Current Biology Dergisi’nin Kuşların Atası Yanılgısına Cevap

Myanmar’da keşfedilen 99 milyon yıllık, DIP-V-15103 sayılı (adını paleobotanikçi Eva Koppelhus’tan alan) “EVA” fosili; Aralık ayında bütün bilim siteleri ve dergilerinde genişçe yer buldu. Myanmar’da her gün yeni bir fosil bulunmasına rağmen, bu dergilerin yüzbinlerce fosil içerisinden sadece bu fosile özel ilgi ve alaka göstermelerinin sebebi ise, Current Biology dergisinin bulunan fosili kuşların atası masalına delil olarak göstermeye çalışmasıydı.

Bilindiği üzere, DNA’nın ve mRNA’nın yakından incelenmesi; hücrenin içi su dolu bir balondan ibaret olmadığının anlaşılması ve her geçen gün yaratılışı ispat eden fosillerin toprak altından çıkarılması, uzun süredir evrim teorisinin destekçilerini çaresiz duruma düşürmekteydi.

Sayın Adnan Oktar’ın yoğun ilmi faaliyetlerinin ve şüpheye yer bırakmayacak açık ve anlaşılır bilimsel açıklamalarının etkisiyle, evrim teorisi tüm dünyada uzun süredir büyük bir hezimet yaşamaktaydı. Sayın Adnan Oktar’ın yüzlerce fosilin resimlerini yayınladığı evrimi çürüten paleontolojik bulgulardan oluşan Yaratılış Atlası serisi ise; evrim teorisine indirilen en büyük darbelerden biri oldu.

Ardı ardına gelen bütün bu yenilgilerden sonra; özellikle yaratılışı ispat eden fosiller karşısında çaresiz kalan evrimciler de, evrim taraftarlarının sayısını artırmak ve bilim dünyasında gözden düşen evrim teorisine yeniden itibar kazandırabilmek için sahte çabalara giriştiler., Yaratılışı ispatlayan fosilleri, sözde evrim teorisine delilmiş gibi lanse edecek yanıltıcı izahlarla birlikte yayınlamaya başladılar.

Current Biology dergisinin Aralık ayında yayınlanan sayısında yer alan EVA amber fosili de işte yine böyle bir propaganda ürünüdür.

Dergi, 99 milyon yıllık amberin içerisinde çok mükemmel bir şekilde korunmuş 2 adet tüy bulunduğunu yazmıştır. Haberin bu kısmı, doğru bir bilgidir. Fakat, daha sonra habere ekleme yapılmış ve bu tüylerin sözde kuşların atası olduğu iddia edilen “uçan bir dinozora” ait olduğu iddia edilmiştir.

Öncelikle, bu iddianın büyük bir çaresizlikle ortaya atıldığı çok açıktır; çünkü bulunan tüylerin iddia edildiği gibi “uçan bir sürüngen”e ait olduğunu gösteren hiçbir delil yoktur. Bu iddia, yalnızca derginin evrime yönelik bir ön kabul ile habere yaklaşmasından ve bulunan fosili kendi ideolojik görüşü çerçevesinde sübjektif bir şekilde yorumlamasından ibarettir.

Bu açıklamanın hiçbir bilimsel geçerliliği yoktur çünkü zaten National Geographic dergisi bu tüylerin evrime delil teşkil etmediğini “açık, esnek ve günümüzde hala yaşamakta olan canlılarda süs olarak kullanılan tüylere benzedikleri” sözleriyle çoktan itiraf etmiştir.

Current Biology dergisi haberde ayrıca, bu fosilin Enantiornithes isimli bir canlı türüne ait olduğunu ve bu canlının da kuşların sürüngen atası olduğu propagandasına da yer vermiştir.

Oysa, bu iddia da yine içi boş bir söylemden ibarettir. Çünkü Enantiornithes, uçabilen bir sürüngen değildir; soyu tükenmiş tam kuş türlerine verilen bir isimdir.  Kısa kuyruğu, kanat yapısı ve tüm diğer özellikleriyle günümüzdeki kuşların aynısı olan soyu tükenmiş bir kuştur. Eğer iddia edildiği gibi amber içerisindeki tüy, Enantiornithes isimli canlıya aitse; bu da yine bize kuşların milyonlarca yıldır evrim geçirmediğini gösterecek olduğundan evrimi çürütür niteliktedir.

Darwinistler, amberin içerisinde ayrıca pençe bulunmasını da, yine aynı iddiayı desteklemek için kullanmaya çalışmışlardır. Ancak, günümüzde yaşayan kuşlar içerisinde de kanatlarında pençe olan türler halen yaşamaktadır. Touraco corythaix ve Hoatzin kuşlarında dallara tutunmaya yarayan pençeler bulunur. Bu canlılar, milyonlarca yıldır pençelidirler. Pençelerini zaman içerisinde yitirip başka kuş türlerine dönüşmemişler, hiçbir şekilde evrim geçirmemişlerdir. Bu yüzden, kanadında pençe bulunan bir kuş fosili evrimi kanıtlamaz, aksine çürütür. Kuşların evrimi masalının, bir aldatmacadan ibaret olduğunu doğrular.

Şunu da belirtmek gerekir ki, kuşların dinozorlardan evrimleştiği iddiası, bilimsel açıdan her yönüyle yalanlanmış, ciddi şekilde çöküşe uğramış bir iddiadır. Bu büyük safsatayı ortadan kaldıran bilimsel delilleri buradan okuyabilirsiniz.

Evrimcilerin Bahsetmek İstemediği Kuş Tüylerindeki Simetri

Haberde, amber içerisinde iyi şekilde korunmuş bulunan bu kuş tüylerinin sanat, simetri ve estetik yönünden mükemmelliğinden hiç bahsedilmemektedir. Tüyler yakından incelendiğinde, her birinin üzerinde muhteşem bir sanat vardır. Her tüyün bulunması gereken yere göre uzunluğu veya kısalığı en doğru ve en mükemmel biçimdedir. Tüyler şekilsiz değil; adeta dantel gibi ince ince işlenmiş bir görünüme sahiptir.

Ortalama olarak tek bir kuş tüyünde, yaklaşık 300 milyon küçük kıl bulunur ve bir kuşun tüm tüylerindeki ortalama kıl sayısı yaklaşık 700 milyar civarındadır. Bu kılların bulundukları yerde kalabilmesi ve en ufacık bir harekette ya da esen hafif bir rüzgârda kuşun üzerinden kolaylıkla düşmemeleri için, bulundukları yerlere kancalar ve kopçalarla tutturulmuşlardır.2 Ek olarak, kılların tüy üzerindeki dizilimleri de çok önemlidir. Her bir kılın uzunluğu, bulunduğu yere göre değişir. Tüyün başlangıç kısmında, gövdeye daha yakın olan bölgede daha uzun olan kıllar yer alırken, tüyün ucuna doğru ilerledikçe kılların boyu kısalır. Bu, canlının rahat bir şekilde hareket edebilmesini ve tüylerinden en iyi şekilde istifade edebilmesini sağladığı gibi, her kılın uzun olduğu bir tüy tasarımına kıyasla çok daha hafif ve kullanması kolaydır. Tüm bu yönleriyle, tek bir tane kuş tüyü bile tesadüfen oluşamayacak derecede komplekstir.

Kanca ve kopçalarla birbirine tutturulan kuş tüyleri

Tüyün sağ tarafındaki kılların konumu ve uzunluğu ile; sol tarafındaki kılların konumu ve uzunluğu da birbirine eşittir. Bu da tüylerin gelişigüzel rastlantılar sonucu uzamadığını, canlının DNA’sına kodlanmış kompleks bir genetik bilgi dahilinde mükemmel bir matematiksel düzen ve simetri içerisinde uzadığını; diğer bir deyişle YARATILDIĞINI ispat etmektedir.

DIP-V-15103 FOSİLİ İÇERİSİNDE SAKLANAN
99 MİLYON YILLIK KARINCA

Bu fosil, ayrıca hiçbir Darwinist bilim dergisinin bahsetmediği, ağzına dahi almak istemediği çok önemli bir bilgi daha içermektedir. Bu 99 milyon yıllık amber fosilinin içerisinde, kuş tüylerinin yanı sıra mükemmel bir şekilde korunmuş bir karınca da yer almaktadır. Bu karınca, antenleri, bacakları, abdomeni yani tüm gövdesi ile mükemmel bir şekilde korunmuştur. Anatomik özelliklerinin tamamı günümüzdeki karıncalarla birebir örtüşmektedir. Bugüne dek amber içerisinde bir çok karınca fosili bulunmuştur. Bu fosil bize göstermektedir ki; 99 milyon yıllık karınca da, 40 milyon yıllık karınca da, 50 milyon yıllık karınca da birbirinin hep aynısıdır. Günümüzdeki karınca türleri ile aralarında en küçük bir farklılık dahi bulunmamaktadır.

Hiçbir Darwinist derginin, kuş tüylerinin yanı başında bulunan bu mükemmel karınca örneğine değinmemiş olmasının sebebi, özellikle karıncanın antenlerinin açık bir şekilde seçilebilir olmasının evrim açısından çok can sıkıcı bir durum oluşturmasıdır. Karınca antenleriyle ilgili şu detaylı bilgi, konuya açıklık getirmektedir:

“Karıncalar feromonları, antenleri ile hissederler ve doğru yönü takip edebilmek için her iki anteni de sürekli olarak kullanırlar. Bunu da feromonun hangi tarafta – sağda ya da solda- yoğunlaştığına dikkat ederek yaparlar. Eğer yoğunluk sağ tarafta daha fazla ise, karınca her iki antendeki yoğunluk aynı olana kadar bu yöne döner ve böylece koku izini tam olarak takip edebilir. […] Bu örnekten de anlaşıldığı gibi, karıncaların antenleri tıpkı bir radar gibi çalışmaktadır. Radarların elektromanyetik dalgalarla belirli uzaklıkları, hızları, cisimleri algılayabilmesi gibi, karıncalar da antenleriyle kimyasal sinyalleri algılayarak yönlerini belirleyebilir, düşmanı fark edebilir ve birbirleriyle iletişim kurabilirler.”3

Bu fosildeki karıncanın antenlerin açık bir şekilde seçilmesi de, bize, yukarıda tarif ettiğimiz bu radar teknolojisini karıncaların 99 milyon yıl önce de kullandıklarını göstermektedir. Bu durum, canlılığın ilkelden komplekse doğru gittiği iddiasını tamamen çürütmektedir. 99 milyon yıl önceki karınca da, günümüzdeki karınca da, antenlerinde radar teknolojisine sahiptir. Bu da bize, evrimin hiçbir şekilde gerçekleşmediğini ispatlayan delillerden biridir.


BUGÜNE DEK TOPRAĞIN ALTINDAN ÇIKIP “BEN YARATILDIM” DİYEN YÜZBİNLERCE CANLIYA AİT FOSİL BULUNMUŞTUR. BU YÜZBİNLERCE FOSİLE KARŞILIK, BİR CANLININ BAŞKA BİR CANLIYA EVRİMLEŞTİĞİNİ GÖSTEREN, İKİ TÜR ARASINDA ARAFORM ÖRNEĞİ OLARAK YORUMLANABİLECEK TEK BİR TANE BİLE FOSİL BULUNAMAMIŞTIR. PALEONTOLOJİ BİLİMİNİN İŞARET ETTİĞİ BULGULAR EVRİMİN HİÇ YAŞANMADIĞINI AÇIK BİR ŞEKİLDE GÖSTERİRKEN, İDEOLOJİK SEBEPLERLE BU TEORİYİ HALEN AYAKTA TUTMAYA ÇALIŞMANIN HİÇ BİR ANLAMI YOKTUR. EVRİM MAĞLUP OLMUŞ, FOSİLLERİN GÜN YÜZÜNE ÇIKMASI İLE BİRLİKTE TAMAMEN ÇÖKMÜŞTÜR. EVRİM TEORİSİNİN EN ATEŞLİ SAVUNUCULARI ARTIK İLKOKUL ÇOCUKLARINI BİLE İKNA EDEMEMEKTEDİR. 21. YÜZYIL, TARİHTE DARWINIZM’İN BİTTİĞİ YÜZYIL OLARAK ANILACAKTIR.

1 http://news.nationalgeographic.com/2016/12/feathered-dinosaur-tail-amber-theropod-myanmar-burma-cretaceous/
2 http://www.islamicity.com/Science/quranandscience/creation/GeneratedFilesnoframe/TheDesignInBirdFeathers.htm
3 Karınca Mucizesi, Harun Yahya, s.44

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder