Mammal-like Reptiles and the Origin of Mammals, New York American Press, 1982, s.363 )
Prof. Fred Hoyle :
On bin böcek ve otuz binin üzerinde örümcek türünün ve bir o kadar da deniz canlısının fosilleri incelendi. Ancak bugüne kadar küçük değişikliklerin yol açtığı önemli evrimsel ara geçiş vakalarına rastlanmadı. (Fred Hoyle, "The Intelligent Universe: A New View of Creation and Evolution, s. 43 )
Stephen Jay Gould ve Niles Eldredge:
Fosillere dayanarak herhangi bir soy ağacı tanımlamak imkansızdır. (Stephen Jay Gould ve Niles Eldredge, "Punctuated Equilibria: The Tempo and Mode of Evolution Reconsidered", Paleobiology, vol.3 (Spring 1977), s. 125 )
Stephen Jay Gould (Harvard Üniversitesi):
Kitaplarımızda yer alan soy ağaçları çıkarıma dayalıdır, fosillerin kanıtlarına değil. (Stephen Jay Gould, "Evrimin Düzensiz Adımları", Natural History, Mayıs 1977, s. 13 )
Fosil kayıtları arasında canlılık tarihiyle ilgili açık ve kesin bir "ilerleme vektörü"nün bulunamamasını, bu konuyla ilgili en şaşırtıcı gerçek olarak değerlendiriyorum. (Stephen Jay Gould, "Ediacaran Deneyi", Natural History, sayı 93, (Şubat 1984), s.23 )
Omurgasız deniz canlıları arasında zaman içinde belirgin bir sıra ve gelişim mevcut değildir. Bazı grupların gelişmeleri üzerine birtakım masallar anlatabiliyoruz. Ama en azından dürüstlüğü yakaladığımız zamanlarda karmaşık yaşam tarihinin dizaynın çeşitlenmesinden oluştuğunu itiraf etmeliyiz. Örneğin ilk trilobitlerin gözlerinin ya da daha sonra ortaya çıkmış olan artropodların kompleksliklerinin üzerine hiçbir zaman çıkılmamış. Neden beklenen sırayı bulmayı bir türlü başaramıyoruz? (Stephen Jay Gould, "Ediacaran Deneyi", Natural History, s.22 )
Fosil kayıtlarında ara-geçiş formlarına neredeyse yok denecek kadar az rastlanması, paleontolojinin en önemli sırlarındandır. Bizler kendimizi canlılık tarihinin tek gerçek öğrencileri olarak nitelendiriyoruz. Ancak favori tezimiz olan "evrimin doğal seleksiyon yoluyla gerçekleştiği" iddiasını koruyabilmek için verilerimiz o kadar kötü ki, ortada çalışılabilecek bir süreç kalmıyor. (Stephen Jay Gould, Natural History, Vol. 86 (5), Mayıs 1977, s.14 )
Çoğu fosil türünün tarihi, kademe kademe gelişim (gradualism) ile çelişen iki özellik içermektedir:
1. Durağanlık: Çoğu tür, yeryüzünde bulundukları süre içinde hiçbir değişiklik sergilememektedir, yok olduklarında nasılsalar, fosil kayıtlarında da aynı şekilde görünüyorlar.
2. Ani meydana çıkış: Herhangi bir bölgede, bir tür, atalarının istikrarlı değişimleri ile aşama aşama meydana çıkmaz; tek bir seferde ve "tamamen oluşmuş" şekilde meydana çıkar. (Stephen Jay Gould, "Evolution's Eratic Pace", Natural History, vol. 86(5), Mayıs 1977, s.14 )
Dr. Colin Patterson:
Gould ve Amerikan Müzesi uzmanları ara fosillerin bulunmadığını söylerken bir çelişki sergilememektedirler. Tek bir ara fosil bile yoktur. (L.D.Sunderland, Darwin's Enigma: Fossils and Other Problems, 4. Baskı, Master Books, 1988, s. 89 )
Niles Eldredge ve Ian Tattersall (Amerikan Doğa Tarihi Müzesi'nden paleontologlar):
Ayrı türlere ait fosillerin, fosil kayıtlarında bulundukları süre boyunca değişim göstermedikleri, Darwin'in Türlerin Kökeni'ni yayınlamasından önce bile paleontologlar tarafından bilinen bir gerçektir. Darwin ise gelecek nesillerin bu boşlukları dolduracak yeni fosil bulguları elde edecekleri kehanetinde bulunmuştur... Aradan geçen 120 yılı aşkın süre boyunca yürütülen tüm paleontolojik araştırmalar sonucunda, fosil kayıtlarının Darwin'in bu kehanetini doğrulamayacağı açıkça görülür hale gelmiştir. Bu, fosil kayıtlarının yetersizliğinden kaynaklanan bir sorun değildir. Fosil kayıtları açıkça söz konusu kehanetin yanlış olduğunu göstermektedir.
Türlerin şaşırtıcı bir biçimde sabit oldukları ve uzun zaman dilimleri boyunca hep statik kaldıkları yönündeki gözlem, "kral çıplak" hikayesindeki tüm özellikleri barındırmaktadır: Herkes bunu görmüş, ama görmezlikten gelmeyi tercih etmiştir. Darwin'in öngördüğü tabloyu ısrarla reddeden hırçın bir fosil kaydı ile karşı karşıya kalan paleontologlar, bu gerçeğe açıkça yüz çevirmişlerdir. (N. Eldredge, and I. Tattersall, The Myths of Human Evolution, Columbia University Press, 1982, s. 45-46 )
Lewis L. Carroll (evrimci paleontolog):
Ne yazık ki sürüngenlerin ortaya çıkışı öncesinde var olan tek bir sürüngen atası örneği yoktur. Bu ara formların olmayışı, amfibiyen-sürüngen geçişi hakkındaki çoğu problemi çözümsüz bırakmaktadır.(Lewis L. Carroll, "Problems of the Origin of Reptiles" Biological Reviews of the Cambridge Philosophical Society, vol 44. s. 393 )
E. H. Colbert ve M. Morales :
Deniz memelilerinin pek çok yönden en özelleşmiş türü olan Ichthyosaur, erken Triasik devrinde ortaya çıkmıştır. Sürüngenlerin jeoloji tarihine girişleri son derece ani ve dramatik bir şekilde olmuştur; Triasik öncesi devirlere ait fosil yataklarında, Ichthyosaurların muhtemel atalarına ait hiçbir iz yoktur... Ichthyosaur ilişkileri hakkındaki en temel sorun, bu sürüngenleri bilinen başka herhangi bir sürüngen takımına bağlayabilecek hiçbir sonuca götürücü delilin bulunamayışıdır. (E. H. Colbert, M. Morales, Evolution of the Vertebrates, New York, John Wiley and Sons, 1991, s. 193 )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder