İçgüdünün Kökeni


"İçgüdü" kelimesi, evrimci bilim adamları tarafından, hayvanların doğuştan sahip oldukları bazı davranışları tanımlamak için kullanılır. Ancak hayvanların bu içgüdüleri nasıl edindikleri, içgüdü ile yapılan bir davranışın ilk olarak nasıl ortaya çıktığı ve bu davranışların nesilden nesle nasıl aktarıldığı sorusu her zaman cevapsızdır.

Evrimci genetikçi Gordon Rattray Taylor, içgüdülerle ilgili bu çıkmazı şöyle itiraf etmektedir:

İçgüdüsel bir davranış ilk olarak nasıl ortaya çıkıyor ve bir türde kalıtımsal olarak nasıl yerleşiyor diye sorsak, bu soruya hiçbir cevap alamayız. (Gordon R. Taylor, The Great Evolution Mystery, Harper & Row Publishers 1983, s.222) 

Gordon Taylor gibi itirafta bulunamayan bazı evrimciler ise bu soruları üstü kapalı, gerçekte bir anlam ifade etmeyen cevaplarla geçiştirmeye çalışırlar. Evrimcilere göre, içgüdüler canlıların genlerine programlanmış olan davranışlardır. Bu açıklamaya göre örneğin bir balarısı son derece muntazam ve bir matematik harikası olan altıgen petekleri içgüdüleri ile yapar. Diğer bir deyişle yeryüzündeki tüm balarılarının genlerinde kusursuz şekilde altıgen petek inşa etme içgüdüsü programlanmıştır. Eğer canlılar, davranışlarının büyük çoğunluğunu böyle davranmaya programlandıkları için yapıyorlarsa, onları kim programlamıştır sorusu sorulmalıdır. Hiçbir program kendi kendine oluşamayacağına göre, bu programın da mutlaka bir programcısı olmalıdır. Evrimcilerin "içgüdü" dedikleri veya "hayvanlar bunu yapmak için programlanmışlardır" diyerek açıklamaya çalıştıkları şey, aslında Allah'ın ilhamıdır.

Evrim teorisinin sahibi Charles Darwin de hayvanların davranışlarının ve içgüdülerinin, teorisi için büyük bir tehlike oluşturduğunu fark etmiş ve bunu Türlerin Kökeni isimli kitabında birkaç kez açıkça itiraf etmiştir:

İçgüdülerin birçoğu öylesine şaşırtıcıdır ki, onların gelişimi okura belki teorimi tümüyle yıkmaya yeter güçte görünecektir. (Charles Darwin, Türlerin Kökeni, Onur Yayınları, Beşinci Baskı, Ankara 1996, s.273)

Darwin'in oğlu Francis Darwin ise babasının mektuplarını derlediği The Life and Letters of Charles Darwin (Charles Darwin'in Hayatı ve Mektupları) isimli kitapta Charles Darwin'in içgüdülerle ilgili yaşadığı zorluğu şöyle aktarmıştır:

Çalışmanın (Türlerin Kökeni'nin) 3. Bölümü'nde birinci kısım tamamlanıyor ve hayvanların alışkanlıkları ile içgüdülerindeki varyasyonlardan söz ediliyor… Bu konunun yazının başlangıç kısmına dahil edilmesinin sebebi, içgüdülerin doğal seleksiyonla gerçekleştiği fikrini imkansız olarak değerlendiren okuyucuların aceleyle teoriyi reddetmemesini sağlamak. Türlerin Kökeni'nde yer alan İçgüdüler Bölümü özellikle "teorinin en ciddi ve en açık zorluklarını içeren" konu. (Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, vol I, New York: D. Appleton and Company, 1888, s.374)

Evrimciler, cevapsız kaldıklarında bazen de ortaya şöyle bir iddia atarlar: "Hayvanlar tecrübe yoluyla bazı davranışları öğrenirler ve bu davranışların iyi olanları doğal seleksiyon tarafından seçilir. Daha sonra bu iyi olan davranışlar kalıtım yoluyla bir sonraki nesle aktarılır."

Bu iddiadaki mantık hataları ve bilim dışı düşünceler açıktır:

1. "Faydalı davranışların doğal seleksiyon ile seçildiği" iddiasındaki yanılgılar:

Darwin'in bu tezi doğayı, faydalı ve zararlı davranışları ayırt edebilen, bilinçli ve karar verebilen bir güç olarak göstermektedir. Doğada bu ayrımı yapabilecek herhangi bir güç veya bilinç bulunmamaktadır. Ne hayvanın kendisi, ne de doğada bulunan herhangi bir varlık "hangi davranışın yararlı olduğu" kararını verebilecek bir yeteneğe sahip değildir. Bu seçimi sadece, doğayı ve söz konusu canlıyı yaratmış olan bilinç ve akıl sahibi bir Varlık yapabilir.

Aslında Darwin'in kendisi de karmaşık ve faydalı davranışların doğal seleksiyon yoluyla kazanılmış olmasının imkansız olduğunu itiraf etmiş, ancak kendi iddiasının hayal gücüne daha uygun olduğunu ve bu nedenle saçma olmasına rağmen bu iddiayı sürdürdüğünü belirtmiştir:

... Sonunda, yavru guguğun üvey kardeşlerini yuvadan atması, karıncaların köleleştirmesi… gibi içgüdüleri, özellikle bağışlanmış ya da yaratılmış içgüdüler olarak değil de, bütün organik yaratıkların ilerlemesine yol açan genel bir yasanın, yani çoğalmanın, değişmenin, en güçlülerin yaşamasının ve en zayıfların ölmesinin küçük belirtileri olarak görmek, mantıklı bir sonuç çıkarma olmayabilir, ama benim hayal gücüm için çok daha doyurucudur. (Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s. 310)
Türkiye'nin önde gelen evrimcilerinden Prof. Dr. Cemal Yıldırım ise, annenin yavru sevgisi gibi davranışların doğal seleksiyon ile açıklanamayacağını şöyle itiraf etmektedir:

Annenin yavru sevgisini, hiçbir ruhsal öğe içermeyen "kör" bir düzenekle (doğal seleksiyon) açıklamaya olanak var mıdır? Biyologların (bu arada Darwinciler'in) bu tür sorulara doyurucu yanıt verdiklerini söylemek güçtür, kuşkusuz. (Cemal Yıldırım, Evrim Kuramı ve Bağnazlık, s.185)

Bilinci ve aklı olmayan bu canlılarda birtakım manevi özellikler bulunduğuna ve bu manevi özellikleri kendi iradeleriyle kazanmaları mümkün olmadığına göre, bunu onlara veren bir güç olmalıdır. Doğal seleksiyon mekanizması ve doğanın kendisi, ne şuura, ne de bu manevi özelliklere sahip değildir ve bu nedenle canlıların sahip oldukları bu özelliklerin kaynağı olamazlar. Çok açık olarak görülen gerçek şudur: Tüm canlılar Allah'ın iradesinin ve kontrolünün altında yaşarlar. Bu nedenledir ki, bilinçsiz canlıların yaşadığı doğada sık sık, insanı hayrete düşüren, "bu hayvan bunu nereden biliyor" veya "bu hayvan bunu nasıl düşünebilir?" dedirten hayret ifadelerimize neden olan, son derece bilinçli davranışlar görürüz.

2. Doğal seleksiyon yoluyla kazanılan davranışların, kalıtım yoluyla bir sonraki nesle aktarılması mümkün değildir:

Evrimcilerin iddialarının ikinci aşamasında, doğal seleksiyon yoluyla kazanılan davranışların kalıtım yoluyla sonraki nesillere aktarılmaları gerekmektedir. Ancak bu iddiaları da birçok yönden tutarsızlıklarla doludur. Herşeyden önce hayvanlar tecrübe yoluyla bir davranışı öğrenseler bile, sonradan kazanılmış bir davranışın genetik olarak bir sonraki nesle aktarılması imkansızdır. Öğrenilen bir davranış, sadece bu tavrı öğrenen canlıya ait olur. Bir davranış şeklinin canlının genlerine aktarılması kesinlikle mümkün değildir.

Evrimci Gordon R. Taylor, bazı biyologların davranışların kalıtımsal olarak sonraki nesillere aktarılabildiği iddiasını, "acınacak" bir iddia olarak değerlendirmektedir:

Biyologlar belirli bazı davranış şekillerinin kalıtımının mümkün olduğunu ve aslında bunun gerçekten görüldüğünü kabul ederler. Dobzhansky şunu iddia etmektedir: "Tüm beden yapıları ve fonksiyonlar, hiçbir istisna olmaksızın, çevresel zincirler sırasında oluşan kalıtımın ürünleridir. Bu durum, hiçbir istisna olmaksızın tüm davranış şekilleri için de geçerlidir". Bu doğru değildir ve Dobzhansky gibi saygın birinin bunu dogmatik olarak savunması acınacak bir durumdur. Bazı davranış şekillerinin kalıtımsal olduğu doğrudur; ancak tümünün kalıtımsal olduğunu söylememize imkan yoktur.

Açık olan gerçek şudur ki, genetik mekanizmanın belirli bazı davranış biçimlerini nesilden nesle aktarabildiğine dair en küçük bir belirti bile görülmemektedir. Genetik mekanizma sadece protein üretir. Belirli hormonlardan daha fazla üreterek davranışı genel olarak etkileyebilir; örneğin bir hayvanı daha agresif veya daha pasif yapabilir ya da bir canlıyı annesine daha bağımlı hale getirebilir. Ancak yuva yaparken gereken bir dizi hareket gibi belirli bir davranış programını nesilden nesle aktarabildiğine dair hiçbir delil yoktur.

Eğer davranış gerçekten kalıtımsal ise, o halde nesilden nesle aktarılan davranışın birimi nedir? Çünkü birimler olduğu varsayılmaktadır. Hiç kimse bu soruya bir cevap verememiştir. (Gordon Taylor, The Great Evolution Mystery, s.221)

Gordon Taylor'ın da belirttiği gibi, karmaşık davranış biçimlerinin kalıtımsal olduklarını iddia etmek bilimsel değildir. Kuşların yuva yapmaları, kunduzun baraj kurması, arıların petek inşa etmeleri gibi bilinç, tasarım gerektiren karmaşık davranışlar için "kalıtımsal" demek, bu davranışların kökenini açıklamamaktadır.

İşte Charles Darwin'in de 150 yıl önce sorduğu bu soruyu evrimciler hala cevaplayamamışlardır. Darwin bu çelişkiyi şöyle dile getirmiştir:

Bir tek kuşakta alışkanlıkla birçok içgüdü edinildiğini ve sonra ardışan kuşaklara soyaçekimle iletildiğini varsaymak ağır bir yanılgı olur. Bildiğimiz en şaşırtıcı içgüdüler, örneğin balarısının ve karıncaların birçoğunun içgüdüleri, alışkanlıkla kazanılmış olamaz. (Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s.275)

Bir işçi karınca, ya da bir başka eşeysiz böcek, sıradan bir hayvan olsaydı, bütün ıralarının (özelliklerinin) Doğal Seçmeyle yavaş yavaş edinilmiş olduğunu, yani yararlı küçük değişikliklerle doğan ve bunları soyaçekimle döllerine ileten bireylerin varlığını ve onların döllerinin yeniden değiştiğini ve yeniden seçildiğini vb. hiç duraksamadan kabul ederdim. Ama işçi karınca ana babasından büyük ölçüde farklı bir böcektir ve üstelik tümüyle kısırdır; bu yüzden art arda edinilmiş yapı ve içgüdü değişikliklerini döllerine iletmesi söz konusu olamaz. Bu durumun Doğal Seçme teorisiyle nasıl uzlaştırılabileceği elbette sorulur. (Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s.304)

3. İçgüdülerin evrimleşerek canlıyla birlikte değiştiği iddiasının geçersizliği:

Darwin önceki konularda açıkladığımız çelişki ve imkansızlıkların farkına varmış ve içgüdülerin doğal seçmeyle kazanılıp sonra değişime uğraması yönündeki iddiaları şöyle sorgulamıştır:

... İçgüdüler Doğal Seçmeyle kazanılabilir ve değişikliğe uğratılabilir mi? Arıyı büyük matematikçilerin buluşlarını çok önceden uyguladığı petek gözlerini yapmaya yönelten içgüdü için ne diyeceğiz? (Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s.186)
Bu çelişkiyi balıklardan bir örnek vererek daha açık hale getirebiliriz:

Balıkların tamamen kendilerine has üreme, avlanma, savunma ve yuva yapma yöntemleri vardır. Bu özellikler, suyun altındaki şartlara göre mükemmel bir şekilde ayarlanmıştır. Bazı balıklar üreme mevsimlerinde yumurtalarını deniz altındaki bir kayaya yapıştırırlar ve yüzgeçlerini sallayarak yumurtaların oksijen almalarını sağlarlar.

O zaman bu balıklar evrimleşirken, aynı zamanda içlerinden gelen sesin, yani içgüdülerinin de büyük değişikliklere uğraması gerekmektedir. Üstelik bu ses o kadar değişmelidir ki, bu balık birdenbire kara canlılarında olduğu gibi yüksek yerlerde mükemmel yuvalar inşa etmeye başlasın, yumurtalarının gelişimi için kuluçkaya yatsın!

Nitekim Darwin de Türlerin Kökeni'nde teorisine yöneltilen bu eleştiriye şöyle yer vermiştir:

İçgüdülerin kökeni konusundaki bu görüşe şöyle itiraz edildi: "Yapı ve içgüdü değişimlerinin zamandaş olması ve birbirine tümüyle uygun düşmesi zorunludur; çünkü birinin öbüründe uygun bir karşılığı bulunmayan bir değişikliği öldürücü olurdu." (Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s.302)

Görüldüğü gibi hayvanlardaki davranışları, içgüdülerin kökenini evrimsel bir süreçle, tesadüflerle veya "tabiat ana" ile açıklamak mümkün değildir. Canlıların gösterdikleri davranışların kaynağı, ne kendi vücutlarında, ne de doğada bulunmaktadır. Tüm canlılar Allah'ın ilhamıyla biyolojik yapılarına ve bulundukları ortama en uygun tavrı gösterirler.
                  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder