Bilimsel deliller aksini ortaya koysa bile aynı iddialar bazı Darwinistler tarafından tekrar tekrar gündeme getirilir. Darwinizmi ayakta tutmak adına kullanılan yöntemlerden biridir bu. Nitekim yıllar içerisinde yaşanan bilimsel gelişmeler Darwinist çevreleri, istemeden de olsa, protein ve DNA moleküllerinin tesadüfen oluşmalarının imkansızlığı gerçeğini kabul etmeye zorladı. Böyle bir oluşum hücre ve gerekli proteinler aynı anda var olmadan mümkün değildi.
Bu durumda yapılması gereken bilimsel gerçekleri kabul edip Darwinizmin geçersizliğini ilan etmektir oysa tam tersine Darwinistler son bir çırpınışla geçersizliği yıllar önce ortaya konulmuş olan “RNA Dünyası” hipotezini tekrar gündeme getirmişlerdir. Bu makalede söz konusu hipotezin geçersizliği bir kere daha hatırlatılacak ve RNA hakkında çok önemli bilgilere yer verilecektir.
70'li yıllarda, ilkel dünya atmosferinin içerdiği gazların amino asit sentezini imkansız kıldığının anlaşılması, kimyasal evrim teorisi için büyük bir darbe oldu. Miller, Fox, Ponnamperuma gibi evrimcilerin yıllar boyu yürüttüğü "ilkel atmosfer deneyleri"nin tümünün geçersiz olduğu anlaşıldı. Bu nedenle 80'li yıllarda başka evrimci arayışlar gelişti. Bunun sonucunda, ilk önce proteinlerin değil, proteinlerin bilgisini taşıyan RNA molekülünün oluştuğunu öne süren "RNA Dünyası" senaryosu ortaya atıldı.
1986 yılında Harvard'lı kimyacı Walter Gilbert tarafından ortaya atılan bu senaryoya göre, “Bundan milyarlarca yıl önce, her nasılsa kendi kendisini kopyalayabilen bir RNA molekülü tesadüfen kendiliğinden oluşmuştu. Sonra bu RNA molekülü çevre şartlarının etkisiyle birdenbire proteinler üretmeye başlamıştı. Daha sonra bilgileri ikinci bir molekülde saklamak ihtiyacı doğmuş ve bu senaryoya göre her nasılsa DNA molekülü ortaya çıkmıştı.”
Her aşaması ayrı bir imkansızlıklar zinciri olan bu senaryo, hayatın başlangıcına açıklama getirmek yerine, sorunu daha da büyütmüştür. Somut bilimsel gerçekler, hayatın rastlantılarla doğduğu iddiasının yeni bir versiyonu olan "RNA Dünyası" tezinin, kesinlikle imkansız bir masal olduğunu ortaya koymuştur.
Bilimsel Delillere Rağmen “RNA Dünyası” Çırpınışları ile Evrim Kanıtlanamaz
“RNA Dünyası” hipotezi günümüzde son bir çırpınış olarak desteklenmekte ve bu konuyla ilgili birçok makale yayınlanmaktadır. Bunlardan 23 Haziran 2016 tarihinde Horning ve Joyce tarafından yayınlanan bir makale[1], sözde ilkel ortamda RNA moleküllerinin kendi kendini kopyalayabildiği iddiasında olduğu için evrimciler arasında oldukça ilgi görmüştür.
Halbuki makalede yer alan deney yalnızca hazır RNA, hazır ribozom ve hazır katalizörlerin varlığında RNA’ların çoğalabildiğini göstermiştir. Bu çoğalma ise oldukça kısıtlı ve problemlidir. Makalede işlevsel bir RNA’nın yoktan var oluşu hiçbir şekilde açıklanamamıştır. Kaldı ki bir RNA molekülünün hücre dışı ortamda korunması mümkün değildir. Güneş ışığı, sıcaklık, kimyasal reaksiyonlar ve diğer çeşitli enerji kaynakları moleküllerin anında bozulmasına neden olur.
RNA’lar da tıpkı proteinler gibi 2 ve 3 boyutlu yapılara katlanırlar. Sadece doğru yapıya katlanan RNA’lar işlevseldir ve bu yapılarına ancak ribozomların ve proteinlerin varlığında kavuşabilirler. Horning ve Joyce söz konusu deneylerinde, RNA bazlı bir ribozomu modifiye ederek, bazı oligonükleotidleri yani hazır RNA yapıtaşlarını birleştirebilecek bir forma dönüştürmüşlerdir. Bu genetik mühendislik sayesinde yine ortama hazır olarak bırakılan oligonükleotidlerin, çeşitli kimyasal hızlandırıcılar (katalizörler) yardımıyla birleştiği ve çoğaldığı gözlemlenmiştir. Ancak ortaya çok kısa zincirli, işlevsiz ve boyutsuz RNA’lar çıkmıştır.
Horning ve Joyce’un makalede kendileri de itiraf ettikleri üzere “sürecin kompleks oligonükleotidler gerektirmesi ribozomların yalnızca kendilerini kopyalayabilmesini sağlamış ancak ek veya işlevsel RNA’lar ortaya koyması mümkün olmamıştır”.
Öncelikle bu deneye dışarıdan bir müdahale dahil olmuş ve bir moleküler kopyalamanın gerçekleşebilmesi için gerekli bütün diğer elemanlar laboratuvar ortamında sağlanmıştır. Bir diğer deyişle deneyi gerçekleştirenler deney düzeneğine modifiye edilmiş bir RNA fabrikası yerleştirmişler ve bu fabrikaya ihtiyaç duyduğu bütün hammaddeyi sağlamışlardır. Dahası deney sonucunun istedikleri gibi çıkması için defalarca denemeler yaparak özel bir RNA molekülü seçmişlerdir. Ne var ki RNA’ların gerçek üretimi sürecinde; ne bir RNA fabrikası, ne bu fabrikada işlenecek hammaddeler, ne de üretime örnek olabilecek hazır ve seçilmiş bir RNA vardır.
Deney için gerekli bütün hammaddelerin önceden sağlanmasıyla ilgili kimyacı ve moleküler genetikçi Steven Benner da “deneyin doğru bile olsa, çoğalmaya imkan tanıyan kimyasal ortamın gerçek ortamla örtüşmediğini, A, G, C ve U’ların (nükletodidlerin yani RNA hammaddelerinin) nasıl ortaya çıktığını ve bir araya geldiğini açıklamadığını, fonksiyonel RNA’ların nasıl ortaya çıktığının hala belirsiz”[2] olduğunu söylemiştir.
Bu deneydeki RNA fabrikası yani modifiye edilmiş ribozom, içerisinde protein bulundurmayan özellikte bir ribozomdur. Buna bilinçli olarak bozulmuş bir ribozom da diyebiliriz. Ribozomlar normalde çeşitli proteinlerden ve ribozomal RNA moleküllerinden meydana gelirler. Görevleri hücre içinde kendilerine ulaşan mesajcı RNA’ların taşıdığı RNA ve protein bilgilerini kullanılabilir ürünlere çevirmektir. Basit bir ribozom en az iki ribomozomal RNA içerir. Örnek olarak bunlardan biri olan “23S” molekülü 2906 harf uzunluğunda, bir başkası (28S) 5070 harf uzunluğunda, diğerleri ise en az 120 harf uzunluğundadır. Bu harf uzunlukları ribozomu oluşturan RNA’ların oldukça kompleks olduğunu gösteren işaretlerdir. Söz konusu deneyde kopyalanan RNA ise yalnızca 15 harf uzunluğundadır.
RNA Başka Bir RNA Olmadan Sentezlenemez bu da Yaratılışı Kanıtlar
RNA üretimini sağlayacak ortam için deneyde elde edilen sonuçtan çok daha kompleks moleküller kullandıktan sonra aynı senaryonun kontrolsüz bir ortamda işleyebileceğini iddia etmek yalnızca bir kandırmacadan ibarettir. Bu deney aslında, bir RNA’nın başka bir RNA olmadan sentezlenemeyeceğini ispatlamıştır. RNA üretimini sağlayacak ilk RNA molekülleri ve diğer gerekli protein ve bütün hücre sistemleriyle bir anda ortaya çıkmış olmalıdır.
Dolayısıyla “RNA Dünyası” hipotezini desteklemeye çalışan bu deney, yöntemi itibariyle defalarca kez çürütülen Miller deneyine oldukça benzerlik göstermektedir. Miller deneyi özel kurgulanmış bir ortamda proteinlerin sözde kendiliğinden oluşabileceğini göstermeye çalışmış ve evrimci iddialar açısından başarısız olmuştur. Çünkü deney, amino asitlerin ancak tüm koşulları özel olarak ayarlanmış bir laboratuvar ortamında, bilinçli müdahalelerle elde edilebileceğini kanıtlamıştır. Bütün bunların bizi ulaştırdığı sonuç açıktır: Canlılığı ortaya çıkaran güç, bilinçsiz tesadüfler değil, "yaratılış"tır.
Tekrar tekrar gündeme getirilen “RNA Dünyası” deneyi de RNA’ların sentezlenebilmesi için başka RNA moleküllerine ihtiyaç olduğunu, dolayısıyla evrimsel sürecin hiçbir zaman yaşanmadığını ve her şeyin Allah tarafından kusursuzca yaratıldığını bir kere daha kanıtlamıştır.
[1] http://www.pnas.org/content/113/35/9786
[2] http://www.sciencemag.org/news/2016/05/rna-world-inches-closer-explaining-origins-life
Adnan Oktar'ın News Rescue'da yayınlanan makalesi:
http://newsrescue.com/fact-pnas-proves-creation-rna-world-experiment/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder