Zor koşullara rağmen, okyanusların derinliklerinde çeşitli balıklar, çok farklı omurgasız canlılar ve mikroorganizmalar yaşarlar...
21. yüzyılda dünya üzerinde keşfedilecek çok az detay kaldığı düşünebilir. Ancak denizin derinlikleri halen bilinmezliğini korumaktadır. Ortalama 4 kilometre derinliğindeki okyanuslar, dünyanın %70’ini kaplar. Bu nedenle derin denizler tüm doğal ortamlar içinde en geniş ve aynı zamanda barınılması en zor olanıdır. Ancak buna rağmen Rabbimiz’in bir rahmeti olarak çok soğuk, tamamen karanlık, genel olarak oksijen bakımından yetersiz ve yüzeydekinden 1000 kat daha fazla basınca sahip olan derin denizler pek çok canlı türüne ev sahipliği yapar.
Derin okyanuslar hayat şartları bakımından en elverişsiz ortam olmasına rağmen, hala buralarda yaşamlarını sürdüren canlılar bulunmaktadır. Derin su köpekbalıkları, ürkütücü görünüme sahip olan ve gözlerinin altındaki lambalardan kırmızı ışınlar çıkan ejder balığı, ışıldayan balıklar, tarih öncesi coelacanth, deniz zambakları, kırmızı mürekkep balığı, karanlıkta ışıldayan vantuzları olan ahtapot, 13 metre uzunluğundaki dev bir mürekkep balığı olan Architeuthis, bakteriler, yumuşakçalar ve kabuklu canlılar bu derinliklerde Rabbimiz’in yarattığı kusursuz çeşitliliğe örnektir.
Daha tam olarak keşfedilememiş olan bu derin dünyada yapılan her araştırma, derin denizlerdeki hayranlık uyandıran yaşamın tanınmasına vesile olmaktadır.
Allah Derin Denizlerdeki Canlıların Rızkını Verendir
Deniz altında araştırma yapan bilim adamları uzun yıllar boyunca 600 metreden daha derin yerlerde canlı yaşamı olmadığını ileri sürmüşlerdir. Çünkü eğer derinlerdeki canlılar yalnızca yukarıdaki canlılardan arta kalan yiyecekler sayesinde yaşıyorlarsa, belli bir derinlikten sonra besinler tükenecek ve derinlerdeki canlılar yaşamlarını yitireceklerdi. Ancak ilerleyen yıllarda yapılan araştırmalar, okyanusların en derin yerlerinde bile canlıların yaşadığını göstermiştir. Çünkü okyanusların tabanı dev sualtı dağ zincirleri ve bunlar arasında kalan geniş bataklık ve çamurlu bir tabandan oluşur. Fakat bu çamurun büyük kısmı suyun üst yüzeyinde yaşayan planktonların veya kabuk değiştiren deniz kabuklularının ve tek hücreli canlıların kalıntılarının okyanus tabanlarında birikmesiyle oluşur. Dolayısıyla okyanusun tabanında kalker ve silis maddeleri içeren bu çamur tabakası derinlerde yaşayan canlıların önemli bir besin kaynağıdır. Okyanusların binlerce metre derinliklerinde, oksijenin dahi bulunmadığı çamur katmanında yaşayan bu gözle görülmeyen ve metanla beslenen arkebakteriler dünyanın dengesi için büyük bir öneme sahiptirler. Eğer bu mikroorganizmalar olmasaydı, açık denizlerin dibinde bulunan büyük miktardaki metan gazı atmosfere karışır, sera etkisi nedeniyle küresel ısınma baş gösterir, dünyanın her yerindeki iklim dengeleri bozulur ve dünya yaşayamayacağımız kadar sıcak bir gezegene dönüşürdü.
En derin noktası 11.000 metre, ortalama derinliği ise 4.000-5.000 metre olan okyanuslarda, 100 metrenin altına güneş ışığı ulaşmaz. Dolayısıyla buralarda fotosentez imkanı yoktur. Yüksek bir basınç, 2-4°C gibi düşük bir sıcaklık ve sürekli karanlık vardır. Kıt besin kaynakları, sadece üst tabakalardan yağan atıklar ve organik maddelerden oluşur. Kısacası söz konusu olan, insanların alışkın olduğundan tamamen farklı bir ortamdır. Tüm bu zor koşullara rağmen, okyanusların derinliklerinde çeşitli balıklar, birbirlerinden çok farklı omurgasız canlılar ve mikroorganizmalar yaşarlar.
Derin denizlerde bu bakteri türleri dışında yaşayan başka canlılar da vardır. Bu canlılar bakteriler gibi kendi besinlerini üretmezler, kendilerinden daha küçük canlıları avlarlar. Yüce Rabbimiz bu canlıların besinlerini kolaylıkla bulabilmeleri için oldukça uzun ve uçlarında koku alma organları bulunan yüzgeçler, iri bir ağız, çok keskin sivri dişler, koyu gri ya da siyah deri rengi ile kamuflaj ve basıncın çok yüksek değerlere ulaştığı bu derinliklerde yaşayabilmeleri için dışarıdan gelen basıncı, hücre sıvılarının oluşturduğu iç basınç ile mükemmel bir biçimde dengeleyen sistemler yaratmıştır.
Okyanus derinliklerindeki besin kaynakları ve canlıların bu derinliklerde yaşamalarını sağlayan yaratılış özellikleri Rabbimiz’in sonsuz yaratma gücünün sergilendiği örneklerden yalnızca biridir. Yüce Allah’ın her yeri ilmi ile kuşattığı bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmektedir:
“Gaybın anahtarları O’nun Katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitaptadır.” (Enam Suresi, 59)
Derin Denizlerdeki Karanlık Sorununu Canlılar Allah’ın Kendilerinde Ürettiği Işıklarla Çözmüştür
Güneş’in canlılara büyük yarar sağlayan ışınları, denizlerde ancak 200-300 metre derinliğe kadar ulaşabilmektedir. Okyanus canlıları da bu nedenle bu aydınlık kuşakta yaşamayı tercih etmektedirler. Aydınlık kuşakta üretilen besinin ve canlı artıklarının bir bölümüyse zamanla okyanusun derinliklerine ulaşır ve daha aşağılardaki canlıların yaşamasını mümkün kılar. Günümüz teknolojisi ile yapılan ölçümlere göre güneş ışığının % 3-30’u deniz yüzeyinde yansıtılır. Derine doğru indikçe suyun rengi önce kırmızılaşır, ardından mora dönüşür ve daha sonra da portakal rengi olur. 100 metreye gelindiğinde artık sadece koyu bir mavilik söz konusudur. İlk 200 metredeyse ışık spektrumunun mavi ışığı en son olmak üzere 7 rengin tümü ardı ardınca emilir. 1000 metrenin altındaki derinliklerde ise artık hiçbir şekilde ışığa rastlamak mümkün değildir. Bu karanlık ortamlarda canlılar vücutları boyunca ışık saçan organlarla hareket ederler. Bu canlılar kimyasal bir reaksiyon sonucu vücutlarında ışık üretirler. Biyoluminesans adı verilen bu ışık, biri ışık üreten madde olan lusiferin, diğeri ise reaksiyonu başlatan lusiferaz enzimlerinin ortak çalışmasına oksijenin de eklenmesiyle ortaya çıkan kimyasal reaksiyon sonucu ortaya çıkar. Bazı canlılarda ise bu ışık, hayvanın derisinin üzerinde yaşayan bakteri kolonisinden kaynaklanır. Yüce Allah’ın üstün aklının bir sonucu olarak ışık saçan canlıların bu çok özel nimete sahip olmalarının pek çok nedeni vardır. Bu özellikler birkaç başlık altında toplanabilir.
Yiyecek bulma: Okyanustaki alacakaranlık kuşaklarında, bazı hayvanlar ışık yayma yeteneklerini yiyecek bulmak için kullanırlar.
Avlanma: Olta balığı, çevredeki diğer balıkları kandırıp avının dikkatini çekmek için ışığını kullanır.
Kamuflaj: Okyanusun karanlık kısımlarında, daha derin kesimleri görmek çok zordur. Fakat üst seviyedeki silüetleri görmek kolaydır. Bu nedenle bazı türler bedenlerinin alt kısmından parlak bir ışık yayarlar. Bu ışık balığın yukarıdan bakan biri için görüntüsünü bulanıklaştırır ve denizin içinde düşmanlarına kendisini sezdirmeden yüzmesini sağlar.
Taklit: “Cookie-cutter” türü köpekbalığının gövdesinin altında ışık yayan bir bölüm vardır ve bu bölüm küçük bir balığı andırır. Balık, böylece küçük bir balık görüntüsüne bürünebilir ve onu yemeye gelen büyük balıkları avlayabilir.
Savunma: Bazı hayvanlar yanlarına bir tehlike yaklaştığında mürekkep benzeri yoğun ve parlak bir sıvı çıkarır, bu şekilde onu avlamaya gelen balığın görüş açısını kapatır ve oradan hızla kaçarlar. Kimi ışık saçan canlılar ise kendilerini savunmak için saldırganları kör edebilecek seviyede parlak bir ışık yayarlar. Derinlerde yaşayan bir ahtapot türü ise tehlike anında tıpkı yüzey ahtapotu gibi davranır. Ancak türdeşinden farklı olarak tehlike anında düşmanının üzerine mürekkep yerine vücuduna yapışık olarak yaşayan ışıklı bakterileri gönderir
Üreme: Yaydıkları ışıklarla karşı cinsin kendisini daha kolay tanımasını sağlar.
Yol bulma: Bazı canlılar bu yeteneklerini karanlık sularda yollarını bulmak için kullanırlar.
Yardım Çağırma: Bazı tek hücreli planktonlar ise rahatsız edildikleri zaman parlarlar. Örneğin; küçük bir balık planktonları yemeye başladığı zaman, rahatsız edilen plankton parlamaya başlar. Böylece bu ışık kendine av arayan ve planktonu rahatsız eden balığı avlamak isteyecek daha büyük bir balığın dikkatini bu yöne çeker.
Her şeye kadir olan Yüce Allah, derin denizlerdeki karanlığa, canlılara ışık saçma özelliği vererek uyum sağlamalarına imkan vermiş ve bu canlıları da diğer tüm canlılar gibi kusursuz bir düzen içerisinde yaratmıştır. Rabbimiz bu gerçeği Kuran’da şöyle haber verir:
“O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, ‘şekil ve suret’ verendir. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.” (Haşr Suresi, 24)
Günümüzde ulaşılan teknoloji ile yapılan araştırmalar sonucunda, uzun yıllar boyunca verimsiz olduğu düşünülen okyanusların derinliklerinde de yaşam olduğu belirlenmiştir. Güneş ışınlarının ulaşabileceğinden çok daha derinlerdeki bu yaşam, oldukça zorlu koşullara rağmen, Yüce Rabbimiz’in eşsiz yaratışı ile sürmektedir.
Derin Denizlerdeki Canlıların Basınca Dayanıklılığı Bilim Adamlarını Hayrete Düşürmektedir
Rabbimiz tarafından belirlenmiş bir ölçüyle deniz seviyesinde “bir atmosfer” olarak belirlenen ve insan yaşamı için ideal olan hava basıncı, denizin içinde, derine doğru gittikçe, her 10 metrede bir atmosfer daha artar. Örneğin 30 metre derinlikte su basıncı üç atmosferdir, yani bu derinlikteki bir dalgıcın vücudunun her santimetrekaresine suyun yaptığı basınç, yüzeye oranla üç kat fazladır.
* İnsan hiçbir gereç kullanmadan 30 m. derinliğe indiğinde;
* Akciğer kapasitesi dörtte birine düşer,
* Kan basıncı artar,
* Vücut ısısı düştüğünden, kalbin atış hızı artar,
* Bilinç bulanıklaşır.
Bu nedenle yardımcı gereç kullanmadan 30 metrenin altına inmek tehlikelidir. Oysa okyanusların binlerce metre derinliğinde yaşayan canlılar, çok yüksek basınç değerlerine Yüce Rabbimiz’in yarattığı özel sistemlerle dayanabilmektedirler:
Hava keseleri:
Allah bazı balık türlerinde suyun kaldırma kuvvetiyle kendi ağırlıklarını dengelemek ve su içinde yaşadıkları derinliği ayarlamak için içinde gaz bulunan keseler yaratmıştır. Kesenin içinden kanlarından gaz salgılayarak suyun üst kısımlarına çıkabilmekte, kesedeki gazı kanlarına geri emerek ise derinlere inebilmektedirler. Derinliklerde balıkların hava kesecikleri patlamaz, çünkü içindeki gazın çok yüksek olan basıncı ile dış basınç aynı değerdedir.
Hücre zarlarında farklılıklar vardır:
Rabbimiz bakteriler ve omurgasız canlıların hücre zarlarında farklılıklar yaratarak yüksek basınçlara karşı dayanıklılıklarını arttırmıştır. Hücre zarlarında, protein ve lipid (yağ) tabakaları mozaik şeklinde dizilmiştir. Bu şekilde hücreyi sınırlama ve korumanın yanında gıdaların, artık maddelerin giriş çıkışı ve moleküllerin sinyalizasyonu hücre zarının mükemmel fonksiyonu ile ayarlanır. Eğer zardaki yağlar çok sert ise kanallar kapanır. Yüksek basınçta ise yağ molekülleri sertleşir. Bu yüzden derin deniz canlılarının hücre zarları daha akışkan yağlardan yaratılmıştır. Bu canlılar dipten yukarı doğru çıkarıldığında hücre yağlarındaki basınç çok azaldığı için yağlar bir miktar sıvılaşır. Ayrıca Allah bu canlıların bedenlerinde metabolik enzimler yaratmıştır. Bu enzimler hacimde fazla bir değişikliğe yol açmadan kimyevî reaksiyonlara girer ve canlının basınç ile mücadele etmesine gerek kalmaz.
Basınca dayanıklı sistemler ve organlar:
Gagalı balinaların akciğerleri, denizin derinliklerindeki basınca uygun olarak yaratılmıştır. Bu nedenle 1900 metre gibi çok derinliklere dalabilirler. Söz konusu değer hava-soluyan memeliler arasında şimdiye kadar gözlemlenen en derin ve uzun süreli rekor dalıştır. Balinanın dalışa geçmeden önce suyun yüzüne çıkarak aldığı havanın içindeki oksijen ve azot gibi gazlar derin dalışlar sırasında dokulara daha küçülmüş bir hacimle dağılırlar. Fakat yukarı çıkarken bu gazlar damarlarda süratle genleşir. İşte bu esnada akciğerler büzüşerek gazın özellikle de azotun kana karışmasını engelleyerek balinanın vurgun yeme riskini ortadan kaldırır. Akciğerlerin sahip olduğu bu özellik, kuşkusuz Yüce Allah’ın üstün yaratışının delillerinden biridir. Nitekim Yüce Allah’ın bu kusursuz yaratma gücü ve sanatı, bir Kuran ayetinde şöyle haber verilir:
“Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır.” (Casiye Suresi, 4)
Sonuç: Derin Denizler Rabbimiz’in Çeşitlilik Sanatının Eserlerinden Biridir
Dünyamız, uzaydan bakıldığında masmavi bir görünüme sahiptir. Sadece Pasifik Okyanusu’nun üzerinden uçakla geçmeye kalktığınızda, bu yolculuk tam 20 saat sürer. Yukarıdan bakıldığında engin maviliği ile göze çarpan okyanusların sırları ise derinliklerde saklanmaktadır. Kimi yerlerde Everest’in yüksekliğinden bile fazla olabilen bu sularda, diplere doğru indikçe rengarenk bir dünya ile karşılaşırız.
Bu ortamda her biri birbirinden değişik milyonlarca canlı bulunmaktadır. Hepsinin farklı renkleri, avlanma taktikleri, kendilerini savunmak için kullandıkları yöntemler vardır. Bazen binlercesi aynı anda büyük bir hızla hareket eder. Bu kadar kalabalığa rağmen ne yönlerini kaybederler, ne de karışıklık olur. Şüphesiz ki bu balıkların ne yöne gitmeleri gerektiğine ya da yanındaki canlıların kendi cinslerinden olup olmadığına, hangi yöne giderlerse yaşanan uyumu bozmayacaklarına karar vermeleri mümkün değildir. Deniz altında yaşayan canlılardaki bu uyum ve organizasyon, onların yegane Yaratıcımız olan Allah’ın eseri olduğunun açık bir delilidir. Bu kadar çok canlıda bu kadar muazzam detayların var edilmesi bizlere Allah’ın sanatındaki mükemmelliği gösterir.
Allah’ın ilmiyle her yeri kuşattığı Kuran’da şu şekilde bildirilmektedir:
“Sizin İlahınız yalnızca Allah’tır ki, O’nun dışında ilah yoktur. O, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır.” (Taha Suresi, 98)
Derin okyanuslar hayat şartları bakımından en elverişsiz ortam olmasına rağmen, hala buralarda yaşamlarını sürdüren canlılar bulunmaktadır. Derin su köpekbalıkları, ürkütücü görünüme sahip olan ve gözlerinin altındaki lambalardan kırmızı ışınlar çıkan ejder balığı, ışıldayan balıklar, tarih öncesi coelacanth, deniz zambakları, kırmızı mürekkep balığı, karanlıkta ışıldayan vantuzları olan ahtapot, 13 metre uzunluğundaki dev bir mürekkep balığı olan Architeuthis, bakteriler, yumuşakçalar ve kabuklu canlılar bu derinliklerde Rabbimiz’in yarattığı kusursuz çeşitliliğe örnektir.
Daha tam olarak keşfedilememiş olan bu derin dünyada yapılan her araştırma, derin denizlerdeki hayranlık uyandıran yaşamın tanınmasına vesile olmaktadır.
Allah Derin Denizlerdeki Canlıların Rızkını Verendir
Deniz altında araştırma yapan bilim adamları uzun yıllar boyunca 600 metreden daha derin yerlerde canlı yaşamı olmadığını ileri sürmüşlerdir. Çünkü eğer derinlerdeki canlılar yalnızca yukarıdaki canlılardan arta kalan yiyecekler sayesinde yaşıyorlarsa, belli bir derinlikten sonra besinler tükenecek ve derinlerdeki canlılar yaşamlarını yitireceklerdi. Ancak ilerleyen yıllarda yapılan araştırmalar, okyanusların en derin yerlerinde bile canlıların yaşadığını göstermiştir. Çünkü okyanusların tabanı dev sualtı dağ zincirleri ve bunlar arasında kalan geniş bataklık ve çamurlu bir tabandan oluşur. Fakat bu çamurun büyük kısmı suyun üst yüzeyinde yaşayan planktonların veya kabuk değiştiren deniz kabuklularının ve tek hücreli canlıların kalıntılarının okyanus tabanlarında birikmesiyle oluşur. Dolayısıyla okyanusun tabanında kalker ve silis maddeleri içeren bu çamur tabakası derinlerde yaşayan canlıların önemli bir besin kaynağıdır. Okyanusların binlerce metre derinliklerinde, oksijenin dahi bulunmadığı çamur katmanında yaşayan bu gözle görülmeyen ve metanla beslenen arkebakteriler dünyanın dengesi için büyük bir öneme sahiptirler. Eğer bu mikroorganizmalar olmasaydı, açık denizlerin dibinde bulunan büyük miktardaki metan gazı atmosfere karışır, sera etkisi nedeniyle küresel ısınma baş gösterir, dünyanın her yerindeki iklim dengeleri bozulur ve dünya yaşayamayacağımız kadar sıcak bir gezegene dönüşürdü.
En derin noktası 11.000 metre, ortalama derinliği ise 4.000-5.000 metre olan okyanuslarda, 100 metrenin altına güneş ışığı ulaşmaz. Dolayısıyla buralarda fotosentez imkanı yoktur. Yüksek bir basınç, 2-4°C gibi düşük bir sıcaklık ve sürekli karanlık vardır. Kıt besin kaynakları, sadece üst tabakalardan yağan atıklar ve organik maddelerden oluşur. Kısacası söz konusu olan, insanların alışkın olduğundan tamamen farklı bir ortamdır. Tüm bu zor koşullara rağmen, okyanusların derinliklerinde çeşitli balıklar, birbirlerinden çok farklı omurgasız canlılar ve mikroorganizmalar yaşarlar.
Derin denizlerde bu bakteri türleri dışında yaşayan başka canlılar da vardır. Bu canlılar bakteriler gibi kendi besinlerini üretmezler, kendilerinden daha küçük canlıları avlarlar. Yüce Rabbimiz bu canlıların besinlerini kolaylıkla bulabilmeleri için oldukça uzun ve uçlarında koku alma organları bulunan yüzgeçler, iri bir ağız, çok keskin sivri dişler, koyu gri ya da siyah deri rengi ile kamuflaj ve basıncın çok yüksek değerlere ulaştığı bu derinliklerde yaşayabilmeleri için dışarıdan gelen basıncı, hücre sıvılarının oluşturduğu iç basınç ile mükemmel bir biçimde dengeleyen sistemler yaratmıştır.
Okyanus derinliklerindeki besin kaynakları ve canlıların bu derinliklerde yaşamalarını sağlayan yaratılış özellikleri Rabbimiz’in sonsuz yaratma gücünün sergilendiği örneklerden yalnızca biridir. Yüce Allah’ın her yeri ilmi ile kuşattığı bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmektedir:
“Gaybın anahtarları O’nun Katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitaptadır.” (Enam Suresi, 59)
Derin Denizlerdeki Karanlık Sorununu Canlılar Allah’ın Kendilerinde Ürettiği Işıklarla Çözmüştür
Güneş’in canlılara büyük yarar sağlayan ışınları, denizlerde ancak 200-300 metre derinliğe kadar ulaşabilmektedir. Okyanus canlıları da bu nedenle bu aydınlık kuşakta yaşamayı tercih etmektedirler. Aydınlık kuşakta üretilen besinin ve canlı artıklarının bir bölümüyse zamanla okyanusun derinliklerine ulaşır ve daha aşağılardaki canlıların yaşamasını mümkün kılar. Günümüz teknolojisi ile yapılan ölçümlere göre güneş ışığının % 3-30’u deniz yüzeyinde yansıtılır. Derine doğru indikçe suyun rengi önce kırmızılaşır, ardından mora dönüşür ve daha sonra da portakal rengi olur. 100 metreye gelindiğinde artık sadece koyu bir mavilik söz konusudur. İlk 200 metredeyse ışık spektrumunun mavi ışığı en son olmak üzere 7 rengin tümü ardı ardınca emilir. 1000 metrenin altındaki derinliklerde ise artık hiçbir şekilde ışığa rastlamak mümkün değildir. Bu karanlık ortamlarda canlılar vücutları boyunca ışık saçan organlarla hareket ederler. Bu canlılar kimyasal bir reaksiyon sonucu vücutlarında ışık üretirler. Biyoluminesans adı verilen bu ışık, biri ışık üreten madde olan lusiferin, diğeri ise reaksiyonu başlatan lusiferaz enzimlerinin ortak çalışmasına oksijenin de eklenmesiyle ortaya çıkan kimyasal reaksiyon sonucu ortaya çıkar. Bazı canlılarda ise bu ışık, hayvanın derisinin üzerinde yaşayan bakteri kolonisinden kaynaklanır. Yüce Allah’ın üstün aklının bir sonucu olarak ışık saçan canlıların bu çok özel nimete sahip olmalarının pek çok nedeni vardır. Bu özellikler birkaç başlık altında toplanabilir.
Yiyecek bulma: Okyanustaki alacakaranlık kuşaklarında, bazı hayvanlar ışık yayma yeteneklerini yiyecek bulmak için kullanırlar.
Avlanma: Olta balığı, çevredeki diğer balıkları kandırıp avının dikkatini çekmek için ışığını kullanır.
Kamuflaj: Okyanusun karanlık kısımlarında, daha derin kesimleri görmek çok zordur. Fakat üst seviyedeki silüetleri görmek kolaydır. Bu nedenle bazı türler bedenlerinin alt kısmından parlak bir ışık yayarlar. Bu ışık balığın yukarıdan bakan biri için görüntüsünü bulanıklaştırır ve denizin içinde düşmanlarına kendisini sezdirmeden yüzmesini sağlar.
Taklit: “Cookie-cutter” türü köpekbalığının gövdesinin altında ışık yayan bir bölüm vardır ve bu bölüm küçük bir balığı andırır. Balık, böylece küçük bir balık görüntüsüne bürünebilir ve onu yemeye gelen büyük balıkları avlayabilir.
Savunma: Bazı hayvanlar yanlarına bir tehlike yaklaştığında mürekkep benzeri yoğun ve parlak bir sıvı çıkarır, bu şekilde onu avlamaya gelen balığın görüş açısını kapatır ve oradan hızla kaçarlar. Kimi ışık saçan canlılar ise kendilerini savunmak için saldırganları kör edebilecek seviyede parlak bir ışık yayarlar. Derinlerde yaşayan bir ahtapot türü ise tehlike anında tıpkı yüzey ahtapotu gibi davranır. Ancak türdeşinden farklı olarak tehlike anında düşmanının üzerine mürekkep yerine vücuduna yapışık olarak yaşayan ışıklı bakterileri gönderir
Üreme: Yaydıkları ışıklarla karşı cinsin kendisini daha kolay tanımasını sağlar.
Yol bulma: Bazı canlılar bu yeteneklerini karanlık sularda yollarını bulmak için kullanırlar.
Yardım Çağırma: Bazı tek hücreli planktonlar ise rahatsız edildikleri zaman parlarlar. Örneğin; küçük bir balık planktonları yemeye başladığı zaman, rahatsız edilen plankton parlamaya başlar. Böylece bu ışık kendine av arayan ve planktonu rahatsız eden balığı avlamak isteyecek daha büyük bir balığın dikkatini bu yöne çeker.
Her şeye kadir olan Yüce Allah, derin denizlerdeki karanlığa, canlılara ışık saçma özelliği vererek uyum sağlamalarına imkan vermiş ve bu canlıları da diğer tüm canlılar gibi kusursuz bir düzen içerisinde yaratmıştır. Rabbimiz bu gerçeği Kuran’da şöyle haber verir:
“O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, ‘şekil ve suret’ verendir. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.” (Haşr Suresi, 24)
Günümüzde ulaşılan teknoloji ile yapılan araştırmalar sonucunda, uzun yıllar boyunca verimsiz olduğu düşünülen okyanusların derinliklerinde de yaşam olduğu belirlenmiştir. Güneş ışınlarının ulaşabileceğinden çok daha derinlerdeki bu yaşam, oldukça zorlu koşullara rağmen, Yüce Rabbimiz’in eşsiz yaratışı ile sürmektedir.
Derin Denizlerdeki Canlıların Basınca Dayanıklılığı Bilim Adamlarını Hayrete Düşürmektedir
Rabbimiz tarafından belirlenmiş bir ölçüyle deniz seviyesinde “bir atmosfer” olarak belirlenen ve insan yaşamı için ideal olan hava basıncı, denizin içinde, derine doğru gittikçe, her 10 metrede bir atmosfer daha artar. Örneğin 30 metre derinlikte su basıncı üç atmosferdir, yani bu derinlikteki bir dalgıcın vücudunun her santimetrekaresine suyun yaptığı basınç, yüzeye oranla üç kat fazladır.
* İnsan hiçbir gereç kullanmadan 30 m. derinliğe indiğinde;
* Akciğer kapasitesi dörtte birine düşer,
* Kan basıncı artar,
* Vücut ısısı düştüğünden, kalbin atış hızı artar,
* Bilinç bulanıklaşır.
Bu nedenle yardımcı gereç kullanmadan 30 metrenin altına inmek tehlikelidir. Oysa okyanusların binlerce metre derinliğinde yaşayan canlılar, çok yüksek basınç değerlerine Yüce Rabbimiz’in yarattığı özel sistemlerle dayanabilmektedirler:
Hava keseleri:
Allah bazı balık türlerinde suyun kaldırma kuvvetiyle kendi ağırlıklarını dengelemek ve su içinde yaşadıkları derinliği ayarlamak için içinde gaz bulunan keseler yaratmıştır. Kesenin içinden kanlarından gaz salgılayarak suyun üst kısımlarına çıkabilmekte, kesedeki gazı kanlarına geri emerek ise derinlere inebilmektedirler. Derinliklerde balıkların hava kesecikleri patlamaz, çünkü içindeki gazın çok yüksek olan basıncı ile dış basınç aynı değerdedir.
Hücre zarlarında farklılıklar vardır:
Rabbimiz bakteriler ve omurgasız canlıların hücre zarlarında farklılıklar yaratarak yüksek basınçlara karşı dayanıklılıklarını arttırmıştır. Hücre zarlarında, protein ve lipid (yağ) tabakaları mozaik şeklinde dizilmiştir. Bu şekilde hücreyi sınırlama ve korumanın yanında gıdaların, artık maddelerin giriş çıkışı ve moleküllerin sinyalizasyonu hücre zarının mükemmel fonksiyonu ile ayarlanır. Eğer zardaki yağlar çok sert ise kanallar kapanır. Yüksek basınçta ise yağ molekülleri sertleşir. Bu yüzden derin deniz canlılarının hücre zarları daha akışkan yağlardan yaratılmıştır. Bu canlılar dipten yukarı doğru çıkarıldığında hücre yağlarındaki basınç çok azaldığı için yağlar bir miktar sıvılaşır. Ayrıca Allah bu canlıların bedenlerinde metabolik enzimler yaratmıştır. Bu enzimler hacimde fazla bir değişikliğe yol açmadan kimyevî reaksiyonlara girer ve canlının basınç ile mücadele etmesine gerek kalmaz.
Basınca dayanıklı sistemler ve organlar:
Gagalı balinaların akciğerleri, denizin derinliklerindeki basınca uygun olarak yaratılmıştır. Bu nedenle 1900 metre gibi çok derinliklere dalabilirler. Söz konusu değer hava-soluyan memeliler arasında şimdiye kadar gözlemlenen en derin ve uzun süreli rekor dalıştır. Balinanın dalışa geçmeden önce suyun yüzüne çıkarak aldığı havanın içindeki oksijen ve azot gibi gazlar derin dalışlar sırasında dokulara daha küçülmüş bir hacimle dağılırlar. Fakat yukarı çıkarken bu gazlar damarlarda süratle genleşir. İşte bu esnada akciğerler büzüşerek gazın özellikle de azotun kana karışmasını engelleyerek balinanın vurgun yeme riskini ortadan kaldırır. Akciğerlerin sahip olduğu bu özellik, kuşkusuz Yüce Allah’ın üstün yaratışının delillerinden biridir. Nitekim Yüce Allah’ın bu kusursuz yaratma gücü ve sanatı, bir Kuran ayetinde şöyle haber verilir:
“Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır.” (Casiye Suresi, 4)
Sonuç: Derin Denizler Rabbimiz’in Çeşitlilik Sanatının Eserlerinden Biridir
Dünyamız, uzaydan bakıldığında masmavi bir görünüme sahiptir. Sadece Pasifik Okyanusu’nun üzerinden uçakla geçmeye kalktığınızda, bu yolculuk tam 20 saat sürer. Yukarıdan bakıldığında engin maviliği ile göze çarpan okyanusların sırları ise derinliklerde saklanmaktadır. Kimi yerlerde Everest’in yüksekliğinden bile fazla olabilen bu sularda, diplere doğru indikçe rengarenk bir dünya ile karşılaşırız.
Bu ortamda her biri birbirinden değişik milyonlarca canlı bulunmaktadır. Hepsinin farklı renkleri, avlanma taktikleri, kendilerini savunmak için kullandıkları yöntemler vardır. Bazen binlercesi aynı anda büyük bir hızla hareket eder. Bu kadar kalabalığa rağmen ne yönlerini kaybederler, ne de karışıklık olur. Şüphesiz ki bu balıkların ne yöne gitmeleri gerektiğine ya da yanındaki canlıların kendi cinslerinden olup olmadığına, hangi yöne giderlerse yaşanan uyumu bozmayacaklarına karar vermeleri mümkün değildir. Deniz altında yaşayan canlılardaki bu uyum ve organizasyon, onların yegane Yaratıcımız olan Allah’ın eseri olduğunun açık bir delilidir. Bu kadar çok canlıda bu kadar muazzam detayların var edilmesi bizlere Allah’ın sanatındaki mükemmelliği gösterir.
Allah’ın ilmiyle her yeri kuşattığı Kuran’da şu şekilde bildirilmektedir:
“Sizin İlahınız yalnızca Allah’tır ki, O’nun dışında ilah yoktur. O, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır.” (Taha Suresi, 98)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder