Darwinist zihniyetin neden olduğu derin tahribatın izleri hemen fark edilebilir...
Günümüzde dünya çapında özellikle gençler arasında ve toplumların belirli kesimlerinde, giderek sınırı daha da aşan, ahlaki değerleri göz ardı eden bir anlayışın yaygınlaşması, insanların Darwinist telkinler sonucu din ahlakından uzaklaşmalarının bir sonucudur. Kendilerini başıboş bırakılmış gören ve kimseye hesap vermeyeceklerini zanneden insanlar, her geçen gün daha da dejenere bir yapı göstermektedirler.
Nitekim dikkatli bir gözle incelendiğinde, Darwinist zihniyetin neden olduğu derin tahribatın izleri hemen fark edilebilir. İnsanların, yardımlaşma, fedakarlık, saygı ve sevgi bağları olmadan, birbirlerinden kopuk yaşamalarının, sözde ilerlemenin ve uygarlaşmanın bir sonucu olduğu toplumlara telkin edilmektedir. Daha fazla üretim ve gelişme için böyle bir sonuca katlanılması gerektiği yalanı sık sık tekrarlanmaktadır. Gerçekte ise bu, gelişmenin ve uygarlığın değil, insanların kendilerini "hayvan seviyesi"ne getirmelerinin bir sonucudur. Oysa insan, Allah'ın akıl, bilinç, vicdan ve ruh sahibi olarak yarattığı, tüm diğer canlılardan bu özellikleri ile tamamen ayrılan bir varlıktır. Ancak Darwinist-materyalist ahlakın büyüsü altındaki bazı insanlar bu özelliklerini unuturlar ve çoğu zaman hayvanlarda dahi görülmeyecek basitliklere, ahlaksızlıklara, vicdansızlıklara ve şuursuzluklara tenezzül ederler. Sonra da "Bizim soyumuz zaten hayvan, bunlar da onlardan kalan genetik miras" diyerek, kendi iradesizliklerine ve şuursuzluklarına sözde bilimsel bir zemin hazırlarlar.
Burada şu gerçeği hatırlatmak gerekir: Bazı kimseler, insanların kendi koydukları kurallarla da ahlaki değerlerin korunabileceğini, toplumsal düzenin sağlanabileceğini düşünebilirler. Ancak bu tespit kısmen doğrudur. Elbette, toplum düzenini sağlayan kanunlar ve kurallar olması şarttır. Ve bu kurallar, ahlaki değerlerin muhafaza edilmesinde yardımcı olurlar. Ancak bu kurallara tam anlamıyla uyulması, düzenin herkesin razı ve rahat olacağı şekilde korunması ancak Allah'a ve ahiret gününe imanın getirdiği güzel ahlakla mümkündür.
Bu nedenle geniş bir kültürel faaliyet yürütülerek insanların inançları güçlendirilmelidir. Bilimsel bulguların yaratılış gerçeğini gösterdiği son teknolojik imkanlar kullanılarak insanlara ulaştırılmalıdır. Allah’ın yaratılış sanatını gören insanlar elbette ki, kendilerini Cenab-ı Hakk’a karşı sorumlu hissedecekler ve O’nun kendileri için seçip beğendiği güzel ahlakı yaşayacaklardır.
Böyle insanların oluşturduğu toplumlar da Allah’ın izniyle birlik ve beraberlik içinde, güçlü, modern, hoşgörülü olacaktır. Gerçek anlamda, bilimin ve sanatın gelişmesi, insana verilen değerin artması, eğitim ve sağlık hizmetlerinin son derece yaygınlaştırılması, kalitenin ve yaşam standartlarının artması yine böyle toplumlarda mümkün olabilecektir.
Nitekim dikkatli bir gözle incelendiğinde, Darwinist zihniyetin neden olduğu derin tahribatın izleri hemen fark edilebilir. İnsanların, yardımlaşma, fedakarlık, saygı ve sevgi bağları olmadan, birbirlerinden kopuk yaşamalarının, sözde ilerlemenin ve uygarlaşmanın bir sonucu olduğu toplumlara telkin edilmektedir. Daha fazla üretim ve gelişme için böyle bir sonuca katlanılması gerektiği yalanı sık sık tekrarlanmaktadır. Gerçekte ise bu, gelişmenin ve uygarlığın değil, insanların kendilerini "hayvan seviyesi"ne getirmelerinin bir sonucudur. Oysa insan, Allah'ın akıl, bilinç, vicdan ve ruh sahibi olarak yarattığı, tüm diğer canlılardan bu özellikleri ile tamamen ayrılan bir varlıktır. Ancak Darwinist-materyalist ahlakın büyüsü altındaki bazı insanlar bu özelliklerini unuturlar ve çoğu zaman hayvanlarda dahi görülmeyecek basitliklere, ahlaksızlıklara, vicdansızlıklara ve şuursuzluklara tenezzül ederler. Sonra da "Bizim soyumuz zaten hayvan, bunlar da onlardan kalan genetik miras" diyerek, kendi iradesizliklerine ve şuursuzluklarına sözde bilimsel bir zemin hazırlarlar.
Burada şu gerçeği hatırlatmak gerekir: Bazı kimseler, insanların kendi koydukları kurallarla da ahlaki değerlerin korunabileceğini, toplumsal düzenin sağlanabileceğini düşünebilirler. Ancak bu tespit kısmen doğrudur. Elbette, toplum düzenini sağlayan kanunlar ve kurallar olması şarttır. Ve bu kurallar, ahlaki değerlerin muhafaza edilmesinde yardımcı olurlar. Ancak bu kurallara tam anlamıyla uyulması, düzenin herkesin razı ve rahat olacağı şekilde korunması ancak Allah'a ve ahiret gününe imanın getirdiği güzel ahlakla mümkündür.
Bu nedenle geniş bir kültürel faaliyet yürütülerek insanların inançları güçlendirilmelidir. Bilimsel bulguların yaratılış gerçeğini gösterdiği son teknolojik imkanlar kullanılarak insanlara ulaştırılmalıdır. Allah’ın yaratılış sanatını gören insanlar elbette ki, kendilerini Cenab-ı Hakk’a karşı sorumlu hissedecekler ve O’nun kendileri için seçip beğendiği güzel ahlakı yaşayacaklardır.
Böyle insanların oluşturduğu toplumlar da Allah’ın izniyle birlik ve beraberlik içinde, güçlü, modern, hoşgörülü olacaktır. Gerçek anlamda, bilimin ve sanatın gelişmesi, insana verilen değerin artması, eğitim ve sağlık hizmetlerinin son derece yaygınlaştırılması, kalitenin ve yaşam standartlarının artması yine böyle toplumlarda mümkün olabilecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder