Geçtiğimiz günlerde milliyet.com.tr sitesinde köpeklerin evrimi iddiasına dayalı bir propaganda haberi yer aldı. Haberde pek çok köpek ırkının 100 yıl önceki fotoğrafları ile günümüze ait halleri karşılaştırılıyordu. Köpeklerin görünümlerine dair ufak farklılıklar sözde evrimsel değişime kanıtmış gibi sunuluyordu. Bu yazımızda söz konusu iddiaların bilimsel açıdan geçersizliği ele alınacaktır. Ayrıca suni çiftleştirme yoluyla elde edilmiş köpek ırklarının aynı tür içinde maruz kalınan mutasyonlar ve varyasyonun bir sonucu olduğu detaylarıyla açıklanacaktır.
Aynı Ailenin Farklı Üyeleri
Varyasyon, genetik biliminde kullanılan bir terimdir ve "çeşitlenme" demektir. Bu genetik olay, bir canlı türünün içindeki bireylerin ya da grupların, birbirlerinden farklı özelliklere sahip olmasına neden olur. Örneğin yeryüzündeki insanların hepsi temelde aynı genetik bilgiye sahiptirler, ama bu genetik bilginin izin verdiği varyasyon potansiyeli sayesinde kimisi çekik gözlüdür, kimisi kızıl saçlıdır, kimisinin burnu uzun, kimisinin boyu kısadır.
Evrimciler ise, bir türün içindeki varyasyonları teoriye delil olarak göstermeye çalışırlar. Oysa varyasyon evrime delil oluşturmaz, çünkü varyasyon, zaten var olan genetik bilginin farklı eşleşmelerinin ortaya çıkmasından ibarettir ve genetik bilgiye yeni bir özellik kazandırmaz. Varyasyon her zaman genetik bilginin sınırları içinde olur. Genetik biliminde söz konusu sınıra "gen havuzu" denir. Bir canlı türünün gen havuzunda bulunan bütün özellikler, varyasyon sayesinde çeşitli biçimlerde ortaya çıkabilir.
Köpek çeşitliliği tür içindeki varyasyona güzel bir örnektir. Günümüzün farklı köpek ırkları, suni çiftleştirme ve popülasyon dinamikleri gibi genetik mekanizmaların genetik limitler dahilinde etkileşimi ile üretilmişlerdir. Köpek türlerinin içinde diğerine göre biraz daha uzun kuyruklu ya da biraz daha kısa ayaklı cinsler ortaya çıkabilir, çünkü kısa ayak bilgisi de, uzun ayak bilgisi de köpeklerin gen havuzunda vardır. Ama varyasyon bu canlıları başka bir canlıya dönüştüremez. Çünkü bu tür bir dönüşüm canlının genetik bilgisinde bir artış olmasını gerektirir, fakat varyasyonlarda böyle bir durum söz konusu değildir.
Ne var ki, bu genetik gerçeklere rağmen bazı evrim taraftarları farklı köpek ırklarını ‘evrim sürecine bir örnek’ gibi sunmaya devam edebilmektedirler. Oysa farklı görünümlere sahip de olsalar, köpekler hep köpek türü içinde kalmaktadırlar.
Kurt, çakal, dingo ve tilki gibi farklı türler köpekgiller (Canidae) familyasına dahildir. Bu ailenin en tanınmış mensubu olan köpeğin (Canis lupus familaris) insanların elinde geliştirilmiş 400 civarında birbirlerinden çok farklı görünümlere sahip ırkı bulunur. Ancak köpeğin yavrusu hep köpek olarak doğar.
Suni Çiftleştirme - Suni Seleksiyon Yeni Bir Canlı Türü Oluşturmaz
Doğada serbest yaşayan canlılar coğrafi sınırlandırmalarla karşılaştıklarında dar popülasyon dinamikleri devreye girer. Birbirinden uzak coğrafyalarda farklı insan ırklarının gözleniyor olması bunun renkli ve güzel bir örneğidir. Derisinin ve gözlerinin rengi birbirinden farklı olsa da, yüz hatları ve boyları değişiklik gösterse de yeryüzündeki tüm insanlar hep insan türünün farklı varyasyonlarıdırlar.
Köpeklerde de durum aynıdır. Doğa şartlarına bağlı zorunlu bir toplum izolasyonu yaşanmamış ancak bilinçli olarak köpekler ehlileştirilip sonra kendi aralarında çiftleştirilerek, seçilmiş özelliklerin tekrar etmesi sağlanmıştır. Burada yapılan şey ‘suni seleksiyon’dur. Tamemen bilinçli olarak yürütülen bu süreç genetik varyasyon potansiyelini daraltırken, aynı zamanda DNA üzerindeki belli mutasyonların da tekrar ederek devamına sebep olmuştur.
Evcil köpeklerin varlığı insalık tarihi ile beraber seyreder ve tarihin akışı içinde ufak değişikliklere de uğrar. İnsan elinde şekillenen köpek ırklarının zaman içinde değişim gösterdiği ise bilinen genetik bir gerçektir. Yapılan incelemelere göre vahşi doğada bulunan Gri Kurt (Canis Lupus) insanlar tarafından ehlileştirilmiş ve çağlar boyunca yapay ırklar elde edilmiştir. Larson ve arkadaşları genomlar ile arkeolojik verilerin karşılaştırılması sonucunda piramitler üzerinde resimlenen köpek ırklarının aslında antik olmadığı sonucuna varmışlardır. Eski Mısır şartlarında, yine coğrafi ve kültürel izolasyon sonucunda elde edilmiş olup günümüz köpek ırklarına benzer ırklar olduğu sonucuna varmışlardır. Bu araştırmaya göre, daha önceleri antik olduğu düşünülen Japon Akita, Afgan tazısı, Afrikalı Basenji, Avustralyalı Dingo, Çinli Shar-Pei köpek ırklarının zaman içinde büyük oranda değişikliğe uğradıkları saptanmıştır. (Rethinking dog domestication by integrating genetics, archeology, and biogeography, Greger Larson et al, PNAS, June5, 2012, vol.109, no.23, 8881) Çapraz çiftleştirme, insan göçleri ve Dünya savaşları benzeri tarihi felaketler, evcil köpek popülasyonlarının değişiminde rol oynayan faktörler olmuşlardır.
Bu ailenin doğada serbestçe dolaşan vahşi üyesi ‘Gri Kurt’un en geniş genetik varyasyon potansiyeline sahip olduğu kabul edilir. Evcilleştirme çalışmalarının da ilk olarak vahşi kurtlarla başladığı bilinmektedir. İnsan ve kurtlar arasındaki bu ilişki ise çok önceye dayanır. Binlerce yıl öncesine ait arkeolojik yerleşim yerlerinde kurt fosilleri insanlarla aynı ortamda bulunmuştur. (Galibert, F.; Quignon, P.; Hitte, C.; Andre, C. (2011). "Toward understanding dog evolutionary and domestication history.". Comptes Rendus Biologies 334 (3): 190–196. doi:10.1016/j.crvi.2010.12.011)
Doğal ortamında serbestçe çiftleşen kurtların bu özgürlükten alıkoyularak, sahipleri tarafından belli özelliklere sahip olması için seçilerek çiftleştirilmesi ‘yapay seleksiyon’dur. Elde edilen evcil köpek ırklarının özellikleri muhafaza edilmiştir. Burada bilinçli bir müdahale söz konusudur. Böyle bir seçme genetik varyasyon potansiyelini azaltırken, mutasyonların birikme yapmasına da sebep olur. Bu yüzdendir ki, saf ırklarda istenen fiziki özelliklerin elde edilmesine rağmen birçokları hastalıklara açık olarak doğmaktadırlar. Fino köpeklerinde (kaniş) kanser, epilepsi, glokom, kalça çıkığı ve hipotiroidizm gibi hastalıkların yoğun olarak görülmesinin nedeni budur.
Mutasyonların Zararlarının Yaşanan Örnekleri
Pug Köpeği
Mutasyon ve rekombinasyonların seçilmesi sonucunda, orijinal kafa şeklinin değişmiş olduğu bir ırktır. Kafanın uzun aksı dikey olarak dönmüş ve böylece yüz yere doğru bakar haldedir. Burun ve gözler yukarı ve geriye doğru yer değiştirmiş, üst-çene de kısalmıştır. Alt-çene ise, üst-çeneye oturabilmek üzere, yukarı doğru dönmüştür.
Bunun bir köpeğe yapılabilecek çok zekice bir girişim olduğunu düşünebilirsiniz, ama durumu bir de köpek açısından ele alalım. Üst-çenenin kısalmasına rağmen cilt fazlası aynen kalmış bulunmaktadır. Uzun bir burnu kaplamaya uygun olan cilt şimdi kısa bir burun üzerindedir. Sonuç oldukça problemlidir ve bu değişimin beraberinde dermatit, egzema gibi cilt problemleri ile başa çıkılmak zorunda kalınır.
Sarkık Kulak Sendromu
Basset, kulaklarındaki yapısal değişim nedeniyle sevimli görünen köpeklerdir. Bunun nedeni kulakları dikmeye yarayan kasların zayıf olmasıdır. Köpekler sesin kaynağını kulakları yardımıyla saptayabildikleri için bu köpek türü neredeyse bu yetenekten yoksundur. Avını ya da gelecek tehditleri gerektiği gibi saptayamaz. Sıcak ve kapalı kalan kulakları parazitler için uygun bir ortamdır. Kulaklarını kaşımak istediğinde ise yalnızca kendine zarar vermiş olur. İlerleyen dönemde sağırlık sık rastlanan bir sonuçtur.
Xololtzcuintli - Tüysüz Meksika Köpeği
Bloodhound - Kan Tazısı
Pekingese
St. Bernard
Dachshund
Mutasyon sonucunda bacakları kısadır. Dar tünellere girebilmesi ile faydalı bir av köpeğidir. Ancak doğada, vahşi hayatta kısa bacaklar onun için bir dezavantajdır. Engelleri aşmak için etrafından dolaşmak zorunda kalırken, uzun bacaklı bir köpeğe göre daha fazla yorulur. Uzun omurgası nedeniyle disk hastalıklarına maruz kalır.
SONUÇ
İnsanlara sadık arkadaşlıklarıyla sevilen, farklı görünüme sahip köpek ırklarının varlığı görüldüğü gibi yeni türlerin oluştuğu anlamına gelmez. Biriken mutasyonlar, suni olarak insan eliyle seçilen ve devam ettirilen özellikler, hep aynı tür içinde kalmaya devam eder. Çiftleştirme çalışmalarına dayalı bu süreç, yepyeni bir genetik bilgi ortaya çıkarmazken, türün sabit kaldığına ve kalacağına da delildir. Bu durum sığırlarda da benzer şekilde yaşanan bir genetik gerçektir. Binlerce yıldır devam eden bu ve benzeri çalışmalar, yeni bir türün ne doğa da ne de laboratuvar ortamında, asla ortaya çıkmayacağını gösterir. Yoktan yaratma yalnızca Allah’a aittir.
Makale tarihi: 2015-09-15
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder