İngilizce ve çok çeşitli dillerde yayın yapan Wikipedia internet sitesinde, Adnan Oktar ve Harun Yahya başlıkları altında, Sayın Adnan Oktar hakkında çeşitli bilgiler verilmektedir. Sayın Adnan Oktar'ın geçmişi ve faaliyetleri hakkında verilmiş olan bilgiler arasında gerçekleri yansıtan açıklamalar olduğu gibi, tamamen hatalı çeşitli iddia ve ithamlar da yer almaktadır. Söz konusu iddialar, taraflı kesimlerin yanlış yönlendirmeleri ya da basına bir karalama kampanyası olarak yansıtılan haksız ithamların tekrarı olarak siteye eklenmiş bilgilerdir. Öyle ki bazı mahkeme kararı ile tekzip edilmiş gerçek dışı haberler referans olarak gösterilmiş; hiçbir delile dayanmadan basında yer alan gerçek dışı haberler adeta delil olarak verilmiş; diğer taraftan bu iddiaların asılsızlığını ortaya koyan mahkeme kararları ve gerçekler gözardı edilmiştir. (BAV Davası hakkında verilmiş beraat ve takipsizlik kararlarını, buradan okuyabilirsiniz.)
Çeşitli defalar Wikipedia sayfasına yapılan bilgilendirmelerimiz dikkate alınmadığından ve özellikle de hukuki içerikli asılsız ithamlar mahkeme kararları ile defalarca yalanlandığından, bu konuda doğru açıklamaların gündeme getirilmesi şarttır. Aşağıda Wikipedia internet sitesinde yer alan, Sayın Adnan Oktar'a yönelik gerçekdışı iddiaların asılsızlığı ispatlanmakta ve doğru açıklamalar okuyucuların dikkatine sunulmaktadır.
1. Türkiye ve Yurt Dışında Çeşitli İnternet Sitelerine Yönelik Kapatma Kararları ile İlgili Açıklamalar:
Bilindiği gibi Sayın Adnan Oktar'ın eserleri, dünya çapında milyonlarca insanın imanına ve gerçekleri görmesine vesile olmuş oldukça değerli eserlerdir. Fakat bu eserler; ateist, Darwinist ve materyalist felsefeyi temelinden çürüten eserler olmaları bakımından, belli odakların daima tepkisini çekmiştir. Söz konusu odaklar; ilim, bilgi, fen ve deliller yoluyla bu eserlerin önüne geçemeyeceklerini anladıklarından, asılsız suçlamalar, iftiralar ve hakaretler yoluyla bu çalışmaları susturmak istemişlerdir. Yıllardan beri, Sayın Adnan Oktar'a yönelik yapılan komploların, asılsız suçlamaların, bir kısım basın aracılığıyla yapılan psikolojik savaşın temelinde bu yenilgi ve başarısızlık yatmaktadır.
İşte bu çevreler, Türkiye'de ve yurt dışında, çeşitli internet sitelerinde gündeme getirilen bazı haberler ile Sayın Adnan Oktar'a yönelik aynı aciz çabayı göstermeye kalkışmışlar ve söz konusu sitelerde yayınlanan bazı yazı ve yorumlarda hakaretamiz ifadelere başvurmuşlardır. İlimle, fenle, bilimsel delillerle Sayın Adnan Oktar'ın çalışmalarını etkisiz kılamayacaklarını anladıklarından, tek çözüm olarak hakarete başvurmuşlardır.
Burada şunu özellikle belirtmek gerekir ki, insanların fikirlerini özgürce dile getirmeleri, fikir özgürlüğü içinde yaşamaları esastır. Hiç kimse bir diğer kişinin fikrini kabul etmek veya kendi fikrini başkasına kabul ettirmek zorunda değildir. İlmi ve ahlaki ölçüler dahilinde herkes birbirini eleştirme hakkına da sahiptir. Fakat hiç kimsenin, bir başkasına "hakaret etme" hakkı yoktur. Bu hakkın korunması tüm insanlar için son derece büyük önem taşımaktadır; kaldı ki hakaret hukuki bir suç olarak nitelenmiş ve kişilik hakları kanunlarla koruma altına alınmıştır. Medeni hiçbir toplumda da, hakaret etmek bir özgürlük olarak kabul edilmemektedir.
Nitekim haklarında kapatma kararı verilmiş olan siteler, Sayın Adnan Oktar hakkında yayınladıkları çeşitli yazılarda veya sitelerinde bulunan okuyucu yorumlarında, çeşitli hakaretamiz ifadelere yer veren sitelerdir. Söz konusu site yöneticilerine bu konuyla ilgili avukatlar tarafından defalarca uyarı gönderilmiş, sitede yer alan hakaretamiz ifadelerin kaldırılması hukuki olarak talep edilmiş, fakat site yöneticileri söz konusu çağrıyı dikkate almamışlardır. Bu durum karşısında, kanuni önlemlere başvurulması zaruri bir hal almıştır. Nitekim, yargı makamı da yapılan şikayeti yerinde bulmuş ve insan haklarına aykırı gelen bu yayınlardan ötürü söz konusu sitelerin belirli bir süre için kapatılmasına karar vermiştir. Yargı makamlarının verdiği karar, söz konusu tedbirin doğruluğunu ve gerekliliğini teyid eder niteliktedir.
2. Richard Dawkins'in Sitesine Yönelik Kapatma Kararı ve Dawkins'in Yaratılış Atlası Hakkındaki İddiaları ile İlgili Açıklamalar:
Richard Dawkins'in sitesine yönelik olarak mahkemenin aldığı resmi kapatma kararı (Türkiye'den site erişiminin engellenmesi), sitede yazara karşı yapılan hakaretamiz yorumlar sebebiyle alınmıştır. Söz konusu yorumlar hakkında Sayın Adnan Oktar'ın avukatları site yöneticilerini uyarmış, fakat bu uyarı dikkate alınmayıp gerekli tedbirler alınmadığından, mahkeme yoluna başvurulmuştur. Türk mahkemeleri, açık hakaret içeren sözler karşısında kapatma istemini haklı bulmuş ve siteye erişimi engellemişlerdir. Dolayısıyla Dawkins'in sitesine yönelik kapatma kararı, hakimlerin, açık deliller karşısında verdikleri resmi bir karardır. Kuşkusuz ki hiçkimsenin bir başkasına herhangi bir yolla hakaret etmeye hakkı yoktur. Söz konusu karar, tüm insanların hakkını koruyan bu yönde alınmış son derece önemli ve gerekli bir karardır.
Dawkins'in, Sayın Adnan Oktar ve yazarın değerli eseriYaratılış Atlası hakkında yazdığı yazı, gerçekte Wikipedia'da iddia edildiği şekilde bu kapatma kararından dolayı yazılmış bir yazı değildir. Bu yazı, Dawkins'in; dünyayı sarsan, insanların kitleler halinde Darwinizm'i terk etmelerine sebep olan Yaratılış Atlası'ndan duyduğu sıkıntıdan kaynaklanan bir yazıdır. Dawkins'in, söz konusu yazıda dile getirdiği iddialar, ilmi bir cevap olmadığı gibi, aslında kendisini ciddi şekilde küçük düşüren çocukça ve son derece komik iddialardır. Özellikle yazıda gündeme getirdiği evcikli böcek hakkındaki iddiaları, büyük bir panik ve Darwinizm'in çöküşünden kaynaklanan bir zavallılık içinde dile getirdiği rahatlıkla anlaşılmaktadır. Sayın Adnan Oktar'ın Yaratılış Atlası isimli eserinde yer alan metal kancalı evcikli böcek resmi, Dawkins tarafından büyük bir buluşmuş gibi gündeme getirilmiştir. Oysa bu böcek resmi, özel olarak kitaba eklenmiş maket bir resimdir. Resmin maket olup olmaması, fosili gösterilen canlının halen günümüzde yaşadığı gerçeğini değiştirmemektedir. Dawkins, muhteşem Yaratılış Atlası'ndaki, evrimin geçersizliğini ortaya koyan olağanüstü delillerden dolayı çok bunalmış olacak ki, bu Yaratılış delilleri hakkında çaresiz ve açıklamasız kaldığından, özel olarak kitaba eklemiş olduğu bu maket resmini büyük bir buluşmuş gibi her fırsatta dile getirmiştir. Aslında bu tutumu ile Dawkins, Darwinizm'in içinde bulunduğu zavallı durumu da ortaya koymuş bulunmaktadır. Evcikli böcek, milyonlarca yıllık fosili ile aynı görünümde, hiçbir değişikliğe uğramamış olarak günümüzde yaşamaktadır. Dawkins'in ağırına giden de bu olmuştur. Konuyla ilgili detaylı açıklamayı buradan okuyabilirsiniz.
3. Sayın Adnan Oktar'a Yöneltilen "Sözde Suç Örgütü" İddialarının Asılsızlığı:
Wikipedia internet sitesinde Sayın Adnan Oktar ve bazı BAV camiası mensupları hakkında verilmiş olan ve mahkumiyet kararı içeren mahkeme kararıyla ilgili olarak çeşitli yanlış açıklamalar yer almış ve önemli bir bilgi ihmal edilmiştir: Mahkemenin verdiği mahkumiyet kararı, çeşitli hukuk hataları nedeniyle Yargıtay tarafından 28.12.2009 tarihinde BOZULMUŞTUR.
2008 yılında Sayın Adnan Oktar ve bazı BAV camiası mensupları hakkında verilmiş olan ve 3 yıllık mahkumiyet içeren mahkeme kararı, Sayın Savcı tarafından, tamamen usulsüz gerekçelere; avukat huzurunda olmaksızın işkence zoruyla imzalatılan ve kanunen geçersiz olan emniyet ifadelerine dayandırıldığı açıklamasıyla temyiz edilmiştir. Sayın Savcı, bunun yanı sıra, çeşitli hukuk ve usül hatalarının vuku bulduğunu belirtmiş ve SANIKLAR ALEYHİNE HİÇBİR DELİL BULUNMAYIŞINI ve MAHKEMENİN YAPMIŞ OLDUĞU USÜL HATALARINI gerekçe göstererek, mahkeme esnasında İKİ DEFA BERAAT talebinde bulunmuş ve mahkeme kararından sonra CEZA KARARINI TEMYİZ başvurusunda bulunmuştur. Mahkemenin kararına saygımız tamdır, fakat söz konusu durum, verilen kararın tekrar yargı makamlarınca değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Nitekim Yargıtay bunu hemen dikkate almış ve tam 5 ayrı hukuk ihlalini gerekçe göstererek mahkumiyet kararını BOZMUŞTUR. Konuyla ilgili detaylı bilgileri buradan, buradan veburadan okuyabilirsiniz.)
4. Sayın Adnan Oktar ve Arkadaşlarına Yönelik Cinsel İçerikli İftiraların Asılsızlığı:
Sayın Adnan Oktar'a ve BAV camiasına yönelik cinsel içerikli iftiralar, yapılan ilmi çalışmaların, ateist, Darwinist ve materyalist çevrelerde ne denli büyük bir rahatsızlığa sebep olduğunun her zaman bir göstergesi olmuştur. Söz konusu kesim ne zaman fikri olarak bir yenilgi yaşasa, toplumun en hassas noktası olan cinsellik iftirasına başvurmaktadır. Ateistlere ve Darwinistlere yönelik dünyada en güçlü fikri mücadeleyi veren kişi Sayın Adnan Oktar olduğu için de, bu odaklar, Sayın Adnan Oktar'a bu çirkin iftiraları atmaktan geri durmamışlardır.
Sayın Adnan Oktar ve BAV camiası ile ilgili söz konusu iddianın gerçek kabul edilebilmesi için öncelikle bu konuda bir şikayetçi, bir mağdur veya bir tanık bulunması gerekmektedir. Fakat bu iftirayı doğru kılacak tek bir tane bile tanık, şikayetçi veya mağdur bulunmamaktadır. Ancak psikolojik savaşın bir gereği olarak 8 yıl sonra, BAV'a yönelik suçlamalara "küçük kız çocukları"yla ilgili hayali bir senaryo daha eklenmiştir. Oysa ne emniyet ifadelerinde, ne dava dosyasında böyle bir iddia yoktur bu iddiada bulunan bir şikayetçi de yoktur. Nitekim EMNİYETTE İFADE VEREN BAYANLAR ARASINDA 18 YAŞINDAN KÜÇÜK HİÇ KİMSE YOKTUR. Söz konusu bayanlara da emniyetteki ifadeleri tehdit, baskı ve zor kullanılarak imzalatılmıştır. Bu kişilerin hepsi savcılıkta ve mahkeme huzurunda Sayın Adnan Oktar'dan ve Bilim Araştırma Vakfı üyelerinden hiç bir mağduriyetlerinin olmadığını beyan etmişlerdir.
Dahası, Wikipedia sayfalarında yer verilen gizli kameralar, gizli kayıtlar ile ilgili iddiaların da hiçbir gerçekliğinin olmadığı yasal olarak ispat edilmiştir. 1999 yılında BAV camiasına yönelik olarak 45 eve gece 03:00'te aynı anda baskın yapılmış, evler sabaha kadar aranmış; fakat TEK BİR TANE BİLE GİZLİ KAYDA veya hukuka aykırı tek bir unsura RASTLANMAMIŞTIR. Basında hukuksuz bir şekilde yer alan ithamlar ise, BAV camiasına karşı karalama kampanyasının bir parçası olmuştur. Polis operasyonunun ilk günlerinde, bazı gazeteler sözde pek çok "gizli kamera"ya el konduğunu yazmış, ama haberin yalan olduğu ortaya çıkmıştır. Gizli kamera denen şeyler, pek çok müstakil evin bahçesinde veya işyerinin kapısında bulunabilecek sıradan güvenlik kameralarıdır.
Sayın Adnan Oktar'a ve BAV camiasına yönelik cinsel içerikli iftiralar, yapılan ilmi çalışmaların, ateist, Darwinist ve materyalist çevrelerde ne denli büyük bir rahatsızlığa sebep olduğunun her zaman bir göstergesi olmuştur. Söz konusu kesim ne zaman fikri olarak bir yenilgi yaşasa, toplumun en hassas noktası olan cinsellik iftirasına başvurmaktadır. Ateistlere ve Darwinistlere yönelik dünyada en güçlü fikri mücadeleyi veren kişi Sayın Adnan Oktar olduğu için de, bu odaklar, Sayın Adnan Oktar'a bu çirkin iftiraları atmaktan geri durmamışlardır.
Sayın Adnan Oktar ve BAV camiası ile ilgili söz konusu iddianın gerçek kabul edilebilmesi için öncelikle bu konuda bir şikayetçi, bir mağdur veya bir tanık bulunması gerekmektedir. Fakat bu iftirayı doğru kılacak tek bir tane bile tanık, şikayetçi veya mağdur bulunmamaktadır. Ancak psikolojik savaşın bir gereği olarak 8 yıl sonra, BAV'a yönelik suçlamalara "küçük kız çocukları"yla ilgili hayali bir senaryo daha eklenmiştir. Oysa ne emniyet ifadelerinde, ne dava dosyasında böyle bir iddia yoktur bu iddiada bulunan bir şikayetçi de yoktur. Nitekim EMNİYETTE İFADE VEREN BAYANLAR ARASINDA 18 YAŞINDAN KÜÇÜK HİÇ KİMSE YOKTUR. Söz konusu bayanlara da emniyetteki ifadeleri tehdit, baskı ve zor kullanılarak imzalatılmıştır. Bu kişilerin hepsi savcılıkta ve mahkeme huzurunda Sayın Adnan Oktar'dan ve Bilim Araştırma Vakfı üyelerinden hiç bir mağduriyetlerinin olmadığını beyan etmişlerdir.
Dahası, Wikipedia sayfalarında yer verilen gizli kameralar, gizli kayıtlar ile ilgili iddiaların da hiçbir gerçekliğinin olmadığı yasal olarak ispat edilmiştir. 1999 yılında BAV camiasına yönelik olarak 45 eve gece 03:00'te aynı anda baskın yapılmış, evler sabaha kadar aranmış; fakat TEK BİR TANE BİLE GİZLİ KAYDA veya hukuka aykırı tek bir unsura RASTLANMAMIŞTIR. Basında hukuksuz bir şekilde yer alan ithamlar ise, BAV camiasına karşı karalama kampanyasının bir parçası olmuştur. Polis operasyonunun ilk günlerinde, bazı gazeteler sözde pek çok "gizli kamera"ya el konduğunu yazmış, ama haberin yalan olduğu ortaya çıkmıştır. Gizli kamera denen şeyler, pek çok müstakil evin bahçesinde veya işyerinin kapısında bulunabilecek sıradan güvenlik kameralarıdır.
Her evde bulunan sıradan elektronik aletler (ışık ayar düğmesi, spot ampullerin trafosu, disket sürücü, uydu anteni parçaları) evlerden toplanmış ve bunlar sanki casusluk aletleriymiş gibi basına teşhir edilmiştir. Oysa "Disket silme cihazı" olarak kaydedilen ve suç aleti olarak sergilenen cihaz gerçekte o dönemde pek çok laptop bilgisayarla birlikte satılan sıradan bir "disket sürücü"dür. BAV mensuplarının evlerinden toplanan ticari film kasetleri, dergiler ve müzik CD'leri psikolojik savaşın propaganda aracı olarak kullanılmış ve kamuoyuna şantaj malzemeleri olarak tanıtılmıştır. Oysa bunlar her sıradan vatandaşın evinde onlarca bulunabilen belgesel ve müzik kaset ve CD'leridir.
Nitekim mahkemenin elinde de söz konusu iddiaları destekleyen tek bir tane bile delil olmamıştır. Sayın Savcı'nın iki defa vermiş olduğu beraat mütalaası da bu ve diğer suçlamalarla ilgili TEK BİR TANE BİLE DELİL OLMAMASINDAN kaynaklanmakta, Sayın Savcı mütalaasında bunu açıkça dile getirmektedir. Konuyla ilgili olarak mahkemeler ve savcılıklar tarafından defaatle verilmiş olan beraat ve takipsizlik kararı, bu iddiayı tamamen ortadan kaldırmaktadır.
Mahkeme dosyasında yer alan ve TEK BİR TANE BİLE SOMUT DELİL İLE DESTEKLENMEMİŞ olan iddialar, 1999 yılında tüm BAV üyelerinin gözaltına alınmaları sırasında, iddia edilen Ergenekon terör örgütünün komploları sonucunda tüm BAV yargılananları ve gözaltına alınan diğer kişilere baskı ve işkence yoluyla imzalatılan emniyet ifadelerine dayanmaktadır. (BAV mensuplarının gözaltında işkence gördüklerine dair 18 adet Adli Tıp Raporu bulunmaktadır. Dönemin emniyet görevlileri 216'şar yıl hapis istemiyle işkence yapmak suçlamasıyla halen yargılanmaktadırlar.) Kanunlara göre, işkence altında ve yargılananların yanında avukat bulunmaksızın imzalatılan emniyet ifadeleri tamamen geçersizdir. Ancak BAV davasında verilmiş olan ceza kararı, söz konusu geçersiz emniyet ifadelerine dayandırılmıştır.
Cinsellik İftirası İle Ortaya Çıkan Tek Kişi Ebru Şimşek'tir ve Onun Tüm İddiaları Mahkemelerin Verdiği Beraat Kararlarıyla Çürütülmüştür
Ebru Şimşek |
Allah adına yola çıkan, Allah rızası için faaliyet yapan, bu uğurda Darwinistleri, materyalistleri, çeşitli masonik odakları karşısına alan ve onların baskı ve tehditlerinden hiçbir zaman çekinmeyen kişiler, pek çok alanda etki ve güç sahibi olan bu güç odaklarının iftiralarına maruz kalırlar. Allah için her şeyi göze alan bu insanlar hakkında halkın gözünde en etkili olacak iftira ise kuşkusuz ki cinselliğe yönelik iftiralardır. Nitekim Sayın Adnan Oktar da şu anda Darwinist, materyalist çevrelere ve çeşitli masonik odaklara yönelik dünyada en etkili, en cesur ve en kapsamlı fikri mücadeleyi verdiğinden, söz konusu odaklar tarafından aynı suçlamaya ve aynı iftiraya maruz kalmıştır.
Bu, oldukça büyük ve aleni bir iftiradır çünkü BAV camiasına yönelik cinsellikle ilgili iddiaları kanıtlayacak TEK BİR MAĞDUR, TEK BİR ŞİKAYETÇİ, TEK BİR TANIK BULUNMAMAKTADIR. Söz konusu iddiaların dayandırıldığı tek kişi ise, Ebru Şimşek adı verilen eski bir mankendir. Bu kişinin iftiraları Darwinist basın tarafından kapsamlı şekilde yayınlanmakta fakat Ebru Şimşek'in, Sayın Adnan Oktar ve BAV camiasına yönelik iddialarının tümünün iftiraya dayandığının çeşitli yargı kararlarıyla kesinleşmiş olduğu bir türlü dile getirilmemektedir. Nitekim Wikipedia internet sitesi de söz konusu gerçeklere yer vermemekte, yalnızca BAV camiasına yönelik atılan iftiralara yer vermekle yetinmektedir. İşte bu, masonların, ateist ve Darwinistlerin yürüttüğü psikolojik savaş yöntemlerinin en tanıdık örneklerindendir.
Bu, oldukça büyük ve aleni bir iftiradır çünkü BAV camiasına yönelik cinsellikle ilgili iddiaları kanıtlayacak TEK BİR MAĞDUR, TEK BİR ŞİKAYETÇİ, TEK BİR TANIK BULUNMAMAKTADIR. Söz konusu iddiaların dayandırıldığı tek kişi ise, Ebru Şimşek adı verilen eski bir mankendir. Bu kişinin iftiraları Darwinist basın tarafından kapsamlı şekilde yayınlanmakta fakat Ebru Şimşek'in, Sayın Adnan Oktar ve BAV camiasına yönelik iddialarının tümünün iftiraya dayandığının çeşitli yargı kararlarıyla kesinleşmiş olduğu bir türlü dile getirilmemektedir. Nitekim Wikipedia internet sitesi de söz konusu gerçeklere yer vermemekte, yalnızca BAV camiasına yönelik atılan iftiralara yer vermekle yetinmektedir. İşte bu, masonların, ateist ve Darwinistlerin yürüttüğü psikolojik savaş yöntemlerinin en tanıdık örneklerindendir.
Ebru Şimşek'in iddialarının tümünün iftira olduğunu gösteren yargı kararları aşağıdaki gibidir:
- BAV davasının devamı niteliğinde olan 2006/26 esas sayılı davada Ebru Şimşek'in iddialarının iftira olduğunu gösteren Başsavcılığın verdiği beraat mütalaası ve İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2007/7 nolu ve 22.01.2007 tarihli BERAAT KARARI.
- İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Ebru Şimşek'in hayali iddiaları hakkında (1999 yılında) 12.08.1999 tarih ve 96/9848 Hz - 99/8409 K. sayılı TAKİPSİZLİK KARARI vermiştir. Bu takipsizlik kararı da kesinleşmiştir
- İstanbul C.Başsavcılığı'nın 18.10.2005 tarih ve 05/27549 Hz. - 05/12003 K. Sayılı TAKİPSİZLİK KARARI,
- İstanbul C.Savcılığı'nın 31.12.2002 tarih ve 02/60013 Hz. - 02/18838 K. sayılı takipsizlik kararı ve karar hakkındaki itirazın reddine ilişkin Beyoğlu 3.Ağır Ceza Mahkemesi'nin 28.04.2003 tarih ve 03/458 Müt. sayılı İTİRAZIN REDDİ KARARI,
- İstanbul C. Başsavcılığı'nın 30.06.2003 tarih ve 02/39606 Hz. - 03/8860 K. sayılı takipsizlik kararı ile bu karar hakkındaki itirazın reddine ilişkin Beyoğlu 2.Ağır Ceza Mahkemesi'nin 03.10.2003 tarih ve 03/333 Müt. sayılı İTİRAZIN REDDİ KARARI
- Bağcılar C.Savcılığı'nın 15.10.2003 tarih ve 02/21669 Hz. - 03/6120 K. sayılı takipsizlik kararı ile bu karar hakkındaki itirazın reddine ilişkin Eyüp 2.Ağır Ceza Mahkemesi'nin 02.01.2004 tarih ve 03/894 D.İş. sayılı İTİRAZIN REDDİ KARARI
- Üsküdar C. Başsavcılığı'nın 01.07.2004 tarih ve 04/7693 Hz. - 04/4749 K. sayılı takipsizlik kararı ile bu karar hakkındaki itirazın reddine ilişkin Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 09.09.2004 tarih ve 04/437 Müt. sayılı İTİRAZIN REDDİ KARARI
- İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 27.03.2006 tarih ve 05/51724 Hz. -06/2432 K. sayılı İTİRAZIN REDDİ KARARI,
- İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 05/51725 Hz. sayılı İTİRAZIN REDDİ KARARI,
- Ebru Şimşek'in basına yansıyan malum görüntüleri üzerine, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilimdalı Başkanlığı tarafından bilirkişi incelemesi yapılmış ve Ebru Şimşek'in iddialarının iftiradan ibaret olduğu 21.10.2005 TARİH VE 2005/127765 SAYILI RAPORLA TESPİT EDİLMİŞTİR.
- İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Ebru Şimşek'in iddia ettiği ev ile Ebru Şimşek'in görüntülerindeki evi, mahkeme heyetinin de iştiraki ile resmi bilirkişiye inceletmiş ve bilirkişi raporunda görüntülerdeki EVİN KESİN OLARAK BAV MENSUBUNA AİT OLMADIĞI ortaya çıkarılmıştır. (bkz. http://www.psikolojiksavasyontemleri.com/psikolojiksavas_11.html)
- Ebru Şimşek'in BAV mensuplarına yönelik iftira atmaya başladığı dönemde ev arkadaşı olan Filiz Karataş, 09.12.2004 tarihinde İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 04/337 E. Sayılı dosyasında mahkeme önünde tanık olarak ifade vermiş ve BAV Camiası mensuplarının bu olayla hiçbir ilgilerinin bulunmadığını, BU HAYALİ İDDİAYI BİRLİKTE UYDURARAK BAV'NA İFTİRA ATTIKLARINI açıklamıştır.
- Ebru Şimşek'in ifitra da bulunduğu mağdurlarca yapılan 10 ayrı suç duyurusu çeşitli savcılıklarda 10 farklı Cumhuriyet Savcısı tarafından incelenmiş; bu savcılar, yaptıkları soruşturmalar neticesinde Ebru Şimşek'in iddialarının iftira niteliğinde olduğu kanaatine varmışlardır.
5. Bazı Ailelerinin Şikayetlerinin Tehdit Yoluyla Geri Aldırıldığı İddiasının Asılsızlığı İle İlgili Açıklamalar:
Söz konusu aileler, 1999 yılında BAV camiası mensupları, şu anda iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü davası kapsamında yargılanmakta olan dönemin Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Adil Serdar Saçan tarafından toplu halde gözaltına alındıklarında Emniyet Müdürlüğüne çağırılmış ve "Adnan Oktar'dan şikayetçi olmazsanız çocuğunuzu bir daha göremezsiniz" tehdidi altında önlerine konan kağıtları imzalamak zorunda bırakılmışlardır. Daha sonra söz konusu kişiler, bu şikayetin asılsız olduğunu savcılık makamına gönderdikleri dilekçelerde ifade ederek şikayetlerinden feragat etmiş, daha sonra bunu mahkemede, BİZZAT HAKİM HUZURUNDA sözlü olarak dile getirmişlerdir. Aynı ifadelerinde bu kişiler, üzerlerinde herhangi bir baskı ve tehdit bulunmadığını da sözlü ve yazılı olarak defalarca dile getirmişlerdir. Söz konusu feragat ifadeleri tutunaklarda mevcuttur.
Şu çok önemli bir husustur: Baskı ile şikayetlerin geri aldırıldığı iddiasının var olabilmesi için, konuyla ilgili bir şikayet veya bir mağduriyetin bulunması gerekir. Oysa söz konusu iddia hakkında TEK BİR DELİL, TEK BİR MAĞDUR, TEK BİR ŞİKAYETÇİ BULUNMAMAKTADIR. Neye dayanarak böyle bir iddianın Wikipedia internet sitesinde bulunduğu anlaşılamamaktadır.
Müştekilerin zor ve baskı yoluyla şikayetlerini geri aldıkları iddiası ile ilgili olarak önemle üzerinde durulması gereken bir başka nokta da, daha önce müşteki vasfında olan ve sonra şikayetlerini geri almış bulunan kişilerin arasında Mehmet Ağar ve Celal Adan'ın da bulunmasıdır. Söz konusu kişiler hakkında böyle bir ithamda bulunulması oldukça gariptir. Sayın Mehmet Ağar, yıllarca terör ile mafya ve örgütlerle mücadele etmiş, bizzat operasyonlara ve çatışmalara girmiş, Emniyet Genel Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığı yapmış bir kişidir. Celal Adan ise senelerce Parti yöneticiliği ve milletvekilliği yapmış değerli bir insandır. BAV camiasının bu kişilere baskı ve tehditte bulundukları iddiası, adı geçen bu kişilerin sicili tertemiz olan birkaç üniversite mezunu gençten çekinerek ifade değiştirebileceğini öne sürmekten başka bir şey değildir. Eğer bu yönde herhangi bir kişinin elinde herhangi bir delil var olsaydı, savcılığa suç duyurusunda bulunularak bu konuda dava açılması gerekirdi. Ayrıca böyle bir durumda, adı geçen kişiler de, elbette şikayette bulunurlardı. Böyle bir durumun gerçek dışı olduğu ortadadır. Sayın Mehmet Ağar ve Sayın Celal Adan şikayetlerini bizzat mahkemede hakim huzurunda geri almışlardır. Dolayısıyla böyle bir iddianın Wikipedia internet sitesinde bir gerçek gibi yer alması oldukça ciddi bir hatadır, mutlaka bu konuda en kısa zamanda çözüm alınması gerekmektedir.
Burada ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki, BAV camiasına yönelik tehdit iddialarıyla ilgili olarak ön plana çıkarılan tek isim Fatih Altaylı'dır. Oysa Fatih Altaylı'nın BAV camiasına yönelik iddialarının asılsız olduğu da çeşitli mahkeme kararlarıyla kesinleşmiş ve iddiaların tümü ortadan kaldırılmıştır.
Fatih Altaylı'nın Bilim Araştırma Vakfı yöneticileri hakkında Kartal Cumhuriyet Başsavcılığı'na bulunduğu şikayet neticesinde davaya bakan Kartal 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Altaylı'ya yönelik tehdit yazılarının BAV ile ilgisi olmadığını tespit etmiş ve vakıf yöneticileri hakkında 12.06.1998 tarihinde 1996/381 E. 1998/508 K. sayılı BERAAT KARARINI vermiştir. Söz konusu karar Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nce de onanmıştır.
Fatih Altaylı, yine kendisi hakkındaki karalayıcı yayınlar hakkında Bilim Araştırma Vakfı yönetici ve mensuplarına karşı İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde tazminat davası açmıştır. İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi ise, söz konusu yazılarla ilgili olarak 3 kişiden oluşan bir bilirkişi heyetinden rapor almıştır. Mahkemenin fikrine başvurduğu bilirkişi heyeti, yaptığı incelemeler sonucunda, adı geçen bu yazıların BAV camiasıyla bir ilgisinin bulunmadığını tespit etmiştir. Prof. Dr. Kemal Yavuz, Prof. Dr. Mustafa Özkan ve Doç. Dr. Fatih Andı tarafından hazırlanarak İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne sunulmuş olan 28.01.2002 tarihli resmi bilirkişi raporuna göre, Fatih Altaylı'nın iddialarının doğru olmadığını açıkça belirtilmiştir.
Bütün bunların yanı sıra, DGM Savcılığı'nın Esas Hakkında Mütalaası'nda iddia edilenin tamamen aksine, Fatih Altaylı, BAV camiası mensuplarından kendisine yönelen herhangi bir tehdidin bulunmadığını ve herhangi bir maddi menfaatin de söz konusu olmadığını İstanbul 1 nolu DGM'de 04.08.2000 tarihinde vermiş olduğu ifadesinde belirtmiştir. Fatih Altaylı, konuyla ilgili olarak İstanbul 1. DGM Başkanının sorularına "Bir TEHDİT, BİR PARASAL MENFAAT OLMADI, YİNE BİR TEHDİTLE, BİREBİR TEHDİTLE KARŞI KARŞIYA KALMADIM" sözleriyle cevap vermiştir. Konuyla ilgili delilleri incelemek isteyenler bu adrese başvurabilirler.
Görüldüğü gibi söz konusu iddialar, yargı kararlarıyla kesin olarak geçersiz kılınmış olan iddialardır. Dolayısıyla BAV camiasına yönelik tehdit iddiası, yargı kararlarıyla asılsızlığı kesinleşmiş, tamamen gerçek dışı iddialardır.
Bütün bunların yanı sıra, DGM Savcılığı'nın Esas Hakkında Mütalaası'nda iddia edilenin tamamen aksine, Fatih Altaylı, BAV camiası mensuplarından kendisine yönelen herhangi bir tehdidin bulunmadığını ve herhangi bir maddi menfaatin de söz konusu olmadığını İstanbul 1 nolu DGM'de 04.08.2000 tarihinde vermiş olduğu ifadesinde belirtmiştir. Fatih Altaylı, konuyla ilgili olarak İstanbul 1. DGM Başkanının sorularına "Bir TEHDİT, BİR PARASAL MENFAAT OLMADI, YİNE BİR TEHDİTLE, BİREBİR TEHDİTLE KARŞI KARŞIYA KALMADIM" sözleriyle cevap vermiştir. Konuyla ilgili delilleri incelemek isteyenler bu adrese başvurabilirler.
Görüldüğü gibi söz konusu iddialar, yargı kararlarıyla kesin olarak geçersiz kılınmış olan iddialardır. Dolayısıyla BAV camiasına yönelik tehdit iddiası, yargı kararlarıyla asılsızlığı kesinleşmiş, tamamen gerçek dışı iddialardır.
6. 19 Aylık Hapis ve Akıl Hastanesi Dönemi, Sayın Adnan Oktar'ın Faaliyetlerini Durdurabilmek İçin Yapılan İlk Karalama Kampanyasının Sonucudur
1986'nın yazında Sayın Adnan Oktar, "Türk Kavmindenim, İslam Milletindenim" sözlerinden ötürü hiçbir haklı hukuki gerekçe olmadan tutuklandı. Bu ifade bir gazetede yayınlanan bir röportajda yer almıştı. Aynı dönemde Darwinist kökenli çeşitli yayın organlarında, yukarıda ifade edilen çevrelerin etkisiyle, birtakım yalan haberler, mesnetsiz bilgiler ve iftiralar yer almaya başladı.
Sayın Adnan Oktar önce tutuklandı ve cezaevine kondu. 9 ay boyunca tekli hücrelerde tecrit edilerek tutuldu. Daha sonra Adli Tıp'ta 40 gün ayağından yatağa zincirlenerek geçirdi. Sonra Bakırköy Akıl Hastanesi'ne nakledildi ve akıl sağlığı yerinde olmadığı iddiasıyla müşahade altına alındı. Hastanede, en tehlikeli hastaların bulunduğu "14A" koğuşunda tutuldu. 300 akıl hastasının olduğu 14A koğuşu, Abdülhamit döneminden kalma taş bir binanın içerisindeydi ve bu koğuşa birkaç kilitli demir kapıdan geçilerek gidiliyordu. İçerisi oldukça bakımsız, izbe ve pisti. Bu ağır hastaların arasında cinayet çok sıradan bir olay olarak görülüyordu. Sayın Oktar'ın burada bulunduğu süre içerisinde, 7 cinayet işlendi.
Üstelik böyle bir şuur bulandıran ilaçlar kendisine zorla verildi. Kendisini ziyaret etme ve görme imkanı bulanlar, Sayın Oktar'ın bu dönemde de kararlılığını ve şevkini hiç kaybetmediğine şahit oldular. Onları İslam ahlakına davet edeceği düşünülerek, doktora öğrencilerini, hemşireleri ve hatta doktorları bile görmesine izin verilmiyordu. Bir süre sonra yakınları ve arkadaşlarıyla da görüşmesi yasaklandı. Hatta, telefon görüşmesi bile yapmasına müsaade edilmiyordu. İlmi faaliyetlerini durdurmadığı takdirde hayatı boyunca hastanede kalacağına dair tehdit edildi. Bazı kesimlerden Darwinizm ve masonluğa yönelik faaliyetlerinden ve yazdığı kitaplardan vazgeçmesi için yoğun baskılar gelmeye başladı. Eğer vazgeçerse, hemen hastaneden çıkabileceği, yaşamının bundan sonrasını refah içinde geçirebileceği gibi teklifler geldi. Ancak, kendisi tüm bu teklifleri geri çevirdi, baskı ve tehditlerden yılmadı. Tam tersine bu yaşadıkları, onun kararlılığını daha da arttırdı.
Sayın Oktar hapishanede ve akıl hastanesinde toplam 19 ay tutuldu ve sonra savcılığın, "ifadelerinde suç unsuru bulunmadığını" belirtmesiyle beraat etti ve mahkemece serbest bırakıldı.
Sayın Adnan Oktar'a Gülhane Askeri Tıp Akademisi tarafından verilen akıl sağlığının yerinde olduğunu belirten "SAĞLAM" raporu ise Darwinistlerin tekelindeki basında hiçbir şekilde duyurulmadı. Sayın Adnan Oktar 20 yıl akıl hastası olarak kamuoyuna tanıtıldıktan sonra akıl sağlığının yerinde olduğu Askeri Hastane raporuyla açıklandı.
Sayın Adnan Oktar'a Gülhane Askeri Tıp Akademisi tarafından verilen akıl sağlığının yerinde olduğunu belirten "SAĞLAM" raporu ise Darwinistlerin tekelindeki basında hiçbir şekilde duyurulmadı. Sayın Adnan Oktar 20 yıl akıl hastası olarak kamuoyuna tanıtıldıktan sonra akıl sağlığının yerinde olduğu Askeri Hastane raporuyla açıklandı.
7. Sayın Adnan Oktar'a Yönelik Kokain Komplosu İkinci Büyük Karalama Kampanyasıdır
Wikipedia internet sitesinin yalnızca satır aralarında geçtiği kokain komplosu ile ilgili iddialar, Sayın Adnan Oktar'a yönelik Darwinist ve masonik odaklar tarafından planlanmış ayrı bir karalama kampanyası olması bakımından oldukça büyük önem taşımaktadır ve bu konudaki gerçeklerin mutlaka detaylı olarak bilinmesi gerekmektedir.
1991'in ortalarında yaptığı kültürel çalışmalardan rahatsız olan birtakım çevrelerin etkisiyle, Sayın Adnan Oktar yeni bir komployla karşı karşıya kaldı. Bu dönemde kendisi, masonluk tarihi ve dünya masonluğunun örgütlenmesiyle ilgili son derece önemli bir kitap çalışması yapıyordu. Sayın Oktar'ın annesiyle birlikte yaşadığı Ortaköy'deki evine gelerek arama yapan polisler, yaklaşık iki bin kitaptan oluşan kütüphanede, ellerini attıkları "ilk kitabın" içinde bir paket kokain buldular.
O günlerde İzmir'de birkaç arkadaşıyla birlikte olan Sayın Adnan Oktar gerçekdışı bir bahane ile gözaltına alındı ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne nakledildi. 72 saat sonunda kokain testi için Adli Tıp Kurumu'na gönderildi. Sonuçlar gerçekten oldukça ilginçti! Sayın Adnan Oktar'ın kanında kokainin bir yan ürününün çok yüksek miktarlarda bulunduğu açıklandı.
Ancak daha sonra ortaya konulan delillerin tümü, bu iftiranın sadece bir komplo olduğunu kanıtladı. Öncelikle Sayın Adnan Oktar'ın evinde bulunduğu iddia edilen kokainin komplonun bir parçası olduğu ortaya çıktı. Bu komplodan kısa bir süre önce Sayın Adnan Oktar kendisine karşı gizli bir planın kurulmaya başlandığını hissetmiş ve Ortaköy'deki evinden ayrılmıştı. Sonra annesini arayıp kendisine karşı bir komplo kurulmasının muhtemel olduğunu söylemiş ve annesinden şahit olmaları için birkaç kişiyle birlikte evi temizleyip kontrol etmesini istemişti. Bunun üzerine Sayın Adnan Oktar'ın annesi Mediha Oktar komşularından birini ve kapıcılarını çağırmış ve hep beraber evi iyice temizleyip kitaplıktaki kitapların teker teker tozunu almışlardı. Sayın Adnan Oktar'ın bu temizlikten sonra eve hiç gitmediği gerçeğine rağmen, 16 polis memuru eve operasyon düzenlemiş ve eve girer girmez 2-3 dakika içerisinde iki bine yakın kitabın arasında ellerine aldıkları ilk kitabın içinde "bir paket kokain" bulmuştu. Mediha Hanım'ın komşusu ve kapıcısı, olaydan sonra "Adnan Oktar'ın kütüphanesini hep beraber detaylıca temizledik, orada böyle bir paket yoktu" diye noter tasdikli bir ifade vermişlerdir.
Kokain komplosunun ikinci aşaması, yani Sayın Adnan Oktar'ın kanında çıkartılan kokain yan maddesi konusu da, bilimsel ve adli delillerle çürütülmüştür. Sayın Adnan Oktar emniyette 72 saat kalmış, tahlil bundan sonra yapılmıştır. Ancak kokainin kandaki yan maddesine bakılarak, kaç saat önce ne kadar kokain alınmış olduğu bilimsel olarak hesaplanabilmektedir. Sayın Adnan Oktar'ın kanında çıkartılan kokain dozu ise, 72 saat önceden alınmış olsa, Sayın Adnan Oktar'ın ölümüne neden olacak kadar yüksek bir dozdur. Bu durum, kokainin Sayın Adnan Oktar'ın vücuduna, gözaltında bulunduğu sırada girdiğini gösteriyordu. Yani kokain, Sayın Adnan Oktar'a gözaltındayken, yemeğine karıştırılmak suretiyle verilmişti.
Bu gerçek, aralarında Scotland Yard'ın da bulunduğu 30'a yakın uluslararası Adli Tıp Kurumu tarafından teyit edildi. Hepsinin de, incelemeleri için kendilerine gönderilen dosya hakkındaki ortak cevabı şöyleydi: "Kokain Adnan Oktar'a göz altındayken yemeğine karıştırılarak verilmiştir. Olay komplodur."
Daha sonra Türk Adli Tıp Kurumu da KOKAİNİN GÖZALTINDA YEMEĞİNE KARIŞTIRILMAK SURETİYLE VERİLDİĞİNİ TEYİD ETTİ ve Sayın Adnan Oktar mahkemede beraat ederek aklandı.
Ancak kokain olayı çok önemli bir hususu gösteriyordu: Sayın Adnan Oktar'a husumet besleyen ve her türlü kirli yöntemi devreye sokarak onu yolundan döndürmeyi amaçlayan bazı karanlık odaklar vardır. Sayın Adnan Oktar'ı daha önce akıl hastanesi, hapis ve baskıyla yıldırmaya çalışan söz konusu güç odakları, bu kez böyle bir komploya başvurmayı tercih etmişlerdi.
O günlerde İzmir'de birkaç arkadaşıyla birlikte olan Sayın Adnan Oktar gerçekdışı bir bahane ile gözaltına alındı ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne nakledildi. 72 saat sonunda kokain testi için Adli Tıp Kurumu'na gönderildi. Sonuçlar gerçekten oldukça ilginçti! Sayın Adnan Oktar'ın kanında kokainin bir yan ürününün çok yüksek miktarlarda bulunduğu açıklandı.
Ancak daha sonra ortaya konulan delillerin tümü, bu iftiranın sadece bir komplo olduğunu kanıtladı. Öncelikle Sayın Adnan Oktar'ın evinde bulunduğu iddia edilen kokainin komplonun bir parçası olduğu ortaya çıktı. Bu komplodan kısa bir süre önce Sayın Adnan Oktar kendisine karşı gizli bir planın kurulmaya başlandığını hissetmiş ve Ortaköy'deki evinden ayrılmıştı. Sonra annesini arayıp kendisine karşı bir komplo kurulmasının muhtemel olduğunu söylemiş ve annesinden şahit olmaları için birkaç kişiyle birlikte evi temizleyip kontrol etmesini istemişti. Bunun üzerine Sayın Adnan Oktar'ın annesi Mediha Oktar komşularından birini ve kapıcılarını çağırmış ve hep beraber evi iyice temizleyip kitaplıktaki kitapların teker teker tozunu almışlardı. Sayın Adnan Oktar'ın bu temizlikten sonra eve hiç gitmediği gerçeğine rağmen, 16 polis memuru eve operasyon düzenlemiş ve eve girer girmez 2-3 dakika içerisinde iki bine yakın kitabın arasında ellerine aldıkları ilk kitabın içinde "bir paket kokain" bulmuştu. Mediha Hanım'ın komşusu ve kapıcısı, olaydan sonra "Adnan Oktar'ın kütüphanesini hep beraber detaylıca temizledik, orada böyle bir paket yoktu" diye noter tasdikli bir ifade vermişlerdir.
Kokain komplosunun ikinci aşaması, yani Sayın Adnan Oktar'ın kanında çıkartılan kokain yan maddesi konusu da, bilimsel ve adli delillerle çürütülmüştür. Sayın Adnan Oktar emniyette 72 saat kalmış, tahlil bundan sonra yapılmıştır. Ancak kokainin kandaki yan maddesine bakılarak, kaç saat önce ne kadar kokain alınmış olduğu bilimsel olarak hesaplanabilmektedir. Sayın Adnan Oktar'ın kanında çıkartılan kokain dozu ise, 72 saat önceden alınmış olsa, Sayın Adnan Oktar'ın ölümüne neden olacak kadar yüksek bir dozdur. Bu durum, kokainin Sayın Adnan Oktar'ın vücuduna, gözaltında bulunduğu sırada girdiğini gösteriyordu. Yani kokain, Sayın Adnan Oktar'a gözaltındayken, yemeğine karıştırılmak suretiyle verilmişti.
Bu gerçek, aralarında Scotland Yard'ın da bulunduğu 30'a yakın uluslararası Adli Tıp Kurumu tarafından teyit edildi. Hepsinin de, incelemeleri için kendilerine gönderilen dosya hakkındaki ortak cevabı şöyleydi: "Kokain Adnan Oktar'a göz altındayken yemeğine karıştırılarak verilmiştir. Olay komplodur."
Daha sonra Türk Adli Tıp Kurumu da KOKAİNİN GÖZALTINDA YEMEĞİNE KARIŞTIRILMAK SURETİYLE VERİLDİĞİNİ TEYİD ETTİ ve Sayın Adnan Oktar mahkemede beraat ederek aklandı.
Ancak kokain olayı çok önemli bir hususu gösteriyordu: Sayın Adnan Oktar'a husumet besleyen ve her türlü kirli yöntemi devreye sokarak onu yolundan döndürmeyi amaçlayan bazı karanlık odaklar vardır. Sayın Adnan Oktar'ı daha önce akıl hastanesi, hapis ve baskıyla yıldırmaya çalışan söz konusu güç odakları, bu kez böyle bir komploya başvurmayı tercih etmişlerdi.
Tıp Kurumlarının vermiş olduğu, kokainin Adnan Oktar'ın vücuduna 72 saatten çok daha kısa bir süre önce, yani gözaltında
bulunduğu sırada girdiğini ispat eden raporlardan bir kısmının orijinallerini buradan görebilirsiniz:
1-Institut Für Rechtsmedizin Der Üniversitat München
2- Aachen Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü
3- Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 5.Ihtisas Kurulu
4- Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Başkanlığı
5- Adli Tıp Raporlarında En Önemli Kaynak Olarak Kullanılan Prof. Dr. Johhn Ambre Ye Ait Cizelge Grafik
6- Basel Polis Ve Askeri Merkezi Adli Tıp Laboratuarı
7- Bonn Rheinischen Friedrich-Wilhelms Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü
8- Fransa Içişleri Bakanlığı Polis Laboratuarı
9- Glasgow Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü
10- Istanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Enstitüsü
11- Kantonsspital St.Gallen , Institut Für Gerichtliche Medizin
bulunduğu sırada girdiğini ispat eden raporlardan bir kısmının orijinallerini buradan görebilirsiniz:
1-Institut Für Rechtsmedizin Der Üniversitat München
2- Aachen Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü
3- Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 5.Ihtisas Kurulu
4- Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Başkanlığı
5- Adli Tıp Raporlarında En Önemli Kaynak Olarak Kullanılan Prof. Dr. Johhn Ambre Ye Ait Cizelge Grafik
6- Basel Polis Ve Askeri Merkezi Adli Tıp Laboratuarı
7- Bonn Rheinischen Friedrich-Wilhelms Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü
8- Fransa Içişleri Bakanlığı Polis Laboratuarı
9- Glasgow Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü
10- Istanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Enstitüsü
11- Kantonsspital St.Gallen , Institut Für Gerichtliche Medizin
12- Padova Üniversitesi Profesörü Davide Ferrara
13- Prof Dr. H. W. Raudonat - Zentrum Der Rechtsmedizin
14- Tübingen Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü
15- Üniversita Degli Studi Di Parma Facolta Dı Medicina E Chirurgia
16- Viyana Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü
13- Prof Dr. H. W. Raudonat - Zentrum Der Rechtsmedizin
14- Tübingen Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü
15- Üniversita Degli Studi Di Parma Facolta Dı Medicina E Chirurgia
16- Viyana Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü
8. Türk Akademisyenlerine Yönelik Tehdit ve İftira İddiası Tamamen Gerçek Dışıdır
Wikipedia internet sitesindeki BAV camiası mensuplarına yönelik Türk akademisyenleri ile ilgili iddia, tamamen gerçek dışıdır. Öncelikle Darwinist görüşlü Türk akademisyenleri bilimsel görüşlerini açıklamaları konusunda sindirmek gibi bir amacın söz konusu olması imkansızdır, çünkü evrim teorisinin bilimsellikle bir ilgisi yoktur. Aksine bilim, evrim teorisini çok güçlü bir şekilde yıkıma uğratmıştır. Ancak 150 yıldır tüm dünya Darwinist diktatörlüğün hakimiyeti altındadır. Dolayısıyla Darwinist bilim adamlarının fikirlerini açıklayamamaları gibi bir mağduriyetlerinin olması mümkün değildir. Darwinistler, 150 yıldır, bilimi insanlardan gizleyerek, sahte delilleri ve aldatıcı izahları insanlara sunarak sahte bir ideolojiyi ayakta tutmaya çalışmışlardır. Dolayısıyla bundan sonra da evrimci akademisyenlere ne kadar imkan verilirse verilsin, yine insanlara bilim değil, yalnızca aldatmaca sunacaklardır. Çünkü Darwinizm bilim değil, tarihin en büyük kitle aldatmacasıdır.
Ancak içinde bulunduğumuz yüzyılda Darwinizm, Sayın Adnan Oktar'ın eşsiz eserleri ve son olarak da Yaratılış Atlası karşısında büyük bir çöküşe uğramıştır. Demek ki Darwinizm, ilmi bir mücadele ile tamamen ve temelinden çökertilebilecek batıl bir ideolojidir. Nitekim Sayın Adnan Oktar, Darwinizm'e karşı verdiği güçlü ilmi mücadele ile Darwinizm'i bütün dünyada ortadan kaldırmıştır. Darwinizm'in iddia ettiği tüm safsataların geçersiz olduğunu göstermiştir. Darwinistler her şeyin tesadüflerle oluştuğunu iddia ederken, Sayın Adnan Oktar tüm dünyaya tek bir proteinin bile tesadüfen meydana gelemeyeceğini ispat etmiştir. Darwinistler yıllarca milyonlarca ara fosil var deyip dururken, Sayın Adnan Oktar tek bir tane bile ara fosil olmadığını, şimdiye dek çıkarılmış 300 milyon fosilin tamamının Yaratılışı ispat ettiğini göstermiştir. Darwinizm, ilmi gerçeklerin ortaya çıkarılmasıyla, bilim yoluyla zaten kolaylıkla yerle bir edilen bir teoridir. Dolayısıyla Darwinist akademisyenlerle ilgili iddia tamammen geçersiz bir iddiadır. Onların ideolojisi, ilmi gerçekler ile, bilim ile zaten çöküp yok olmuştur.
Burada şu önemli bilgiyi de hatırlatmakta fayda vardır. Söz konusu tehdit iddialarında referans gösterilen kişi şu anda iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü soruşturması kapsamında sanık konumundaki Doç. Dr. Ümit Sayın'dır. Ümit Sayın iddia edilen Ergenekon Davası'nda, yasadışı örgüte üye olmak ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne karşı silahlı ayaklanmayı teşvik etmek iddiasıyla yargılanmaktadır. Türkiye'nin önde gelen Darwinizm savunucularından biri olan Ümit Sayın, Sayın Adnan Oktar'ın Darwinizm ve materyalizmi çürüten eserlerini hedef alan makaleleri, yorumları ve çalışmalarıyla da tanınan bir kişidir. Ümit Sayın'ın iddia edilen Ergenekon soruşturması kapsamında bilgisayarından çıkan belgeler arasında Sayın Adnan Oktar ve Bilim Araştırma Vakfı aleyhinde pek çok veriye rastlanmıştır. Ergenekon Davası'nın dosyalarında yer alan dikkat çekici bilgilerden biri de Ümit Sayın'ın Masonluk belgesi ve "MASON LOCALARINA OLAN SADAKATİNİN EN ÖNEMLİ GÖSTERGESİNİN HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) VE BİLİM ARAŞTIRMA VAKFI'NA KARŞI YAPTIĞI ÇALIŞMALAR OLDUĞUNU" söylemesidir. (http://www.haber5.com/ haber.php? haber_id=327899)
Bunun yanı sıra basında yer alan haberlerde bildirildiğine göre iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü Davası'nın dosyalarında yer alan Ümit Sayın'a ait telefon kayıtları ve bilgisayar yazışmaları da, Sayın Adnan Oktar ve BAV camiasının hedef alındığını net olarak gözler önüne sermektedir.
Ancak içinde bulunduğumuz yüzyılda Darwinizm, Sayın Adnan Oktar'ın eşsiz eserleri ve son olarak da Yaratılış Atlası karşısında büyük bir çöküşe uğramıştır. Demek ki Darwinizm, ilmi bir mücadele ile tamamen ve temelinden çökertilebilecek batıl bir ideolojidir. Nitekim Sayın Adnan Oktar, Darwinizm'e karşı verdiği güçlü ilmi mücadele ile Darwinizm'i bütün dünyada ortadan kaldırmıştır. Darwinizm'in iddia ettiği tüm safsataların geçersiz olduğunu göstermiştir. Darwinistler her şeyin tesadüflerle oluştuğunu iddia ederken, Sayın Adnan Oktar tüm dünyaya tek bir proteinin bile tesadüfen meydana gelemeyeceğini ispat etmiştir. Darwinistler yıllarca milyonlarca ara fosil var deyip dururken, Sayın Adnan Oktar tek bir tane bile ara fosil olmadığını, şimdiye dek çıkarılmış 300 milyon fosilin tamamının Yaratılışı ispat ettiğini göstermiştir. Darwinizm, ilmi gerçeklerin ortaya çıkarılmasıyla, bilim yoluyla zaten kolaylıkla yerle bir edilen bir teoridir. Dolayısıyla Darwinist akademisyenlerle ilgili iddia tamammen geçersiz bir iddiadır. Onların ideolojisi, ilmi gerçekler ile, bilim ile zaten çöküp yok olmuştur.
Burada şu önemli bilgiyi de hatırlatmakta fayda vardır. Söz konusu tehdit iddialarında referans gösterilen kişi şu anda iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü soruşturması kapsamında sanık konumundaki Doç. Dr. Ümit Sayın'dır. Ümit Sayın iddia edilen Ergenekon Davası'nda, yasadışı örgüte üye olmak ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne karşı silahlı ayaklanmayı teşvik etmek iddiasıyla yargılanmaktadır. Türkiye'nin önde gelen Darwinizm savunucularından biri olan Ümit Sayın, Sayın Adnan Oktar'ın Darwinizm ve materyalizmi çürüten eserlerini hedef alan makaleleri, yorumları ve çalışmalarıyla da tanınan bir kişidir. Ümit Sayın'ın iddia edilen Ergenekon soruşturması kapsamında bilgisayarından çıkan belgeler arasında Sayın Adnan Oktar ve Bilim Araştırma Vakfı aleyhinde pek çok veriye rastlanmıştır. Ergenekon Davası'nın dosyalarında yer alan dikkat çekici bilgilerden biri de Ümit Sayın'ın Masonluk belgesi ve "MASON LOCALARINA OLAN SADAKATİNİN EN ÖNEMLİ GÖSTERGESİNİN HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) VE BİLİM ARAŞTIRMA VAKFI'NA KARŞI YAPTIĞI ÇALIŞMALAR OLDUĞUNU" söylemesidir. (http://www.haber5.com/ haber.php? haber_id=327899)
Bunun yanı sıra basında yer alan haberlerde bildirildiğine göre iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü Davası'nın dosyalarında yer alan Ümit Sayın'a ait telefon kayıtları ve bilgisayar yazışmaları da, Sayın Adnan Oktar ve BAV camiasının hedef alındığını net olarak gözler önüne sermektedir.
9. Sayın Adnan Oktar'a Yönelik İddia Edilen Ergenekon Terör Örgütünün Karanlık Planları Oldukça Dikkat Çekicidir
Halen ülkemizde devam eden iddia edilen Ergenekon terör örgütü davası kapsamında çeşitli MSN yazışmalarının, telefon konuşmalarının ve diğer kayıtların ele geçirilmesi ile oldukça önemli gerçekler ortaya çıkmıştır. Ele geçen söz konusu kayıtlarda, mücadele edilecek gruplar arasında birinci sırada Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının yer aldığı ortaya çıkmıştır. Ardından da, Sayın Adnan Oktar ve BAV camiası üyelerine yönelik açılan soruşturma ile ilgili olarak adı geçen kişilerden büyük bir kısmının iddia edilen Ergenekon terör örgütüne üye olma iddiasıyla tutuklandığı veya sanık olarak yargılandığı anlaşılmıştır. Bu kişilerden bazıları şunlardır:
1999 yılında BAV camiasına yönelik polis operasyonunu yöneten ve gözaltına alındıkları sırada BAV mensuplarına işkence yaptığı için (Adli Tıp Raporları ekte sunulmuştur) ekibiyle birlikte toplam 216'şar yıl hapis istemi ile ayrı bir davada yargılanmakta olan eski Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Adil Serdar Saçan, iddia edilen Ergenekon örgütü ile bağlantısı nedeniyle tutuklanmış uzun bir süre cezaevinde kalmıştır. Halen aynı suçlamadan dolayı sanık konumundadır.
Aynı dönemde BAV camiası aleyhine basında akıl almaz bir linç kampanyası başlatan isim olan Tuncay Özkan da şu anda iddia edilen Ergenekon terör örgütü ile bağlantısı nedeniyle cezaevinde bulunmaktadır. Tuncay Özkan, gözaltına alınanların emniyette zorla imzaladıkları ve kendilerine ait olmayan ifadeler, arama tutanakları, çeşitli zabıtlar gibi yasal koruma altındaki belgeleri, yasa dışı yöntemlerle ele geçirmiş ve yine yasalara aykırı olarak bunları yayınlamıştır.
İddia edilen Ergenekon terör örgütü soruşturması kapsamında elde edilen belgeler arasındaki BAV camiası aleyhindeki faaliyetlerle ilgili belgeler bunlarla sınırlı değildir. Dava dosyasında yer alan diğer bazı belgelerden iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü'nün lobi sorumlusu olduğu iddiasıyla yargılanmakta olan eski İstanbul Bağımsız Milletvekili Emin Şirin'in de BAV camiasına yönelik yoğun faaliyetlerinin olduğu anlaşılmıştır.
Yine daha önce detaylı şekilde bahsettiğimiz gibi BAV camiası aleyhindeki çalışmalarıyla tanınan ve iddia edilen Ergenekon soruşturması kapsamında ele geçirilen belgelerinde BAV'a karşı planlarından detaylı şekilde bahsettiği görülen Ümit Sayın da, uzun süre bu dava kapsamında cezaevinde kalmıştır ve halen sanık konumundadır.
İddia edilen Ergenekon soruşturması sırasında ele geçen bu ve bunun gibi çeşitli belgelerle, uzun yıllardır Sayın Adnan Oktar'a karşı planlı bir sindirme politikasının söz konusu olduğu anlaşılmıştır. Söz konusu durum, Sayın Adnan Oktar'a yönelik süregelen komploların bu iddia edilen örgütlenme ile bir bağlantısı olduğu ihtimalini güçlü şekilde ortaya çıkarmaktadır.
Fakat şu bir gerçektir ki, Allah rızası için yaşayan samimi ve değerli Müslümanlar, daima Yüce Allah'ın koruması altında olacaklardır. Allah'ın izniyle ve yardımıyla, tüm sindirme politikalarına ve komplolara rağmen Sayın Adnan Oktar'ın eserleri şu anda bütün dünyaya yayılmış, insanlar ateizmle, Darwinizm'le, materyalizmle çok büyük ve güçlü bir fikri mücadele içine girmişlerdir. Bu başarı gitgide daha da artacak, insanlardaki iman duygusu Allah'ın izniyle gün geçtikçe daha da güçlenecektir.
10. Sayın Adnan Oktar'ın Soykırım Vahşeti ile ilgili görüşleri ve Soykırım Yalanı Kitabı İle İlgili İddialara Yönelik Açıklamalar:
Soykırım Yalanı kitabı, Sayın Adnan Oktar'ın yazdığı bir kitap değildir. Söz konusu kitap Nuri Özbudak isimli bir kişi tarafından yazılmış ve Sayın Adnan Oktar'ın iizni alınmadan basılmıştır. Söz konusu durum Sayın Adnan Oktar tarafından noter tasdikli belge ile protesto edilmiş ve kamuoyuna açıklanmıştır. Adı geçen orijinal belge aşağıda okuyucuların dikkatine sunulmaktadır. Sayın Adnan Oktar'ın kendi fikirlerini ifade eden gerçek kitabı Soykırım Vahşeti ismi ile daha sonradan basılmıştır.
Soykırım Vahşeti kitabında Sayın Adnan Oktar, Nazilerin, tarihin en büyük soykırımlarından birini gerçekleştirdiklerini ve büyük bir kitle katliamı yaptıklarını açıklamıştır. Hitler takipçilerinin, özellikle dindar Musevilere karşı büyük bir katliam gerçekleştirdiğini anlatmış ve bu vahşetin boyutlarını ifade etmiştir. Yapılan bu uygulamanın Darwinist, faşist zihniyetin bir ürünü olduğunu, bu özelliği ile II. Dünya Savaşı'nın Darwinizm'in temelini teşkil eden acımasız ve zalimane düşüncenin en net uygulama yeri olduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla Sayın Adnan Oktar'ın gerçek fikirlerini ortaya koyan Soykırım Vahşeti kitabı, samimi Musevilere yönelik yapılan büyük soykırımı delillendiren oldukça önemli ve nadide bir eser niteliğindedir.
Sayın Adnan Oktar, Hz. İbrahim (as) soyundan gelen değerli Musevilere duyduğu sevgi ve şefkati, eserlerinde ve röportajlarında sürekli olarak dile getirmektedir. Sayın Adnan Oktar, Der Spiegel dergisine vermiş olduğu 14 Eylül 2008 tarihli röportajında bu görüşlerini şöyle ifade etmiştir:
ADNAN OKTAR: Soykırım Yalanı Nuri Özbudak isimli bir arkadaşıma ait. O bana ait bir kitap değil, o kendi yazılarını bu isimle basmış. Biz sonradan bunu noterlikten protesto ederek kamuoyuna açıkladık. Protesto edilmiş bir konudur, hukuki bir girişimde bulunmadım; ama sadece noterlikten protesto ettim, protesto yazısı gönderdim noterlikten. Çünkü benim ismimi kullanmış; kendi adıyla yayınlamış benim asıl kendi fikirlerimi ifade eden kitabım sonra çıktı.
MUHABİR: Bu durumda Nazi soykırımını aslında hiç inkar etmediniz.
ADNAN OKTAR: Naziler bir tek Musevileri değil, orada birçok insanı katlettiler ve büyük bir kitle katliamı yaptılar; ama dindar Musevileri de acımasızca öldürdüler. Bunlar tabi ki Darwinist faşistlerin yaptığı acımasız bir uygulama, bu bir gerçek. Ben bunu (Soykırım Vahşeti kitabında) çok detaylı anlattım. Peygamber soyudur, Hz. İbrahim (as)'ın soyundan gelen bir kavimdir Museviler, değerli insanlardır. Ben Musevileri çok severim. Hz. İshak (as), Hz. Yakup (as), Hz. İsmail (as), Hz. Yusuf (as), Hz. Süleyman (as) bunlar hep bizim peygamberlerimizdir ve onlar da bu soydan gelmekteler. Dolayısıyla Musevi soyunu ortadan kaldırmaya kalkanlar, Hz. İbrahim (as)'ın soyunu ortadan kaldırmaya kalkmış oluyorlar. Bir Müslümanın peygamber soyunu ortadan kaldırılmasında sesiz kalması düşünülemez; tabi ki tavır koyar. Ben de bu konuda şiddetle tavır koyuyorum ve Musevilere karşı halen de baskı yapılmasını, onlara karşı yok etme eylemi yapılmasını, o ülkeden çıkarılmaları için her türlü yapılan eylemi şiddetle reddediyorum ve karşı koyuyorum buna.
http://us1.harunyahya.com/Detail/T/7EZU2FZ0164/productId/11993/
11. Sayın Adnan Oktar'ın Siyonizm ve Musevilerle İlgili Görüşlerine Dair Wikipedia'da Geçen İddiaların Asılsızlığı:
Kuran'da bütün Müslümanlara öğütlenen davranış şekli, Kitap Ehli'ne sevgi, saygı şefkat ve merhamet ile yaklaşmak, onları koruyup kollamak, onların ihtiyaçlarını en güzel şekilde karşılamak şeklindedir. Sayın Adnan Oktar da, Kuran'a kalpten uyan bir Müslüman olarak, Hıristiyanlara da Musevilere de Kuran'ın emrettiği şekilde sevgi duyan, onları koruyup kollayan, onların huzur ve güvenlik içinde dinlerini yaşamalarını isteyen ve bunun için çabalayan bir insandır. Nitekim bunu, yazılarında ve röportajlarında sık sık dile getirmektedir. Son dönemlerde misafir ettiği Sanhedrin hahamları ve İsrail hükümeti yetkililerinin, Sayın Adnan Oktar'dan gördükleri yakınlık ve dostluk hislerini dile getiriş biçimlerinden de bu gerçek açıkça anlaşılabilmektedir.
Bu konu ile ilgili tüm makale ve röportajlara KitapEhli.com sitesinden ulaşabilirsiniz.
Sayın Adnan Oktar'ın Sanhedrin hahamlarıyla ve diğer İsrail yetkilileri ile görüşmelerini buradan, buradan ve buradan izleyebilirsiniz.
Sayın Adnan Oktar'ın yıllardır eleştirdiği mantık ve düşünce sistemi, ateist Siyonistlere ait düşünce sistemidir. Elbette ki bu zihniyetin, samimi dindar Musevilere maledilmesi düşünülemez.
Günümüzde Siyonizm iki farklı şekilde görülmektedir. Bunlardan ilki, İsrail'de huzur ve barış içinde, Müslümanlarla birlikte yaşamak isteyen, güvenlik arayan, dedelerinin topraklarında ibadet edip, ticaret yapıp varlıklarını sürdürmek isteyen, dindar Yahudi halkının düşüncesi olan Siyonizm'dir. Müslümanlar bu anlamdaki Siyonizm'i desteklemektedir. Dindar Yahudi halkının, kendileri için kutsal olan topraklarda güven ve huzur içinde yaşamaları, Allah'ı anmaları, sinagoglarında ibadetlerini yapmaları, topraklarında bilim ve ticaretle uğraşmaları iftihar edeceğimiz bir şeydir.
Samimi dindar bir Musevi'nin Tevrat'a dayandırdığı Siyonist inancı Kuran'la çelişmez. Çünkü Musevilerin o bölgede yaşamaları Kuran'da işaret edilen bir gerçektir. Kuran'da Allah İsrailoğulları'nı yaşadıkları bu topraklarda yerleşik kıldığını şöyle bildirmektedir:
Hani, Musa kavmine (şöyle) demişti: "Ey kavmim, Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın; içinizden peygamberler çıkardı, sizden yöneticiler kıldı ve alemlerden hiç kimseye vermediğini size verdi. Ey kavmim, Allah'ın sizin için yazdığı (girmenizi emrettiği) kutsal yere girin ve gerisin geri arkanıza dönmeyin; yoksa kayba uğrayanlar olarak çevrilirsiniz." (Maide Suresi, 5:20-21)
Ancak Müslümanlar olarak eleştirdiğimiz ve tehlike olarak gösterdiğimiz, "dinsiz, Allah'sız Siyonizm"dir. Allah'ın varlığını, birliğini savunmayan, materyalist, Darwinist anlayışı teşvik ederek dinsizlik propagandası yapan, bu Allah'sız Siyonistler, dindar Yahudiler için de tehlikedir. Dinsiz Siyonizm, günümüzde barışa, huzura, güzel ahlaka karşı mücadele vermekte; sürekli fitne, kargaşa çıkarmakta, kan dökmektedir. Müslümanlar ve dindar Yahudiler, Allah'sız Siyonizm'e karşı Allah inancının yayılması konusunda birlik olmalıdır.
Sayın Adnan Oktar'ın dindar Musevilere sahip çıkılması gerektiği ile ilgili yaptığı yüzlerce açıklamadan bir tanesi şu şekildedir:
ADNAN OKTAR: İsrail'de bütün dindar Musevilere çok ciddi sahip çıkılması lazım. Aynı Filistin'e sahip çıktığımız gibi birebir onlara da sahip çıkmamız lazım. Yani toptan, onların tamamı bizim. Bir kısmı Yakup oğulları bir kısmı İsmail oğulları. Bir kısmı Hazreti Yakup (as)'dan geliyor, bir kısmı Hazreti İsmail (as)'dan. Hepsi peygamber soyudur. Oradaki kavmin, neslin tamamı öyledir ve çok dindar ve temiz insanlar. Onlara musallat olmuş ateist siyonistler ve masonlar var. Onları birbirine kırdırmak isteyen, onları birbirine yok ettirmek isteyen bir ekip var. Onları kenara çekip, bu şeytanın ekibini geriye çekip bizim oraya gelip, bu aynı atadan gelmiş dindar tertemiz kardeşleri mutluluk içerisinde yaşatmamız gerekiyor. Tek yanlı siyaset çok yanlış olur. Hem adalete uymaz hem vicdana uymaz hem de makul olmaz. Bir de böyle bir güzelliği görmezden gelemeyiz. Museviler çok dindar ve çok efendi insanlar. Onları mutlaka koruyup kollamamız gerekiyor; ama Filistinlileri tam anlamıyla bu beladan, bu dertten kurtarmamız lazım. Kardeşlerimiz olarak. (Adnan Oktar'ın Mavi Karadeniz Tv Röportajı, 3 Şubat 2009 -http://tr.harunyahya.tv/videoDetail/Lang/1/Product/16179/
Sayın Adnan Oktar, son yaptığı açıklamalardan birinde ise şunları belirtmiştir:
ADNAN OKTAR: Kitap Ehli'nin (Musevi ve Hıristiyanların) hükmü Kuran'da açıkça belirtilmiştir, bu hüküm Peygamberimiz (sav)'in fiili sünnetiyle de çok açıktır. Kitap Ehli bizim Lailaheillallah kardeşlerimizdir; Ermeniler, Museviler, Ortodokslar, Protestanlar, tüm Hıristiyan alemi, hepsi kardeşimizdir. Hepimiz aynı Allah'a inanıyoruz. Musevilerle de, Hıristiyanlık aleminde de, Müslümanlıkta da aynı Allah inancı vardır. Her birimiz Hz. İbrahim (as)'ın torunlarıyız. Üç dinin mensupları da aynı temel inançlara sahiptirler. O yüzden Kitap Ehli'nin varlığı zaten büyük bir nimettir. İslamiyet yalnızca Müslümanların rahatlığı ve huzuru üzerine kurulu değildir. Kuran, Kitap Ehli'nin de var olduğunu belirtmektedir. Kuran'a göre Kitap Ehli da rahat edecek, huzur içinde yaşayacak ve Müslümanlar tarafından korunacaklardır. Kitap Ehli ile kardeşçe yaşamak, onlarla görüşmek, konuşmak, sohbet etmek bir güzelliktir. Kuran'a göre Kitap Ehli ile evlenilebilir, onların yemeklerinden yenilir, onlarla ticari ilişkiler içinde olunabilir, sosyal bağlantılar kurulabilir. Kitap Ehli'ne şefkat ve sevgi, İslam dininin bir gereğidir, Müslümanlar için bir ibadettir. Allah ayetinde şöyle belirtir:
Bugün size temiz olan şeyler helal kılındı. (Kendilerine) Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Mü'minlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı.) Kim imanı tanımayıp küfre saparsa, elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O ahirette hüsrana uğrayanlardandır. (Maide Suresi, 5)
12. Sayın Adnan Oktar'ın Tek Bir Ara Fosil Getirene 10 Trilyon Türk Lirası Ödül Vereceği Konusundaki İddialara Cevaplar:
Sayın Adnan Oktar'ın Darwinistlere bu çağrısı uzun zamandır devam etmektedir. Fakat bu çağrı, tüm dünyadaki Darwinistlere defalarca yapıldığı halde, tek bir Darwinist bilim adamı, şimdiye dek tek bir tane bile fosil ile gelememiştir. Sayın Adnan Oktar'ın faaliyetlerinden ve özellikle de evrimi yerle bir eden Yaratılış Atlası eserinden bunalan bir Darwinist biyolog olan P. Z. Myers'in, söz konusu fosillerin dünyanın en büyük Darwinist müzeleri olan Smithsonian ve Amerikan Doğa tarihi müzelerinde bulunduğuna dair iddiası ve anlatımları da yine oldukça zavallıca bir iddiadır. Çünkü söz konusu müzelere BAV camiasından bazı kişiler gitmiş, müze yetkililerinden kendilerine ara fosil göstermeleri istenmiştir. Müze yetkilileri ise ARA FOSİLLERİN MÜZENİN ANA BÖLÜMÜNDE BULUNMADIĞINA ama aşağıda depoda tutulduğuna dair kaçamak bir cevap vermişlerdir. Bunun üzerine BAV camiası mensupları, kendilerine depodaki ara fosillerin gösterilmesini istediklerinde, yetkililer, DEPONUN KİLİTLİ OLDUĞUNU DOLAYISIYLA ARA FOSİL GÖSTEREMEYECEKLERİNİ belirtmişlerdir.
Burada oynanan oyun, çocukların bile aldanmayacağı kadar basit bir oyundur. Yetkililerin ara fosil gösterememelerinin asıl sebebi, GERÇEKTE TEK BİR TANE BİLE ARA FOSİL OLMAYIŞIDIR. Dünya üzerinde şimdiye kadar çıkarılan fosillerin sayısı 300 milyona ulaşmıştır ve bu fosillerin bir tanesinin bile ara fosil olmayışı, Darwinistleri dehşete düşürmektedir. 300 milyon fosilin tamamı, olağanüstü simetrideki, tam ve mükemmel canlılara aittir. Kuşkusuz fosil kayıtlarının Darwinizm'e bu kadar büyük yıkım getirdiğini, P. Z. Myers da, yüzlerce ara fosilin var olduğunu iddia eden tüm Darwinistler de çok iyi bilmektedirler. Ortaya çıkıp bunu itiraf etmek onları dehşete düşürdüğünden, çaresiz kaldıklarını da kabul edemediklerinden, yapabildikleri tek şey aldatıcı, fakat sonuçsuz karşı ataklarla bu durumu telafi etmeye çalışmaktır. Fakat Darwinizm'in çöküşünün ilan edildiği 21. yüzyılda artık bunu yapabilmeleri imkansızdır.
13. BAV Mensupların Gelir Kaynağı ile İlgili Şaibe Oluşturmaya Yönelik Açıklamalarla İlgili Gerçekler:
Sayın Adnan Oktar ve BAV üyeleri hakkında senelerdir basın yayın organlarında 'kazanılan paraların kaynağı nedir?' şeklinde haberler yayınlanmaktadır. 2000 senesinden beri devam eden BAV davasında Sayın Adnan Oktar dahil olmak üzere tüm yargılananlar hakkında Maliye Bakanlığına bağlı Mali Suçları Araştırma Komisyonu (MASAK) detaylı araştırma yapmıştır. Tüm yargılananların iş yerleri, banka hesapları, muhasebe kayıtları tek tek incelenmiştir. MASAK'ın verdiği 3 AYRI RESMİ RAPOR İLE haksız kazanç iftirası DEVLETİN RESMİ RAPORLARI İLE KESİN BİR ŞEKİLDE ÇÜRÜTÜLMÜŞTÜR. (Aşağıdaki 27 Temmuz 2000 tarih ve GKR.2000.22.173/Müt-2 sayılı MASAK Raporu, 21 Aralık 2000 tarih ve GKR.2000-22/11 sayılı MASAK Raporu ve 16 Temmuz 2001 tarih ve GKR.2001-22-173/ Müt-1 sayılı MASAK raporları.)
ORTADA HAKSIZ BİR KAZANÇ YOKTUR. Sayın Adnan Oktar ve BAV üyeleri Allah'tan korkan, yetimin hakkını gözeten, HELAL KAZANÇ SAHİBİ KİŞİLERDİR. Henüz BAV davası başladığı dönemde bu iddiaların birer iftira olduğu MAHKEME'YE SUNULAN RESMİ RAPORLARLA ortaya çıktığı halde, Sayın Adnan Oktar'a karşı yürütülen psikolojik savaşın bir gereği olarak, bu taraflı haberler hiçbir somut delile dayanmadan gazetelerde, televizyonlarda ve internet sitelerinde yayınlanmaya devam etmektedir. Ancak Sayın Adnan Oktar'ın eserlerini büyük bir beğeni ile okuyan on binlerce insan, bu iftiralara itibar etmemektedirler. Sayın Adnan Oktar yürüttüğü değerli faaliyetlerini maddi hiçbir karşılık beklemeden, Allah'ın rızasını kazanmak, vatan ve millet sevgisi için yapmaktadır. Takdir edileceği gibi bir insanın hiç bir maddi karşılık beklemeden böylesine etkili bir faaliyet içinde olması söz konusu iddiaların birer iftira olduğunu belgelemektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder