Duygusal Tepkileri Yönlendiren Bölge “AMİGDALA”


Bilimsel araştırmalar beynimizdeki amigdala bölgesinin kişisel davranışlardan sorumlu olduğunu saptamıştır...

Yüce Allah insanların ruh yapısını çok farklı olarak yaratmıştır. Her insanın heyecan duyduğu uğraşılar ve sosyal ilişkiler birbirinden farklıdır. İlmin tek sahibi olan Allah, her insanın ruhunda farklı olarak yarattığı bu duygulara ise beynimizdeki “amigdala” isimli bir bölgeyi vesile kılmıştır. 

Beynimizin içinde bulunan “amigdala” bölgesi; korku, güven ve sosyal ilişki kurma gibi davranışlardan sorumlu bir bölgedir. Amigdala insanlarda limbik halkanın altında, beyin sapının üzerinde bulunan ve birbirleri ile bağlantılı yapılardan oluşan badem şeklinde bir kütledir. Sağ ve sol olmak üzere iki lobdan oluşmuştur. Bu bölge, çevremizdeki sinyalleri yakalayarak anında neye, nasıl tepki verip-vermeyeceğimizi belirlemede bize yardımcı olur. 

Beynimizin Amigdala Bölgesi Duygusal Tepkilerin Kaynağıdır 

Yüce Allah dış dünyaya ait beynimize gelen bilgilerin % 80’lik kısmını görme organımız aracılığı ile gerçekleştirir. Lens tarafından retinada odaklanan görüntü, elektrik sinyallerine dönüştürüldükten sonra saniyenin binde biri gibi bir zaman diliminde, optik sinirler aracılığıyla beyne ulaştırılır. Her iki gözden ayrı ayrı elde edilen sinyaller, bakılan cisme ait bütün özellikleri içerir. Beyin de iki gözden gelen görüntüleri tek bir görüntü halinde birleştirir. Nesnenin biçimini ve rengini ayırt eder, ne kadar uzakta olduğunu saptar. Kısacası nesneleri gören göz değil beyindir. Gözlerden gelen elektrik sinyalleri beynin arka kabuğunda yer alan primer görme alanına ulaşır. Bu merkez 2.5 milimetre kalınlığında ve birkaç santim genişliğindedir. Altı tabaka halinde yüz milyon nöron (sinir hücresi) içerir. Uyarı önce dördüncü tabakaya gelir. Burada analiz edildikten sonra diğer tabakalara dağılır. Bu merkezde her nöron bin kadar nörondan uyarı alır ve bin kadar nörona uyarı gönderir. 

Görsel sinyaller retinadan sinirler aracılığı ile beynimizin talamus bölümüne iletilirken beyin görüntüye yönelik tepkileri de belirler. Eğer tepki duygusal ise duygu repertuvarının kaynağı olan amigdalaya baş vurulur. Retinadan iletilen bilginin potansiyeli (şok edici durumlar) yüklü ise bu defa talamusa ulaşan bilgilerden bir kısmı direkt amigdalaya geçer ve hemen duygusal tepkinin başlamasına neden olur. Bu noktada görsel korteksin ne olup bittiğini anlamasına fırsat yoktur. Bundan sonra korteksin yapabileceği tek şey amigdalanın emrettiği tepkileri oluşturmaktır. 

Bireysel Davranışların Temeli Beyindeki Amigdala Bölgesi Olabilir mi? 

Bilimsel araştırmalar beynimizdeki amigdala bölgesinin kişisel davranışlardan sorumlu olduğunu saptamıştır. Bir tehlikeye maruz kaldığımız zaman “Bu benim nefret ettiğim bir şey mi? Bu bana zarar verir mi? Bu benim korktuğum bir şey mi?” gibi sorularla beyin uyarılır ve eğer bu soruların cevabı ‘’evet’’ ise, amigdala sinirsel bir alarm şeklinde anında tepkiler verir ve beynin geriye kalan kısımlarına, “kriz var” mesajını iletir. Amigdalanın beyinle zengin bir iletişim ağı mevcuttur. Acil bir durumda beynin büyük bir bölümünü kontrol eder ve yönlendirir. Limbik sistemdeki yapılar öğrenme ve hatırlama süreçlerinin, amigdala ise duygusal durumların uzmanıdır. 

Duygusal tepkilerimizi amigdala bölgesinin yönettiğinin bilinmesine rağmen, amigdalanın henüz tüm işlevleri tam olarak bilinmemektedir. Bilim adamları şu sorulara hala cevap verememişlerdir: 

- Beyin duygusal görüntüyü nasıl ayırt eder ve amigdalaya göndermesi gerektiğini nereden bilir? 

- Amigdala tüm insanlarda hemen hemen aynı yapıda olmasına rağmen, insanların aldıkları riskler, korku eşikleri, sosyal tercihleri neden farklıdır? 

Bilim adamları bu değişimleri “Neurod2” adlı bir gene bağlamışlardır. Çünkü kobaylar üzerinde yapılan deneylerde, beynin amigdala bölgesindeki geni eksilttiklerinde, kobayların korku duygularında azalma olduğunu ve büyük risklere girmeye başladıklarını saptamışlardır. İnsanda da bu gen vardır. Fakat bu noktada cevaplanması gereken sorular vardır: 

Risk alıp almamamızı, arkadaş sayısı tercihimizi, hobilerimiz ve zevklerimizi bu gen ve bu genin oluşturduğu genetik şifreleme belirleyebilir mi? Diğer bir ifadeyle karakterimizi ve duygusal tercihlerimizi beynin içindeki küçücük bir et parçası belirleyebilir mi? Elbette ki bu soruların cevabı “hayır”dır. 

Peki duygularımızı asıl belirleyen nedir? 

Bireysel Davranışlarımızın Kaynağı Amigdala Değil, Ruhtur 

Duyularımız elektrik sinyalleri yoluyla oluşur. Peki bu sinyalleri yorumlayıp, onları tanıdığımız bir dostumuza, güzel bir çiçeğe, uçsuz bucaksız bir manzaraya, annemize, sokakta oynayan çocuklara, sevince, arkadaşlar arasında seçim yapmaya dönüştüren beynimiz ve beynimizdeki amigdala bölgesi midir? 

Teknik anlamda sinyallerin beyinde yorumlandığı doğrudur. Materyalistler buradan yola çıkarak, bir beynin içindeki nöronlardan ibaret olduğumuzu ve yaşadığımız dünyanın bu nöronların birbirleri ile olan iletişiminin bir sonucu olduğunu iddia ederler. Düşünen, gülen, sevinen, karşısındaki insanı tanıyan, yorum yapabilen varlığın, DNA’yı keşfeden materyalist evrimci fizikçi Francis Crick’in deyimiyle, sözde “bir nöron yığını” olduğunu savunurlar. (http://www.bbc.co.uk/radio4/reith2003/lecture1.shtml) Bir materyalist için insanın nasıl düşündüğü ve algılardan nasıl anlam çıkardığı önemli değildir. Önemli değildir, çünkü bunlar için yapabileceği bir açıklama yoktur. Ona göre her şey, maddesel anlamda incelenmelidir. Oysa bu, insanları Allah inancından uzaklaştırmak için ortaya atılmış büyük bir yalandır. Çünkü insanın sahip olduğu bilincin sahibi beyin değil ruhtur. Beynin içindeki görüntüyü “görüyorum” diyen, beyninin içindeki sesleri “duyuyorum” diyen, kendi varlığının şuurunda olan bilinç sahibi varlık, Allah’ın insana vermiş olduğu ruhtur. Materyalist zihniyet, işte bu gerçeğin bilinmesinden, bu gerçeğin fark edilmesinden çekinmektedir. Materyalist bilim adamlarının “hala çözümlenemeyen bilinç” iddialarının temel sebebi budur. Ruhun mutlak varlığı, ruhu insana verenin Allah olduğu gerçeği, onların tüm materyalist inançlarını ve iddialarını altüst etmektedir. Her ne kadar “açıklamasız” damgası vurmaya çalışsalar da, bilincin kaynağının ruh olduğu, insana ait gerçekliğin, “ben benim” diyen varlığın ruhuna ait olduğu, açık ve tartışılmaz bir gerçektir. Allah, Kuran’da, insanı önce bedenen yarattığını, sonra da ona “ruhundan üflediğini” bildirmiştir: 

“Hani Rabbin meleklere demişti: “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım. Ona bir biçim verdiğimde ve ona Ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın.”” (Hicr Suresi, 28 - 29) 

Amigdala Bölgesi Olmazsa Neler Olur? 

Amigdalası alınan genç bir insanın yaşamı; olayların duygusal anlamını değerlendirmekte yetersizlik, bir anlamda duygusal bir körlük haline dönüştüğü için büyük ölçüde değişmiştir. 

Bu kişi insanlarla iç içe yaşamayı seven, çok iyi konuşabilen bir yapıya sahip iken, yakın arkadaşlarına karşı kayıtsız kalarak, hatta anne ve babasını tanıyamaz bir halde, herkesten uzak yapayalnız yaşamayı tercih etmiştir. 

Bu kişide bütün duyguların yerini büyük bir sessizlik ve duygusuzluk halinin aldığı gözlemlenmiştir. 

Otizm Hastalığının Sebeplerinden Biri Bu Kişilerin Amigdalalarında Daha Az Sinir Hücresi Bulunmasıdır 

Beynin derinlerine yerleşmiş ve badem şeklinde bir oluşum olan amigdala, başka insanların duygularını anlamamızda yardımcı olan bir bölgedir. Araştırmalar bölgenin özellikle otizmdeki korku duygusunda önemli bir rolü olduğunu göstermektedir. Ancak bilim adamları bu bölgenin çeşitli zihinsel durumlarla da ilişkili olduğunu düşünmektedirler. 

Örneğin sosyal ilişkilerden kaçınma ve başkalarının duygularını anlayamama gibi özellikleri olan otizm hastalığına sahip insanların amigdalalarının normalden daha az sayıda sinir hücresi içerdiği belirlenmiştir. Ancak yağ, su ve proteinlerin oluşturduğu bir yapının insanın benliğini meydana getirmesi, insanı algılayan, düşünen, sevinen, tepki veren, gurur duyan, heyecanlanan, korkan, sosyal ilişkiler kuran bir varlık yapması kuşkusuz ki mümkün değildir. Göze ihtiyaç duymadan görebilen, kulağa ihtiyaç duymadan işitebilen, beyne ihtiyaç duymadan düşünebilen, insanın “ruhudur”.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder