Sanayi Devrimi kelebekleri hikayesi gibi bilimsel delillerle açıkça çelişen bir hikayeye, Darwinizm'e bağlılık uğruna inanılmaya devam edilmektedir...
Darwinizm'in temelinde doğal seleksiyon kavramı yatar. Charles Darwin'in teorisini açıkladığı kitabının başlığında bile vurgulanan iddia budur: "Türlerin Kökeni, Doğal Seleksiyon Yoluyla". Darwin'den bu yana, evrimcilerin en büyük çabası işte bu iddiayı delillendirmek olmuştur.
Darwinizm'in önde gelen sözcülerinden dil bilimci Steven Pinker, doğal seleksiyonun evrimciler açısından taşıdığı anlamı şu sözlerle dile getirir: "Hiçbir delil olmasa bile, alternatif olmadığı için, bu gezegendeki hayatın açıklaması olarak doğal seleksiyonu hemen hemen kabul etmeliyiz." (Steven Pinker, How the Mind Works, Penguin: London, 1998, s. 162-163.)
Pinker, Zihin Nasıl Çalışır? adlı kitabında, doğal seleksiyonla evrimleşmenin ilk örneği olarak da kelebeklerdeki melanizm hikayesini gösterir. Oysa bu, buraya kadar anlattığımız gibi, bilimsel değeri olmayan bir hikayeden başka bir şey değildir. Ancak evrimciler, doğruluğuna dair bir bilgi yok iken, Pinker'ın yaptığı gibi evrimi doğru varsaymakta ve herşeyi bu kabule uydurmaya çalışmaktadırlar. Durum böyle olunca da, Sanayi Devrimi kelebekleri hikayesi gibi bilimsel delillerle açıkça çelişen bir hikayeye, Darwinizm'e bağlılık uğruna inanılmaya devam edilmektedir.
Söz konusu hikayenin doğru varsayılmış bir inanç olduğuna, Amerikalı biyolog Dr. Jonathan Wells şöyle dikkat çekmektedir:
"... Bir parça dürüst olan hiçbir bilim adamı karabiberli kelebekler efsanesini "doğal seleksiyonun temel bir örneği" olarak göstermeyecektir. Delil olmadan, karabiberli kelebeklerdeki melanizmin doğal seleksiyondan kaynaklandığı iddiası, bir inanç ifadesidir, bilimsel bir çıkarım değildir." (Jonathan Wells, "Significance of the Peppered Moth Argument", Access Research Network, 2000, http://ğ.arn.org/docs/wells/jw_significancepm.htm.)
Wells, Evrimin İkonları adlı kitabında, söz konusu hikayeye özel bir yer ayırmış ve vardığı sonucu şöyle açıklamıştır:
"1986'da evrimci Biyolog John Endler, şimdi alanında bir klasik olarak kabul edilen, Doğal Hayattaki Doğal Seleksiyon adlı bir kitap yazdı. O zamanlar, Endler karabiberli kelebek hikayesinde ortaya çıkarılan problemlerin farkında değildi; bu yüzden onu, doğal seleksiyonun nedeninin bilindiği birkaç vakadan biri olarak listeye yazdı. Fakat "doğal seleksiyon konusundaki hızlı ve gelişigüzel araştırmaların vaktinin geçtiğini" de ifade etti. Çoğu araştırmacı "sadece doğal seleksiyonun gerçekleştiğini göstermekle tatmin olduğu" halde, Endler, "bu, bir kimyasal reaksiyonu göstermeye ve sonra onun nedenleri ve mekanizmalarını araştırmamaya eşdeğerdir. Doğal seleksiyonun, nedenleri ve mekanizmalarının bilgisinden yoksun sağlam bir gösterimi simyadan farklı değildir" şeklinde yazdı... Kettlewell'in doğal seleksiyon için delili hatalıdır ve değişimin gerçek nedenleri varsayıma dayalı kalmaktadır. Doğal seleksiyonun bilimsel bir gösterimi olarak -"Darwin'in kayıp delili" olarak- karabiberli kelebeklerdeki endüstri melanizmi simyadan farklı değildir." (Jonathan Wells, Icons of Evolution, Regnery Publishing Inc., 2000, s. 155. (John Endler, Natural Selection in the Wild, Princeton, NJ: Princeton University Press, 1986, s.164))
Ortaçağ'da simyacılar bakırı çeşitli madenlerle karıştırıyorlar ve deneme yanılma yöntemiyle bakırı altına dönüştürebileceklerine inanıyorlardı. Ancak bilim, ne kadar deneme yaparlarsa yapsınlar simyacıların başarısız olacağını, bunun bir hayal olduğunu açıkça ortaya koydu. Doğal seleksiyon ve mutasyon mekanizmaları ile türlerin kökenini açıklamaya çalışan evrimciler de, simyacıların akıbetine uğramaktadırlar. Bilimsel bulgular Darwinistlerin beklentilerini boşa çıkarmakta ve delillerinin geçersizliğini kanıtlamaktadır. Evrimci varsayımların aksine, bu mekanizmalar bir türü başka bir türe dönüştürme gibi özelliklere sahip değildir. Her fırsatta doğal seleksiyonla evrimleşme tezine örnek olarak verilen Sanayi Devrimi kelebekleri hikayesi de unutulmayacak evrimci yanılgılardan biri olmuştur.
Kelebek Her Zaman Kelebek Olarak Kalmıştır
Kettlewell'in hikayesini kabul etsek bile, varılan sonuç yalnızca şudur: Sanayi Devriminden yıllarca önce, İngiltere'de, Biston betularia türü kelebeklerin içinde koyu renkli formlar zaten mevcuttu; açık renkli bireyler popülasyonun çoğunluğunu oluşturmakta, koyu renkliler ise azınlıkta kalmaktaydı. Sanayi Devrimiyle birlikte artan hava kirliliği sonucunda, bu durum tersine döndü ve koyu renkli formlar bu canlı topluluğunun çoğunluğunu teşkil etti. 1950'li yıllarda, çevre kirliliğini önleyici yasaların yürürlüğe girmesinin ve kirliliğin azalmasının ardından oranlar yine değişti; açık renkli bireyler, Sanayi Devrimi öncesinde olduğu gibi, kelebek popülasyonunda çoğunluk kazandı.
Açıkça anlaşılmaktadır ki değişiklik, kelebeğin renginde değil sayısındadır ve bu durum hiçbir zaman evrime delil olarak öne sürülemez. Açık ve koyu renklerdeki çeşitli Biston betularia kelebekleri, gözlemler başladığından bu yana, yaklaşık iki yüzyıldır vardır. Farklı renklerdeki kelebek bireyleri kendi aralarında çiftleşmektedir. Bu kelebek popülasyonunun gen havuzu, başından itibaren çeşitli renklere ait gen bileşimlerini içermektedir. Yani, Endüstri Devrimi ile başlayan olaylar sonucunda gen bilgisi gelişmemiş ve yeni genler ortaya çıkmamıştır. Biston betularia türü kelebek her dönemde aynı tür olarak kalmaktadır, bir türün başka bir türe değişimi gibi bir şey söz konusu değildir.
Şüphesiz sözü edilen durumda, evrimleşme örneği olarak tanımlanabilecek bir olay yoktur. Darwinizm'in bazı savunucuları da zaten bu apaçık gerçeği kabul etmektedirler. Örneğin tanınmış İngiliz Biyolog ve evrimci Harrison Matthews, Darwin'in Türlerin Kökeni kitabının 1971 baskısında yazdığı önsözde, bu konuda şunları söyler:
"... (Kelebek) deneyleri gelişme halindeki evrimi kanıtlamaz, çünkü açık, orta veya koyu renkli formların popülasyon içindeki yoğunluğu değişmekle beraber, bütün kelebekler baştan sona Biston betularia olarak kalmaktadır." (L. Harrison Matthews, "Darwin'in Türlerin Kökeni kitabının 1971 baskısında yazdığı önsözde", J.M. Detn & Sons Ltd, London, s. xi.)
Kısacası, söz konusu kelebek türünün farklı renkleri, bir genetik varyasyon örneğidir. Değişen çevre koşulları, kelebeklerde yeni genetik bilgi ve yeni özellikler ortaya çıkarmamıştır. Açık renkli kelebeklerin temiz çevrelere, koyu renklilerin ise kirliliğin yoğun olduğu ortamlara daha iyi uyum sağladıkları bir gerçektir. Ama bunun doğal seleksiyondan kaynaklandığı bugüne kadar bilimsel olarak kanıtlanamamıştır.
Kaldı ki kelebeklerdeki melanizmin herhangi bir nedenden dolayı doğal seleksiyona bağlı olduğu kanıtlansa da, bu hiçbir şeyi değiştirmez. Zira doğal seleksiyon sadece bir popülasyon içindeki sakat, zayıf ya da çevre şartlarına uymayan bireyleri ayıklar; yeni canlı türleri ya da yeni organlar ortaya çıkaramaz. Yani doğal seleksiyonun evrimleştirici bir gücü yoktur. (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Hayatın Gerçek Kökeni, Vural yayıncılık, İstanbul, 2000.)
Varyasyon ve doğal seleksiyon olguları, Darwin'in düşündüğü tarzda evrimi açıklamaktan çok, yaratılışın öngördüğü ve işlemekte olan bir korunma prensibine harikulade bir örnek olmaktadır. Allah her çeşit canlıyı, varlığını sürdüreceği sistem ile yaratmıştır. Organizmanın genetik sistemi, özelliklerini (belirli sınırlarda) çevredeki değişmelere göre ayarlama fonksiyonuna da sahip olabilmektedir. Aksi takdirde, iklim, besin kaynağı gibi faktörlerdeki küçük bir değişme o canlının sonu olabilir.
Darwinizm'in önde gelen sözcülerinden dil bilimci Steven Pinker, doğal seleksiyonun evrimciler açısından taşıdığı anlamı şu sözlerle dile getirir: "Hiçbir delil olmasa bile, alternatif olmadığı için, bu gezegendeki hayatın açıklaması olarak doğal seleksiyonu hemen hemen kabul etmeliyiz." (Steven Pinker, How the Mind Works, Penguin: London, 1998, s. 162-163.)
Pinker, Zihin Nasıl Çalışır? adlı kitabında, doğal seleksiyonla evrimleşmenin ilk örneği olarak da kelebeklerdeki melanizm hikayesini gösterir. Oysa bu, buraya kadar anlattığımız gibi, bilimsel değeri olmayan bir hikayeden başka bir şey değildir. Ancak evrimciler, doğruluğuna dair bir bilgi yok iken, Pinker'ın yaptığı gibi evrimi doğru varsaymakta ve herşeyi bu kabule uydurmaya çalışmaktadırlar. Durum böyle olunca da, Sanayi Devrimi kelebekleri hikayesi gibi bilimsel delillerle açıkça çelişen bir hikayeye, Darwinizm'e bağlılık uğruna inanılmaya devam edilmektedir.
Söz konusu hikayenin doğru varsayılmış bir inanç olduğuna, Amerikalı biyolog Dr. Jonathan Wells şöyle dikkat çekmektedir:
"... Bir parça dürüst olan hiçbir bilim adamı karabiberli kelebekler efsanesini "doğal seleksiyonun temel bir örneği" olarak göstermeyecektir. Delil olmadan, karabiberli kelebeklerdeki melanizmin doğal seleksiyondan kaynaklandığı iddiası, bir inanç ifadesidir, bilimsel bir çıkarım değildir." (Jonathan Wells, "Significance of the Peppered Moth Argument", Access Research Network, 2000, http://ğ.arn.org/docs/wells/jw_significancepm.htm.)
Wells, Evrimin İkonları adlı kitabında, söz konusu hikayeye özel bir yer ayırmış ve vardığı sonucu şöyle açıklamıştır:
"1986'da evrimci Biyolog John Endler, şimdi alanında bir klasik olarak kabul edilen, Doğal Hayattaki Doğal Seleksiyon adlı bir kitap yazdı. O zamanlar, Endler karabiberli kelebek hikayesinde ortaya çıkarılan problemlerin farkında değildi; bu yüzden onu, doğal seleksiyonun nedeninin bilindiği birkaç vakadan biri olarak listeye yazdı. Fakat "doğal seleksiyon konusundaki hızlı ve gelişigüzel araştırmaların vaktinin geçtiğini" de ifade etti. Çoğu araştırmacı "sadece doğal seleksiyonun gerçekleştiğini göstermekle tatmin olduğu" halde, Endler, "bu, bir kimyasal reaksiyonu göstermeye ve sonra onun nedenleri ve mekanizmalarını araştırmamaya eşdeğerdir. Doğal seleksiyonun, nedenleri ve mekanizmalarının bilgisinden yoksun sağlam bir gösterimi simyadan farklı değildir" şeklinde yazdı... Kettlewell'in doğal seleksiyon için delili hatalıdır ve değişimin gerçek nedenleri varsayıma dayalı kalmaktadır. Doğal seleksiyonun bilimsel bir gösterimi olarak -"Darwin'in kayıp delili" olarak- karabiberli kelebeklerdeki endüstri melanizmi simyadan farklı değildir." (Jonathan Wells, Icons of Evolution, Regnery Publishing Inc., 2000, s. 155. (John Endler, Natural Selection in the Wild, Princeton, NJ: Princeton University Press, 1986, s.164))
Ortaçağ'da simyacılar bakırı çeşitli madenlerle karıştırıyorlar ve deneme yanılma yöntemiyle bakırı altına dönüştürebileceklerine inanıyorlardı. Ancak bilim, ne kadar deneme yaparlarsa yapsınlar simyacıların başarısız olacağını, bunun bir hayal olduğunu açıkça ortaya koydu. Doğal seleksiyon ve mutasyon mekanizmaları ile türlerin kökenini açıklamaya çalışan evrimciler de, simyacıların akıbetine uğramaktadırlar. Bilimsel bulgular Darwinistlerin beklentilerini boşa çıkarmakta ve delillerinin geçersizliğini kanıtlamaktadır. Evrimci varsayımların aksine, bu mekanizmalar bir türü başka bir türe dönüştürme gibi özelliklere sahip değildir. Her fırsatta doğal seleksiyonla evrimleşme tezine örnek olarak verilen Sanayi Devrimi kelebekleri hikayesi de unutulmayacak evrimci yanılgılardan biri olmuştur.
Kelebek Her Zaman Kelebek Olarak Kalmıştır
Kettlewell'in hikayesini kabul etsek bile, varılan sonuç yalnızca şudur: Sanayi Devriminden yıllarca önce, İngiltere'de, Biston betularia türü kelebeklerin içinde koyu renkli formlar zaten mevcuttu; açık renkli bireyler popülasyonun çoğunluğunu oluşturmakta, koyu renkliler ise azınlıkta kalmaktaydı. Sanayi Devrimiyle birlikte artan hava kirliliği sonucunda, bu durum tersine döndü ve koyu renkli formlar bu canlı topluluğunun çoğunluğunu teşkil etti. 1950'li yıllarda, çevre kirliliğini önleyici yasaların yürürlüğe girmesinin ve kirliliğin azalmasının ardından oranlar yine değişti; açık renkli bireyler, Sanayi Devrimi öncesinde olduğu gibi, kelebek popülasyonunda çoğunluk kazandı.
Açıkça anlaşılmaktadır ki değişiklik, kelebeğin renginde değil sayısındadır ve bu durum hiçbir zaman evrime delil olarak öne sürülemez. Açık ve koyu renklerdeki çeşitli Biston betularia kelebekleri, gözlemler başladığından bu yana, yaklaşık iki yüzyıldır vardır. Farklı renklerdeki kelebek bireyleri kendi aralarında çiftleşmektedir. Bu kelebek popülasyonunun gen havuzu, başından itibaren çeşitli renklere ait gen bileşimlerini içermektedir. Yani, Endüstri Devrimi ile başlayan olaylar sonucunda gen bilgisi gelişmemiş ve yeni genler ortaya çıkmamıştır. Biston betularia türü kelebek her dönemde aynı tür olarak kalmaktadır, bir türün başka bir türe değişimi gibi bir şey söz konusu değildir.
Şüphesiz sözü edilen durumda, evrimleşme örneği olarak tanımlanabilecek bir olay yoktur. Darwinizm'in bazı savunucuları da zaten bu apaçık gerçeği kabul etmektedirler. Örneğin tanınmış İngiliz Biyolog ve evrimci Harrison Matthews, Darwin'in Türlerin Kökeni kitabının 1971 baskısında yazdığı önsözde, bu konuda şunları söyler:
"... (Kelebek) deneyleri gelişme halindeki evrimi kanıtlamaz, çünkü açık, orta veya koyu renkli formların popülasyon içindeki yoğunluğu değişmekle beraber, bütün kelebekler baştan sona Biston betularia olarak kalmaktadır." (L. Harrison Matthews, "Darwin'in Türlerin Kökeni kitabının 1971 baskısında yazdığı önsözde", J.M. Detn & Sons Ltd, London, s. xi.)
Kısacası, söz konusu kelebek türünün farklı renkleri, bir genetik varyasyon örneğidir. Değişen çevre koşulları, kelebeklerde yeni genetik bilgi ve yeni özellikler ortaya çıkarmamıştır. Açık renkli kelebeklerin temiz çevrelere, koyu renklilerin ise kirliliğin yoğun olduğu ortamlara daha iyi uyum sağladıkları bir gerçektir. Ama bunun doğal seleksiyondan kaynaklandığı bugüne kadar bilimsel olarak kanıtlanamamıştır.
Kaldı ki kelebeklerdeki melanizmin herhangi bir nedenden dolayı doğal seleksiyona bağlı olduğu kanıtlansa da, bu hiçbir şeyi değiştirmez. Zira doğal seleksiyon sadece bir popülasyon içindeki sakat, zayıf ya da çevre şartlarına uymayan bireyleri ayıklar; yeni canlı türleri ya da yeni organlar ortaya çıkaramaz. Yani doğal seleksiyonun evrimleştirici bir gücü yoktur. (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Hayatın Gerçek Kökeni, Vural yayıncılık, İstanbul, 2000.)
Varyasyon ve doğal seleksiyon olguları, Darwin'in düşündüğü tarzda evrimi açıklamaktan çok, yaratılışın öngördüğü ve işlemekte olan bir korunma prensibine harikulade bir örnek olmaktadır. Allah her çeşit canlıyı, varlığını sürdüreceği sistem ile yaratmıştır. Organizmanın genetik sistemi, özelliklerini (belirli sınırlarda) çevredeki değişmelere göre ayarlama fonksiyonuna da sahip olabilmektedir. Aksi takdirde, iklim, besin kaynağı gibi faktörlerdeki küçük bir değişme o canlının sonu olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder