Genetik Mühendisliği Hakkındaki Evrimci Yanılgılar


Genetik mühendisliği ve biyoteknoloji alanında yapılan deneylerde, genetik çeşitlenmelerin tür değişikliğine yol açmasının imkansız olduğu görülmüştür...

Genetik mühendisliği, bir canlıdan alınan genleri izole etme, bu genleri yönlendirme ve başka bir canlıya aktarma çalışmalarının yapıldığı alandır. Bilim adamları bu sayede endüstriyel atıkları sindiren bakteriler üretebilmekte, canlıları klonlayabilmekte, hastalıklara ve böceklere karşı dirençli bitkiler geliştirebilmektedir. Ancak ne bu biyoteknolojik çalışmalar ne de onların dayandığı genetik araştırmalar, evrim teorisini desteklemez. Bu konudaki belli başlı yanılgıları şöyle sıralayabiliriz:

1) Biyoteknolojik çalışmalar, canlıların bilinçsiz, tesadüfi süreçler sonucu değil, bilinçli olarak yaratıldıklarının bir kanıtıdır:

Söz konusu genetik çalışmaların hepsinde, genler üzerinde çok büyük bir dikkat ve özenle çalışılmakta, yani "bilinçli müdahale" yapılmaktadır. Bilim adamları, genleri belli bir amaç doğrultusunda yönlendiren, "bilinçli bir düzenleyici" konumundadır. Bu insanlar, hücrenin işleyişi hakkında yıllarca eğitim alarak bilgi sahibi olmuşlardır. Çalışmalarının tüm aşamalarını özenle gerçekleştirmekte, kontrollü müdahalelerde bulunmaktadırlar. Dahası bu tür çalışmalar, gelişmiş laboratuvarlar, teknolojik aletler kullanılarak, tamamen özel olarak "düzenlenmiş" ortamlarda yürütülmektedir. Nitekim biyoloji profesörü William D. Stansfield, kendisi bir evrimci olmasına karşın, bu gibi çalışmaların evrim kanıtı olamayacağını -laboratuvarda hücre sentezleme çalışmalarından verdiği örnekle- şöyle kabul etmiştir:

Yaratılışı savunanlar, bilimin basit kimyasallardan gerçekten canlı meydana getirebileceği günü iple çekmişlerdir. İddia etmektedirler ve bunda haklıdırlar ki, böyle insan yapımı bir yaşam-formu üretilebilse bile bu, doğal yaşam formlarının benzer kimyasal evrimsel süreçlerle geliştiğini kanıtlayamayacaktır. (William D. Stansfield, The Science of Evolution, Macmillan, New York, 1983, 8. baskı, ss. 10-11. )

2) Genetik çeşitlenme evrim teorisine bir destek sağlamaz:

Evrimci yayınlarda iddia edildiği gibi, genetik çeşitlenme ile sonuçlanan deneyler de, evrim teorisinin bir delili değildir. Çünkü evrim teorisi, doğada canlıları daha kompleks hale getiren mekanizmalar bulunduğunu ve bu yolla bir canlı türünün bir başka canlı türüne dönüştüğünü iddia eder. Oysa, genetik mühendisliği ve biyoteknoloji alanında yapılan deneylerde, genetik çeşitlenmelerin tür değişikliğine yol açmasının imkansız olduğu görülmüştür. Ancak bir kısım evrimciler bu gerçeği görmezden gelmekte ve bazı kelime oyunları ile evrim teorisinin laboratuvarda ispatlandığı gibi gerçek dışı iddialar öne sürmektedirler.

3) Gen mühendisliği ile geliştirilen organizmalar evrim teorisinin delili değildir:

Diğer bir yanılgı ise, organizmaların genetik mühendislik yoluyla geliştirilebilir olmasının, evrim teorisini doğruladığı iddiasıdır. Günümüzde biyoteknoloji ve genetik mühendisliği alanında, özellikle ilaç veya insülin gibi proteinlerin üretiminde veya bazı enzimlerin reaksiyon hızlarını değiştirme gibi konularda kullanılan yöntemler, evrimciler tarafından evrim teorisinin bir delili gibi gösterilmektedir. Oysa bu çalışmaların evrim teorisi lehinde bir delil olması mümkün değildir.

Genetik mühendisliği çalışmaları, "Rekombinant DNA" teknolojisinin gelişimi ile yürür. "Rekombinant" kelimesi ile, önceden ortamda var olan yapıların (burada genlerin) yeniden birleştirilmesi kastedilmektedir. Bu durumda, evrimcilerin öncelikle, genetik mühendisliğinin hammaddesi olan genlerin kökenini açıklayabilmeleri gerekmektedir. (Bkz. Bölüm: DNA Mucizesi Evrim Teorisini Nasıl Geçersiz Kılıyor?) DNA'nın kökeni konusunda tam bir çıkmazda olan evrimciler, genetik mühendisliğinde kullanılan ve Darwinist yönlendirmelerle hazırlanan çalışmalardan ümitlenmişlerdir. Oysa ki evrim teorisi, canlı türlerinin sadece tesadüfi mekanizmalar ile oluştuğunu temel alan bir görüştür. Dolayısıyla evrimcilerin genetik mühendislik ile ilgili propagandası en baştan çürüktür. Çünkü evrimciler, genetik mühendislikle ilgili iddialarında büyük bir çelişki ortaya koymaktadırlar.

Genlerin farklı organizmalar arasında aktarılabilir olması ya da aynı ortamdaki genlerin yeniden birleştirilmesi, evrimsel bir sürecin varlığına delil gösterilmeye çalışılmaktadır. Gerçekte ise bu çalışmaların malzemesi olan genler, -önceki bölümlerde açıkladığımız gibi- son derece kompleks yapılarıyla böyle tesadüfi bir sürecin yaşanmadığının, en kuvvetli kanıtlarından biridir.

4) Genler, canlıların ortak ataya değil, ortak kökene sahip olduklarının göstergesidir:

Evrimcilerin bu alandaki çalışmalarla ilgili propagandalarındaki yanılgılardan bir diğeri, organizmalar arasında aktarılabilir olan ortak genlerin, canlıların ortak bir atadan türediği iddiasını kanıtladığı yanılgısıdır. Darwinist laboratuvar araştırmacıları, canlılar arasında genleri nasıl aktarabildiklerini açıkladıktan sonra, "bunu yapabiliyoruz, çünkü kullandığımız canlılar ortak bir atadan evrimleşmişlerdir" şeklinde iddialarda bulunmaktadırlar. Böylece kendi varsayımları doğrultusunda yaptıkları yorumu, bir kanıt gibi anlatarak, konu hakkında yüzeysel bilgi sahibi olan kimseleri yanıltmaktadırlar. Gerçekte ise ortak köken, ortak ata varsayımına ispat oluşturmamaktadır. Aynı şekilde, genlerin farklı organizmalar arasında aktarılabilir olması da, biyolojik yapıların tesadüflerle ve amaçsız doğa olaylarıyla evrimleştiğini kanıtlamamaktadır. Farklı organizmalar arasındaki ortak genler, objektif olarak ancak "ortak köken" göstergesi olarak kabul edilebilir. Ortak köken yorumu da, açıkça yaratılış gerçeğini destekler.

5) Genetik mühendisliği, ateizm propogandasına hiçbir destek sağlamaz:

Gen mühendisliği ile ilgili yorumlarda rastlanan bir diğer yanlış ise, gen mühendisliğinin "yaratma" olduğu yanılgısıdır. Allah'ın varlığını inkar eden materyalistler, genetik mühendisliği çalışmalarını ateizm propagandasında kullanmakta ve yapılan çalışmaları "yaratma" olarak yorumlamaktadırlar. (Allah'ı tenzih ederiz.)

Burada ateistlerin kavramamakta ısrar ettiği şey, "yaratmanın" "yoktan var etme" anlamına geldiğidir. Yaratmak, yalnızca Allah'a mahsustur. Gen mühendisliği çalışmalarında bilim adamları, Allah'ın yaratmış olduğu genler üzerinde değişiklikler yapmakta veya bunları Allah'ın yarattığı canlılar arasında aktarmaktadırlar. Bu çalışmalarda canlıları geliştirmek için kullanılan genetik bilgi, canlılar aleminde zaten mevcut olan bilgiden kullanılmaktadır.

Örneğin bilim adamları, deniz anasının genini bir zebra balığının DNA'sına yerleştirerek, bu balığın ışık saçmasını ya da keçinin DNA'sına örümcek geni yerleştirerek, keçi sütünde örümcek ipliği üretilmesini sağlayabilmektedirler. Ancak ortaya çıkan canlılar görünürde, yeni birtakım özelliklere sahip olsalar da, burada kesinlikle yeni genetik bilgi var olmamış, sadece zaten mevcut bulunan bilgi, canlılar arasında ortam değiştirmiştir.

Eğer bilim adamları gelecekte bir gün, bir canlıyı köklü bir şekilde yeniden yapılandırmayı başarsalar dahi, bu durum değişmeyecektir. Moleküler biyolog Michael Denton, bu gerçeği şöyle ifade eder:

Gelecekte eğer gen mühendisleri canlı sistemleri, proteinden bütün organizmaya kadar, köklü bir şekilde yeniden yapılandırmayı başarabilirse, bu sadece, temel alt-sistemlerin çoğunda, neredeyse kesinlikle programlanmış, eş zamanlı değişimler gerektirecek olan, bilinçli olarak yönlendirilmiş değişimler yoluyla olacaktır. (Michael Denton, Nature's Destiny, Free Press, 1998, s. 321. )

Sonuç olarak evrimcilerin genetik mühendisliğiyle ilgili propagandası geçersizdir. Tam aksine, bu alandaki çalışmalar, ortaya koydukları planlanmış kontrollü ortamlar ve amaçlı değişimlerle, canlıların kusursuz bir düzenle yaratıldıkları gerçeğini gözler önüne sermektedir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder