Müslüman ülkelerin büyük çoğunluğu hem jeo-stratejik olarak
avantajlıdır, hem de doğal gaz ve petrol başta olmak üzere değerli
enerji kaynaklarına ve doğal zenginliklere sahiptir. Ne var ki, bu
kaynaklar ve stratejik imkanlar yüzyıllardır gereği gibi
değerlendirilememiş ve İslam ülkeleri imkanları olmasına rağmen dünya
ekonomisinde lider konumda olamamıştır. Ancak içinde bulunduğumuz
dönemde ekonomistler tarafından da dikkat çekildiği üzere bu durum büyük
bir hızla değişmektedir. Allah’ın izniyle 21. yüzyıl İslam
coğrafyasında ekonominin güçleneceği ve İslam ülkelerinin dünya
ekonomisine yön verecekleri bir yüzyıl olacaktır.
İslam coğrafyası, dünya geneli ile karşılaştırıldığında sahip olduğu
önemli doğal kaynaklarla dikkat çekmektedir. Ancak doğal kaynaklardaki
bu zenginlik, uzun yıllardır İslam ülkelerinin ekonomisine olumlu olarak
yansımamış ve İslam ülkeleri bu avantajdan gereği gibi
faydalanamamıştır. Yeraltı kaynakları bakımından zengin olmasına rağmen
çoğu ülkede üretimi artıracak ya da çıkarılan kaynağın ülke sanayisinde
kullanılmasını sağlayacak gerekli alt yapı ve teknolojik imkan yetersiz
olduğu için, bu zenginliklerin ülke ekonomisine katkısı sadece ihracatla
sınırlanmıştır. Fakat içinde bulunduğumuz 21. yüzyılda bu durum
Allah’ın izniyle değişecek İslam coğrafyası kaynaklarını doğru
değerlendirerek ve imkanlarını birleştirerek hem ekonomik hem de
teknolojik olarak layık olduğu seviyeye yükselecektir.
İslam Ülkelerini Refaha Taşıyacak Doğal Kaynaklar
a- Ortadoğu'nun Zengin Doğal Kaynakları
* Batı tarafından tüketilen petrolün yaklaşık yarısı bu coğrafyadan
ihraç edilmekte, dünya tarım ürünlerinin %40'ı da yine bu bölgede
üretilmektedir.
* Dünya ekonomisinin başta Basra Körfezi bölgesi olmak üzere, İslam
coğrafyasından ihraç edilen petrol ve gaza bağımlı olduğu, pek çok
ekonomist ve stratejist tarafından da açıkça ifade edilmektedir. Sadece
Basra Körfezi bölgesi, bugüne kadar keşfedilmiş dünya petrol
rezervlerinin 2/3'sini barındırmaktadır.
* Yapılan araştırmalar yalnızca Suudi Arabistan'ın ispatlanmış 262
milyar varil petrol rezervi olduğunu göstermektedir ki, bu da dünya
petrolünün %25.4'ü demektir.
* Dünya petrol rezervlerinin %11'i Irak, %9.6'sı Birleşik Arap
Emirlikleri, %9.2'si Kuveyt, %8.6'sı İran, %13'ü diğer OPEC ülkeleri ve
geri kalan %22.6'sı da dünyanın diğer ülkelerine aittir. Üstelik ABD
Enerji Bakanlığı tarafından yapılan araştırmalar, Körfez bölgesinin
petrol ihracatının 2000 ile 2020 yılları arasında %125 artacağını
göstermektedir. Bu, tıpkı bugün olduğu gibi gelecekte de, dünya enerji
ihtiyacının büyük ölçüde Körfez'den sağlanacağı anlamına gelmektedir.
* Petrolün yanı sıra, Ortadoğu'nun dünya gaz rezervinin yaklaşık
%40'ına sahip olduğu gerçeğinin de göz ardı edilmemesi gerekir. Bunun
%35'e yakını Körfez bölgesindedir.
* Öte yandan Cezayir, Libya ve diğer bazı Kuzey Afrika ülkelerinin toplam rezervleri ise dünya rezervlerinin %3.7'sidir.
b- Orta Asya ve Kafkaslar'ın Yeraltı Kaynakları
* Kafkasya ve Orta Asya ülkeleri de doğal gaz ve petrol açısından
oldukça zengin kaynaklara sahiptir. Örneğin Kazakistan'da şu ana kadar
tespit edilmiş petrol miktarının 10-17.6 milyar varil olduğu
bildirilmektedir. Doğal gaz kapasitesi ise 53-83 trilyon küp olarak
tahmin edilmektedir.
* Türkmenistan'ın doğal gaz yataklarındaki miktar 98-155 trilyon küp
olarak hesaplanmaktadır ve Türkmenistan dünyanın dördüncü en büyük doğal
gaz üreticisidir.
* İslam ülkelerinin bazıları da çok değerli maden yataklarına
sahiptir. Örneğin Özbekistan ve Kırgızistan altın üretiminde dünyanın
önde gelen ülkelerindendir.
* Türkiye, önemi son yıllarda daha da iyi anlaşılmış olan bor madeni
açısından dünyanın en zengin rezervlerinden birine sahiptir.
* Tacikistan dünyanın en büyük alüminyum işleme tesislerine sahiptir.
Kurulacak İslam Birliği’nde Ekonomik Kültür, Batı Kültüründen Farklı Olacaktır
* Müslümanların ekonomi kültürünün Batı toplumlarına egemen olan
hedonist (zevk merkezli) ekonomik kültürden farklı olduğunu ve olacağını
da burada hemen belirtmek gerekir. İslam'da da Batı toplumlarında
olduğu gibi serbest ekonomi geçerlidir. Özel mülkiyet hakkı vardır ve
herkes dilediği gibi teşebbüste bulunabilir. Ancak, elde edilen kazancın
değerlendirilmesi konusunda, İslam ahlakı, bireylere ahlaki
sorumluluklar getirerek, toplumda sosyal adalet kurulmasını sağlar.
Zenginlerin kazancında fakirler için de bir pay vardır ve en önemlisi,
bu zenginlerden zorla toplanan bir vergi değil, onların inançları
nedeniyle gönül rızasıyla verdikleri bir bağıştır. İslam'da sosyal
adalet, sosyalist sistemlerin deneyip de başaramadığı gibi merkezi
planlamayla ve devlet baskısıyla değil, topluma egemen olan ahlaki
değerlerle sağlanır. Öte yandan İslam ahlakı, zenginleri aşırı
tüketimden ve israftan da sakındırır.
* İslam Birliği'nin teşvik edeceği ve başlatacağı kalkınma ve gelişme
de, Batı'daki kalkınmanın birebir aynısı olmayacaktır. Batı'nın
kalkınması sırasında, çok büyük toplumsal adaletsizlikler yaşanmıştır.
Örneğin Batı'nın gelişiminin öncüsü olan İngiltere'de, 18. ve 19.
yüzyıllar boyunca, korkunç bir sömürü hakim olmuştur. Tüm sanayileşen
Batı ülkelerinin acı deneyimler yaşadığı, Batı'nın yükselişinin
milyonlarca fakir insanın ezilmesiyle sağlandığı, tarihin bilinen bir
gerçeğidir.
* İslam ahlakının egemen olacağı bir toplumun kalkınma modeli ise,
sosyal adaleti de içinde barındıracaktır. Batı'daki adaletsizlikler, o
dönemde Batı'ya egemen olan materyalist felsefelerin "insan doğası"
hakkındaki yanlış tanımından doğmuştur. İslam ahlakı ise insanların, hem
atak ve girişken hem de merhametli, özverili ve adaletli olmalarını
sağlar. Nitekim tarihte de böyle olmuştur. İslam medeniyetinin büyük
yükselişi boyunca, Müslümanlar aynı zamanda ekonomide de dünya lideri
olmuş, özellikle ticarette büyük başarılar kazanmışlardır. Ancak bu
zenginleşme, modern Batı'da olduğu gibi bir grup zenginin elinde
kalmamış, İslam ahlakı gereğince tüm topluma yayılmıştır.
İslam Dünyası İmkanlarını İslam Birliği ile Birleştirecek
Müslüman ülkelerin ekonomilerinin işleyişi ve ekonomik yapıları
arasında farklılıklar vardır. Bazı ülkelerin ekonomisi yer altı
zenginliklerine (petrol zengini ülkelerde olduğu gibi) dayalı iken,
bazılarının ekonomisi coğrafi yapılarının elverişli olması nedeniyle
tarıma dayalıdır. Bu farklılık kısmi de olsa toplum yapıları için de
geçerlidir. Kimi ülkelerde çoğunluk kırsal kesimde yaşarken, kimi
ülkelerde şehir kültürü daha hakimdir. Bu farklılıklar ancak bir ülkenin
diğerini eksik yönde desteklemesi, birinin diğerinin ihtiyacını
karşılaması, herkesin uzmanlaştığı konularda diğerlerine yardımcı olması
ile önemli bir zenginlik kaynağına dönüştürülecektir. Kurulacak bir
İslam Birliğinin, aynı çatıda toplanan İslam ülkelerine Allah’ın izniyle
şu katkıları olacaktır:
* Bir iş birliği kapsamında gerçekleşecek ülkelerarası yardımlaşma
tek yönlü olmayacaktır. Yapılacak ortak yatırımlar ve ortak girişimler,
bu noktada önemli bir adım olacaktır. Ortak girişimler sayesinde, hem
ülkeler karşılıklı olarak birbirlerinin tecrübelerinden istifade
edecekler, hem de oluşturulan yatırım sahaları her iki tarafın ekonomisi
için de gelir kaynağı olacaktır.
* Bir ülkede petrol üretilirken, belki bir diğerinde bu petrol
işlenecek, tarım imkanları sınırlı olan bir İslam ülkesinin ihtiyaçları
tarım zengini ülkeler tarafından giderilecektir.
* İş gücü sınırlı olan bir ülkenin bu eksikliği bir başka İslam
ülkesi tarafından karşılanacak, iş gücü olan ancak sanayisi gelişmemiş
ülkelerde de, gelişmiş olanlar çeşitli yatırımlar yapabileceklerdir.
* Yatırımın yapıldığı ülke gibi, yatırımı yapan veya yatırıma katkıda bulunanlar da bu durumdan gelir elde edeceklerdir.
Kuran'da Müminlerin Ekonomik ve Sosyal Yardımlaşması Emredilir
İslam'ın Müslümanlar arasındaki dayanışma konusundaki hükümleri, bu
konuda tüm Müslümanlar tarafından dikkate alınmalıdır. Allah Kuran'da
insanlara mal hırsından korunmayı, ihtiyaç içinde olanları koruyup
gözetmeyi ve yardımlaşmayı emretmiştir. İman edenlerin mallarında,
ihtiyaç içinde olanlar için bir pay vardır. (Zariyat Suresi, 19)
Konuyla ilgili bir ayet şu şekildedir:
"Geniş-imkanları olan, nafakayı geniş imkanlarına göre
versin. Rızkı kısıtlı tutulan da, artık Allah'ın kendisine verdiği
kadarıyla versin. Allah, hiçbir nefse ona verdiğinden başkasıyla
yükümlülük koymaz. Allah, bir güçlüğün ardından bir kolaylığı
kılıp-verecektir." (Talak Suresi, 7)
Ayrıca Kuran'da Rabbimiz, iman edenlerin birbirlerinin velileri
olduğunu bildirmiştir. (Tevbe Suresi, 71) Dost, yardımcı, destekçi,
koruyucu gibi anlamlar içeren "veli" sözcüğü, Müslüman toplumlar
arasındaki dayanışmanın ve desteğin önemini vurgulamaktadır. İslam
ülkeleri arasında, kardeş olmanın bilinci ile kurulacak iş birlikleri,
Müslümanlara refah ve bolluk getirecek, İslam dünyasının yıllardır
önemli sorunlarından biri olan yoksulluğun ortadan kaldırılmasını
sağlayacaktır.
Unutmamak gerekir ki, Kuran ahlakının hakim olduğu toplumlarda,
açlık, yokluk ve fakirlik gibi sorunlarla karşılaşılmaz. Müslümanlar,
akılcı, ileri görüşlü politikalar izleyerek, diğer toplumlar ve
ülkelerle iyi ilişkiler kurarak, ticaret ve kalkınmaya önem vererek,
diğer kültürlerin birikimlerinden yararlanarak, kendi toplumlarını
geliştirirler. Tarihte böyle olmuştur ve yakın gelecekte de İslam
Birliği önderliğinde, Allah'ın izniyle, yine böyle olacaktır.
* Bilgi birikimi ve tecrübe paylaşımı bereketi artıracak, teknolojik
gelişmelerden tüm Müslümanlar gereği gibi yararlanacaklardır.
* İslam dünyasının imkanlarını ve gücünü birleştirmesini sağlayacak
ortak girişimlerle, yüksek teknoloji ürünü olan pek çok malzeme Müslüman
ülkelerde de üretilebilecektir.
* Oluşturulacak İslam ortak pazarı sayesinde, bir ülkede üretilen
ürünler, gümrük, kota gibi sınırsal engellere takılmadan bir diğer
ülkede kolaylıkla pazarlanabilecektir.
* Ticaret alanı genişleyecek, tüm Müslüman ülkelerin pazar payı
artacak, ihracat gelişecek, bu, Müslüman ülkelerdeki sanayileşme
sürecini hızlandıracak, ekonomide sağlanacak kalkınma ile teknolojide de
gelişme yaşanacaktır.
* Müslüman ülkeler diğer yatırım gruplarına karşı ortak bir güç
olarak hareket edebilecek ve küresel ekonominin önemli bir parçası
haline geleceklerdir.
* Müslüman halkların refah seviyesi ve yaşam standardı yükselecek, İslam dünyasındaki eşitsizlikler ortadan kalkacaktır.
* Ekonomik büyüme, bilim ve teknolojiye yapılacak yatırımları
artıracak, teknolojinin ilerlemesi ekonominin daha da hızla büyümesini
sağlayacaktır
* Ekonominin gelişimi ile birlikte eğitim seviyesinde de doğal bir yükselme olacak, toplum çok yönlü gelişecektir.
* İslam Birliği çatısı altında bireylerin vize ve sınır engeli
olmadan rahatça hareket edebildikleri, ticaret serbestliğinin olduğu,
serbest girişimciliğin desteklendiği bir sistem, İslam dünyasının hızla
kalkınmasına aracı olacaktır. Bu kalkınma hareketi, doğal olarak
Müslüman ülkelerin hızla modernleşmelerini ve ileri toplumlar seviyesine
ulaşmalarını sağlayacaktır.
21. Yüzyıl Hz. Mehdi Vesilesiyle Kaynakların Doğru Değerlendirildiği Bir Yüzyıl Olacak
Peygamber Efendimiz (sav)’in “Benim ümmetim o devirde öyle bir refah
bulacak ki, o güne dek onun mislini kesinlikle bulmamıştır...” (Sünen-i
İbni Mace, 10-347/ Ramuz el Ahadis, s. 508) hadisiyle müjdelediği
Altınçağ, kıyamete yakın bir zamanda, Kuran ahlakının hakim olacağı ve
din ahlakının insanlar arasında yaygın olarak yaşanacağı bir dönemi
ifade eder. Rabbimiz bu dönemde sosyal adaletsizliklerin, Darwinizm gibi
materyalist akımların, reenkarnasyon gibi sapkın öğretilerin, zulmün ve
kavgaların son bulması için Hz. Mehdi yani doğruya götüren sıfatını
taşıyan üstün ahlaklı bir kulunu vesile kılacaktır.
Hz. Mehdi ve bu kutlu şahıs ile aynı dönemde yeryüzüne ikinci kez
gelecek olan Hz. İsa’nın önderliğinde yaşanacak olan Altınçağ’da,
Allah’ın izniyle İslam ahlakının yeryüzü hakimiyeti yaşanacak, İslam
coğrafyasındaki zengin yer altı kaynakları en verimli şekilde
değerlendirilecek ve İslam ülkelerindeki yazı boyunca müjdelenen
kalkınma ve adaletli ortam tüm dünya ekonomisine etki edecektir. Böylece
"Sizden, faziletli ve varlıklı olanlar, yakınlara, yoksullara ve Allah
yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve
hoşgörsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah,
bağışlayandır, esirgeyendir." (Nur Suresi, 22) ayetinin hükmüne uygun
olarak hareket eden Hz. Mehdi ve Hz. İsa vesilesiyle tüm dünyada
ekonomik refah yaşanacak, sosyal adaletsizlikler ortadan
kaldırılacaktır. Güçlü olan haklı olmayacak, haklı olan güçlü olacaktır.
Kuran ahlakının hakim olduğu bu dönemde toplumun her kesimindeki
insanlar arasında çok büyük bir eşitlik yaşanacak ve Allah’ın izniyle
huzur ve güven dolu bir ortam olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder