Her ne kadar Darwinistlerin sesleri eskisi gibi güçlü çıkmasa da zaman zaman denemeler yapmaya devam ediyorlar. Nitekim geçtiğimiz aylarda Darwinist yanılgılara bir yenisi eklendi. Bu, “hücre içindeki zincir reaksiyonların enzimler olmadan da meydana gelebileceği” iddiasıydı.
Bu yazımızda söz konusu iddianın bilimsellikle hiçbir ilgisinin olmadığı, hatta bunun aksine, temel biyoloji bilgisine sahip insanların dahi fark edebileceği şekilde amatörce kurgulanmış, ilginç bir aldatmaca olduğunu ortaya koyacağız.
Öncelikle belirtmemiz gerekirse evrimciler de, her biri çalışan nano-makineler olan proteinlerin varlığının canlılık için şart olduğunun farkındadırlar. 100 yılı aşkın bir süredir laboratuvarda kimyasal molekülleri biraraya getirerek çalışmalar yapmakta ve kendilerince hücredeki hayatın devamını sağlayan proteinlerin tesadüfen meydana gelebileceğine birilerini inandırmaya çalışmaktadırlar. Ancak bu çabaları nafiledir. Alexander Oparin tarafından teorize edilen daha sonra Urey-Miller düzeneğiyle kanıtlanmaya çalışılan, ancak hep sonuçsuz kalan bir çabadır bu.
İşte, proteinler olmadan hayatın da olamayacağının farkında olan evrimciler son bir iddia ile karşımıza çıkmışlardır: Canlılığın başında proteinlere ihtiyaç olmadığı hayali…
“Proteinsiz olsun ama şekersiz olmasın”
Aşağıdaki Darwinist senaryoya ilham veren, hücreye ve enzimlere ihtyaç olmadan, Glikozu yıkıp Piruvat’a dönüştüren kimyasal zincir reaksiyonların keşfidir. Bu senaryo “evrimin protein çıkmazının çözüldüğü” varsayılarak hazırlanmıştır çünkü söz konusu masalsı anlatımda canlılığın kökeni için proteine ihtiyaç duyulmadığı iddia edilmektedir.
Bu inanması güç hikayeyi söz konusu Darwinizm yanlısı kaynaktan abartı ve yorum eklenmeden aynen aktarıyoruz:
1. İlk önce, metabolik zincir tepkimeler zaten okyanusların derinliklerindeki sıcak su kaynaklarının olduğu ortamda, metal iyonları sayesinde gerçekleşiyordu.
2. Sonra, hücre diyemeyeceğimiz ama yağ baloncuğundan başka birşey olmayan bir ‘şey’ gelip onu içine almış olabilir.
3. Böylece ilk şeyler bu ‘metabolik yolları’ zarlarıyla sarıp sarmalamış ve sahiplenmiş olabilirler.
4. Kendileri de böylece ilkel ‘ilk hücre’ olmuş olabilir.
5. Bu metabolik yollar aynı ortamda enzimler -sözde-(vurgu bize aittir) evrimleştikçe daha da hassaslaşmış ve daha iyi hale gelmiş olabilirler.
(anlatım evrimci kaynaktan abartı eklenmeden aynen alınmıştır, Bkz: http://www.newscientist.com/article/dn25471-spark-of-life-metabolism-appears-in-lab-without-cells.html#.VWBxpmCFbzL)
Tamamen varsayımlar üzerine kurulmuş, “olmuş olabilir”lerden ibaret olan bu anlatım çok açıktır ki bilimsel gerçeklerden uzaktır. Diğer bütün örneklerinde olduğu gibi, ‘Metabolik zincir reaksiyonları’ hazır bulup, ‘tam da aradığım şey’ diye sahiplenen yağ baloncuğu masalıyla evrimciler hayal dünyalarının genişliğini bir kere daha kanıtlamaktadırlar. Söz konusu anlatımlar ilk anda bir doğrudan yola çıkılarak oluşturulmuş gibi zannedilebilir, oysa sayısız masal türetmeye yani aldatmacaya dayalıdır.
Aldatmacaya Dikkat!
Evet son araştırmalar, şeker, demir gibi metal iyonları ve fosfat bulunan bir deney ortamına ısı uygulandığında, Glikoz molekülünün yıkıldığı ve tıpkı Glikoliz ve Pentoz-Fosfat yolunda olduğu gibi yan ürünlerle birlikte, son ürün olan Piruvat’ın elde edildiğini göstermiştir. (Bilindiği gibi Piruvat, oksijenli ya da oksijensiz solunumun glikoliz evresinde oluşan son ürünün adıdır ve piruvik asit olarak da adlandırılabilmektedir.) Buna göre, Glikoz gibi bir molekül sıcak suda, çeşitli metal iyonlarının da varlığında bozuluma uğramaktadır.
Kahramanımız Şekerin Kaynağı Fotosentezdir
Dikkat edilirse, söz konusu masalın daha en başında karbonhidrat üretimine ihtiyaç olup, kullanılan ilk kimyasal Glikoz’dur. Oysa Glikoz evrende ancak fotosentez ile üretilmiş olması gereken bir karbon bileşiğidir.
Bitki hücresi veya algler günümüzün en gelişmiş laboratuvarlarında bile taklidi mümkün olmayan fotozentez sayesinde şekeri üretirler. Fotosentez yapmakta olan, tam ve kusursuz bir hücre olmadan, bir Glikoz moleklünün varlığında söz etmek tamamen akıl dışı olacaktır. Özetle bu kusursuz hücreler varsa fotosentez ve şeker vardır, yoksa yoktur.
Bugün Dünyada yaşamın ilk olarak fotosentez yapan algler ile başladığı anlaşılmıştır. 3.2 milyar yıl öncesinde yaşamış olan ve günümüze kadar bozulmadan gelen mavi-yeşil alg hücrelerine ait fosiller, yaşamın o dönemde yeryüzünde bir anda başladığını, canlıların günümüze kadar değişmeden geldiğini bize göstermektedir.
Bir Evrim Masalının Daha Sonu
Bir kere daha özetlemek gerekirse, Darwinistler “şekeri yıkmak için enzimlere gerek yok” fikriyle ortaya çıkmışlardır yani hücre olmadan da şekerin yıkılabileceğini iddia etmişlerdir. Ancak şu bilimsel gerçeği unutmuşlar: Şeker sadece ve sadece fotosentezle meydana gelebilir, yani ilk başta şekerden bahsedebilmek için fotosentez yapan bir hücreye ihtiyaç vardır. Fotosentez ise birçok aşaması henüz çözülememiş son derece kompleks bir işlemdir.
Görüldüğü gibi bir Darwinist masal daha evrimin kendi kendini çürüten bir aldatmaca olduğunu ortaya koymaktadır.
Cansız maddeler canlılığı meydana getiremezler, canlılık ancak canlılıktan devam edebilir. Açıktır ki hücre ve yaşam sonsuz güç sahibi, her şeyin bilgisine sahip Allah’ın yoktan var etmesiyle, en kompleks haliyle, bir anda tüm alt yapılarıyla beraber, eksiksiz olarak yaratılmıştır.
Kaynaklar:
Non‐enzymatic glycolysis and pentose phosphate pathway‐like reactions in a plausible Archean ocean, Markus A Keller, Alexandra V Turchyn, Markus Ralser, Molecular Systems Biology (2014) 10: 725 (http://msb.embopress.org/content/10/4/725)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder