Moleküler Saat Yanılgısı


Moleküler saat kullanılarak elde edilen veriler ve kurulan soy ağaçları fosil kayıtları ile büyük bir tutarsızlık gösterir...

UBA'nın evrim teorisine delil olarak gösterdiği konulardan bir diğeri de "moleküler saat" tezidir. (Bilim ve Yaratılışçılık, s. 19) Moleküler saat tezi 1970'lerin ortalarında ileri sürüldü. Bu tez, birbiriyle evrimsel akraba sayılan canlı türleri arasındaki genetik farklılığın, bu canlı türlerinin fosil kayıtlarından tespit edilen "ayrışma" süreleri ile kıyaslanmasıyla belirli bir "evrim hızı" hesaplanabileceğini varsayıyordu. Örneğin tüm memelilerin ortak bir atadan evrimleştiği varsayılırsa, at ile kangurunun ortak atasının 70 milyon yıl kadar önce yaşadığı varsayılıyor, sonra bu iki canlı arasındaki genetik farklılık 70 milyon yıla bölünerek zaman içindeki "evrimleşme hızı" tespit ediliyordu. 

Buna göre, bir genin veya bir proteinin ortalama evrimleşme hızı "moleküler saat" olarak adlandırılır. Evrimciler, moleküler saatin canlılar arasındaki evrimsel ilişkiyi ortaya koyduğunu, türlerin birbirlerinden ne zaman ayrılmaya başladıklarını ve tüm olayların gerçek zaman dizinlerini saptamada yardımcı olduğunu öne sürmektedirler. 

Ancak, ilk ortaya atıldığında evrimciler tarafından büyük bir heyecanla benimsenen ve Yaratılışçılara karşı büyük bir koz olarak görülen bu tezin, evrimcilerin elindeki tüm verilerle, özellikle moleküler evrim teorileri ve paleontolojik bulgular ile çeliştiği kısa süre içinde ortaya çıkmıştır. 

Moleküler saat kullanılarak elde edilen veriler ve kurulan soy ağaçları fosil kayıtları ile büyük bir tutarsızlık gösterir. Örneğin antropologlar, fosil kayıtlarına dayanarak maymun ve insan nesillerinin en az 15 milyon yıl önce birbirlerinden ayrıldıklarını öngörmektedirler, ancak "moleküler saat" tezi uyarınca bu ayrılmanın 5 ile 10 milyon yıl öncesi bir dönemde meydana gelmesi gerekmektedir. (Philip Johnson, Darwin on Trial, Intervarsity Press, 1993, s. 99)

Daha yakın dönemlerde, sadece anneden kız çocuğuna geçen mitokondriyal DNA üzerinde yapılan analizler sonucunda günümüz insanının 200.000 yıldan daha kısa bir süre önce Afrika'da yaşayan bir kadının torunları olduğu öne sürülmüştü. Ancak antropologlar bu sonucu kabul etmediler, çünkü bu durumda 200.000 yıldan daha yaşlı tüm Homo erectus ve sonrası fosilleri yok saymak durumunda kalacaklardı. (Philip Johnson, Darwin on Trial, s. 99)

Moleküler saat yönteminin güvenilir olmadığının en açık göstergelerinden biri ise, 1996 yılında Science dergisinde yayınlanan bir makalede aktarılmaktadır. Söz konusu makalede biyokimyacı Russell Doolittle ve ekibinin, moleküler saat yöntemi ile çekirdekli tek hücreli canlıların (ökaryotların) bakteri gibi çekirdeksiz canlılardan (prokaryotlardan) 2 milyar yıl önce ayrıldıklarını öne sürdüğü belirtilmektedir. Ancak evrimci mikrobiyolog Norman Pace ise farklı bir saat kullanarak aynı olayın 4 milyar yıl önce gerçekleştiğini öne sürmüştür. (Oysa yeryüzündeki yaşamın 3.7 milyar yıldan daha geriye gitmediği kabul edilmektedir.) Mikrofosil uzmanı William Schopf ise, her iki sonucu da reddetmiş ve en eski bakteri fosillerinin Doolitle'ın verdiği tarihten 1.5 milyar yıl önce bulunduğunu iddia etmiştir. Doolitle ise onun bu iddiasına karşı, bu fosillerin gerçek olup olmadıklarının şüpheli olduğunu belirtmiştir. (Science, Vol. 271, 26 Ocak 1996, s. 448, 470-477)  Görüldüğü gibi moleküler saat kullanılarak elde edilen veriler hem kendi içlerinde hem de fosil kayıtları ile açıkça çelişmektedirler. 

Biyokimyager Schwabe ve Warr da, yaptıkları relaxin (hamileliğin son günlerinde salgılanan bir hormon) analizlerinin "evrimsel saat modeli"ne uymadığını belirtmektedirler. (Schwabe & Warr, A Polyphyletic View of Evolution: The Genetic Potential Hypothesis, 27 Perspectives in Biology & Medicine 465, 471 (1984))

Araştırmacılar Vawter ve Brown tarafından yapılan DNA analizleri ise evrimcilerin beklentilerinin tamamen dışında sonuçlar vermiştir ve bu nedenle bu araştırmacılar moleküler saat hipotezinin tamamen terk edilmesi için çağrıda bulunmaktadırlar: 

Mitokondriyal DNA ve çekirdeğe ait DNA sapmalarının göreceli oranlarındaki uyuşmazlık, mitokondriyal DNA ve çekirdeğe ait DNA'nın ait oldukları genomların işlediği denetimler ve sınırlamaların birbirinden bağımsız olarak evrimleştiklerini ortaya koyar ve fosil tarihlendirmesinden bağımsız, DNA evriminin genelleştirilmiş moleküler saat hipotezinin, reddedilmesi adına sağlam bir delil sağlar. (Vawter & Brown, "Nuclear and Mitochondrial DNA Comparisons Reveal Extreme Rate Variation in the Molecular Clock", 234, Science 194, 1986.)

Moleküler saate göre elde edilen sonuçların güvenilir olmadığını, görüldüğü gibi evrimci araştırmacılar da kabul etmektedirler. 

Moleküler saat tezinin güvenilir bulunmamasının bir başka nedeni ise, canlı türlerinin birbirlerine moleküler açıdan uzaklıklarını ölçmek için kullanılan tekniklerin yetersiz olmasıdır. İsveç Doğa Tarihi Müzesi'nden Prof. Dr. James S. Farris bunu şöyle açıklar: 

Öyle görünüyorki çıkartılabilecek tek genel sonuç moleküler uzaklık verisinin analizi için kullanılan mevcut tekniklerin, hiçbir şeyinin tatmin edici olmadığıdır...

Bilinen genetik uzaklık ölçütlerinin hiçbiri mantıklı savunması yapılabilecek bir metod sağlayamaz ve elektroforetik verinin analiz edilmesi için tamamen farklı yaklaşımların benimsenmesi gerekli görülmektedir...(Farris, Distance Data in Phylogenetic Analysis, in Advances in Cladistics 3, 22, (V. Funk & D. Brooks editörler. 1981))

Farris'in söz konusu tekniklere getirdiği eleştiriler itibar görmektedir, çünkü moleküler uzaklığı ölçmek için en çok kullanılan tekniklerden birini kendisi geliştirmiştir. 

Münih Teknik Üniversitesi Mikrobiyoloji Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Siegfried Scherer ise moleküler saat tezinin geçersizliğini şöyle vurgular:

Genellikle deneysel biyolojide uygulanan kuvvetli talepler göz önüne alındığında, (moleküler saat) konseptinin neden bu kadar uzun bir süre varlığını devam ettirdiğini anlamak güçtür. Ne filogenetik ayırımların tarihinin saptanması için bir gereç ne de herhangi bir belirli filogenetik hipotez için güvenilir destekleyici bir delil olarak kullanılabilir... Protein dizilimleri konusunda güvenilir bir moleküler saat var olmamış görünmektedir... Moleküler saat hipotezinin reddedilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. (S. Scherer, "The Protein Molecular Clock: Time For A Reevaluation" in Evolutionary Biology, Vol. 24, edited by hecht, Wallace, and Macintyre, Plenum Press 1990, s. 102-103)

Kısacası, evrimcilerin "moleküler saat"i çalışmamaktadır. Denton'a göre moleküler saat kavramı "durumu kurtarmaya yönelik bir totolojiden" ibarettir. Denton, evrim teorisini bu konuda şöyle eleştirmektedir:

Evrimsel paradigmanın ön yargılı davranışı öylesine güçlüdür ki, ciddi bir yirminci yüzyıl bilimsel teorisinden çok orta çağa ait bir astroloji prensibine benzeyen bir düşünce, evrimsel biyologlar için bir gerçeklik haline gelmiştir. (Michael Denton. Evolution: A Theory in Crisis. London: Burnett Books, 1985, s. 306)

Her ne kadar moleküler saat kavramı, olağanüstü bilimsel ve teknik bir görünüm sunsa da, gerçekte Denton'ın da belirttiği gibi kısır döngü bir mantığın ürünüdür ve hiçbir şeyi açıklamaz. Çünkü moleküler saati kurabilmek için, önce canlıların ortak bir atadan türedikleri iddiasını kabul etmek gerekir. Evrimciler önce bu ön kabul ile moleküler saati kurmakta, sonra da UBA yazarlarının yaptıkları gibi bu saati ortak bir atadan türeyişin delili gibi göstermektedirler. Philip Johnson evrimcilerin bu son derece bilimsel (!) görünümlü ama gerçekte içi boş tez ile insanları nasıl etkilemeye çalıştıklarını şöyle açıklar:

Darwinciler düzenli olarak moleküler saat bulgularının "evrimin bir gerçek olduğunun" tartışılamaz kanıtı olduğundan bahsederler. Saat tam da bilim adamı olmayanların gözünü korkutacak türden bir şeydir: ürkütücü şekilde tekniktir, sihir gibi işler ve etkileyici şekilde kesin sayısal değerler verir. Darwin tarafından, hatta Neo-Darwinist sentezin kurucuları tarafından bile bilinmeyen bir bilim dalından gelmektedir ve bilim adamları, (moleküler saatin) onların bize bunca zamandır söylediklerini bağımsız bir şekilde onaylar nitelikte olduğunu söylemektedirler. (Philip Johnson, Darwin On Trial, s. 99)

Johnson'ın da belirttiği gibi, moleküler saat tezi ile ilgili insanlarda büyü etkisi yapan, karmaşık görünümlü hesaplar, insanların bu tezin olağanüstü gerçekleri açıklayan, bilimsel bir tez olduğuna inanmasını sağlar. Oysa, yukarıda da açıklandığı gibi, moleküler saat kavramı kısır döngü içindeki bir mantığın içine yerleştirilmiştir; evrim teorisine delil sağlamak gibi bir özelliği bulunmamaktadır. UBA yazarları, kitapçık boyunca sürdürdükleri "Belki inanırlar" mantığını bu bölümde de sürdürmüş, "sözde delilleri" art arda sıralamışlardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder