Paleontoloji bilimi, her geçen gün toprağın altından yeni bir fosil çıkarmakta ve keşfedilen her yeni bulgu ile birlikte, evrim teorisi yeni bir çıkmaza daha girmektedir.
Geçmişten günümüze ulaşan hayvan kalıntıları içerisinde bilhassa trilobitler evrimciler için çok can sıkıcıdır. Evrimcilerin sıklıkla dile getirdiği, “İlk başlarda yaşam ilkeldi; sonradan kompleks halini aldı” iddiasına, trilobitler çok sağlam bir darbe vurmaktadır.
Bunun sebebi, evrimciler tarafından yaşamın "ilkel" olması gerektiği iddia edilen dönemde yaşamış ve soyu tükenmiş bu canlının aslında son derece kompleks olmasıdır.
New York’ta keşfedilen 450 milyon yıllık fosil de, bu nedenle evrimciler tarafından büyük bir sessizlikle karşılanmıştır. Batı Illinois Üniversitesi’nden Doç.Dr. Jeolog Thomas Hegna’nın önderlik ettiği 3 kişilik bir ekip tarafından incelenen fosile, evrim propagandası yapan çoğu yayın yer dahi vermek istememiştir.
Bugüne dek birçok trilobit fosili bulunmuştur. Ancak bu fosili özel kılan, bir taşın içerisinde 3 boyutlu olarak çok iyi bir şekilde korunmuş ve yanında yumurtaları ile birlikte keşfedilen ilk trilobit fosili olması ve benzerinin bulunmamasıdır. 1
450 MİLYON YILLIK TRİLOBİT FOSİLİ
Trilobitler, eklembacaklılar içerisinde kompleks vücut yapıları ile bilim adamlarını hayrete düşüren canlılardır.
Trilobit Gözündeki Kusursuzluk
Darwinistler bakımından trilobitleri tehlikeli kılan asıl olarak göz yapılarıdır. Canlının gözlerindeki teknoloji, kör tesadüfleri temel alan evrimleşme ile açıklanamayacak kadar mükemmeldir.
Gözler, çift görüntü oluşmasını engellemek için, birbirleriyle aynı hizada optik eksenler üzerine konuşlandırılmış saf kalsiyum karbonattan (kalsit) oluşur. Ayrıca küresel sapmaları önlemek için birbirine eklenmiş çift lenslerle kaplıdırlar.
Arjantin Ulusal Tucuman Üniversitesi’nden Guillermo Acenoloza ve arkadaşları tarafından 2001 yılında yürütülen çalışmada2, trilobitlerin görüş alanlarının çok geniş olduğu ve neredeyse 360 dereceye yakın bir alanı görebildikleri belirtilmiştir. Başka bir deyişle, trilobitler, önlerini, yanlarını, sırtlarını, başlarının aşağısını ve arkalarını bile görebilen bir görüş açışına sahiptir. Hatta bazı trilobit türlerinde, üst kalsit lensinin üzerinde, tam ortada bir çıkıntı bulunur. Bu çıkıntı, uzağı ve yakını görebilmek için iki ayrı dereceyi tek bir lenste sunan çift odaklı (bifokal) gözlükler gibi çalışır. Bu, son derece kapsamlı bir optik bilgisi gerektirir. Herhangi bir canlının bu bilgiye kendi kendine sahip olması da elbette ki mümkün değildir.
540 milyon yıllık, 520 milyon yıllık, 450 milyon yıllık trilobit fosillerinde, küresel şekil nedeniyle meydana gelen optik kusuru, suyun yoğunluğunu hesaba katarak düzeltmeye yarayan cam benzeri lensler bulunması ve bu lenslerin günümüz göz doktorlarınca reçete edilen numaralı gözlüklerin özelliklerine sahip bifokal (çift odaklı) fonksiyonlarının bulunması elbette tesadüflerle açıklanamaz. Trilobitlerin üzerindeki tek bir gözün bile tesadüfen oluşabilmesi mümkün değilken; bazı türlerinde binlerce göz bulunan bu canlıların zaman içerisinde mutasyonlar sonucu evrimleştiklerini öne sürmek son derece gülünç olacaktır.
Mutasyonlarla böylesine mükemmel bir yapının milyonlarca yıllık bir süreçte kendi kendine var olabileceğini iddia etmek; demir bir çekici alıp milyonlarca yıl boyunca bir bilgisayara vurduğunuzda, kendi kendine elinizdekinden daha üst model bir bilgisayarın oluşabileceğini iddia etmek gibidir. Aklı başında olan hiçbir insan, böylesine aciz bir izahta bulunmaz. Bu canlıların ne denli kompleks oldukları, akıl ve vicdan sahibi her insan tarafından çok net bir şekilde anlaşılabilir.
Trilobitler konusunda uzman, evrimci paleontolog Levi Setti, 1993 yılında yayınladığı kitabında3 “Trilobitler çok zekice bir fizik problemini çözmüşler ve görünen o ki, Fermat ilkesini, Abbe Sinüs kanununu, Snell’in çift kırılmalı kristaller optiği ve ışığın kırılması kanunlarını biliyorlardı.” sözleriyle tek bir trilobit gözündeki mükemmel görüş için gereken optik kanunlarını detaylı bir şekilde listelemiştir.
Fakat burada Setti’nin gözardı ettiği bir gerçek vardır. Trilobitlerin bu kanunlardan haberdar olması söz konusu değildir. Bu canlılar ne Fermat’ı, ne Abbe’yi, ne de Snell’i tanırlar. Kendilerinden milyonlarca yıl sonra yaşayacak insanlar tarafından keşfedilen kanunları önceden bilip çalışıp öğrenip bu kanunlara göre kendilerine göz yaptıkları gibi bir ifade, evrimcilerin trilobitlerdeki kompleks sistemler karşısında ne denli çaresiz olduğunu gösterir.
Chicago Üniversitesi’nden Paleontoloji Profesörü David Raup4, trilobitlerin bu denli kompleks gözleri, kendi kendilerine kör tesadüflerle geliştirmelerinin mümkün olmadığını şu sözlerle ifade etmiştir:
“Trilobitlerin gözü, ancak günümüzün iyi eğitim görmüş ve son derece yetenekli bir optik mühendisi tarafından geliştirilebilecek bir tasarıma sahipti.”
Peki, öyleyse trilobitlerdeki bu kompleks göz sistemi nasıl oluşmuştur? Trilobitlerin bu denli ileri bir optik bilgisine sahip olmasının mümkün olmadığı ortadayken; bu optik bilgisi nereden gelmiştir?
Bu sorunun yanıtını sadece 3 harf ile açıklayalım: DNA!
DNA, bir Yaratılış kodudur. Her canlının üzerinde canlının doğduğu andan ölümüne kadar vücudunda gerçekleşecek tüm üretim süreçlerinin bilgisi DNA denilen dev veri bankasındadır. Trilobitlerin DNA’larında da tüm bu kompleks göz mekanizmalarını inşa edecek optik bilgisi saklıdır. Fakat, DNA tek başına bilginin kaynağını açıklamaz. DNA, sadece trilobitlerde yüklü yazılımın bir parçasıdır. Bilginin asıl kaynağı, DNA kodunun Yaratıcısı olan üstün ilim sahibi Yüce Rabbimiz’dir. Çünkü DNA, trilobitlerin gözlerini inşa edecek olan her bir hücrenin, inşaat süreçleri, yapım aşamaları ve kalite kontrol süreçleri hakkında bilgileri içerir. Ancak gözleri inşa etmek için gerekli mimari planı uygulatacak akıl DNA içinde yer almaz. Hangi bilginin ne zaman ve nasıl kullanılacağı müthiş bir akıl gerektirir; bu da Yüce Allah’ın her canlıda her an tecelli eden aklıdır.
Bütün bu delillerin, bize gösterdiği tek bir gerçek vardır. Mükemmel petek gözleriyle trilobitler, evrimin yaşanmadığının kanıtıdır. Yaşam, dünyada üstün ilim ve akıl sahibi Rabbimizin dilemesiyle bir anda başlamıştır. Allah’ın “Ol” demesiyle, canlılar bugünkü kompleks halleriyle tek bir anda yaratılmışlar yani evrim geçirmemişlerdir. Evrim teorisinin iddia ettiği gibi, milyonlarca yıllık bir zaman diliminde kimi zaman bozuk şekil ve suretlerden geçerek bugünkü görünüşlerini almamışlardır. At her zaman attır, maymun da maymun, sürüngenler, kuşlar, böcekler, ağaçlar, çiçekler, sincaplar hiç değişmeden günümüze ulaşmışlardır. Allah, tüm canlıları kusursuz bir şekilde yaratmıştır.
Bu hakikat, Kuran’da Haşr Suresi’nde bildirilmiştir:
“O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.” (Haşr Suresi, 24)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder