Birleşmiş Milletler dünya üzerinde yaklaşık 50 milyon mültecinin olduğunu bildirmekte ve bu mültecilerin çok büyük bir bölümünü Müslümanların oluşturduğuna dikkat çekmektedir. Özellikle de sömürgeci ülkelerin İslam topraklarının zengin kaynaklarını ele geçirme hedefleri nedeniyle son bir asırdır milyonlarca Müslüman toprağını, evini, işini terk etmiş, komşu ülkelerde, kamplarda çok zor şartlar altında yaşamak zorunda bırakılmışlardır. Savaş, şiddet ve işgal neticesinde gerçekleşen bu ilticaların ardından terk edilen topraklara başka halklar yerleştirilmiştir. Örneğin günümüzde Filistin halkının üçte ikisi mülteci konumundadır. Hatta Filistin’in içinde yaşayanların dahi büyük bölümü evlerini terk etmek ve kamplarda yaşamak zorunda bırakılmışlardır. ABD müdahalesinin ardından çok sayıda Iraklı, zulüm gördükleri Burma’da evlerini terk eden Arakanlılar, 2 milyona yakın Afgan, Keşmirli, Somalili, Rohingyalı kısacası yüzbinlerce mülteci var. Şimdi de Suriye’de yüzbinlerce mülteci ana yurtlarını terk etmektedir.
▼
Müslümanların Ramazan’da İttifakla İttihad-I İslam İçin Dua Etmeleri, İttihad-ı İslam’ı Çabuklaştırır
Günümüzde dünya üzerinde 30’dan fazla silahlı çatışma alanı bulunuyor. Esas düşündürücü olan ise bunların %80’den fazlasının Müslüman topraklarından oluşması. Bu konuda özellikle sürekli olarak gündeme gelen ülkeler Filistin ve Suriye’dir. Oysa Afganistan, Pakistan, Burma, Yemen, Somali, Libya, Sudan, Nijerya, Fildişi Sahilleri, Bangladeş, Mali, Cezayir ve bunun gibi diğer pek çok ülkede çatışmalar halihazırda devam etmektedir.
İslam Ülkelerinin Günümüzdeki Sorunlarında Küresel Güçlerin Payı ve Gerçekler
İslam ülkelerinin söz konusu durumu gündeme geldiğinde, bu konuda yapılan yorumlar hep aynı yönü gösterir.
İslam Ülkelerinin Günümüzdeki Sorunlarında Küresel Güçlerin Payı ve Gerçekler
İslam ülkelerinin söz konusu durumu gündeme geldiğinde, bu konuda yapılan yorumlar hep aynı yönü gösterir.
Mısır’da durum ancak demokrasi ve modern bir İslam anlayışının benimsenmesiyle sakinleşir
Diktatörlükler ve askeri darbeler tarihin hiçbir döneminde insanlara fayda getirmemiştir. Kökeni ne olursa olsun bir darbe demokrasiyi öldürür; hiçbir şekilde bir gerekçesi ya da açıklaması olamaz; hiçbir şekilde kabul edilemez. Seçimle başa gelmiş hükümetler her ne kadar galiz hatalar yapmış dahi olsalar, demokratik hukuk kuralları çerçevesinde, arabulucular ve ikili görüşmelerle medeni bir şekilde uyarı ve hatırlatmalar yapılmalıdır. Bu yüzden, hangi görüşten, ideolojiden ya da siyasi eğilimden olursa olsun, demokrasiye inanmış insanların Mısır'daki bu manzaraya demokratik yollarla tepkilerini göstermeleri, sessiz kalmamaları gereklidir. Aksi, dünya çapında demokrasiye karşı işlenmiş bir ihanet olur.