Allah Aşkı En Asil Ahlaka Vesile Olur

Allah’ı aşkla sevmek demek; insanın kalbindeki Allah sevgisinin dünyadaki diğer tüm sevgilerin üstüne geçmesi, en güçlü, en yoğun ve sürekli artan bir biçimde kalpte hissedilmesidir.

  • Allah aşkı nasıl artar?
  • Allah aşkı müminlerde nasıl tecelli eder?

    “De ki: “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.” 
    (Enam Suresi 162) ayetinde haber verildiği gibi Allah’ı aşkla sevmek, insanın tüm hayatını Allah’ın rızası ve hoşnutluğu üzerine kurmasına dayanır. Allah sevgisi, dünyada hiçbir sevgiyle kıyaslanmayacak derecede yoğun bir sevgidir.

    Allah, Kuran’da, “Hiç şüphesiz Allah, mü’minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da O’nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah’tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte ‘büyük kurtuluş ve mutluluk’ budur.” (Tevbe Suresi, 111) ayetinde haber verdiği gibi, müminlerin yaptıklarının karşılığını mutlaka verecektir.

    Bu karşılık; Rabbimiz’in rızası, sevgisi ve lütfederse cennetidir. Fakat bir müminin Allah’a olan aşkı, hiçbir zaman karşılığa dayalı değildir. Mümin Allah’ı karşılıksız olarak sever. Çünkü yaptıklarının karşılığını beklemek üzerine kurulu olan bir sevgiye gerçek aşk denemez. Allah aşkı hiçbir maddi karşılığı olmayan çok saf, temiz ve asil bir duygudur. Bu asil duygu, sadece Yüce Rabbimiz olan Allah’ın rızası için Allah’ı sevmek üzerine kuruludur.

    Zorluk ve Çile Karşısında Gösterilen Güzel Ahlak

    Allah Aşkının Bir Tecellisidir


    Müminin Allah aşkının ispatı, dünyada imtihan olarak yaratılan zorlukları sevinçle karşılamasıdır. Müslüman daima çetin ortamlardan, zorluklardan yılmayacak tam aksine onları rahmet olarak görecek bir ruh yapısına sahip olursa bu gerçek bir aşkın alameti olur. Çünkü Yüce Allah’ın yarattığı imtihanın bir gereği olarak Müslümanlar en zor koşullarla ve en çetin zamanlarla denenirler. Örneğin Hz. Yusuf (a.s.) çocuk yaşta kuyuya atılmış, daha sonra vezirin eşinin iftirası ile uzun yıllar zindanda kalmıştır. Hz. İbrahim (a.s.) ateşe atılmış, tüm peygamberler (peygamberlerimizi tenzih ederiz) delilikle veya büyücülükle suçlanmışlar, ölümle tehdit edilmişlerdir. Fakat Allah, ne zorluk meydana getirirse getirsin müminler, Allah’a olan aşklarında kararlılık göstermişlerdir. O’na olan aşklarını en güzel şekliyle ifade etmişler ve her koşulda Rabbimizin kendileri için yarattıklarını bir güzellik ve hayır olarak görmüşlerdir.

    Samimi bir Müslüman, zorluk ve çile gerektiren ortamları, Yüce Allah’ın özel olarak yarattığını bilir. Hz. Yusuf (a.s.)’ın kuyuda yaşadıkları, Hz. Musa (a.s.)’ın firavunla mücadelesi, Hz. İbrahim (a.s.)’ın ateşe atılması, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in mağarada müşriklerden gizlenmesi gibi zorluklar aslında Allah’ın kader ilminin birer tecellisidir.

    Burada verilen birkaç örnekte olduğu gibi Allah’ın insanların kaderlerinde yarattığı her detay müminlerin, tehlikeli ve zor hareketlere karşı sabırlarının denendiği ortamlardır. Müminler her türlü zorluk ve çile ortamında sabırlı olur ve “Ya Rabbi ben Seni çok seviyorum. Her ne olursa olsun Sana olan aşkımdan, sevgimden ve muhabbetimden asla vazgeçmem. Ne kadar zorluk olursa olsun yine vazgeçmem. Daha da şiddetli sıkıntı olsa yine bırakmam. Canımı alsalar, malımı alsalar yine vazgeçmem” diyebiliyorsa bu müminin samimi sevgisinin ve Yüce Allah’a duyduğu derin aşkın gücünün tecellilerinden biridir. Ama asıl olan; zorluk zamanında, yani kişinin nefsiyle mücadele ettiği anlarda bu duasına uygun bir ruh hali ve akıl yapısı göstermesidir.

    Allah’ı Aşkla, Coşkuyla Sevmek İnsana Neşe ve Huzur Verir

    Samimi bir Müslümanın özelliği Allah’ı deli aşık ruhuyla sevmesidir. Mümin, her sabah coşkuyla kalktığında hemen aşkla sevdiği Rabbimizi aklına getirir. Bu sevginin neşesi ve sevinciyle güne başlar. Bu aşk onda bayram neşesi ve sevinci meydana getirir. Çünkü sonsuz bir aklın sonsuz bir gücün, sonsuz bir merhametin kontrolü ve koruması altında olduğunu ve Allah’ın kulu olduğunu hatırlar. Bu, çok rahatlatan, sevinç veren bir lütuftur. Ayrıca Allah kullarına sürekli nimetler verir. Müminin bu nimetleri her yerde görmesi Rabbimize olan aşkını ve imanının coşkusunu arttırır. Ayrıca Allah müminlere bir lütuf ve ikram olarak sonsuz cennet hayatını da müjdelemiştir. Bu lütfun sevinci de inananların yüreklerini kaplar ve sevgilerinin artmasına vesile olur.

    Cenneti güzelleştiren de müminin Allah’a olan aşkı ve tutkusudur. Cennetin o muhteşem görüntüsü, ihtişamı, güzel insanlar, giysiler ve evler Allah aşkı ile güzelleşir. Cennette de insanı mutlu eden, huzur ve coşku veren, Allah’ın kendisinden razı olması, Allah’ın yani asıl sevdiğinin sevgisini kazanmış olmanın getirdiği mutluluktur.

    Allah Aşkı, Her An, Her Saniye Yaşanan ve O’nun Tecellilerine de Yönelen Derin Bir Sevgidir

    “Kendinden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.” 
    (Casiye Suresi, 13) ayetinde bildirildiği gibi müminin aşkla Allah’a yönelmesi ve O’nun tecellilerini de bu aşkla sevmesinin temelinde ‘göklerde ve yerde olanların tümü’nün Allah’ın birer nimeti olduğunu unutmaması vardır. Müminin insan, çocuk, hayvan ve çiçek sevgisinin çok şiddetli olmasının nedeni budur. Bu nedenle baktığı herşeyde Allah’ı görür. Allah rızası için sevdiğinden, baktığı herşeye aşık olmaktan kendini alamaz. Bu aşk, Allah aşkından kaynaklanan doğal bir ruh halidir ve tutkulu imanla, akılla, derinlikle, fedakarlıkla ve çok yüksek ahlakla kazanılır.

    Bu bilinçle hareket eden bir kişi gördüğü her güzellik karşısında Allah’ı tesbih eder. Allah rızası için muhabbet, sevgi duyar. Müminin sahip olduğu bu üstün ahlaka Kuran’da şöyle bir örnek verilmektedir:

    “Biz Davud’a Süleyman’ı armağan ettik. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah’a) yönelip-dönen biriydi. Hani ona akşama yakın, bir ayağını tırnağı üstüne diken, öbür üç ayağıyla toprağı kazıyan, yağız atlar sunulmuştu. O da demişti ki: “Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbim’i zikretmekten dolayı tercih ettim.” Sonunda bu atlar (koştular ve toz) perdesinin arkasına saklandılar. “Onları bana geri getirin” (dedi). Sonra (onların) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.” (Sad Suresi, 30-33)

    Ayetlerden de anlaşılacağı üzere müminlerin tüm varlıklara yönelik sevgilerinin kaynağında, Allah aşkı ve Allah’ı zikretme amacı bulunur. Hz. Süleyman (a.s.) örneğinde olduğu gibi Allah’ın tecellilerinden alınan derin zevki ancak Allah’ı aşkla seven müminler anlar.

    Allah Aşkı Ahlak Güzelliğini Arttırır

    Allah’a deli aşık olan bir mümin Allah’ı gücendirmekten, O’nun rızasından mahrum kalmaktan korkar. Bu nedenle Allah’a olan aşkını ifade edebilmek için Allah’ın emirlerine titiz olur, O’nu çok sever ve saygılı olur. Örneğin egoist ve bencil olmaz, şefkatli ve koruyucu olur, nefsine düşkün, çıkarlarının peşinde koşan biri olmaz. Tam aksine affedici olur. Çünkü af ve merhamet, sevgiyi devam ettiren bir güçtür. Sabırlı olmak, fedakarlık, cesaret, sevecenlik gibi bütün güzel huyların kökeninde hep Allah aşkı vardır.

    Ruhtaki derinlik ve aklın kaynağı da Allah aşkına dayanır. İmanın gücü, coşkusu, Yüce Allah’ın tecellilerine olan şefkat yani gerçek sevgi, derinlik ve tutkunun kaynağı Allah aşkıdır. Bu aşk, insan ruhunda tarifi mümkün olmayan çok şiddetli bir haz oluşturur ve bu, kişinin iman ve akıl gücüyle orantılı olarak artar. Yüce Allah’ın mümin kullarına bu duyguyu yaşatması çok büyük bir nimettir. Allah, iman edenlerin gerçek dostunun ve yardımcısının ancak Kendisi olduğunu Kuran’da şöyle bildirmektedir:

    “... Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yetirendir. (Yine) Bilmez misin ki, gerçekten göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Sizin Allah’tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur.” (Bakara Suresi, 106-107)

    Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 85. sayı (Temmuz 2011) 48. sayfada yayınlanmıştır.
  • Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder