Hepimiz, müzik teorisini anlamasak veya müzik notalarını okuyamasak da, müzikteki duygu ve anlamı kavrayacak bir kapasiteyle doğuyoruz...
İnsan ruhuna özgü mucizevi bir özellik olan sanat ve estetik duygusu, yıllardır Darwinist bilim adamları tarafından göz ardı edilmeye çalışılan konuların başında gelmektedir. Bunun nedeni ise açıktır: Evrendeki olağanüstü düzenin ve canlılardaki kompleks sistemlerin sözde kör tesadüfler ve hayali mekanizmalar sonucunda meydana geldiğini iddia eden Darwinistler, ilk insan topluluklarından itibaren var olan sanat ve estetik bilincinin kaynağını açıklayamamaktadırlar.
Geçmişten günümüze kalan izler, insanların, tarihin her döneminde kültürleriyle ve sosyal yaşamlarıyla medeni bir hayat sürdüklerini göstermektedir. Arkeolojik kazılarda bulunan aletler, dikiş iğneleri, flüt kalıntıları, süs eşyaları, dekorasyon malzemeleri, geçmiş insanların kültürel olarak gelişmiş bir yaşam sürdüklerinin ve yeryüzünde yaşamış çeşitli insan topluluklarının sanata ilgi duyduğunun göstergelerindendir. Günümüze kadar ulaşan duvar resimlerinden geçmişte yaşamış insanların, neredeyse bugünkü sanatçılar kadar başarılı ürünler ortaya çıkardıkları anlaşılmaktadır. İnsanda var olan bu özelliği, evrim ile açıklamak mümkün değildir, çünkü insandan başka hiçbir canlıda estetik ve sanat yeteneği veya kaygısı bulunmaz. Bu özellik, insanla birlikte ve hiçbir evrimsel kökeni olmadan, kompleks yapısıyla beraber aniden ortaya çıkmıştır.
Evrimciler İnsandaki Sanat ve Estetik Duygusunu Neden Açıklayamıyor?
Sanatsal faaliyet o kadar kompleks süreçlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkar ki bunu insanın "hayali evrimi"yle açıklamak mümkün değildir. 20. yüzyılın ünlü evrimci bilim adamlarından Stephen Jay Gould, müzik konusundaki gizemli ve evrim açısından açıklanamaz durumu şöyle vurgulamaktadır:
"... Müziğin ya da dinin, sosyal bir grubu bir araya getirdiğini kabul ediyorlar. İnsan psikolojisinin bu, müzikten hoşlanma sayesinde bir araya gelme yönü, en baştan başlayacak olursak neden müzik, din ve sanat var sorusu kadar, bulmacanın ötesinde bir durumdur. Eğer faydalı bir etkisi varsa bulmaca daha da zorlaşmış olur, neden var oldukları ve neden faydalı etkileri olduğu gibi. Bir seri armonik bağlantıdan oluşan gürültünün neden insanların dostlarıyla bir arada olmayı istemelerine yol açtığı, bir kişinin neden kendi zevki için bir plak takıp dinlediği gibi aynı gizemin bir parçasıdır. Armonik gürültülerin doğrudan fiziksel etkileri arasında grup içinde bir araya gelmek yoktur, bu yüzden böyle bir etkiyi, müziğin evrimine bir açıklama olarak sunamayız."(Stephen Jay Gould, The evolutionist, June 2, 1998)
Gould’un üzerinde durduğu müzik konusu evrimciler için başlı başına bir sorun teşkil etmektedir. Eğer müziğin bize maddi bir yararı yoksa, evrimcilere göre, doğal seleksiyonda neden o özellik başarılı olmuştur? Bilindiği gibi, evrim teorisi, yeryüzündeki tüm canlıların cansız atomlardan var olduklarını ve bazı hayali mekanizmalarla evrimleştiklerini öne sürer. Bu hayali mekanizmalardan biri olan doğal seleksiyon, şartlara ve ortama uyum sağlayabilen canlıların seçilerek hayatta kalması, bu nedenle bu uyuma neden olabilecek, sadece yarar sağlayabilecek özelliklerin seçilmesi temeline dayalıdır. Ancak müziğin hayatta kalmak, koşullara adapte olmak anlamında hiçbir maddi yararı bulunmamaktadır.
Tarihsel ve Evrensel Bir Dil: Müzik
Yapılan araştırmalarda, yaşamış bütün insan topluluklarının müzikle ilgilendiği ortaya çıkmıştır. Evrimcilerin büyük bir kısmı, müziğin, dil gibi içgüdüsel, sadece insana ait, evrimsel delilleri olmayan bir özellik olduğunu kabul etmişlerdir. Scientific American dergisinde yayınlanan bir makalede bu konuda şu yorumlar yapılmaktadır:
"Bizi bir anda neşelendirebilir, melodiyi ilk duyduğumuz anı hatırlatabilir veya bizi uyutan bir ninni olabilir. Müzik, insan türü üzerindeki gücü açısından eşsizdir. Belki de bu yüzden yeryüzündeki hiçbir insan kültürü onsuz yaşamadı... Bir an için Fransa ve Slovenya’da yakın zamanlarda yapılan keşifleri, Neanderthal kuzenlerimiz tarafından yapılmış, hayret verici derecede gelişmiş, tatlı nameli flütleri düşünün. Bu hayvan kemiklerinden oyulmuş enstrümanların bazıları neredeyse 53.000 yaşında..."(Exploring the Musical Brain, Scientific American, 22 ocak 2001)
Neanderthallerin yaşadıkları bölgelerde yapılan kazılarda bulunan müzik enstrümanları, sanatsal resimler veya mezarlar, şimdiye kadar evrimci bilim adamları tarafından sözde ilkel canlılarmış gibi öne sürülen eski insanların da günümüz insanlarından farksız olarak estetik, sanat, ahlak gibi kavramlara sahip olduklarını göstermektedir. Evrimle açıklanması imkansız olan bu durum, Discover adlı dergide yayınlanan bir makalede şu şekilde yorumlanır:
"Neden? Neden müzik dünyadaki bütün ülkelere ve bütün halklara yayılmıştır? Neden müzik orduları harekete geçirmek, ölüleri gömmek için kullanılmıştır? ... Elinde, olası bütün kültürlerde ve bütün tarihsel dönemlerde olan bir şey varsa, kendi kendine sormalısın: Neden? Eğer bu bir tesadüfse, neden bu tesadüf her yerde ortaya çıktı?... Müziğin kökü evrimde olmasa da onun etkili gücündeki, insan ruhunu iyileştiren ve canlandıran bir şeyler, onu diğer sanatlardan farklı bir yere koymaktadır... Ve işte Pinker bile, şunu kabul etmeye istekli gözüküyor: Sanırım müzik halen bir sırdır ve onu anladığımızı düşünerek kendimizi kandırmamalıyız. Bence o gerçekten de çözülmemiş, hakkında bilimsel açıdan doğru noktaya parmak basılmamış, gelişigüzel açıklamaları kabul etmemek için fazlaca nedenimiz olan, gerçek bir problemdir."(DISCOVER Vol. 22 No. 8 (August 2001), The Genetic Mystery of Music, Josie Glausiusz )
Bu makalede araştırmacıların söylediklerini şöyle özetlemek mümkündür:
"Müzik insan ruhuna has mucizevi bir olaydır. Bütün insan topluluklarında aniden ortaya çıkmıştır. Bu olguyu doğal seleksiyon hikayeleriyle çözmeye çalışan Darwin, başarısız olmuştur. Biz evrimciler olarak şu an bu olayı çözemiyoruz ve evrimsel olarak çözmemiz pek mümkün değildir. Bu yüzden gelişigüzel yapılan hayali açıklamaların hiçbir değeri yoktur."
Evrimciler Müzik ve Sanat Bilincinin Kaynağını Açıklayamaz
Müzik bilincinin nereden kaynaklandığı sorusu araştırmacıları düşündüren soruların başında gelir. Müziğin kaynağını ve bağlantılarını beynin içinde arayan evrimci biyologlar hiçbir sonuca ulaşamamıştır. Bu konunun önde gelen uzmanlarından olan Mark Tramo, araştırmalarını Science dergisindeki makalesinde şu şekilde açıklamaktadır:
"Hepimiz, müzik teorisini anlamasak veya müzik notalarını okuyamasak da, müzikteki duygu ve anlamı kavrayacak bir kapasiteyle doğuyoruz. İnsan beyni hiçbir bilinçli çaba göstermeden akustik enerjinin spektrum ve zaman unsurlarını müziğin temel algı unsurlarına dönüştürebilir: melodi, armoni ve ritim. Müzik dil gibi, iletişimin belirli sayıdaki sesi, sonsuz sayıda bir araya getiren kurallardan oluşmuş, akustik temelli bir formudur... Müzik yeteneğinin hayatta ne kadar erken ortaya çıktığının ispatlanabilmesi hayret vericidir. 4. aydan itibaren, bebekler, kulak tırmalayıcı müzik perdeleri yerine, ahenkli müzik perdelerini tercih etmektedirler... Beyinde bir müzik merkezi ya da sadece müzik idrakı sırasında çalışan belirlenmiş beyin yapıları da yoktur."(Mark Jude Tramo, science, Volume 291, Number 5501, Issue of 5 Jan 2001, pp. 54-56)
Sanat ve Estetik Duygusunun Kaynağı İnsan Ruhudur
Materyalistlerin ne kadar ararlarsa arasınlar bir türlü maddesel kaynak bulamadıkları sanat ve estetik gibi özelikler, insan ruhunun vasıflarıdır. Resim, müzik gibi sanatın her dalına duyulan ilginin yanı sıra, insan ruhu; Yüce Allah tarafından temizlik, düzen, uyum, ahenk, simetri gibi olgulardan da zevk alacak şekilde yaratılmıştır. Bunun tam tersi özellikler ise insan ruhunu olumsuz yönde etkiler. Çirkinlik, kirlilik, düzensizlik insan ruhunda rahatsızlıkların ortaya çıkmasına yol açar. İnsan ruhunun bu eşsiz özellikleri, onunla bir uyum içinde yaratılmış olan doğada ve evrende de karşılığını bulur.
Ruhun güzelliğe ve mükemmelliğe düşkün, ideal bir ortam için yaratılmış olan bu özel yapısı, insanın bütün canlılardan üstün bir seviyede olduğunu göstermektedir. Evrimcilerin bu eşsiz özellikler karşısında söyleyecekleri hiçbir şey yoktur. Sözü edilen yapılar, maddi boyutta açıklanamamaktadır. Bu yüzden, ruhun özelliklerini beyin fonksiyonlarına bağlamaya çalışan bütün çabalar başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu durum karşısında evrimciler, devam eden cılız çalışmaları teşvik etmek için sadece "ileride bir gün bu konuyu açıklayacağız" avuntusuna başvurmaktadırlar. Konuyu araştıran evrimci bilim adamı Christopher Tyler, Science dergisinde yayınlanan makalesinde bu sonuçsuz çabayı, evrimsel hayal ve beklenti çerçevesinde şöyle yorumlamaktadır:
"Sanatsal estetiğin sahip olduğu kompleks yapıyı beyinde bir yere bağlamak, beyin konusunda araştırma yapan bilim adamlarının nihai umudu olmalı..."(Christopher W. Tyler: Is Art Lawful?, science, Volume 285, Issue of 30 Jul 1999, pp. 673-674.)
Evrimcilerin iddiaları içi boş hayallerin ötesine gidememektedir. Tek mutlak gerçek şudur ki; gökleri, yeri ve bu ikisi arasındaki her şeyi Allah yaratmıştır. İnsanı en güzel surette yaratan ve ona ruh üfleyen; ruhunu sanat ve estetikten, güzellikten zevk alacak şekilde yaratan alemlerin Rabbi olan Allah’tır.
Geçmişin Sanatsal İzleri Evrimi Yalanlıyor
Geçmiş medeniyetlere dair buluntular, evrim teorisinin "ilkelden medeniyete doğru ilerleme" iddialarını geçersiz kılmaktadır. Tarihin akışını incelediğimizde karşımıza çıkan gerçek, insanın her zaman günümüz insanıyla aynı zeka seviyesine ve sanat ve estetik duygusuna sahip olduğudur. Yüz binlerce yıl önce yaşamış insanların ürettikleri eserler ve geride bıraktıkları izler, evrimci iddialardan bambaşka manalar taşır. Bu izleri incelediğimizde görürüz ki, geçmişte yaşamış insanlar da, zekalarıyla, yetenekleriyle yaşadıkları her çağda yeni keşifler yapmışlar, ihtiyaçlarını karşılamış ve kendi uygarlıklarını inşa etmişlerdir.
Geçmişten günümüze kalan izler, insanların, tarihin her döneminde kültürleriyle ve sosyal yaşamlarıyla medeni bir hayat sürdüklerini göstermektedir. Arkeolojik kazılarda bulunan aletler, dikiş iğneleri, flüt kalıntıları, süs eşyaları, dekorasyon malzemeleri, geçmiş insanların kültürel olarak gelişmiş bir yaşam sürdüklerinin ve yeryüzünde yaşamış çeşitli insan topluluklarının sanata ilgi duyduğunun göstergelerindendir. Günümüze kadar ulaşan duvar resimlerinden geçmişte yaşamış insanların, neredeyse bugünkü sanatçılar kadar başarılı ürünler ortaya çıkardıkları anlaşılmaktadır. İnsanda var olan bu özelliği, evrim ile açıklamak mümkün değildir, çünkü insandan başka hiçbir canlıda estetik ve sanat yeteneği veya kaygısı bulunmaz. Bu özellik, insanla birlikte ve hiçbir evrimsel kökeni olmadan, kompleks yapısıyla beraber aniden ortaya çıkmıştır.
Evrimciler İnsandaki Sanat ve Estetik Duygusunu Neden Açıklayamıyor?
Sanatsal faaliyet o kadar kompleks süreçlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkar ki bunu insanın "hayali evrimi"yle açıklamak mümkün değildir. 20. yüzyılın ünlü evrimci bilim adamlarından Stephen Jay Gould, müzik konusundaki gizemli ve evrim açısından açıklanamaz durumu şöyle vurgulamaktadır:
"... Müziğin ya da dinin, sosyal bir grubu bir araya getirdiğini kabul ediyorlar. İnsan psikolojisinin bu, müzikten hoşlanma sayesinde bir araya gelme yönü, en baştan başlayacak olursak neden müzik, din ve sanat var sorusu kadar, bulmacanın ötesinde bir durumdur. Eğer faydalı bir etkisi varsa bulmaca daha da zorlaşmış olur, neden var oldukları ve neden faydalı etkileri olduğu gibi. Bir seri armonik bağlantıdan oluşan gürültünün neden insanların dostlarıyla bir arada olmayı istemelerine yol açtığı, bir kişinin neden kendi zevki için bir plak takıp dinlediği gibi aynı gizemin bir parçasıdır. Armonik gürültülerin doğrudan fiziksel etkileri arasında grup içinde bir araya gelmek yoktur, bu yüzden böyle bir etkiyi, müziğin evrimine bir açıklama olarak sunamayız."(Stephen Jay Gould, The evolutionist, June 2, 1998)
Gould’un üzerinde durduğu müzik konusu evrimciler için başlı başına bir sorun teşkil etmektedir. Eğer müziğin bize maddi bir yararı yoksa, evrimcilere göre, doğal seleksiyonda neden o özellik başarılı olmuştur? Bilindiği gibi, evrim teorisi, yeryüzündeki tüm canlıların cansız atomlardan var olduklarını ve bazı hayali mekanizmalarla evrimleştiklerini öne sürer. Bu hayali mekanizmalardan biri olan doğal seleksiyon, şartlara ve ortama uyum sağlayabilen canlıların seçilerek hayatta kalması, bu nedenle bu uyuma neden olabilecek, sadece yarar sağlayabilecek özelliklerin seçilmesi temeline dayalıdır. Ancak müziğin hayatta kalmak, koşullara adapte olmak anlamında hiçbir maddi yararı bulunmamaktadır.
Tarihsel ve Evrensel Bir Dil: Müzik
Yapılan araştırmalarda, yaşamış bütün insan topluluklarının müzikle ilgilendiği ortaya çıkmıştır. Evrimcilerin büyük bir kısmı, müziğin, dil gibi içgüdüsel, sadece insana ait, evrimsel delilleri olmayan bir özellik olduğunu kabul etmişlerdir. Scientific American dergisinde yayınlanan bir makalede bu konuda şu yorumlar yapılmaktadır:
"Bizi bir anda neşelendirebilir, melodiyi ilk duyduğumuz anı hatırlatabilir veya bizi uyutan bir ninni olabilir. Müzik, insan türü üzerindeki gücü açısından eşsizdir. Belki de bu yüzden yeryüzündeki hiçbir insan kültürü onsuz yaşamadı... Bir an için Fransa ve Slovenya’da yakın zamanlarda yapılan keşifleri, Neanderthal kuzenlerimiz tarafından yapılmış, hayret verici derecede gelişmiş, tatlı nameli flütleri düşünün. Bu hayvan kemiklerinden oyulmuş enstrümanların bazıları neredeyse 53.000 yaşında..."(Exploring the Musical Brain, Scientific American, 22 ocak 2001)
Neanderthallerin yaşadıkları bölgelerde yapılan kazılarda bulunan müzik enstrümanları, sanatsal resimler veya mezarlar, şimdiye kadar evrimci bilim adamları tarafından sözde ilkel canlılarmış gibi öne sürülen eski insanların da günümüz insanlarından farksız olarak estetik, sanat, ahlak gibi kavramlara sahip olduklarını göstermektedir. Evrimle açıklanması imkansız olan bu durum, Discover adlı dergide yayınlanan bir makalede şu şekilde yorumlanır:
"Neden? Neden müzik dünyadaki bütün ülkelere ve bütün halklara yayılmıştır? Neden müzik orduları harekete geçirmek, ölüleri gömmek için kullanılmıştır? ... Elinde, olası bütün kültürlerde ve bütün tarihsel dönemlerde olan bir şey varsa, kendi kendine sormalısın: Neden? Eğer bu bir tesadüfse, neden bu tesadüf her yerde ortaya çıktı?... Müziğin kökü evrimde olmasa da onun etkili gücündeki, insan ruhunu iyileştiren ve canlandıran bir şeyler, onu diğer sanatlardan farklı bir yere koymaktadır... Ve işte Pinker bile, şunu kabul etmeye istekli gözüküyor: Sanırım müzik halen bir sırdır ve onu anladığımızı düşünerek kendimizi kandırmamalıyız. Bence o gerçekten de çözülmemiş, hakkında bilimsel açıdan doğru noktaya parmak basılmamış, gelişigüzel açıklamaları kabul etmemek için fazlaca nedenimiz olan, gerçek bir problemdir."(DISCOVER Vol. 22 No. 8 (August 2001), The Genetic Mystery of Music, Josie Glausiusz )
Bu makalede araştırmacıların söylediklerini şöyle özetlemek mümkündür:
"Müzik insan ruhuna has mucizevi bir olaydır. Bütün insan topluluklarında aniden ortaya çıkmıştır. Bu olguyu doğal seleksiyon hikayeleriyle çözmeye çalışan Darwin, başarısız olmuştur. Biz evrimciler olarak şu an bu olayı çözemiyoruz ve evrimsel olarak çözmemiz pek mümkün değildir. Bu yüzden gelişigüzel yapılan hayali açıklamaların hiçbir değeri yoktur."
Evrimciler Müzik ve Sanat Bilincinin Kaynağını Açıklayamaz
Müzik bilincinin nereden kaynaklandığı sorusu araştırmacıları düşündüren soruların başında gelir. Müziğin kaynağını ve bağlantılarını beynin içinde arayan evrimci biyologlar hiçbir sonuca ulaşamamıştır. Bu konunun önde gelen uzmanlarından olan Mark Tramo, araştırmalarını Science dergisindeki makalesinde şu şekilde açıklamaktadır:
"Hepimiz, müzik teorisini anlamasak veya müzik notalarını okuyamasak da, müzikteki duygu ve anlamı kavrayacak bir kapasiteyle doğuyoruz. İnsan beyni hiçbir bilinçli çaba göstermeden akustik enerjinin spektrum ve zaman unsurlarını müziğin temel algı unsurlarına dönüştürebilir: melodi, armoni ve ritim. Müzik dil gibi, iletişimin belirli sayıdaki sesi, sonsuz sayıda bir araya getiren kurallardan oluşmuş, akustik temelli bir formudur... Müzik yeteneğinin hayatta ne kadar erken ortaya çıktığının ispatlanabilmesi hayret vericidir. 4. aydan itibaren, bebekler, kulak tırmalayıcı müzik perdeleri yerine, ahenkli müzik perdelerini tercih etmektedirler... Beyinde bir müzik merkezi ya da sadece müzik idrakı sırasında çalışan belirlenmiş beyin yapıları da yoktur."(Mark Jude Tramo, science, Volume 291, Number 5501, Issue of 5 Jan 2001, pp. 54-56)
Sanat ve Estetik Duygusunun Kaynağı İnsan Ruhudur
Materyalistlerin ne kadar ararlarsa arasınlar bir türlü maddesel kaynak bulamadıkları sanat ve estetik gibi özelikler, insan ruhunun vasıflarıdır. Resim, müzik gibi sanatın her dalına duyulan ilginin yanı sıra, insan ruhu; Yüce Allah tarafından temizlik, düzen, uyum, ahenk, simetri gibi olgulardan da zevk alacak şekilde yaratılmıştır. Bunun tam tersi özellikler ise insan ruhunu olumsuz yönde etkiler. Çirkinlik, kirlilik, düzensizlik insan ruhunda rahatsızlıkların ortaya çıkmasına yol açar. İnsan ruhunun bu eşsiz özellikleri, onunla bir uyum içinde yaratılmış olan doğada ve evrende de karşılığını bulur.
Ruhun güzelliğe ve mükemmelliğe düşkün, ideal bir ortam için yaratılmış olan bu özel yapısı, insanın bütün canlılardan üstün bir seviyede olduğunu göstermektedir. Evrimcilerin bu eşsiz özellikler karşısında söyleyecekleri hiçbir şey yoktur. Sözü edilen yapılar, maddi boyutta açıklanamamaktadır. Bu yüzden, ruhun özelliklerini beyin fonksiyonlarına bağlamaya çalışan bütün çabalar başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu durum karşısında evrimciler, devam eden cılız çalışmaları teşvik etmek için sadece "ileride bir gün bu konuyu açıklayacağız" avuntusuna başvurmaktadırlar. Konuyu araştıran evrimci bilim adamı Christopher Tyler, Science dergisinde yayınlanan makalesinde bu sonuçsuz çabayı, evrimsel hayal ve beklenti çerçevesinde şöyle yorumlamaktadır:
"Sanatsal estetiğin sahip olduğu kompleks yapıyı beyinde bir yere bağlamak, beyin konusunda araştırma yapan bilim adamlarının nihai umudu olmalı..."(Christopher W. Tyler: Is Art Lawful?, science, Volume 285, Issue of 30 Jul 1999, pp. 673-674.)
Evrimcilerin iddiaları içi boş hayallerin ötesine gidememektedir. Tek mutlak gerçek şudur ki; gökleri, yeri ve bu ikisi arasındaki her şeyi Allah yaratmıştır. İnsanı en güzel surette yaratan ve ona ruh üfleyen; ruhunu sanat ve estetikten, güzellikten zevk alacak şekilde yaratan alemlerin Rabbi olan Allah’tır.
Geçmişin Sanatsal İzleri Evrimi Yalanlıyor
Geçmiş medeniyetlere dair buluntular, evrim teorisinin "ilkelden medeniyete doğru ilerleme" iddialarını geçersiz kılmaktadır. Tarihin akışını incelediğimizde karşımıza çıkan gerçek, insanın her zaman günümüz insanıyla aynı zeka seviyesine ve sanat ve estetik duygusuna sahip olduğudur. Yüz binlerce yıl önce yaşamış insanların ürettikleri eserler ve geride bıraktıkları izler, evrimci iddialardan bambaşka manalar taşır. Bu izleri incelediğimizde görürüz ki, geçmişte yaşamış insanlar da, zekalarıyla, yetenekleriyle yaşadıkları her çağda yeni keşifler yapmışlar, ihtiyaçlarını karşılamış ve kendi uygarlıklarını inşa etmişlerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder