Genetik Karşılaştırma Çalışmaları Neden Evrim Teorisi İçin Kanıt Sağlamaz?


Bugüne kadar yapılmış genetik karşılaştırmaların ortaya koyduğu genel tabloya bakıldığında, "moleküler benzerlikler" konusunun evrime delil olmadığı, aksine teoriyi çaresiz bıraktığı görülmektedir...


Medyaya sıklıkla yansıyan genetik karşılaştırma çalışmaları, evrim yanlısı, "Karıncayiyen İnsanlara Akraba Çıktı", "Memelilerin Atası Kır Faresine Benziyor" gibi başlıklarla duyurulur. Haberleri okuyan insanlardan birçoğu, çalışmalarda yürütülen metodların yanlışlığından ve bu haberlerin varsayımlardan ibaret olduğundan habersizdir. Bu kişiler genellikle konunun sadece kendilerine sunulan yönüyle, yani evrimi bilimsel bir gerçekmiş gibi yansıtan aldatıcı manşetlerle muhatap olur. Böylece kitlelere, bilim adamlarının evrim teorisini doğrulayan sonuçlara vardığı ve evrim teorisinin güçlendiği yönünde aldatıcı telkinler yapılır. Çalışmalarda kullanılan metodlara ve yapılan varsayımlara bakıldığında ise tüm bu evrimci yorumların bilimdışı bir aldatmacadan ibaret olduğu ortaya çıkar. Çünkü çalışmada ortaya konulan evrimci iddialar, gerçekte evrimci araştırmacılar tarafından en baştan (bu çalışmadan bağımsız olarak) kabul edilmiş varsayımlardan başka birşey değildir.

Evrimcilerin bu çalışmalardaki mantık bozukluğu, "benzerlikler evrimi kanıtlar, o halde bu canlılardaki benzerlikler evrimle ortaya çıkmıştır" şeklinde özetlenebilecek bir kısır döngüdür. Bu sebeple, genetik karşılaştırmaya dayalı evrimci iddialar, evrimcilerin teorilerine körükörüne bağlılıklarından başka birşeyi kanıtlamamaktadır.

Evrimciler kısır döngüde düşünmekte, benzerlikler ise evrim kanıtı oluşturmamaktadır

"Kısır döngüde düşünme", varsayılan birşeyi kanıtlamak için varsayımda bulunma davranışıdır ve felsefede temel bir mantık bozukluğudur. Antropolog Marvin Lubenow, kısır döngüyü aşağıdaki gibi bir hikayeyle örneklendirir:

Şikago'da sokakta yürümekte olan bir adamın sürekli olarak parmaklarını şıklattığı görülüyordu. Sonunda birisi yanına merakla yaklaştı ve neden devamlı olarak parmaklarını şıklattığını sordu. Adam cevap verdi: "Çünkü filleri uzak tutuyor". "Neden ki, bu kentin en az on bin millik (on altı bin kilometre) çevresinde hiç fil yaşamıyor," dedi soran adam.

Parmaklarını şıklatan adamın buna tepkisi ilginçti: "Bak, görüyorsun değil mi, yöntemim ne kadar etkili!" (Marvin Lubenow, Bones of Contention: A Creationist assessment of the human fossils, Baker Books, 1995, s. 19t)

Söz konusu kişi bu hikayede, kanıtsız bir varsayımı yani parmak şıklatmanın filleri uzak tutacağı varsayımını kendince en baştan doğru kabul etmekte, sonra da fillerin çevrede bulunmamasını bunun kanıtı gibi yorumlamaktadır. Gerçekte ise elbette filler bu kişi parmaklarını şıklattığı için değil, bu canlılar Amerika doğal yaşam alanlarına dahil olmadığı için orada bulunmamaktadırlar.

Evrimcilerin durumu da, bu kişinin durumu gibidir. Evrimcilerin canlılardaki benzerlikleri evrim kanıtı olarak yorumlamaları da, önce "dünyadaki kırmızı renkli ve üstü açık arabalar aynı fabrikadan çıkmış olmalıdır" diye bir tanımlama yapmak, sonra da her kırmızı renkli üstü açık arabayı "bakın, işte birbirlerine benziyorlar, demek ki aynı fabrikadan çıkmışlar" diye yorumlamak gibidir. Gerçekte ortada buna dair herhangi bir kanıt yoktur; sadece kanıtsız bir varsayım ve bu varsayıma göre yorumlanmak istenen nesneler vardır.

Genetik benzerlikler, kurulmak istenen "evrim şeması"nı alt-üst etmektedir 


Bugüne kadar yapılmış genetik karşılaştırmaların ortaya koyduğu genel tabloya bakıldığında, "moleküler benzerlikler" konusunun evrime delil olmadığı, aksine teoriyi çaresiz bıraktığı görülmektedir. South Carolina Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden biyokimya araştırmacısı Dr. Christian Schwabe, moleküler alanda evrime delil bulabilmek için uzun yıllarını vermiş evrimci bir bilim adamıdır.

Özellikle insülin ve relaxin türü proteinler üzerinde incelemeler yaparak canlılar arasında evrimsel akrabalıklar kurmaya çalışmıştır.

Fakat çalışmalarının hiçbir noktasında evrime herhangi bir delil elde edemediğini pek çok kereler itiraf etmek zorunda kalmıştır. Schwabe, Science dergisindeki bir makalesinde şöyle demektedir:

"Moleküler evrim, evrimsel akrabalıkların ortaya çıkarılması için neredeyse paleontolojiden daha üstün bir metod olarak kabul edilmeye başlandı. Bir moleküler evrimci olarak bundan gurur duymam gerekirdi. Ama aksine, türlerin düzenli bir gelişme kaydettiğini göstermesi gereken moleküler benzerliklerin pek çok istisnası olması oldukça can sıkıcı görünüyor. Bu istisnalar o kadar çok ki, gerçekte, istisnaların ve tuhaflıkların daha önemli bir mesaj taşıdıklarını düşünüyorum." (Christian Schwabe, "On the Validity of Molecular Evolution", Trends in Biochemical Sciences, c. 11, Temmuz 1986)
Burada şunu belirtmekte fayda vardır: Schwabe, bir evrimci olması sebebiyle canlılardaki moleküler benzerlikleri "moleküler evrim" terimi altında nitelendirmektedir. Oysa, hiçbir bilimsel alanda olmadığı gibi, moleküler alanda da bir evrim söz konusu değildir.

Ünlü biyokimyacı Prof. Michael Denton da moleküler biyoloji alanında elde edilen bulgulara dayanarak şu yorumu yapar:

"Moleküler düzeyde, her canlı sınıfı, özgün, farklı ve diğerleriyle bağlantısızdır. Dolayısıyla moleküller, aynı fosiller gibi, evrimci biyoloji tarafından uzun zamandır aranan teorik ara geçişlerin olmadığını göstermiştir... Moleküler düzeyde hiçbir organizma bir diğerinin "atası" değildir, diğerinden daha "ilkel" ya da "gelişmiş" de değildir... Eğer bu moleküler kanıtlar bundan bir asır önce var olsaydı... organik evrim düşüncesi hiçbir zaman kabul görmeyebilirdi." (Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis, London: Burnett Books, 1985, s. 290-91 )
Genetik benzerliklerin gerçek kökeni: Ortak yaratılış

Elbette canlılar arasında moleküler benzerliklerin olması son derece doğaldır; çünkü aynı moleküllerden oluşmakta, aynı suyu ve atmosferi kullanmakta, aynı moleküllerden oluşan besinleri tüketmektedirler. Metabolizmalarının ve dolayısıyla genetik yapılarının birbirine benzemesi de çok normaldir. Ancak bu, onların ortak bir atadan evrimleştiklerinin bir delili değildir.

Bu ortak yapılar, aslında Allah'ın tüm canlılarda yarattığı ortak bir yapının ortak malzemeleridir. Ortak yapı, günümüz teknolojisi ile yürütülen tasarım ürünü yapıların başta gelen özelliklerinden biridir. Örneğin farklı modellerde bilgisayarların paylaştığı çip, hard disk gibi ortak yapılar mevcuttur. Ancak, elbette, bu durum bilgisayarların birbirlerinden evrimleştiklerini göstermeyecektir. Canlılarda bulunan ve evrimcilerin spekülasyon malzemesi yaptkları ortak genler ise bilgisayar parçalarından çok daha kompleks ortak yapılar ortaya koyarlar. Örneğin, bir insanın tek bir hücresindeki DNA'da yaklaşık 100.000 ansiklopedi sayfasını doldurabilecek miktarda bilgi saklıdır. Üstelik DNA molekülü, bilgisayar mühendislerini şaşkınlık ve hayranlık içinde bırakan bir mikro-tasarımdır. DNA'daki bu yüklü miktarda bilgi, boyu yaklaşık 2 m'yi bulan, buna karşılık kalınlığı milimetrenin sadece beş milyonda biri kadar olan bir iplikçik üzerinde saklanır.

ABD'deki Güney California Üniversitesi'nden Led Adleman'ın yaptığı hesaplamalara göre, sadece 1 gram DNA molekülü, 1 trilyon CD'ye (compact disc) eş değerde bilgiyi saklayabilmektedir. (John Whitfield, "Physicists plunder life's tool chest", 24 Nisan 2003, http://www.nature.com/nsu/030421/030421-6.html)  Dahası, bir bilgisayar programı gibi işleyişe sahip olan DNA, teknolojinin çok ötesindedir. Bir karşılaştırma yapacak olursak, dünyanın en karmaşık bilgisayar yazılımlarından Windows kodu açık veya kapalı olarak sadece iki durumda bulunabilen elektronik ikililere dayanır. DNA kodu ise sonsuz varyasyon durumunda bulunabilen analog (benzer) parçalardan meydana gelmektedir. Bu yüzden DNA mantığı, binlerce kişi tarafından yazılmış ve test edilmiş Windows mantığından binlerce defa daha komplekstir. Microsoft'un başkanı ve yöneticisi Bill Gates, "The Road Ahead" isimli kitabında şöyle yazar:

"İnsan DNA'sı, bir bilgisayar programı gibidir, ancak bizim şu ana kadar üretebildiklerimizden çok, çok daha gelişmiştir." (Bill Gates, Chairman and Chief Executive Officer, Microsoft Corporation, "The Road Ahead," [1995], Penguin: London, Revised, 1996, s. 228)

Açıktır ki, hiçbir akıl sahibi insan, bilgisayarlardaki ortak tasarımların ve Windows XP programının tesadüflerle, başka yapı ve sistemlerden evrimleşerek ortaya çıktığını savunmaz. Bilgisayardan çok daha kompleks olan ortak biyolojik yapıların tesadüfen var olmadığı, tümünü Allah'ın mükemmel özelliklerle birlikte yarattığı apaçık bir gerçektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder