Evrimciler, yeryüzündeki ilk canlının, tesadüfler sonucunda cansız maddenin içinden oluşan bir hücre olduğunu iddia ederler...
Canlılar Bir Anda Ortaya Çıkmışlardır
Kompleks canlıların fosillerine rastlanılan en derin yeryüzü tabakası, 520-530 milyon yıl yaşında olduğu hesaplanan "Kambriyen" tabakadır. Kambriyen kayalıklarında bulunan fosiller; salyangozlar, trilobitler, süngerler, solucanlar, denizanaları, deniz yıldızları, yüzücü kabuklular, deniz zambakları gibi kompleks omurgasız türlerine aittir. İlginç olan, birbirinden çok farklı olan bu türlerin hepsinin bir anda ve hiçbir ataları olmaksızın ortaya çıkmış olmalarıdır.
Günümüzün popüler bilim dergilerinden Earth Sciences dergisinin editörü Richard Monestarsky, evrimcileri çaresiz bırakan bu gerçeği şöyle kabul eder:
"Bugün görmekte olduğumuz oldukça kompleks hayvan formları aniden ortaya çıkmışlardır. Bu an, Kambriyen devrin tam başına rastlar ki, denizlerin ve yeryüzünün ilk kompleks yaratıklarla dolması bu evrimsel patlamayla başlamıştır. Günümüzde dünyanın her yanına yayılmış olan omurgasız takımları erken Kambriyen devirde zaten vardırlar ve yine bugün olduğu gibi birbirlerinden çok farklıdırlar."("Mysteries of the Orient", Discover, Nisan 1993, s. 40)
Hiçbir ortak ataya sahip olmayan bu farklı canlı türlerinin nasıl olup da ortaya çıktığı asla cevaplanamayan bir sorudur. İngiliz zoolog Richard Dawkins de evrimci olmasına rağmen şu itirafta bulunur:
"Kambriyen Devri canlıları, sanki hiçbir evrim tarihine sahip olmadan, o halde, orada meydana gelmiş gibilerdir." (The Blind Watchmaker, London: W. W. Norton 1986, s. 229)
Kambriyen patlaması canlıları Allah’ın yarattığının açık delillerindendir. Çünkü canlıların hiçbir evrimsel ataları olmadan aniden ortaya çıkmalarının tek açıklaması yaratılıştır.
Cansız Maddelerden Canlılık Oluşamaz. Peki Yeryüzünde İlk Canlı Nasıl Oluştu?
Evrimciler bu soruya karşılık, yeryüzündeki ilk canlının, tesadüfler sonucunda cansız maddenin içinden oluşan bir hücre olduğunu iddia ederler. Yani teorilerine göre, yeryüzünde sadece cansız taşın, toprağın, gazların vs. bulunduğu bir dönemde, rüzgarın, yağmurun, yıldırımların etkisiyle tesadüfen canlı bir varlık oluşmuştur. Oysa evrimin bu iddiası, biyolojinin en temel kanunlarından birine aykırıdır: Hayat yalnızca hayattan gelir, yani cansız madde hayat oluşturamaz.
Cansız maddenin hayat oluşturabileceği inancı, aslında bir Ortaçağ hurafesidir. "Spontane jenerasyon" adı verilen bu teoriye göre, farelerin buğdaydan oluştuğuna, ya da böceklerin yemek artıklarının içinden "kendiliğinden" var olduklarına inanılmıştır. Darwin'in teorisini ortaya attığı dönemde ise, mikropların cansız maddeden kendiliğinden oluştuğu sanılmıştır.
Ancak bu düşünce, Fransız biyolog Louis Pasteur'ün bulguları ile yıkılmış ve Pasteur'ün ifadesiyle "cansız maddenin hayat oluşturabileceği inancı tarihe gömülmüştür."
Hayat Hayattan Gelir
Pasteur'ün ardından evrimciler yine de ilk canlı hücrenin tesadüfen oluştuğu iddiasını sürdürmüşlerdir. Ama 20. yüzyıl boyunca yürütülen tüm deney ve araştırmalar hep başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Canlı hücresinin "tesadüfen" oluşması bir yana, dünyanın en gelişmiş laboratuvarlarında bilinçli olarak üretilmesi dahi mümkün olmamıştır.
Dolayısıyla ilk canlı organizmanın nasıl ortaya çıktığı sorusu, evrim iddiasını henüz ilk aşamada çıkmaza sokmaktadır. Evrim teorisinin moleküler düzeydeki ünlü savunucularından Prof. Jeffrey Bada şu itirafı yapar:
"Bugün, 20. yüzyılı geride bırakırken, hala, 20. yüzyıla girdiğimizde sahip olduğumuz en büyük çözülmemiş problemle karşı karşıyayız: Hayat yeryüzünde nasıl başladı?" ("Origins", Earth, Şubat 1998, s. 40 )
"Hayat hayattan gelir" kanunu, evrim teorisini geçersiz kılarken, dünya üzerindeki ilk canlılığın yine hayattan geldiğini göstermekte, yani canlılığı Allah’ın yarattığını ispatlamaktadır. Cansız maddeye hayat verebilecek olan, sadece Allah'tır.
Hücrenin Oluşumu: Aminoasitlerin Dizilimindeki Mucize
Proteinler hücrenin yapıtaşlarıdır. Eğer hücreyi dev bir gökdelene benzetirsek, proteinler de bu gökdelenin tuğlaları sayılabilirler. Ancak tuğlalar gibi standart şekil ve yapıda değildirler. En basit hücrelerde bile en az 2000 kadar farklı türde protein bulunur. Hücre bu çok farklı proteinlerin hepsinin olağanüstü bir uyum içinde çalışması sayesinde yaşar.
Proteinler de kendilerinden çok daha küçük parçalardan oluşur. Bu parçalar, "amino asit" adı verilen ve karbon, azot, hidrojen gibi atomların farklı şekillerde birleşmesiyle oluşan moleküllerdir. Ortalama bir proteinde 500-1000 kadar amino asit vardır. Bazı proteinler çok daha büyüktür. (Harun Yahya, Hücredeki Bilinç)
İşin en önemli yanı ise, amino asitlerin bir proteini oluşturmak için mutlaka belirli bir sıra içinde dizilmeleri zorunluluğudur. Canlı bedenlerinde kullanılan 20 farklı türde amino asit vardır. Bu amino asitler protein oluşturmak için birbirlerine gelişigüzel bağlanmazlar. Aksine, her proteinin belirli bir amino asit dizilimi vardır ve bu dizilimin harfiyen tutturulması gerekir. Protein yapısındaki tek bir amino asitin bile eksilmesi veya yerinin değişmesi, o proteini işe yaramaz bir molekül yığını haline getirir. Bu nedenle her amino asit, tam gereken yerde, tam gereken sırada yer almalıdır. Canlı hücresinde bu dizilimin bilgisi DNA'da saklanır ve proteinler de DNA'daki bu bilgi okunarak üretilir.
Evrim teorisi ise, ilk proteinlerin "tesadüfen" oluştuğunu iddia etmektedir. Ancak olasılık hesapları bunun kesinlikle imkansız olduğunu gösterir. Örneğin 500 amino asitten oluşan bir proteinin amino asit diziliminin "tesadüfen" doğru çıkması, 10950'de 1 ihtimaldir. 10950 demek, 1 rakamının yanına 950 tane sıfır gelmesiyle oluşan akıl almaz bir sayı demektir. Oysa matematikte 1050'de 1'den daha düşük ihtimaller pratik olarak "sıfır ihtimal" kabul edilirler.
Tüm canlılar hücrelerden oluşur. Hücrelerin her biri kendi kendine yetebilir; kendi besinini üretebilir, hareket edebilir ve diğer hücrelerle haberleşebilir. Olağanüstü bir teknolojiye sahip olan hücre, canlılığın tesadüfler sonucu oluşamayacağının kesin bir ispatıdır.
Tek bir proteinin bile tesadüfen oluşaması mümkün olmayan hücre, evrimin "tesadüf" iddiasını tamamen anlamsız hale getiren bir tasarım harikasıdır. Hücrenin içinde, benzetme yapmak gerekirse; enerji santralleri, kompleks fabrikalar, dev bir bilgi bankası, depolama sistemleri ve gelişmiş rafineriler vardır. (Harun Yahya, Hücredeki Bilinç)
Hücredeki Tasarım
Darwin zamanında hücrenin bu olağanüstü yapısı hakkında hiçbir şey bilinmiyordu. Oysa 20. yüzyıldaki bilimsel gelişmeler, canlı hücresinin akıl almaz derecede kompleks bir sisteme sahip olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu denli karmaşık bir tasarıma sahip olan hücrenin, evrim teorisinin iddia ettiği gibi rastlantılarla oluşmasının imkansız olduğu bugün anlaşılmış durumdadır. Elbette insanın bile oluşturamadığı kadar kompleks bir yapı, "tesadüf" ürünü olamaz. Ünlü İngiliz matematikçi ve astronom Profesör Fred Hoyle, bu imkansızlığı şöyle açıklar:
"Tesadüfler sonucu bir canlı hücresinin meydana gelmesi, bir hurda yığınına isabet eden kasırganın savurduğu parçalarla tesadüfen bir Boeing 747 uçağının oluşması kadar imkansızdır." (Hoyle on Evolution", Nature, Cilt 294, 12 Kasım 1981, s. 105)
Hoyle, bir başka yorumunda ise şöyle der:
"Aslında, yaşamın akıl sahibi bir varlık tarafından meydana getirildiği o kadar açıktır ki, insan bu açık gerçeğin neden yaygın olarak kabul edilmediğini merak etmektedir. Bunun (kabul edilmemesinin) nedeni, bilimsel değil, psikolojiktir." (Evolution from Space, New York, Simon & Schuster, 1984, s. 130)
İnsan vücudundaki 100 trilyon hücrenin her birinin içinde enerji santralleri, kompleks fabrikalar, dev bir bilgi bankası, depolama sistemleri ve gelişmiş rafineriler vardır.
Sitokrom-c
Sitokrom-C, oksijenli solumunu sağlayan en önemli proteinlerden biridir. Varlığı yaşam için kaçınılmazdır. Son derece kompleks bir tasarıma sahip olan bu proteinin tesadüfen oluşması ise imkansızdır.
Yeryüzünde canlı yaşamı nasıl başladı?” sorusu tarih boyunca insanların zihinlerini kurcalamış, felsefeciler, biyologlar, paleontologlar ve tarihçiler bu konuda yüzlerce görüş öne sürmüşlerdir. Modern bilimin günümüzde gelmiş olduğu nokta kesin olarak tek bir gerçeği ortaya koymaktadır: Yeryüzünde canlılık birdenbire ortaya çıkmıştır. Bu gerçek yeryüzü tabakaları ve fosil kayıtları incelendiğinde açıkça görülür.
Louis Pasteur, evrim teorisinin dayanağı olan “cansız madde canlılık oluşturabilir” iddiasını yaptığı deneylerle geçersiz kıldı.
Tesadüflerle Uçak Oluşamaz
Hücre o kadar detaylı bir tasarıma sahiptir ki, ünlü bilim adamı Fred Hoyle onu bir Boeing 747 uçağına benzetir. Hoyle’a göre nasıl bir uçak tesadüfen oluşamaz ise, hiçbir hücre de asla tesadüfen oluşamaz. Aslında bu örnek bile yetersizdir. Çünkü insanoğlu bilgi ve teknolojisi sayesinde dev uçaklar yapabilmektedir, ama hala tek bir hücre dahi yapamamıştır.
Doğada Bilinçli Bir Tasarım Vardır
Bir gün balta girmemiş bir ormanın derinliklerinde bir geziye çıksanız ve ağaçların arasında son model bir araba bulsanız ne düşünürsünüz? Acaba aklınıza ilk olarak, ormandaki çeşitli maddelerin milyonlarca yıl içinde tesadüfen biraraya gelerek böyle bir ürün ortaya çıkardığı mı gelirdi? Arabayı oluşturan tüm hammadde; demir, plastik, kauçuk vs. topraktan ya da onun ürünlerinden elde edilmektedir. Ama bu durum sizi, bu malzemelerin "tesadüfen" sentezlenip, sonra da biraraya gelerek sonuçta ortaya böyle bir araba çıkardıklarını düşündürür mü?
Elbette ki, akıl sağlığı yerinde olan her normal insan, arabanın bilinçli bir tasarımın, yani bir fabrikanın ürünü olduğunu düşünecek, bunun ormanda ne aradığını merak edecektir. Çünkü kompleks bir yapının aniden, bir anda bir bütün olarak ortaya çıkması, onun bilinçli bir irade tarafından var edildiğini gösterir.
Araba için verdiğimiz bu örnek, canlı sistemler için de geçerlidir. Hatta canlılıktaki tasarım bir arabayla kıyas edilemeyecek kadar mükemmeldir. Canlılığın en temel birimi olan hücre, insan yapımı teknolojik ürünlerin hepsinden çok daha komplekstir. Dahası, basite indirgenmesi mümkün olmayan bu yapının, bir anda ve eksiksiz biçimde ortaya çıkmış olması gerekmektedir. Bu gerçek insanların evrimleşerek değil bir anda yaratıldıkları gerçeğini ortaya koymaktadır. Tüm canlılar var oldukları ilk andan itibaren bugünkü kusursuz halleriyle yaratılmışlardır.
Allah, insanı insan, maymunu maymun, sürüngeni sürüngen, kuşları kuş olarak yaratmıştır. Allah herşeyi kusursuz şekilde yaratandır.
Amerika’da son yıllarda canlıların bilinçli bir tasarım sonucu var olduğu fikri bilim çevrelerinde geniş bir kabul görmeye başladı. Ünlü moleküler biyolog Michael J. Behe bu bilimsel gerçeğin önde gelen savunucularındandır.
Gözün Tasarımı
İnsan gözü, yaklaşık 40 ayrı parçanın uyum içinde çalışmasıyla görür. Bunların biri olmasa, göz hiçbir işe yaramaz. Bu 40 ayrı parçanın her biri de kendi içlerinde karmaşık tasarımlara sahiptir. Örneğin gözün arka kısmındaki retina tabakası (solda), 11 ayrı katmandan oluşur. Bu katmanlardan biri, kan damarı ağıdır. Vücudun en yoğun damar ağını oluşturan bu tabaka, ışığı yorumlayan retina hücrelerinin oksijen ihtiyacını karşılar. Diğer tabakaların her birinin ayrı görevi vardır. Hiçbir evrimci, bu denli kompleks bir yapının nasıl oluştuğu sorusuna cevap verememektedir.
Kompleks canlıların fosillerine rastlanılan en derin yeryüzü tabakası, 520-530 milyon yıl yaşında olduğu hesaplanan "Kambriyen" tabakadır. Kambriyen kayalıklarında bulunan fosiller; salyangozlar, trilobitler, süngerler, solucanlar, denizanaları, deniz yıldızları, yüzücü kabuklular, deniz zambakları gibi kompleks omurgasız türlerine aittir. İlginç olan, birbirinden çok farklı olan bu türlerin hepsinin bir anda ve hiçbir ataları olmaksızın ortaya çıkmış olmalarıdır.
Günümüzün popüler bilim dergilerinden Earth Sciences dergisinin editörü Richard Monestarsky, evrimcileri çaresiz bırakan bu gerçeği şöyle kabul eder:
"Bugün görmekte olduğumuz oldukça kompleks hayvan formları aniden ortaya çıkmışlardır. Bu an, Kambriyen devrin tam başına rastlar ki, denizlerin ve yeryüzünün ilk kompleks yaratıklarla dolması bu evrimsel patlamayla başlamıştır. Günümüzde dünyanın her yanına yayılmış olan omurgasız takımları erken Kambriyen devirde zaten vardırlar ve yine bugün olduğu gibi birbirlerinden çok farklıdırlar."("Mysteries of the Orient", Discover, Nisan 1993, s. 40)
Hiçbir ortak ataya sahip olmayan bu farklı canlı türlerinin nasıl olup da ortaya çıktığı asla cevaplanamayan bir sorudur. İngiliz zoolog Richard Dawkins de evrimci olmasına rağmen şu itirafta bulunur:
"Kambriyen Devri canlıları, sanki hiçbir evrim tarihine sahip olmadan, o halde, orada meydana gelmiş gibilerdir." (The Blind Watchmaker, London: W. W. Norton 1986, s. 229)
Kambriyen patlaması canlıları Allah’ın yarattığının açık delillerindendir. Çünkü canlıların hiçbir evrimsel ataları olmadan aniden ortaya çıkmalarının tek açıklaması yaratılıştır.
Cansız Maddelerden Canlılık Oluşamaz. Peki Yeryüzünde İlk Canlı Nasıl Oluştu?
Evrimciler bu soruya karşılık, yeryüzündeki ilk canlının, tesadüfler sonucunda cansız maddenin içinden oluşan bir hücre olduğunu iddia ederler. Yani teorilerine göre, yeryüzünde sadece cansız taşın, toprağın, gazların vs. bulunduğu bir dönemde, rüzgarın, yağmurun, yıldırımların etkisiyle tesadüfen canlı bir varlık oluşmuştur. Oysa evrimin bu iddiası, biyolojinin en temel kanunlarından birine aykırıdır: Hayat yalnızca hayattan gelir, yani cansız madde hayat oluşturamaz.
Cansız maddenin hayat oluşturabileceği inancı, aslında bir Ortaçağ hurafesidir. "Spontane jenerasyon" adı verilen bu teoriye göre, farelerin buğdaydan oluştuğuna, ya da böceklerin yemek artıklarının içinden "kendiliğinden" var olduklarına inanılmıştır. Darwin'in teorisini ortaya attığı dönemde ise, mikropların cansız maddeden kendiliğinden oluştuğu sanılmıştır.
Ancak bu düşünce, Fransız biyolog Louis Pasteur'ün bulguları ile yıkılmış ve Pasteur'ün ifadesiyle "cansız maddenin hayat oluşturabileceği inancı tarihe gömülmüştür."
Hayat Hayattan Gelir
Pasteur'ün ardından evrimciler yine de ilk canlı hücrenin tesadüfen oluştuğu iddiasını sürdürmüşlerdir. Ama 20. yüzyıl boyunca yürütülen tüm deney ve araştırmalar hep başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Canlı hücresinin "tesadüfen" oluşması bir yana, dünyanın en gelişmiş laboratuvarlarında bilinçli olarak üretilmesi dahi mümkün olmamıştır.
Dolayısıyla ilk canlı organizmanın nasıl ortaya çıktığı sorusu, evrim iddiasını henüz ilk aşamada çıkmaza sokmaktadır. Evrim teorisinin moleküler düzeydeki ünlü savunucularından Prof. Jeffrey Bada şu itirafı yapar:
"Bugün, 20. yüzyılı geride bırakırken, hala, 20. yüzyıla girdiğimizde sahip olduğumuz en büyük çözülmemiş problemle karşı karşıyayız: Hayat yeryüzünde nasıl başladı?" ("Origins", Earth, Şubat 1998, s. 40 )
"Hayat hayattan gelir" kanunu, evrim teorisini geçersiz kılarken, dünya üzerindeki ilk canlılığın yine hayattan geldiğini göstermekte, yani canlılığı Allah’ın yarattığını ispatlamaktadır. Cansız maddeye hayat verebilecek olan, sadece Allah'tır.
Hücrenin Oluşumu: Aminoasitlerin Dizilimindeki Mucize
Proteinler hücrenin yapıtaşlarıdır. Eğer hücreyi dev bir gökdelene benzetirsek, proteinler de bu gökdelenin tuğlaları sayılabilirler. Ancak tuğlalar gibi standart şekil ve yapıda değildirler. En basit hücrelerde bile en az 2000 kadar farklı türde protein bulunur. Hücre bu çok farklı proteinlerin hepsinin olağanüstü bir uyum içinde çalışması sayesinde yaşar.
Proteinler de kendilerinden çok daha küçük parçalardan oluşur. Bu parçalar, "amino asit" adı verilen ve karbon, azot, hidrojen gibi atomların farklı şekillerde birleşmesiyle oluşan moleküllerdir. Ortalama bir proteinde 500-1000 kadar amino asit vardır. Bazı proteinler çok daha büyüktür. (Harun Yahya, Hücredeki Bilinç)
İşin en önemli yanı ise, amino asitlerin bir proteini oluşturmak için mutlaka belirli bir sıra içinde dizilmeleri zorunluluğudur. Canlı bedenlerinde kullanılan 20 farklı türde amino asit vardır. Bu amino asitler protein oluşturmak için birbirlerine gelişigüzel bağlanmazlar. Aksine, her proteinin belirli bir amino asit dizilimi vardır ve bu dizilimin harfiyen tutturulması gerekir. Protein yapısındaki tek bir amino asitin bile eksilmesi veya yerinin değişmesi, o proteini işe yaramaz bir molekül yığını haline getirir. Bu nedenle her amino asit, tam gereken yerde, tam gereken sırada yer almalıdır. Canlı hücresinde bu dizilimin bilgisi DNA'da saklanır ve proteinler de DNA'daki bu bilgi okunarak üretilir.
Evrim teorisi ise, ilk proteinlerin "tesadüfen" oluştuğunu iddia etmektedir. Ancak olasılık hesapları bunun kesinlikle imkansız olduğunu gösterir. Örneğin 500 amino asitten oluşan bir proteinin amino asit diziliminin "tesadüfen" doğru çıkması, 10950'de 1 ihtimaldir. 10950 demek, 1 rakamının yanına 950 tane sıfır gelmesiyle oluşan akıl almaz bir sayı demektir. Oysa matematikte 1050'de 1'den daha düşük ihtimaller pratik olarak "sıfır ihtimal" kabul edilirler.
Tüm canlılar hücrelerden oluşur. Hücrelerin her biri kendi kendine yetebilir; kendi besinini üretebilir, hareket edebilir ve diğer hücrelerle haberleşebilir. Olağanüstü bir teknolojiye sahip olan hücre, canlılığın tesadüfler sonucu oluşamayacağının kesin bir ispatıdır.
Tek bir proteinin bile tesadüfen oluşaması mümkün olmayan hücre, evrimin "tesadüf" iddiasını tamamen anlamsız hale getiren bir tasarım harikasıdır. Hücrenin içinde, benzetme yapmak gerekirse; enerji santralleri, kompleks fabrikalar, dev bir bilgi bankası, depolama sistemleri ve gelişmiş rafineriler vardır. (Harun Yahya, Hücredeki Bilinç)
Hücredeki Tasarım
Darwin zamanında hücrenin bu olağanüstü yapısı hakkında hiçbir şey bilinmiyordu. Oysa 20. yüzyıldaki bilimsel gelişmeler, canlı hücresinin akıl almaz derecede kompleks bir sisteme sahip olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu denli karmaşık bir tasarıma sahip olan hücrenin, evrim teorisinin iddia ettiği gibi rastlantılarla oluşmasının imkansız olduğu bugün anlaşılmış durumdadır. Elbette insanın bile oluşturamadığı kadar kompleks bir yapı, "tesadüf" ürünü olamaz. Ünlü İngiliz matematikçi ve astronom Profesör Fred Hoyle, bu imkansızlığı şöyle açıklar:
"Tesadüfler sonucu bir canlı hücresinin meydana gelmesi, bir hurda yığınına isabet eden kasırganın savurduğu parçalarla tesadüfen bir Boeing 747 uçağının oluşması kadar imkansızdır." (Hoyle on Evolution", Nature, Cilt 294, 12 Kasım 1981, s. 105)
Hoyle, bir başka yorumunda ise şöyle der:
"Aslında, yaşamın akıl sahibi bir varlık tarafından meydana getirildiği o kadar açıktır ki, insan bu açık gerçeğin neden yaygın olarak kabul edilmediğini merak etmektedir. Bunun (kabul edilmemesinin) nedeni, bilimsel değil, psikolojiktir." (Evolution from Space, New York, Simon & Schuster, 1984, s. 130)
İnsan vücudundaki 100 trilyon hücrenin her birinin içinde enerji santralleri, kompleks fabrikalar, dev bir bilgi bankası, depolama sistemleri ve gelişmiş rafineriler vardır.
Sitokrom-c
Sitokrom-C, oksijenli solumunu sağlayan en önemli proteinlerden biridir. Varlığı yaşam için kaçınılmazdır. Son derece kompleks bir tasarıma sahip olan bu proteinin tesadüfen oluşması ise imkansızdır.
Yeryüzünde canlı yaşamı nasıl başladı?” sorusu tarih boyunca insanların zihinlerini kurcalamış, felsefeciler, biyologlar, paleontologlar ve tarihçiler bu konuda yüzlerce görüş öne sürmüşlerdir. Modern bilimin günümüzde gelmiş olduğu nokta kesin olarak tek bir gerçeği ortaya koymaktadır: Yeryüzünde canlılık birdenbire ortaya çıkmıştır. Bu gerçek yeryüzü tabakaları ve fosil kayıtları incelendiğinde açıkça görülür.
Louis Pasteur, evrim teorisinin dayanağı olan “cansız madde canlılık oluşturabilir” iddiasını yaptığı deneylerle geçersiz kıldı.
Tesadüflerle Uçak Oluşamaz
Hücre o kadar detaylı bir tasarıma sahiptir ki, ünlü bilim adamı Fred Hoyle onu bir Boeing 747 uçağına benzetir. Hoyle’a göre nasıl bir uçak tesadüfen oluşamaz ise, hiçbir hücre de asla tesadüfen oluşamaz. Aslında bu örnek bile yetersizdir. Çünkü insanoğlu bilgi ve teknolojisi sayesinde dev uçaklar yapabilmektedir, ama hala tek bir hücre dahi yapamamıştır.
Doğada Bilinçli Bir Tasarım Vardır
Bir gün balta girmemiş bir ormanın derinliklerinde bir geziye çıksanız ve ağaçların arasında son model bir araba bulsanız ne düşünürsünüz? Acaba aklınıza ilk olarak, ormandaki çeşitli maddelerin milyonlarca yıl içinde tesadüfen biraraya gelerek böyle bir ürün ortaya çıkardığı mı gelirdi? Arabayı oluşturan tüm hammadde; demir, plastik, kauçuk vs. topraktan ya da onun ürünlerinden elde edilmektedir. Ama bu durum sizi, bu malzemelerin "tesadüfen" sentezlenip, sonra da biraraya gelerek sonuçta ortaya böyle bir araba çıkardıklarını düşündürür mü?
Elbette ki, akıl sağlığı yerinde olan her normal insan, arabanın bilinçli bir tasarımın, yani bir fabrikanın ürünü olduğunu düşünecek, bunun ormanda ne aradığını merak edecektir. Çünkü kompleks bir yapının aniden, bir anda bir bütün olarak ortaya çıkması, onun bilinçli bir irade tarafından var edildiğini gösterir.
Araba için verdiğimiz bu örnek, canlı sistemler için de geçerlidir. Hatta canlılıktaki tasarım bir arabayla kıyas edilemeyecek kadar mükemmeldir. Canlılığın en temel birimi olan hücre, insan yapımı teknolojik ürünlerin hepsinden çok daha komplekstir. Dahası, basite indirgenmesi mümkün olmayan bu yapının, bir anda ve eksiksiz biçimde ortaya çıkmış olması gerekmektedir. Bu gerçek insanların evrimleşerek değil bir anda yaratıldıkları gerçeğini ortaya koymaktadır. Tüm canlılar var oldukları ilk andan itibaren bugünkü kusursuz halleriyle yaratılmışlardır.
Allah, insanı insan, maymunu maymun, sürüngeni sürüngen, kuşları kuş olarak yaratmıştır. Allah herşeyi kusursuz şekilde yaratandır.
Amerika’da son yıllarda canlıların bilinçli bir tasarım sonucu var olduğu fikri bilim çevrelerinde geniş bir kabul görmeye başladı. Ünlü moleküler biyolog Michael J. Behe bu bilimsel gerçeğin önde gelen savunucularındandır.
Gözün Tasarımı
İnsan gözü, yaklaşık 40 ayrı parçanın uyum içinde çalışmasıyla görür. Bunların biri olmasa, göz hiçbir işe yaramaz. Bu 40 ayrı parçanın her biri de kendi içlerinde karmaşık tasarımlara sahiptir. Örneğin gözün arka kısmındaki retina tabakası (solda), 11 ayrı katmandan oluşur. Bu katmanlardan biri, kan damarı ağıdır. Vücudun en yoğun damar ağını oluşturan bu tabaka, ışığı yorumlayan retina hücrelerinin oksijen ihtiyacını karşılar. Diğer tabakaların her birinin ayrı görevi vardır. Hiçbir evrimci, bu denli kompleks bir yapının nasıl oluştuğu sorusuna cevap verememektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder