Komünist Liderler İçin Darwinizm Bir Devlet Politikasıdır



20. yüzyılda dünyanın dört bir köşesinde terör estiren bu ideoloji, aslında antik çağdan beri var olan bir düşünceyi temsil ediyordu...


20. yüzyılda insanlığa en çok zarar getiren ideoloji kuşkusuz komünizmdi. Karl Marx ve Friedrich Engels adlı iki Alman filozof tarafından 19. yüzyılda tarihi zirvesine ulaşan komünizm, tüm dünyada Nazilerin ve emperyalist devletlerin soykırımlarını dahi geride bıracak kadar çok kan döktü. Masum insanların canına kıydı, insanlar arasında dehşet, korku ve ümitsizlik yaydı. Her ne kadar 1991 yılında komünizmin yıkıldığı kabul edilse de, arkasında bıraktığı enkaz hala durmaktadır. Bugün hala, komünizmin ve Marksizmin karanlık yüzü ve insanları din ahlakından uzaklaştıran materyalist felsefesi, bir zamanlar komünizmin hakim olduğu toplumlar üzerindeki etkisini devam ettirmektedir.

20. yüzyılda dünyanın dört bir köşesinde terör estiren bu ideoloji, aslında antik çağdan beri var olan bir düşünceyi temsil ediyordu. Bu düşünce, materyalist yani maddeyi tek değer olarak gören felsefe idi. Komünizm, bu felsefe üzerine bina edilerek, 19. yüzyılda dünya gündemine getirildi. Komünizmin fikir babaları Marx ve Engels, materyalist felsefeyi "diyalektik" adı verilen yeni bir yöntemle açıklamaya çalıştılar. Diyalektik, evrendeki tüm gelişmenin, çatışma sayesinde elde edildiği varsayımıydı. Marx ve Engels, bu varsayıma dayanarak tüm dünya tarihini yorumlamaya giriştiler. Marx, insanlık tarihinin bir çatışmadan ibaret olduğunu, mevcut çatışmanın işçiler ve kapitalistler arasında geçtiğini ve yakında işçilerin ayaklanıp komünist bir devrim yapacaklarını iddia ediyordu.

Komünizmin iki kurucusunun en belirgin özellikleri ise, her materyalist gibi Allah inancına büyük bir düşmanlık beslemeleriydi. Her ikisi de koyu birer ateist olan Marx ve Engels, dini inançların yok edilmesini komünizm açısından zorunlu görüyorlardı. Ancak Marx'ın ve Engels'in önemli bir eksikleri vardı; daha geniş bir kitleyi etkileri altına alabilmek için ideolojilerine bilimsel bir görünüm vermeleri gerekiyordu. İşte 20. yüzyılda yaşanan acılara, kaosa, toplu kıyımlara, kardeşi kardeşe kırdıran eylemlere ve bölücülüğe imza atan tehlikeli ittifak, bu noktada ortaya çıktı. Darwin'in, Türlerin Kökeni adlı kitabında öne sürdüğü temel iddialar, Marx ve Engels'in aradıkları açıklamalardı. Darwin, canlıların "yaşam mücadelesi" sonucunda, yani "diyalektik bir çatışma"yla ortaya çıktıklarını iddia ediyordu. Dahası, yaratılışı inkar ederek dini inançları reddediyordu. Bu, Marx ve Engels için bulunmaz bir fırsattı.

Darwinizm, komünizm için o kadar büyük bir önem taşıyordu ki, Engels, Darwin'in kitabı yayınlanır yayınlanmaz Marx'a şöyle yazdı: "Şu anda kitabını okumakta olduğum Darwin, tek kelimeyle muhteşem". (Conway Zirkle, Evolution, Marxian Biology and the Social Scene, Philadelphia; the University of Pennsylvania Press, 1959, s.527) Marx ise 19 Aralık 1860 tarihinde Engels'e yazdığı cevabında şöyle diyordu: "Bizim görüşlerimizin doğal tarih temelini içeren kitap, işte budur." (Marx ve Engels, Mektuplar, s. 426) Marx, bir başka sosyalist dostu Lasalle'a 16 Ocak 1861'de yazdığı mektupta ise, "Darwin'in yapıtı büyük bir yapıttır. Tarihteki sınıf mücadelesinin doğa bilimleri açısından temelini oluşturuyor." (Marks Engels, Mektuplar, cilt 2, s.126) diyerek, evrim teorisinin komünizm için önemini açıklıyordu.

Marx, Darwin'e olan sempatisini ise en önemli eseri olan Das Kapital'i Darwin'e ithaf ederek göstermişti. Kitabın Almanca baskısına el yazısıyla şöyle yazmıştı: "Charles Darwin'e, gerçek bir hayranı olan Karl Marx'tan". (Conway Zirkle, Evolution, Marxian Biology, and the Social Scene (Philadelphia: University of Pennsylvania Press, 1959), ss. 85-87.)

Engels de, Darwin'e olan hayranlığını farklı bir yerde şöyle ifade ediyordu:

Tabiat metafizik olarak değil, diyalektik olarak işlemektedir. Bununla ilgili olarak herkesten önce Charles Darwin'in adı anılmalıdır. (Engels, Ütopik Sosyalizm-Bilimsel Sosyalizm, Sol Yayınları, 1990, s.85))

Engels, Darwin'i, Marx ile eş tutacak şekilde kendince övüyor ve "Darwin nasıl organik doğadaki evrim yasasını keşfettiyse, Marx da insanoğlunun tarihindeki evrim yasasını keşfetti" diyordu. (Gertrude Himmelfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, London: Chatto & Windus, 1959, s. 348) Marksizm-Darwinizm bağlantısı bugün herkesçe kabul edilen çok açık bir gerçektir. Karl Marx'ın hayatını anlatan kitaplarda dahi bu bağlantı mutlaka belirtilmektedir. Örneğin, Karl Marx biyografisinde bu bağlantı şöyle tarif edilir:

Darwinizm, Marksist felsefeyi destekleyen, gerçekliğini kanıtlayan ve geliştiren bir dizi gerçeği takdim etti. Darwinist evrimci fikirlerin yayılması, toplumda bir bütün olarak Marksist düşüncelerin emekçi halk tarafından kavranılması için elverişli zemin yarattı… Marx, Engels ve Lenin, Darwin'in düşüncelerine büyük değer verdiler ve bunların taşıdığı büyük bilimsel öneme işaret ettiler, böylelikle bu düşüncelerin yaygınlaşmasına hız kazandırdılar. (Karl Marx Biyografi, Öncü Yayınevi, s. 368)
Tarihin en azılı katillerinden biri olan Mao da, koyu bir Darwinistti. Mao'nun emirleri doğrultusunda 10 milyona yakın insan doğrudan öldürüldü, ona itaat etmeyen 20 milyona yakın insan ise cezaevlerinde yaşamlarını kaybetti. Mao, kurduğu bu düzenin felsefi dayanağını ise, "Çin sosyalizminin temeli, Darwin'e ve Evrim Teorisi'ne dayanmaktadır" diyerek açıkça belirtmişti. (K. Mehnert, Kampf um Mao's Erbe, Deutsche Verlags-Anstalt, 1977) Bir Marksist, ateist ve evrimci olan Mao, "ileriye doğru büyük sıçrama" olarak isimlendirdiği hareketin okuma materyallerinin Charles Darwin'in eserleri ve ayrıca evrim teorisini destekleyen diğer materyaller olacağı emrini vermiştir. (http://www.fixedearth.com/hlsm.html) Çin komünistleri 1950'lerde iktidara geldiklerinde evrim teorisini ideolojilerinin temeli olarak aldılar. Hatta Çinli entelektüeller evrim teorisini çok önceden kabul etmişlerdi bile:

19. yüzyılda Batı, Çin'i, izole olan ve eski gelenekleri sürdüren bir uyuyan dev olarak görüyordu. Çok az Avrupalı, Çinli entelektüellerin Darwin'in evrim teorisini hevesle benimsediklerini ve değişim için ümid vaat ettiğini kavradıklarını anladı. Çinli yazar Hu Shih'e göre 1898'de Thomas Huxley'in Evrim ve Etik kitabı yayımlandığında Çinli entellektüeller tarafından hızla onaylandı. Zengin kişiler ucuz Çin yayımlarına sponsorluk ettiler, böylece kitlelere geniş bir şekilde yayılabildi. (Robert Milner, Encyclopedia of Evolution 1990 s.81)

Tüm bu bilgiler, Darwinizm karşısında pasif ve aciz bir yaklaşım sergileyen, bu sapkın teoriyle yapılan fikri mücadeleyi gereksiz gören ya da görmezden gelenlerin ne kadar büyük bir yanılgı içinde olduklarını bir kez daha göstermektedir. Darwinizm'i kendilerince zararsız bilimsel bir teori olarak görenler, komünist ideolojinin temel dayanak noktası olan, tüm Marksist ideologların cansiperane destekledikleri bir teoriyle karşı karşıya olduklarını unutmamalıdırlar. Marksist, Leninist ve Maocu yayınların ve liderlerin dillerinden düşürmedikleri, hayatın her alanına uygulamaya çalıştıkları evrim teorisini İslam'la bağdaştırmaya çalışanların, ne kadar büyük bir aldanış içinde olduklarını fark etmelerinin en kolay yolu ise, bu teorinin gerçek yüzüne gözlerini kapamamaları olacaktır.

Darwinist Komünizmin Acı Bilançosu

Darwinist-materyalist görüşü benimseyen teröristler, sözde ilkel ataları olduğunu iddia ettikleri hayvanlar gibi dağlara çıktılar, mağaralarda çok kötü koşullarda yaşadılar. Hiç düşünmeden adam öldürebildiler, bebeklerin, yaşlıların, masumların canlarına kıyabildiler. Kendilerini ve diğer insanları, Allah'ın yarattığı, ruha, akla, vicdana ve anlayışa sahip varlıklar olarak görmedikleri için, hayvanın hayvana yaptığını, birbirlerine yaptılar. Komünizmin kanlı bilançosu, Komünizmin Kara Kitabı adlı eserde şöyle özetlenmektedir:

SSCB, 20 milyon ölü

Çin, 65 milyon ölü

Vietnam, 1 milyon ölü

Kuzey Kore, 2 milyon ölü

Kamboçya, 2 milyon ölü

Doğu Avrupa, 1 milyon ölü

Latin Amerika, 150 bin ölü

Afrika, 1,7 milyon ölü

Afganistan, 1,5 milyon ölü

Uluslararası komünist hareket ve iktidarda olmayan komünist partiler, 10.000 civarında ölü

Toplam ölü sayısı 100 milyona yaklaşmaktadır." (Komünizmin Kara Kitabı, s. 17)

Komünizmin ve materyalizmin din düşmanlığı ise, Bolşevik ihtilali ve sonrasında tüm şiddetiyle kendini gösterdi. Stalin'in yıktırdığı onlarca kilise ve cami, komünizmin din düşmanlığının göstergelerinden sadece bir tanesiydi. Toplumun büyük çoğunluğu dindar olmasına rağmen, insanların ibadetlerini yerine getirmeleri engelleniyordu. Hıristiyanların kiliseye gittikleri pazar gününü devreden çıkarmak için ortak tatil günü kavramı kaldırıldı. Herkes beş gün çalışacak, herhangi bir gün tatil yapacaktı. 1936 yılına gelindiğinde camilerin % 65'i, kiliselerin % 70'i yakılıp yıkılmıştı. Arnavutluk'un komünist lideri ve dinsizliği ile tanınan Enver Hoca 1967'de Arnavutluk'u dünyanın ilk dinsiz ülkesi ilan etti. Din adamları sebepsiz yere gözaltına alındılar, bir kısmı gözaltındayken öldürüldü. 1948 yılında iki piskopos 5000 din adamı ile birlikte kurşuna dizildi. Aynı şekilde Müslümanlar da öldürülüyorlardı. Ülkenin Nendori gazetesi de, 327'si Katolik mabet olmak üzere, toplam 2 bin 169 cami ve kilisenin kapatıldığını duyurdu.

Bugün diyalektik materyalizm ve komünizm görünürde çökmüş gibidir. Ancak bu bir aldatmacadır. Çünkü bu düşünce farklı isimler altında dünyanın birçok ülkesinde sinsice faaliyetlerini sürdürmekte, hatta ülkemizde bölücü terörü bizzat organize etmektedir. Dolayısıyla, materyalizmin gizlice faaliyet gösteriyor olması vicdan ve akıl sahibi insanları gevşekliğe sürüklememelidir. Bu tehlikeli ideolojilerle ve bu ideolojilerin destekçisi olan Darwinizm'le ilmi mücadele şarttır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder