Materyalizme Darbe Vuran Deney Cern Projesi


CERN (Avrupa Nükleer Araştırmalar Merkezi) olarak bilinen dünyanın en büyük parçacık fiziği laboratuvarında, belki de dünya tarihinin en ilginç deneyleri yapılmaktadır...

Yaşadığımız dönem, Yüce Allah'ın kusursuz yaratışını modern teknoloji ve bilimsel deneylerle kanıtlayan pek çok delille doludur. 100 milyon canlı fosili içinde hiçbir ara geçiş formuna rastlanmaması evrim teorisini çürütüp, yaratılışı kanıtlarken, laboratuvarlarda gerçekleştirilen bilimsel deneyler de hep yaratılışı kanıtlar niteliktedir. Cern deneylerini kapsayan modern fizik çalışmaları da bu bilimsel deliller arasındadır. Yüce Rabbimiz'in izniyle gerçekleşen bu bilimsel buluşlar Kuran'daki ayetlerle birebir örtüşürken, tüm kainatın yaratıldığı “ilk an” hakkında da önemli bilgiler içermektedir.

CERN (Avrupa Nükleer Araştırmalar Merkezi) olarak bilinen dünyanın en büyük parçacık fiziği laboratuvarında, belki de dünya tarihinin en ilginç deneyleri yapılmaktadır. Bu laboratuvar, Fransa-İsviçre sınırında yerin 100 metre altında ve 27 km uzunluğunda çember şeklinde tasarlanmıştır. Çember şeklindeki tüplerde birbirinin zıt yönünde proton adlı parçacıklar hızlandırılmakta, zıt yönde hareket ettirilen parçacıkların hızları, yani enerjileri yeterli seviyeye geldiğinde ise birbirleriyle çarpıştırılmaktadır. Bu çarpışma neticesinde muazzam bir enerji açığa çıkmaktadır. Fizikçiler işte bu parçacıkların enerji ve hızlarını ölçerek evrenin yaratılışı ile ilgili detayları öğrenmeye çalışmaktadırlar. Bunun neticesinde de sayısız parçacık oluşturulmaktadır. Peki, bu deney neden yapılmaktadır?

Bilim adamları, parçacıkların birbirleriyle çarpışması ile yaşananların, evrenin Yüce Allah tarafından yaratılışının çok çok kısa süre sonrasına benzediğini belirtmektedirler. Bu anın incelenmesi ile, evrenin Big Bang ile yaratılışının detaylarını öğrenmenin mümkün olabileceği ve teorik fizikteki, “Karanlık madde, sicim teorileri, küçük karadelikler, anti madde ve uzayın diğer boyutları var mı?” benzeri güncel fiziksel problemlerin de çözümlenebileceği düşünülmektedir.

CERN Deneyleri Neden Büyük Önem Taşımaktadır? 


Evrenin yaratılışı, bundan bir asır önce, astronomların önemli bir bölümü tarafından gözardı edilen bir kavramdı. Bunun nedeni ise, 19. yüzyıldaki bilim anlayışının, evrenin sonsuzdan beri var olduğu varsayımını benimsemesiydi. Evreni inceleyen bilim adamlarının çoğu, zaten sözde sonsuzdan beri var olan bir maddeler bütünüyle karşı karşıya olduklarını sanmışlar ve evren için bir "Yaratılış", yani başlangıç olduğunu akıllarından bile geçirmemişlerdi.

Bu "sonsuzdan beri var olan evren" fikri, Batı düşüncesine materyalist felsefe ile birlikte girmiştir. Eski Yunan'da gelişen bu felsefe, maddeden başka bir varlık olmadığı yanılgısını savunuyor ve evrenin sonsuzdan gelip sonsuza gittiğini öne sürüyordu. (Allah’ı tenzih ederiz.) Aslında materyalizm, Ortaçağ'da Kilise'nin hakim olduğu dönemde rafa kaldırılmıştı. Ama Rönesans'tan sonra Batılı bilim ve fikir adamlarının Eski Yunan kaynaklarına merak sarmaları ile birlikte, materyalizm de yeniden kabul görmeye başlamıştı. Alman düşünür Immanuel Kant ile başlayan evrenin sonsuzdan beri var olduğunu ve bu sonsuzluk içinde her olasılığın mümkün sayılması gerektiğini iddia eden bu batıl düşünce, Karl Marx, Friedrich Engels gibi diyalektik materyalistler tarafından şiddetle savunulmuştur. Çünkü bu felsefe yaratılışı ve Allah'ın varlığını inkar eden (Yüce Allah'ı tenzih ederiz.) bir temel üzerine oturtulmuştu. Nitekim “Felsefenin Başlangıç İlkeleri” adlı kitabında Yaratılış'a karşı sonsuz evren fikrini savunan Politzer de bilimin kendi tarafında olduğunu sanmıştır. Oysa bilim, evrenin bir başlangıcı olduğu gerçeğini ispatlamıştır. CERN deneyleri de bu gerçeği destekledikleri için önem taşımaktadır.

“Evrenin patlama hızı inanılmayacak kadar hassas bir kesinlikle belirlenmiştir. Bu nedenle Big Bang herhangi bir patlama değil, her yönüyle çok iyi hesaplanmış ve düzenlenmiş bir oluşumdur.” (Paul Davies, Fizik Profesörü Superforce: The Search for a Grand Unified Theory of Nature, 1984, s. 184)

Evrenin Yaratıldığını İspatlayan İlk Bilimsel Bulgular 

1920'li yıllar, modern astronominin gelişimi açısından çok önemli yıllardı. 1922'de Rus fizikçi Alexandre Friedmann, Einstein'in genel görecelik kuramına göre evrenin durağan bir yapıya sahip olmadığını ve en ufak bir etkileşimin evrenin genişlemesine veya büzüşmesine yol açacağını hesapladı. Friedmann'ın çözümünün önemini ilk fark eden kişi ise Belçikalı astronom Georges Lemaitre oldu. Lemaitre, bu çözümlere dayanarak evrenin bir başlangıcı olduğunu ve bu başlangıçtan itibaren sürekli genişlediğini savundu. Ayrıca, bu başlangıç anından arta kalan radyasyonun da saptanabileceğini belirtti.

Bu bilim adamlarının teorik hesaplamaları o zaman çok ilgi çekmemişti. Ancak 1929 yılında gelen gözlemsel bir delil, bilim dünyasına bomba gibi düşecekti.

Edwin Hubble'ın Yaratılışı İspatlayan Buluşu: Evrenin Genişlemesi

O yıl California Mount Wilson gözlemevinde, Amerikalı astronom Edwin Hubble astronomi tarihinin en büyük keşiflerinden birini yaptı. Hubble, kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken, yıldızların uzaklıklarına bağlı olarak kızıl renge doğru kayan bir ışık yaydıklarını saptadı. Bu buluş, o zamana kadar kabul gören evren anlayışını temelden sarsıyordu.

Çünkü bilinen fizik kurallarına göre, gözlemin yapıldığı noktaya doğru hareket eden ışıkların tayfı mor yöne doğru, gözlemin yapıldığı noktadan uzaklaşan ışıkların tayfı da kızıl yöne doğru kayar. (Gözlemciden uzaklaşmakta olan bir trenin düdük sesinin gittikçe incelmesi gibi.) Hubble'ın gözlemi ise, bu kanuna göre, gök cisimlerinin bizden uzaklaşmakta olduklarını gösteriyordu. Hubble, çok geçmeden çok önemli bir şeyi daha buldu; yıldızlar ve galaksiler sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaşıyorlardı. Her şeyin birbirinden uzaklaştığı bir evren karşısında varılabilecek tek sonuç ise, evrenin "genişlemekte" olduğuydu.

Hubble'ın ortaya koyduğu evrenin genişlediği gerçeği, kısa bir süre sonra yeni bir evren modelini doğurdu. Evren genişlediğine göre, zamanda geriye doğru gidildiğinde çok daha küçük bir evren, daha da geriye gittiğimizde "tek bir nokta" ortaya çıkıyordu.

Edwin Hubble, dev teleskobuyla yaptığı gözlemlerde evrenin genişlediğini fark etti. Hubble böylece "sonsuz evren" efsanesini yıkacak Big Bang teorisinin de ilk delilini bulmuş oluyordu.

Big Bang 

Yapılan hesaplamalar, evrenin tüm maddesini içinde barındıran bu "tek nokta"nın, korkunç çekim gücü nedeniyle "sıfır hacme" sahip olacağını gösterdi. Evren, sıfır hacme sahip bu noktanın patlamasıyla ortaya çıkmıştı. Bu patlamaya "Big Bang" (Büyük Patlama) dendi ve bu teori de aynı isimle bilindi.

Big Bang'in gösterdiği önemli bir gerçek vardı: Sıfır hacim "yokluk" anlamına geldiğine göre, evren "yok" iken "var" hale gelmişti. Bu ise, evrenin bir başlangıcı olduğu anlamına geliyor ve böylece materyalizmin "evren sonsuzdan beri vardır" varsayımını geçersiz kılıyordu.

Big Bang'e Kuran'dan İşaretler

Zamanımızdan tam 14 asır önce insanların evrenle ilgili bilgilerinin son derece kısıtlı olduğu zamanlarda yine Kuran'da bildirilen bir başka gerçek de, aynı Big Bang teorisinin ortaya koyduğu gibi, tüm evrenin, çok küçük bir hacimde bir arada iken ayrılıp genişlemesiyle ortaya çıkmış olduğudur:

"O inkar edenler görmüyorlar mı ki (başlangıçta) göklerle yer birbiriyle bitişikken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?" (Enbiya Suresi, 30)

Üstteki ayetin Arapçasında çok önemli bir kelime seçimi vardır. Ayetin "birbiriyle bitişik" olarak tercüme edilen kelimesi "ratk", Arapça sözlüklerde "birbiriyle içiçe, ayrılmaz durumda, kaynaşmış" anlamlarına gelir. Yani tam bir bütün oluşturan iki madde için kullanılır. Ayetteki "ayırdık" ifadesi ise Arapça "fatk" fiilidir ki, bu fiil ratk halindeki bir nesnenin yarıp, parçalayıp dışarı çıkması anlamına gelir. Örneğin tohumun filizlenerek topraktan dışarı çıkması bu fiille ifade edilir.

Bu bilgiyle, ayete tekrar bakalım. Ayette göklerle yerin ratk durumunda olduğu bir durumdan bahsedilmektedir. Ardından bu ikisi fatk fiili ile ayrılmışlardır. Yani biri diğerini yararak dışarı çıkmıştır. Gerçekten de Big Bang'in ilk anını hatırladığımızda, kozmik yumurta denilen noktanın evrenin tüm maddesini içerdiğini görürüz. Yani her şey, bir başka deyişle tüm "gökler ve yer" bu noktanın içinde, ratk halindedirler. Ardından bu kozmik yumurta şiddetle patlamış, bu yolla maddeler fatk olmuş, yani dışarı çıkarak tüm evreni oluşturmuşlardır.

Yaratılışı ve Big Bang'i Kanıtlayan Bilimsel Veriler 


Radyasyonun Evrenin Her Yanına Eşit Olarak Dağılması: George Gamov, 1948 yılında Georges Lemaitre'in hesaplamalarını geliştirerek evrenin büyük patlama ile oluşması durumunda, evrende bu patlamadan arta kalan belirli oranda bir radyasyonun olması gerektiğini ve bu radyasyonun evrenin her yanında eşit olması gerektiğini ortaya koydu. İşte "olması gereken" bu kanıt, 1965 yılında Arno Penzias ve Robert Wilson adlı iki araştırmacı tarafından keşfedildi.

"Kozmik Fon Radyasyonu" adı verilen bu radyasyon uzayın belli bir tarafından gelen radyasyondan farklıydı. Olağanüstü bir eşyönlülük sergiliyordu, belirli bir kaynağı yoktu ve evrenin tümüne dağılmış bir radyasyondu. Böylece uzun süredir evrenin her yerinden eşit ölçüde alınan ısı dalgasının, Big Bang'in ilk dönemlerinden kalma olduğu ortaya çıktı. Üstelik bu rakam bilim adamlarının önceden öngördükleri rakama çok yakındı. Penzias ve Wilson, Big Bang'i kesin delillerle deneysel olarak ispatlayan ilk kişiler oldukları için Nobel Ödülü kazandılar.

1989 yılında ise, George Smoot ve onun NASA Ekibi, Kozmik Geri Plan Işıma Kaşifi Uydusu'nu (COBE) uzaya gönderdiler. Bu gelişmiş uyduya yerleştirilen hassas tarayıcıların, Penzias ve Wilson'ın ölçümlerini doğrulaması yalnızca sekiz dakika sürdü. Sonuçlar, tarayıcıların kesinlikle evrenin başlangıcındaki büyük patlamanın sıcak, yoğun konumunun kalıntılarını gösterdiğini kanıtladı. Çoğu bilim adamı COBE'nin başarısını Big Bang'in olağanüstü bir şekilde onaylanması olarak yorumladı.

Uzaydaki Hidrojen ve Helyum Gazlarının Miktarı: Günümüzde yapılan ölçümlerde evrendeki hidrojen-helyum gazlarının oranı, Big Bang'den arta kalan hidrojen-helyum oranının teorik hesaplanmasıyla uyuşuyordu. Eğer evren bir başlangıcı olmadan, sonsuzdan geliyor olsaydı, evrendeki hidrojen tamamen yanarak helyuma dönüşmüş olurdu.

Tüm bunlarla birlikte Big Bang bilim dünyasında kesin bir kabul gördü. Scientific American dergisinin Ekim 1994 sayısındaki bir makaleye göre, evren sürekli ve düzenli olarak genişliyordu ve Big Bang modeli yüzyılımızın kabul görmüş tek modeliydi.

Adım Adım Cern Projesi 

8 Ağustos 2008…

Merkez, yapımı yıllar süren atom altı parçacık çarpıştırma cihazının çalıştırılabileceği düzeye gelindiğini duyurduktan sonra bu tarihte ilk aşamayı gerçekleştirdi. İlk protonlar ön hızlandırıcıdan ana hızlandırıcıya başarılı bir şekilde aktarıldı.

10 Eylül 2008…

Deneyde en büyük parçacık hızlandırıcısı, ilk ışın deneyini saat yönünde gerçekleştirdi.

2009 …

CERN'deki çalışmalarda evrenin oluşum sırlarıyla ilgili yeni bilgilerin 2009 yılının sonlarından itibaren alınmaya başlanması planlanıyor. (CERN Press Office)

Bilim Dünyasi Allah’a Yöneliyor 

Big Bang'in zaferi ile birlikte, materyalist dogmanın temeli olan "sonsuz evren" kavramı da tarihe karışmıştır. Kendisini ateist olmak için körü körüne şartlandırmayan pek çok bilim adamı, bugün evrenin yaratılışında sonsuz güç sahibi bir Yaratıcı'nın, yani Yüce Allah'ın varlığını kabul etmiş durumdadır. Örneğin ünlü Amerikalı astrofizikçi Hugh Ross evrenin Yaratıcısı’nın tüm boyutların üzerinde olduğunu şöyle açıklar:

“Zaman, olayların meydana geldiği boyuttur. Eğer madde, patlamayla birlikte ortaya çıkmışsa, o zaman evreni meydana getiren nedenin evrendeki zaman ve mekandan tamamen bağımsız olması gerekir. Bu bize Yaratıcı'nın evrendeki tüm boyutların üzerinde olduğunu gösterir. Aynı zamanda Yaratıcı'nın, bazılarının savunduğu gibi evrenin kendisi olmadığını ve evreni kapladığını, sadece evrenin içindeki bir güç olmadığını kanıtlar.” (Hugh Ross, The Creator and the Cosmos: How Greatest Scientific Discoveries of The Century Reveal God, Colorado: NavPress, revised edition, 1995, s. 76)

Big Bang'in ilk saniyesini araştırmak için CERN'de yapılacak deney tamamlandığında bilgisayarlara tahmini olarak 10 yıl boyunca her yıl 15 petabayt (15 milyon gigabayt) bilgi aktarılacak. Bu verinin boyutu, dünyadan aya uzanan bir CD dağı şeklinde örnekleniyor. Deneyler sırasında saniyede 250 bin DVD boyutunda bilgi ortaya çıkacak. (The 15-petabyte network behind the Cern atom smasher)

Ama evrenin tüm parçaları genişlemeye nasıl aynı anda başlayabilmişlerdir? Emri veren kimdir? Andrei Linde, Kozmoloji Profesörü ("The Self-Reproducing Inflationary Universe", Scientific American, vol. 271, 1994, s. 48)

Sonuç: Evreni Yoktan Var Eden Allah'tır 


Bu noktada önemli bir gerçeği vurgulamak gerekir: Big Bang teorisi, evrenin tek ve büyük bir patlama ile başladığını kabul eder. Ama bildiğimiz gibi patlamalar, maddeyi dağıtır ve düzensizleştirir. Oysa Big Bang çok gizemli bir şekilde bunun tam aksi bir etki oluşturmuştur. Maddeyi birbiriyle birleşecek ve galaksileri, üzerinde yaşadığımız muazzam sistemlere sahip Dünya'yı oluşturacak hale getirmiştir.

Gerçekten de Big Bang ile oluşan madde "olağanüstü" bir biçimde şekil ve düzen almıştır. Böyle bir düzenin oluşabilmesi ise bizi tek bir gerçeğe götürmektedir: Evrenin üstün kudret sahibi Yüce Allah tarafından kusursuzca yaratıldığı gerçeğine…

İşte, modern bilimin bulguları bir yandan materyalist dogmayı geçersiz kılarken, öte yandan da Kuran ayetleri ile haber verilen gerçekleri bir kez daha ortaya koymaktadır. CERN'de yapılan deneyler de Big Bang'in hemen sonrasında yaşananlara ışık tutacak ve Yüce Rabbimiz'in Yaratışı'nın detaylarını gösterecektir. Gelişen bilim de göstermiştir ki: Evren materyalistlerin sandığının aksine, maddenin içindeki birtakım tesadüfler ile değil, Yüce Allah'ın yaratmasıyla var olmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder