Proteinlerin Katlanması Mucizesi

 

Proteinler sadece aminoasitlerin art arda dizilmelerinden ibaret değildir. Proteinlerin hayati görevlerini yapabilmeleri için pek çok şartın yerine gelmesi gereklidir. Bunlardan biri de proteinin doğru üç boyutlu yapısına katlanmasıdır. Proteinler, önceki sayfalarda da özetlendiği gibi, ribozom adlı fabrikalarda aminoasitlerin peptit adlı özel bağlarla tespih taneleri gibi bir araya getirilmeleriyle oluşturulur. Bundan sonraki en önemli aşamalardan biri ise zincir halinde üretilen proteinin doğru zaman, yer ve şekilde katlanmasıdır. 
 
Bir protein eğer yanlış bir şekilde katlanırsa veya hiç katlanamazsa, bu durumda görevini yerine getiremez. Hatta bazı durumlarda hücre için zararlı hale gelir. Yaşlanma ve bazı hastalık belirtilerinde bu katlama mekanizmasının iyi çalışmaması nedenlerden biri olarak düşünülmektedir. 
 
Daha ilerlemeden, bu bilgi üzerinde düşünmek gerekir. İlk protein nasıl katlandı? Katlanması gerektiğini, hatta hangi şekle katlanması gerektiğini nereden biliyordu? İlk protein molekülünün kendiliğinden tesadüfler sonucu meydana geldiğini iddia eden evrimciler, bir de bu molekülün nasıl olup da doğru şekilde ve doğru zamanda katlandığını açıklamak zorundadırlar. 
Peki bu aminoasit zincirinden oluşan protein molekülü nasıl katlanabilmektedir? Bir protein molekülünün katlanabileceği çok fazla sayıda şekil vardır; katlanma reaksiyonları son derece komplekstir, birçok zayıf ve kovalent olmayan bağlar içerir.  Proteinlerin büyük bir yüzdesi gerekli olan şekle otomatik olarak katlanmazlar, bozuk katlanma ve birikme riski altındadırlar. Bu tehlikelerden kaçabilmek için hücrelerde kompleks bir ağ oluşturan “moleküler şaperonlar” görev alırlar. Bu moleküller, proteinlerin üst üste yığılarak birikmelerini önler ve proteinlerin doğru olarak katlanmasını sağlarlar.


Proteinler, şaperon gibi diğer moleküllere sadece doğru şekilde katlanabilmek için ihtiyaç duymazlar, doğru şekilde katlandıktan sonra fonksiyonlarını devam ettirebilmek için de bu proteinlerin yardımına ihtiyaçları vardır. 
 
Yani bir protein molekülü oluştuktan sonra varlığını ve işlevlerini sürdürebilmek için yine diğer proteinlere ihtiyaç duymaktadır. Evrimcilerin bir şekilde oluştuğunu iddia ettikleri protein molekülünün varlığını ve işlevlerini sürdürebilmesi için, zaten bulunduğu ortamda önceden varolmuş ve ne yapması gerektiğini gayet iyi bilen başka proteinler bulunmalıdır. Bu evrim teorisinin içinde bulunduğu en büyük açmazlardan biridir: Protein oluşması için önceden var olan proteinlere ihtiyaç vardır!
Mucizeler zinciri burada da bitmemektedir. Hücrede, diğer başka proteinleri de içeren bir başka akıllı sistem daha yer alır. Ubikuitin-proteazom sistemi olarak adlandırılan bu sistem, yanlış katlanan ve biriken proteinleri parçalayarak, hücreye zarar vermeden atılmalarını sağlar. 
 
Akıllı protein molekülü şaperonların birçok farklı türü vardır. Bunlardan biri olan ‘HSP70’ proteini büyük ve kompleks bir moleküldür, ve kısmen katlanmış olan protein molekülüyle etkileşime girerek proteinin tam doğru şekilde katlanmasını sağlar. Bu işlemi yaparken HSP40 ve ‘nükleotid-değişim faktörleri’ gibi diğer proteinlerden destek alır. 
 
Ancak katlanma işlemi henüz tamamlanmamıştır. Halen tam olarak katlanmamış olan proteinler bir başka protein sistemine taşınırlar: şaperoninlere. Şaperoninler çift halkalı büyük bileşiklerdir, proteinleri tek tek kafese benzer bir yapı içine kapatırlar. Bu aşamadan sonra protein katlama işlemi tamamlanmıştır. 
 
Burada çok genel bir özeti yapılan bu işlemlerin muhteşem biyokimyasal detayları bulunmaktadır.  
 
İhtiyaç duyulduğunda şaperonin proteinlerinin üretimi ile ilgili sinyalin verilmesi ve ilgili genlerin aktifleştirilmesi dahi son derece kompleks işlemlerdir.
 
Tüm bu işlemler evrim teorisi ile nasıl açıklanabilir? Evrimcilerin, “bunlar daha kompleks canlılarda ihtiyaç duyulan işlemler, ilk ilkel organizmanın bunlara ihtiyacı yoktu” gibi halkı hipnoz etmeye yönelik açıklamaları da geçersizdir. Çünkü bu kompleks sistemler, şaperon ve şaperonin gibi proteinler, bakteri ve arkeadada bulunmaktadır. Aslında herhangi bir hücrenin işlev görebilmesi için sadece proteinlere değil aynı zamanda bu şaperon sistemlere de ihtiyacı vardır. Bu sistemler olmadan ne hücre ne de proteinler işlev göremeyeceklerdir. 
 
Yukarıda anlatıldığı gibi şaperon sistemleri proteinlerden meydana gelir.  Yani şaperon sistemler, şaperonların katladıkları proteinlerden oluşurlar. Özetle Şaperonlar için şaperonlara, proteinler için proteinlere ihtiyaç vardır. 
 
Hayali evrim mekanizmaları ise moleküler sistemlerden aşama aşama kendiliğinden değişiklikler gerektirir. Yani mutasyonlar sayesinde meydana gelen ve seçilen faydalı küçük adımlarla bu muhteşem sistemlerin oluştuğunu iddia ederler. Ancak görüldüğü gibi proteinlerin oluşumunu bununla açıklamaları imkansızdır. Çünkü proteinin oluşması için bu muhteşem sistemlerin zaten doğru zamanda ve doğru yerde hazır olmaları gerekmektedir.
 
Mutasyon olduğunda gendeki anlam bozulmakta sonuç olarak hastalık yada ölüme  kadar giden durumlar oluşmaktadır; protein katlanmasındaki detaylar ise çok daha hassas bir konudur, çünkü protein katlamasında yapılan, atomları yani maddenin en küçük birimini uygun şekilde yerleştirme işlemidir. Örneğin insanoğlu hamura şekil verebilir, cama şekil verebilir ya da çeliğe şekil verebilmektedir, ancak atomları uygun şekilde yerleştirebilmek insanoğlunun henüz inemediği bir boyuttur. Tek bir atomun açısını yanlış yapma ya da sırasında yanlışlık olması her bir atomun birbirlerine uyguladıkları çekim kuvvetlerini direk etkilediğinden binlerce atomdan oluşan protein molekülü ideal 3 boyutu haline gelememekte, işlevini gerçekleştirememekte, dolayısıyla fonksiyon dışı kalarak vücut için gerekli işleri yapamamaktadır.  Örneğin hemoglobinde yanlış katlanma olursa canlı tamamen yada kısmi nefes alamamaktadır.
 
Tüm bu kompleks yapıların ve sistemlerin, bir kerede sonsuz ilim ve akıl sahibi olan Allah tarafından yaratıldığı son derece açıktır. Tesadüflerle açıklanması imkansız olan mükemmellik ve komplekslik yaşamın her seviyesinde görülmektedir. Özellikle 21. yüzyılda moleküler seviyede görülen muhteşem Yaratılış delilleri tüm evrenin bir Yaratıcısı olduğu gerçeğini tüm açıklığıyla insanlığa göstermektedir. 
 
Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın her şeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle her şeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için. (Talak Suresi, 12)

2013-10-19

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder