Nazizm'in Darwinist Kökenleri


Öjeni kuramını Almanya'da ilk benimseyen ve yayan kişi ise, evrimci biyolog Ernst Haeckel oldu. Haeckel, Darwin'in yakın bir dostu ve destekçisiydi...

Nazilerin dünya görüşünü ortaya koyan bir diğer önemli husus, Darwin'in evrim teorisini kendilerine fikri temel kabul etmeleridir. 

Charles Darwin teorisini ortaya atarken, doğada daimi bir yaşam mücadelesi olduğunu, bu mücadelenin bazı "ırkları" kayırdığını, bazı ırkların ise mücadeleyi kaybederek "elenmeye" mahkum olduklarını iddia etmişti. Bu görüşler tahmin edilebileceği gibi, kısa sürede ırkçılığın bilimsel temeli haline geldi. Oxford, Stanford, Harvard gibi üniversitelerde yıllarca tarih profesörlüğü yapmış olan James Joll, halen üniversitelerde ders kitabı olarak okutulan Europe Since 1870 (1870'den Bu Yana Avrupa) isimli kaynak kitabında, Darwinizm ile ırkçılık arasındaki ideolojik ilişkiyi şöyle anlatır:

İngiliz doğa bilimci Charles Darwin, 1859'da yayınlanan Türlerin Kökeni, onu 1871'de takip eden İnsanın Türeyişi adlı kitaplarıyla büyük bir tartışma başlatmış ve Avrupa düşüncesinin farklı dallarını aynı anda etkilemiştir. Darwin'in fikirleri ve onun İngiliz felsefeci Herbert Spencer gibi bazı çağdaşlarının düşünceleri, çok hızlı bir biçimde bilim dışındaki alanlara da uygulanmıştır. Darwinizm'in toplumsal gelişmeye en çok uygulanabilir olan yönü ise, dünyada doğal kaynakların besleyemeyeceği bir nüfus fazlası bulunduğu ve bunun için her zaman güçlülerin veya "uygunların" galip çıkacağı daimi bir yaşam mücadelesi gerektiği yönündeki inançtır. Bazı sosyal bilimciler için, bu noktadan hareketle, en "uygun" kavramına ahlaki bir mana katmak ve dolayısıyla yaşam mücadelesinde üstün gelen türlerin veya ırkların ahlaken üstün olduklarını savunmak çok kolay olmuştur. 

Dolayısıyla doğal seleksiyon doktrini, kolaylıkla Fransız yazar Arthur Gobineau tarafından geliştirilen bir başka fikir ekolüyle de birleşmiştir. Gobineau, 1853 yılında İnsan Irklarının Eşitsizliği Üzerine Bir Makale adlı çalışmayı yayınlayan kişidir. Gobineau gelişmedeki en önemli etkenin ırk olduğunu savunmuş ve diğerlerine üstünlük sağlayan ırkların, kendi ırksal saflıklarını en iyi koruyabilenler olduğunu ileri sürmüştür. Gobineau'ya göre, tarihteki bu yaşam mücadelesinde en üstün gelen ırk, Aryan ırkı olmuştur.

Bu fikirleri bir aşama daha ileri götüren kişi ise, İngiliz yazar Houston Stewart Chamberlain'dir. Hitler yazara (Chamberlain'e) o kadar hayranlık beslemiştir ki, onu 1927 yılında ölüm döşeğinde ziyarete gelmiştir. (James Joll, Europe Since 1870: An International History, Penguin Books, Middlesex, 1990, s. 102-103. )

Hitler'in Darwin'in fikirlerine olan bağlılığı, kitabı Kavgam'ın isminde dahi ortaya çıkmaktadır: Nazi liderinin kastettiği "kavga", Darwin'in ortaya attığı "yaşam mücadelesi"dir. 

Hitler'in ve dolayısıyla Nazilerin Darwinizm'e olan ideolojik bağlılıkları, iktidara geldiklerinde uyguladıkları politikalarla somut bir biçimde ortaya çıkmıştır. Nazilerin ırk konusunda uyguladıkları politika "öjeni" olarak bilinmektedir ve evrim teorisinin topluma uyarlanmasından ibarettir. 

Öjeni, sakat ve hasta insanların ayıklanması ve sağlıklı bireylerin çoğaltılması yoluyla bir insan ırkının "ıslah edilmesi" anlamına gelir. Öjeni teorisine göre, nasıl sağlıklı hayvanlar birbirleriyle çiftleştirilerek iyi hayvan cinsleri oluşturuluyorsa, bir insan ırkı da ıslah edilebilir. 

Öjeni kuramını ortaya atan kişiler, Charles Darwin'in kuzeni Francis Galton ve oğlu Leonard Darwin'di. Öjeni kuramını Almanya'da ilk benimseyen ve yayan kişi ise, evrimci biyolog Ernst Haeckel oldu. Haeckel, Darwin'in yakın bir dostu ve destekçisiydi. Yeni doğan sakat bebeklerin zaman geçirilmeden öldürülmesini, böylece toplumun evriminin hızlandırılmasını önermişti. Daha da ileri gitmiş ve cüzzamlıların, kanserlilerin ve akıl hastalarının da acımasız bir biçimde öldürülmeleri gerektiğini, yoksa bu kişilerin topluma yük olacaklarını ve evrimi yavaşlatacaklarını savunmuştu. 

Haeckel 1919 yılında öldü. Ama fikirleri Nazilere miras kaldı. Hitler iktidara geldikten kısa bir süre sonra, resmi bir öjeni politikası başlattı. Hitler'in Kavgam adlı kitabındaki şu cümleleri bu yeni politikayı özetliyordu: 

"Devlet için, zihin ve beden eğitiminin önemli bir yeri vardır, ancak insan seçimi de en az bunun kadar önemlidir. Devletin, genetik olarak hastalıklı veya alenen hasta olan bireylerin üreme için uygun olmadıklarını deklare etme sorumluluğu vardır... Ve bu sorumluluğu hiçbir anlayış göstermeden ve başkalarının da anlamalarını beklemeden acımasızca uygulamalıdır... 600 yıllık bir zaman dilimi boyunca vücudu sakat olan veya fiziksel olarak hasta olan kimselerin üremesini durdurmak... insan sağlığında bugün elde edilemeyen bir gelişim sağlayacaktır. Eğer ırkın en sağlıklı olan üyeleri planlı birşekilde ürerlerse, sonuçta bugün hala taşıdığımız hem ruhsal hem de bedensel açıdan bozuk tohumların olmadığı... bir ırk oluşacaktır." (Adolf Hitler, Mein Kampf, München: Verlag Franz Eher Nachfolger, 1993, s. 44, 447-448. )

Hitler'in bu ideolojisi gereğince, Naziler, Alman toplumu içindeki akıl hastalarını, sakatları, doğuştan körleri ve kalıtsal hastalıklara sahip olanları, özel "sterilizasyon merkezleri"nde topladılar. 1933 yılında çıkartılan bir yasa ile 350 bin akıl hastası, 30 bin çingene ve yüzlerce zenci çocuk, hadım etme, x ışınları, enjeksiyon, genital bölgeye elektrik verilmesi gibi yöntemlerle kısırlaştırıldılar. Bir Nazi subayı, "Nasyonal sosyalizm uygulamalı biyolojiden başka bir şey değildir." diyordu. (Henry Morris, The Long War Against God, s. 78; Francis Schaeffer, How Shall We Then Live?, New Jersey, Revell Books, Old Tappan, 1976, s. 151. )


Nazilerin "uygulamalı biyoloji" sandıkları şey, aslında biyolojinin temel yasalarına aykırı olan Darwin'in evrim teorisiydi. Bugün gerek öjeni kuramının gerekse diğer Darwinist iddiaların bilimsel bir temeli olmadığı açıkça ortaya çıkmıştır. 

Son olarak, Nazilerin evrim teorisine olan bağlılıklarının, ırk politikalarının yanında, dine olan düşmanlıklarıyla da ilgili olduğunu belirtmek gerekir. Önceki sayfalarda belirttiğimiz gibi, Naziler İlahi dinlere şiddetle düşman olan, bunların yerine putperest inançlar yerleştirmeyi hedefleyen bir kadroydu. Dine düşman olan bir kadronun din aleyhtarı telkin ve propaganda uygulaması gerekiyordu ki, bunun en etkili yönteminin Darwinizm olduğunu fark etmekte gecikmediler. Daniel Gasman, The Scientific Origins of National Socialism (Nazizm'in Bilimsel Kökenleri) adlı kitabında "Hitler biyolojik evrim düşüncesinin geleneksel dine karşı kullanılacak en güçlü silah olduğuna inanıyordu" derken bunu ifade eder. (Daniel Gasman, Thes Scientific Origins of National Socialism: Social Darwinism in Ernst Haeckel and the German Monist League, New York: American Elsevier Press, 1971, s. 168). )

Nazilerin zalim ve acımasız karakterinin altında yatan temel neden de, söz konusu din aleyhtarı ve Darwinist ideolojileridir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder