Ateşe Çağıran Bir Gelenek: Ataların Dinine Bağlılık

Bazı insanların din ahlakını benimsemelerini engelleyen, hayatları boyu içinde bulundukları ortamdan, aile yapısından, arkadaşlıklardan etkilenerek geliştirdikleri ve atalarının dinini temel alan düşünce yapılarıdır. Bu düşünce yapıları, tamamen materyalist bir temele dayanabileceği gibi, din adına ortaya çıkan ancak hak din ahlakıyla ilgisi olmayan fikirlerden de oluşabilmektedir. Nitekim Kuran'da din ahlakını tebliğ eden resullere ve müminlere, atalarının dinine bağlı olan kişiler tarafından verilen cevaplar bildirilmiş ve bu kişilerin genel özellikleri haber verilmiştir. Bilimden eğitime, ekonomik düzenden adalet sistemine kadar her konuda, geçmişte uygulanan kuralların devamından yana olan bu kişiler, din ahlakının getirdiği akılcı ve adaletli düzene karşı çıkmışlardır. Ancak karşı çıkarken savundukları fikirler genellikle akla ve vicdana dayanan fikirler olmamış, ölçü olarak çıkarlar, alışkanlıklar, gelenek ve görenekler alınmıştır. Bu tutucu ve karanlık zihniyetle, Allah'ın vahyini insanlara bildirmekle görevlendirilen elçiler de karşılaşmışlardır. Hz. Muhammed (sav)'in, Hz. İsa'nın, Hz. Şuayb'ın, Hz. Musa'nın, Hz. İbrahim'in, Hz. Nuh'un, Hz. Hud'un ve daha pek çok elçinin tebliğinden yüz çeviren bu çevreler, Kuran'da bildirildiğine göre batıl dinlerinden ve batıl inanışlarından vazgeçmeyeceklerini söylemişlerdir.

Rabbimiz'in "ataların dinine bağlılık" olarak bildirdiği bu çarpık zihniyet, günümüzde de devam etmektedir. Bazı kişiler, halen atalarından kalan hayat görüşünü, yanlış ahlak anlayışlarını sorgulamadan kabul ederek yüzyıllardır süregelen bu yanılgıyı devam ettirmektedirler.

Ataların Dinine Bağlı Kalmak Erdem Değil Kayıptır

Kuran'da elçilerin tebliğleri ve kavimlerinin onlara verdikleri cevaplarla ilgili çok detaylı bilgiler verilmektedir. Elçilerin Allah'a iman etmek için yaptıkları davete bu kişiler, Kuran'da bildirildiğine göre "... Gerçekten Biz, atalarımızı bir ümmet (din) üzerinde bulduk ve doğrusu Biz, onların izlerine (eserlerine) uymuş kimseleriz." (Zuhruf Suresi, 23) şeklinde karşılık vermişlerdir.

Gerçekten de iman etmeyen kişilerin takip ettikleri yol atalarının yolu, okudukları ise atalarının eserleridir. O yolun dışında bir yol izlemezler ve atalarının en doğru yolda olduklarına inanırlar. Onların hayat şekillerini kendilerine örnek alır, söyledikleri her sözün kendilerine hayat verdiğini düşünürler. Bu bağlılık o kadar güçlüdür ki, bu yolun yanlış olduğunu ve atalarının pek çok hata ve eksiklikleri olduğunu onlara göstermeye çalışan kişileri de kendilerine düşman kabul ederler. Allah Kuran'da bu durumu şu ayetle bildirmiştir:

"...Siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanacak değiliz..." (Yunus Suresi, 78)

Ataların Dinine Bağlılık Şuuru Kapatır

Atalarının dinine tabi olan insanlar doğruluğunu araştırmadan, vicdanlarıyla değerlendirmeden, sadece yıllardan beri o şekilde gördükleri için atalarının dinini izlemekte, gerçeklere karşı var güçleriyle direnmektedirler.

Allah inkar edenlerin bu tavrını "... (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?" (Bakara Suresi, 170) ayetiyle bizlere bildirmektedir. Ancak onlar dinlerine olan bağlılıkları nedeniyle atalarının büyük bir yanılgıda olabileceğine ihtimal vermez, hiçbir doğruyu işitmek istemez, elçinin çağrılarından yüz çevirirler. Ancak bu tavırlarına karşılık öne sürebilecekleri, geçerli hiçbir açıklamaları yoktur. Çünkü elçinin onları davet ettiği, Allah'ın sözü olan Kuran'dır. Rabbimiz bu gerçeği, Kuran'da şu şekilde bildirir:

"(O peygamberlerden her biri de şöyle) demiştir: "Ben size atalarınızı üstünde bulduğunuz şeyden daha doğru olanını getirmiş olsam da mı?" Onlar da demişlerdi ki: "Doğrusu biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeye kafir olanlarız." (Zuhruf Suresi, 24)

İşte insanlar atalarının dinine olan bu körü körüne bağlılıkları nedeniyle Kuran ayetlerindeki hükümleri görmezden gelir ve Allah'ın vahyini göz ardı ederler. Dünya hayatının ne kadar kısa olduğunu, birkaç on yıl sonra ölüp kefene sarılarak toprağın altına gömüleceklerini ve Allah Katında tüm yapıp ettikleriyle hesaba çekileceklerini akıllarına dahi getirmezler.

Allah Kuran'da, "Evet, Biz onları ve atalarını yararlandırdık; öyle ki, ömür onlara (hiç bitmeyecekmiş gibi) uzun geldi..." (Enbiya Suresi, 44) ayetiyle iman etmeyenlerin bu büyük yanılgılarını bildirmektedir. Ölümden kaçan bu insanlar, Allah'ın elçilerine uymadıkları için çok büyük bir yıkıma uğrayacaklarını düşünmeyerek büyük bir gaflet içinde yaşamaktadırlar.

Ataların Dini ile Mücadeleye Kuran’dan Örnek…

Kuran'da din ahlakından yüz çevirerek atalarının dinine uyanlara verilen örneklerden biri Hz. İbrahim'in kavmidir. Bu inkarcı topluluk, atalarının yolunu izleyip putlara tapıyorlardı. Bu batıl dine olan bağlılıkları nedeniyle de, Hz. İbrahim'in hak din ahlakına davetini reddediyorlardı. Allah Kuran'da, Hz İbrahim'in inkar edenlerle birlik olan babasına ve kavmine "... Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir?" (Enbiya Suresi, 52) diye seslendiğini bildirir. Bundan sonra aralarında geçen konuşmalar, Kuran'da şu şekilde bildirilir:

"Biz atalarımızı bunlara tapıyor bulduk" dediler.
Dedi ki: "Andolsun, siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz." "Sen bize gerçeği mi getirdin, yoksa (bizimle) oyun oynayanlardan mısın?" "Hayır" dedi. "Sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir, onları Kendisi yaratmıştır ve ben de buna şehadet edenlerdenim."
 (Enbiya Suresi, 53-56)

Ayetlerin devamında söz konusu kavmin, Hz. İbrahim'in Allah'a iman etmeleri için yaptığı her davete inkar ile karşılık verdikleri bildirilmektedir. Aralarında geçen bu konuşmadan sonra Hz. İbrahim putlarına bir tuzak kuracağını söylemiş, onlar gittikten sonra da önünde eğildikleri tüm putlarını -büyük olan hariç- kırmıştır. Daha sonra inkar eden kavmi ile Hz. İbrahim arasında geçen konuşmalar, Kuran'da şu şekilde bildirilir:

"Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, zalimlerden biridir" dediler. "Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik" dediler. Dediler ki: "Öyleyse, onu insanların gözü önüne getirin ki, ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar. "Dediler ki: "Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?" "Hayır" dedi. "Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin."(Enbiya Suresi, 59-63)

Hz. İbrahim'in bu daveti ve akılcı yöntemi karşısında kavmi ilk önce tereddüt etmiş ve "vicdanlarına başvurup" zalimlik yaptıklarını bir an için kabul etmişlerdir. (Enbiya Suresi, 64) Ancak daha sonra hemen bu gerçekten geri dönüp, yeniden yüz çevirmişlerdir. Allah onların bu inkarını ayetlerde şu şekilde bildirmektedir:

"… Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin." Dedi ki: "O halde, Allah'ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz? Yuh size ve Allah'tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız?" (Enbiya Suresi, 65-67)

Bu konuşmaların ardından imandan yüz çeviren kavim Hz. İbrahim'i öldürmeye, ateşe atmaya çalışmış, ancak Rabbimiz onların bu tuzaklarını geçersiz kılmıştır. (Enbiya Suresi, 68-70)

Ataların Dini Vicdanı Köreltir

Hz. İbrahim kıssasında da görüldüğü gibi iman etmeyen bir topluluk için atalarının doğru yolda olması, yaptıkları şeyin akılcı ve mantıklı olması önemli değildir. Çünkü onlar doğrunun peşinde de değildirler. Genel olarak tek yaptıkları, doğru veya yanlış da olsa atalarının yolunu izlemektir. Bu zihniyet ise, vicdanın körelmesi ve iradesizliğin bir sonucudur. Söz konusu kişiler vicdanlarına başvurup doğru olanı görebilecekleri ve irade göstererek doğruları uygulayabilecekleri halde, bundan kaçınıp, çoğunluğu taklit etmekle yetinirler.

Ancak bu kadar değer verip, herşeyin üzerinde tuttukları atalarını kıyamet gününde yanlarında göremeyeceklerdir. Dünyada kendilerini Allah'ın yolundan uzaklaştıran, şeytanın yoluna çağıran insanların tümü hesap günü onları yapayalnız bırakacaktır. Kuran'da bazı insanların o gün duyacakları pişmanlık, şu şekilde bildirilir:

"Yüzlerinin ateşte evrilip çevrileceği gün, derler ki: "Eyvahlar bize, keşke Allah'a itaat etseydik ve Resûl'e itaat etseydik." Ve dediler ki: "Rabbimiz, gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular." "Rabbimiz, onlara azabtan iki katını ver ve büyük bir lanet ile lanet et." (Ahzab Suresi, 66-68)

Atalarının Dinine Uyanlar Kavrama Yeteneklerini Yitirmişlerdir

Ataların dinine uyan insanların çoğuna saplandıkları fikirlerin yanlışlığı sözlü ve yazılı, türlü şekillerde anlatılsa da bu inançlarından vazgeçmezler. Çünkü onlar atalarının dinine körü körüne bağlanmış, bu nedenle de akıl, kavrama ve muhakeme yeteneklerini yitirmişlerdir. Böylece çok küçük bir çocuğun bile kolaylıkla görebildiği gerçekleri göremez hale gelmişlerdir. Allah inkarcıların görme ve kavrama yeteneklerini kaybettiklerini Kuran'da şöyle haber vermiştir:

"Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalbleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır." (Araf Suresi, 179)

"Onlara; "Allah’ın indirdiklerine uyun" denildiğinde, derler ki; "Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." Şayet şeytan, onları çılgınca yanan ateşin azabına çağırmışsa da mı (buna uyacaklar)?"(Lokman Suresi, 21)

"Onlara; "Allah’ın indirdiğine ve elçiye gelin" denildiğinde, "Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter" derler. (Peki,) Ya ataları bir şey blimiyor ve hidayete ermiyor idilerse?" (Maide Suresi, 104)

Sonuç

Bir insan hayatı boyunca "atalarının dinine" göre yaşamış, hatta din ahlakına her zaman karşı olmuş olabilir. Ancak eğer bu insan, samimi olarak düşünür ve vicdanının sesini dinlerse, Kuran'ın hükümlerinin ne kadar doğru, açık ve kolay olduğunu görecektir. En önemlisi de tevbe ettiği takdirde Allah'ın tüm geçmiş günahlarını bağışlamasını umabilecektir. Unutmamak gerekir ki, insanın hiçbir atası kendisine şefaat edemez; hiç kimse Allah'ın huzurunda bir başkasına fayda sağlayamaz. İnsanların tek velisi, tek dostu ve koruyucusu alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Yüce Allah ayetlerde bu açık gerçeği kavramış kişilerle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

"Siz beni Allah'a (karşı) inkar etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyleri O'na şirk koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, üstün ve güçlü olan, bağışlayan (Allah')a çağırıyorum. "İmkanı yok; gerçekten sizin beni kendisine çağırmakta olduğunuz şeyin, dünyada da, ahirette de çağrıda bulunma (yetkisi, gücü, değeri ve bağışlama)sı yoktur. Şüphesiz, bizim dönüşümüz Allah'adır. Ölçüyü taşıranlar, onlar ateşin halkıdırlar." (Mümin Suresi, 42-43)

Tarih boyunca yapılan tebliğlerde tüm elçilerin karşılaştıkları en büyük engellerden biri, insanların Allah rızasına ve korkusuna dayalı din ahlakını yaşamak yerine din ahlakıyla uyuşmayan fikirlere ve alışkanlıklara körü körüne bir bağlılık duymaları olmuştur. Kuran'da iman etmeyenlerin şiddetle savundukları, kendilerine anlatılan din ahlakını hiçbir şekilde kabul etmemelerine neden olan bu geleneksel din, “ataların dini” olarak nitelendirilmektedir.

Şeytanın oyunu sonucu, hak din ahlakına değil atalarının dinine bağlanan bu kişilerin en büyük yanılgıları ise, atalarından kalan bu mirasa sıkı sıkıya bağlı kalmanınbüyük bir erdem olduğunu zannetmeleridir.

Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 47. issue (May 2008) 48. sayfada yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder