Hücrelerde hızlı ve kusursuz veri transferini mümkün kılan sistemler her an işler durumdadır...
Çevrenizdeki insanlara içinde bulunduğumuz çağın en önemli iletişim olayının ne olduğunu sorsanız verilen yanıtlar arasında ilk sırayı kuvvetli bir ihtimalle "internet" alırdı. Bu yanıtı verenlere neden böyle düşündüklerine dair ikinci bir soru yöneltin: Size internet teknolojisinin küçük bir zaman diliminde büyük oranlarda bilgiyi dünyanın bir ucundan diğer ucuna transfer etmeye olanak sağladığını söyleyeceklerdir. Kimileri bunun haberleşmede bir devrim olduğunu kimileri de hayret verici bir gelişme olduğunu belirtecektir. Elbette internet teknolojisi insanlık tarihinin en önemli gelişmelerinden birisidir. Ancak şurası da bir gerçektir ki internet vasıtası ile sağlanan bilgi transferinin hız ve kapasitesi hücreler arasındaki bilgi transferi ile karşılaştırıldığında oldukça düşük kalır.
Özellikle beyindeki nöronlar yani sinir hücreleri veya göz hücreleri gerek sürat gerek kapasite açısından insanoğlunun bildiği en hızlı bilgi transferi kapasitesine sahiptir.
Söz konusu hücrelerde hızlı ve kusursuz veri transferini mümkün kılan sistemler her an işler durumdadır. Sinir hücrelerinin haberleşme ağı üzerine yapılan son bilimsel araştırmalar göstermiştir ki bazı proteinler "inanılmayacak kadar çok sayıda bağlantı modülüne" sahiptir. Bu proteinler bu sayede haberci protein gruplarını sürekli olarak birarada tutabilmektedir. Sinir hücrelerindeki son derece hızlı iletişim de işte bu özel tasarımdan kaynaklanmaktadır.
PSD-95 Haberci Proteini
Hücreler dünyasının iletişim mekanizmasında yer alan özel proteinlere PSD-95'i örnek olarak verebiliriz. Bu haberci proteinin özellikle öğrenme işlemiyle ilgili nöronlarda faal olduğu düşünülmektedir.
PSD-95 proteininin bağlantı modüllerinin üç tanesi PDZ modülüdür. Bunlardan birincisi reseptörün sitoplazma içindeki kuyruğuna bağlanır ikincisi hücre zarının iyon kanalını kontrol eder üçüncüsü de sitoplazmadaki haberci proteinleri yakalar. Diğer bir ifadeyle PSD-95 proteininin yapısındaki bağlantı modülleri ona birçok haberleşme unsurunu aynı anda koordine etme imkanı sağlar.
Bu harika haberleşme sistemleri sadece sinir hücreleriyle sınırlı değildir. Gözlerimizde de benzer sistemler bulunur. Hemen hatırlatalım ki elinizdeki bu kitabı okumanız önemli ölçüde göz hücrelerinizdeki hızlı haberleşme sisteminden kaynaklanmaktadır. Böylesi bir sürat olmasaydı belki de bu satırlara baktığınız anda birkaç sayfa önce okuduklarınızı algılıyor olacaktınız.
Sözü edilen muhteşem mekanizmalar hayvanların gözlerinde de bulunmaktadır. Meyve sineği üzerinde yapılan çalışmalar bu canlının çok sayıdaki küçük gözden oluşan göz modelinde de özel haberleşme modüllerinin varlığını ortaya çıkarmıştır.
Sonuç olarak buraya kadar anlatılan gerçekleri göz önüne alalım ve kendi kendimize şu soruları soralım: Nasıl olmuş da proteinler böylesine akılcı ve özel iletişim sistemlerini kurmuşlardır? Nasıl olmuş da proteinler 100 trilyon hücrenin farklı ihtiyaçlarına anında cevap verecek haberleşme ağlarını inşa etmişlerdir? Ve yine nasıl olmuş da tasarım harikası modüler sistemleri kendi aralarında anlaşarak dizayn etmişlerdir?…
Bu soruların cevabını teknolojik gelişmelerden bir örnekle birlikte verelim:
Hücreler dünyasındaki modüler sistemlere en yakın örnek olarak halen yapımı devam eden Uluslararası Uzay İstasyonu'nu verebiliriz. Bu istasyon insanlık tarihinin en büyük mühendislik başarılarından birisi olarak kabul edilmektedir ve modüler sisteme göre yapılmaktadır. Hiç kimse bu uzay istasyonunun atomların moleküllerin rüzgarların yıldırımların güneş enerjisinin bir araya gelmesiyle tesadüfen ortaya çıktığını iddia edemez. Gerçek olan şudur ki bu uzay aracı dünyanın değişik ülkelerinden birçok bilim adamının uzun yıllara dayanan bilgi birikiminin ve çok detaylı mühendislik hesaplarının sonucunda inşa edilmektedir.
Bu durumda hücrenin içinde görev yapan ve bilim adamlarının tam olarak sırlarını çözemedikleri ileri bir teknolojiye sahip olan haberleşme modüllerinin bir yaratıcısı olduğu kesindir. Haberci proteinleri de ve bunlardan oluşan harika iletişim sistemlerini de "herşeyi yaratan" (Enam Suresi 101) ve "her işi evirip düzene koyan" (Secde Suresi 5) Allah yaratmış ve kusursuz bir şekilde düzenlemiştir.
Haberci bir molekül hücreye ulaştığı zaman hücre zarında bulunan antene bağlanır. Bu bağlanma sırasında taşıdığı mesajı antene aktarır. Antenden aldığı mesajı hücrenin iç bölümünde bulunan kuyruğuna iletir. Bunun üzerine başlangıçta tek başına duran antenler ikili gruplar halinde biraraya gelirler. Gövde bölümündeki enzimlerin kuyruk bölümüne fosfat eklemeleriyle kuyruk bölümünün şekli değişir. Bu işlemler hücre içinde bulunan haberleşme modüllerine bir çağrı niteliğindedir.
Özellikle beyindeki nöronlar yani sinir hücreleri veya göz hücreleri gerek sürat gerek kapasite açısından insanoğlunun bildiği en hızlı bilgi transferi kapasitesine sahiptir.
Söz konusu hücrelerde hızlı ve kusursuz veri transferini mümkün kılan sistemler her an işler durumdadır. Sinir hücrelerinin haberleşme ağı üzerine yapılan son bilimsel araştırmalar göstermiştir ki bazı proteinler "inanılmayacak kadar çok sayıda bağlantı modülüne" sahiptir. Bu proteinler bu sayede haberci protein gruplarını sürekli olarak birarada tutabilmektedir. Sinir hücrelerindeki son derece hızlı iletişim de işte bu özel tasarımdan kaynaklanmaktadır.
PSD-95 Haberci Proteini
Hücreler dünyasının iletişim mekanizmasında yer alan özel proteinlere PSD-95'i örnek olarak verebiliriz. Bu haberci proteinin özellikle öğrenme işlemiyle ilgili nöronlarda faal olduğu düşünülmektedir.
PSD-95 proteininin bağlantı modüllerinin üç tanesi PDZ modülüdür. Bunlardan birincisi reseptörün sitoplazma içindeki kuyruğuna bağlanır ikincisi hücre zarının iyon kanalını kontrol eder üçüncüsü de sitoplazmadaki haberci proteinleri yakalar. Diğer bir ifadeyle PSD-95 proteininin yapısındaki bağlantı modülleri ona birçok haberleşme unsurunu aynı anda koordine etme imkanı sağlar.
Bu harika haberleşme sistemleri sadece sinir hücreleriyle sınırlı değildir. Gözlerimizde de benzer sistemler bulunur. Hemen hatırlatalım ki elinizdeki bu kitabı okumanız önemli ölçüde göz hücrelerinizdeki hızlı haberleşme sisteminden kaynaklanmaktadır. Böylesi bir sürat olmasaydı belki de bu satırlara baktığınız anda birkaç sayfa önce okuduklarınızı algılıyor olacaktınız.
Sözü edilen muhteşem mekanizmalar hayvanların gözlerinde de bulunmaktadır. Meyve sineği üzerinde yapılan çalışmalar bu canlının çok sayıdaki küçük gözden oluşan göz modelinde de özel haberleşme modüllerinin varlığını ortaya çıkarmıştır.
Sonuç olarak buraya kadar anlatılan gerçekleri göz önüne alalım ve kendi kendimize şu soruları soralım: Nasıl olmuş da proteinler böylesine akılcı ve özel iletişim sistemlerini kurmuşlardır? Nasıl olmuş da proteinler 100 trilyon hücrenin farklı ihtiyaçlarına anında cevap verecek haberleşme ağlarını inşa etmişlerdir? Ve yine nasıl olmuş da tasarım harikası modüler sistemleri kendi aralarında anlaşarak dizayn etmişlerdir?…
Bu soruların cevabını teknolojik gelişmelerden bir örnekle birlikte verelim:
Hücreler dünyasındaki modüler sistemlere en yakın örnek olarak halen yapımı devam eden Uluslararası Uzay İstasyonu'nu verebiliriz. Bu istasyon insanlık tarihinin en büyük mühendislik başarılarından birisi olarak kabul edilmektedir ve modüler sisteme göre yapılmaktadır. Hiç kimse bu uzay istasyonunun atomların moleküllerin rüzgarların yıldırımların güneş enerjisinin bir araya gelmesiyle tesadüfen ortaya çıktığını iddia edemez. Gerçek olan şudur ki bu uzay aracı dünyanın değişik ülkelerinden birçok bilim adamının uzun yıllara dayanan bilgi birikiminin ve çok detaylı mühendislik hesaplarının sonucunda inşa edilmektedir.
Bu durumda hücrenin içinde görev yapan ve bilim adamlarının tam olarak sırlarını çözemedikleri ileri bir teknolojiye sahip olan haberleşme modüllerinin bir yaratıcısı olduğu kesindir. Haberci proteinleri de ve bunlardan oluşan harika iletişim sistemlerini de "herşeyi yaratan" (Enam Suresi 101) ve "her işi evirip düzene koyan" (Secde Suresi 5) Allah yaratmış ve kusursuz bir şekilde düzenlemiştir.
Haberci bir molekül hücreye ulaştığı zaman hücre zarında bulunan antene bağlanır. Bu bağlanma sırasında taşıdığı mesajı antene aktarır. Antenden aldığı mesajı hücrenin iç bölümünde bulunan kuyruğuna iletir. Bunun üzerine başlangıçta tek başına duran antenler ikili gruplar halinde biraraya gelirler. Gövde bölümündeki enzimlerin kuyruk bölümüne fosfat eklemeleriyle kuyruk bölümünün şekli değişir. Bu işlemler hücre içinde bulunan haberleşme modüllerine bir çağrı niteliğindedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder