Radikal Siyonizme Karşı Yahudi Direnişi


Yahudi halkının ırkçı Siyonizm'in göç çağrılarına karşı açtığı bu direnişe, dünyaca ünlü, dönemin tanınmış pek çok Yahudisi de katılıyordu...

Herzl'in kurduğu ve onun 1904'deki ani ölümünden sonra giderek daha da büyüyen Dünya Siyonist Örgütü (World Zionist Organization WZO), kendine bir numaralı hedef olarak Yahudileri Filistin'e götürmeyi belirlemişti. Ancak örgütün birçok ülkede Yahudilere yönelik yaptığı tüm teşviklere rağmen, göçler beklenen düzeyde gerçekleşmiyordu. Hatta, 1925 yılından sonra göçlerde ani bir düşüş bile gözlemlenmişti. Bu da yetmiyormuş gibi, göç edenlerden geri dönenlere bile rastlandı. 1926-31 yılları arasında, yılda ortalama 3.200 Yahudi Filistin'i terk ediyordu. 1932 yılında Filistin'de 770.000 Arap nüfusa karşılık, 181.000 Yahudi nüfusu vardı. Araplar hala bu bölgede ezici çoğunluktaydı. Siyonist liderler, bu kadar az bir Yahudi nüfusu ile devlet kuramayacaklarını çok iyi biliyorlardı.

Özellikle Almanya, Fransa ve Amerika gibi ülkelerde yaşayan Yahudiler zenginleşmiş ve elde ettikleri yüksek yaşam düzeyini ve kurulu düzenlerini bırakıp, Filistin topraklarına göç etmeyi göze alamamışlardı.

Yahudi halkının ırkçı Siyonizm'in göç çağrılarına karşı açtığı bu direnişe, dünyaca ünlü, dönemin tanınmış pek çok Yahudisi de katılıyordu; fizikçi Albert Einstein, filozof Martin Buber, Kudüs İbrani Üniversitesi birinci başkanı Profesör Judah Magnes gibi... Entelektüel Yahudilerin yanı sıra, geniş Yahudi halk kitleleri de, bazı Siyonist liderler tarafından dayatılan göçe karşı çıkıyorlardı. Rusya'da küçük bir kesim dışında neredeyse bütün Yahudiler ırkçı Siyonizmi reddettiler. Gidenlerin bir bölümü de, Filistin'deki yaşam koşullarının umdukları gibi çıkmaması karşısında, Rusya'ya geri döndü.

1920'lerde, Siyonist liderler , 1917'de yayınlanan ve Filistin'de bir Yahudi devletine yeşil ışık yakan Balfour Deklarasyonu'nun Filistin'e göçü hızlandıracağını sanmışlardı. Oysa ilerleyen yıllarda, yapılan hesapların isabetsiz olduğuna, büyük bir hayal kırıklığı yaşayarak şahit olacaklardı. 1920'lerde Filistin'deki Yahudi nüfus iki katına çıkarak 160.000'e ulaştı. Fakat göç edenlerin sayısı sadece 100.000 kadardı ve bunların %75'i de Filistin'de kalmadı. Yani göçlerin toplamı yılda 8.000 civarındaydı. Hatta 1927 yılında sadece 2.710 kişi geldi ve 5.000 kişi de ayrıldı. 1929'da ise Filistin'e gelenler ile gidenlerin sayısı aynı orandaydı.

En kısa sürede en fazla Yahudiyi, zorla da olsa, bir şekilde Filistin'e getirmeyi hedefleyen radikal Siyonizm açısından, yaşanan bu olumsuz gelişme, gerçekten de dev bir fiyaskoydu. WZO'nun yoğun propagandasına rağmen, Kutsal Topraklar'a göç faaliyeti çok zayıf kalmıştı. 19. yüzyılın sonunda Filistin'de 50.000'den az Yahudi yaşamaktaydı. Bu rakam, Filistin halkının %7'sini oluşturmaktaydı. Bununla birlikte, 1917 Balfour Bildirisi'nden iki sene sonra, nüfus hala 65.000'in üzerine çıkamamıştı. 1920 ile 1932 arasında geçen 12 yıl içinde, sadece 118.378 Yahudi bir şekilde Filistin'e getirtilmişti ki, bu da dünya Yahudi toplumunun yüzde biri bile değildi.

Belli ki bu iş böyle olmayacaktı. Göçe direnen Yahudi toplumunu ikna etmek için, bir-iki antisemit hareket yetmiyordu. Bu nedenle, bazı radikal Siyonist liderler, Herzl'in açılışını yaptığı ilginç yöntemi daha etkin bir biçimde kullanma yoluna gittiler. Yahudileri, özellikle de kurulması hedeflenen İsrail Devleti için gerekli oldukları düşünülen "kalifiye" Avrupa Yahudilerini daha çok "rahatsız" etmek gerekiyordu. Yani, antisemitizm daha da güçlenmeliydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder