Nur Talebesi Kardeşlerimizden, Cevabını Öğrenmek İstediğimiz Sorular


1.    İSTİKBAL-İ DÜNYEVİYEDE (dünyanın geleceğinde) 1400 SENE SONRA GELECEK bir HAKİKATİ asırlarında KARİB (yakın)ZANNETMİŞLER. (Sözler, s. 318)

•    Üstad Said Nursi Hazretleri , ”dünyanın geleceğinde Hicri 1400 sene sonra gelecek bir hakikat” derken sizce Üstad Hicri 1400 yılındaki hangi hakikate dikkat çekmektedir?
•    Kendi zamanı Hicri 1300 olduğuna göre; burada kendinden bir yüzyıl sonrasını işaret ederek Hicri 1400’de zuhur edecek Hz. Mehdi (a.s.)’yi mi kasdetmektedir?

2.    HAKİKİ BEKLENİLEN ve BİR ASIR SONRA GELECEK O ZAT dahi bu zamanda gelse... (Kastamonu Lahikası, s. 57)

•    Hz. Mehdi (a.s.)’nin Hicri 1400’de geleceği Peygamberimiz (s.a.v.)’den rivayet edilen birçok hadisle bildirilmiştir. Üstad da bu sözünde kendisinden bir asır yani 100 sene sonra geleceği beklenilen bir kişiden bahsetmektedir. Bu ifadeyle sizce Üstad kimi kastetmiştir?
•    Üstad’ın yaşadığı yüzyıl Hicri 1300, ondan bir asır sonrası da Hicri 1400 yani Hz. Mehdi (a.s.)’nin çıkış vakti olduğuna göre Üstad bu sözüyle Hz. Mehdi (a.s.)’nin gelişini ifade etmiş değil midir?

3.    Ahir zamanın en büyük fesadı zamanında, elbette EN BÜYÜK BİR MÜÇTEHİD (ihtiyaç oluştuğunda ayetlerden hüküm çıkaran büyük İslam alimi) hem EN BÜYÜK BİR MÜCEDDİD (her yüzyıl başında dini hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük İslam alimi, yenileyen, yenileyici), hem HAKİM, hem MEHDİ hem MÜRŞİD (doğru yolu gösteren kişi) hem KUTB-U AZAM (Müslümanların kendisine bağlandıkları büyük evliyalardan, zamanın en büyük mürşidi) olarak BİR ZAT-I NURANİYİ (nurlu bir zatı) GÖNDERECEK ve O ZAT da, EHL-İ BEYT-İ NEBEVİDEN(Peygamberimiz (sav)'in soyundan) OLACAKTIR. (Mektubat, s. 411-412)

Üstad Mektubat sf. 411-412’de, ahir zamanın en şiddetli döneminde, diğer yüzyıllarda gelen müceddidlerden, mürşidlerden daha farklı bir zatın zuhur edeceğini haber vermiştir. Bu şahıs Üstad’ın tanımlamasıyla ahir zamanın en büyük müçtehidi, müceddidi, hakimi, mürşidi, kutb-u azamı ve Mehdisi sıfatlarına sahip nurani bir şahsı olacaktır. Bu zatın diğer yüzyıllarda gelenlerden farklı ve özel bir şahıs olduğuna da “en büyük…” ifadesiyle dikkat çekmiştir. Ancak Üstad’a göre en önemlisi bu kişinin belirleyici özelliğinin seyyid yani Peygamberimiz (s.a.v.)’in soyundan olmasıdır. 

4.    BEN, KENDİMİ SEYYİD (Peygamberimiz (sav)'in soyundan)BİLEMİYORUM. Bu zamanda nesiller bilinmiyor. Halbuki AHİR ZAMANIN O BÜYÜK ŞAHSI AL-İ BEYT'TEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) OLACAKTIR
(Emirdağ Lahikası, s. 247-250)

•    Sizce Üstad bu tanımlamayı ne için yapmıştır? Üstad kendisinin seyyid olmadığını risalelerin birçok yerinde (örneğin Emirdağ Lahikası sf. 247-250) açıkça belirttiğine göre bu tarifiyle Peygamberimiz (s.a.v.)’in soyundan olan ahir zamanın büyük Mehdi’sini tanımladığı açık değil midir?

Üstad Emirdağ Lahikası, sayfa 247-250’deki bu ifadesiyle kendisinin seyyid olmadığını net bir şekilde ifade etmiş ancak ahir zamanın büyük şahsı olan Hz. Mehdi (a.s.)’nin seyyid olacağını da özellikle belirtmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) de birçok hadisinde Hz. Mehdi (a.s.)’nin kendi soyundan yani ehl-i beytten olacağını ifade etmiştir. 

5.    Kıyametin kopması için zamanda sadece bir günden başka vakit kalmamış da olsa Allah BENİM EHL-İ BEYTİMDEN (SOYUMDAN) BİR ZATI (Hz. Mehdi'yi) gönderecek. 
(Sünen-i Ebu Davud, 5/92)

•    Peygamberimizden rivayet edilen bu konuyla ilgili onlarca hadise ve Üstad’ın bu izahına göre Hz. Mehdi (a.s.) seyyid mi olacaktır? 
•    Üstad seyyid olmadığına göre Peygamberimiz (s.a.v.)’in sözlerine ve Üstad’ın kendi açıklamalarını esas alarak, Üstad için ”Seyyid olmadığına göre aynı zamanda ahir zamanın Büyük Mehdisi de değildir çünkü Hz. Mehdi (a.s.) ehl-i beytten olacaktır’ dememiz doğru olmaz mı? 

6.    SEYYİD OLMAYAN SEYYİDİM VE SEYYİD OLAN DEĞİLİM DİYENLER, İKİSİ DE GÜNAHKAR VE DUHUL VE HURUC (İSYAN) HARAM OLDUKLARI GİBİ... hadis ve Kuran'da dahi, ziyade veya noksan etmek memnu'dur (yasaklanmıştır). 
(Muhakemat, s. 52)

•    Üstad Said Nursi Hazretleri, Muhakemat, sayfa 52 de geçen; “Seyyid olmayan seyyidim ve seyyid olan değilim diyenler, ikisi de günahkar ve duhul ve huruc haram oldukları gibi…” ifadesiyle Külliyat okuyucularına Peygamberimiz (s.a.v.)’in soyundan gelmeyen yani seyyid olmayan bir kişinin ben seyyidim demesinin ya da seyyid olduğu halde ben seyyid değilim diyerek durumunu reddetmesinin ayrı ayrı günah ve haram olduğunu ifade etmiştir. Bu açıklamasına göre seyyid olmadığını söyleyen birinin konumu Üstad Hazretleri’nin  açıklamasına göre ne şekilde olmaktadır?
•    Said Nursi Hazretleri, çok samimi, Allah’tan çok korkan bir Müslüman olduğuna ve Allah’ın haramlarına helallerine çok titiz bir mümin olduğuna göre yalan söyleme gibi Kuran’da haram olduğu açıkça belirtilmiş bir eylem içine girmeyeceği de son derece açıktır. O zaman seyyid olan bir kişinin seyyid değilim dediği takdirde günaha gireceğini ifade eden Said Nursi Hazretler’nin, bu inancına ters düşecek bir ifade kullanması Nur talebelerine göre mümkün müdür? 

7.    İLERİDE GELECEK ACİB (şaşılan, hayret uyandıran, benzeri görülmeyen) ŞAHSIN… 
(Barla Lahikası, s. 162)

•    Üstad Barla Lahikası’nın 162. sayfasında, “ileride gelecek” bir kişi için; hayret uyandırıcı, daha önce gelen velilere, mehdilere hiç benzemeyen özel bir şahıs olduğunu belirtmiştir. Nur talebelerine göre Üstad bu sözünde kimi kastetmiştir? 
•    Üstad’ın; kendi vefatından sonra geleceğini ve kendisinin onu kabrinden seyredeceğini söylediği Hz. Mehdi (a.s.), Üstad’ın ileride geleceğini müjdelediği bu acib şahıs olabilir mi? 

8.    BEN BÖYLE BİR NURUN ZUHURUNA (ortaya çıkışını) ÇOK İNTİZAR ETTİM (gözledim) VE EDİYORUM. FAKAT ÇİÇEKLER BAHARDA GELİR.  ÖYLE İSE O KUDSİ ÇİÇEKLERE ZEMİN HAZIR ETMEK LAZIM GELİR. VE ANLADIK Kİ, BU HİZMETİMİZLE O NURANİ ZATLARA (nurlu şahıslara) ZEMİN İZHAR EDİYORUZ(hazırlıyoruz). 
(Mektubat, s. 371)

Üstad burada kendi döneminde zuhur etmesini beklediği ancak daha sonra kendi döneminde gelmeyeceğine kanaat getirdiği nurlu bir şahıstan bahsetmektedir. Sözünde Üstad, son bin yılın en büyük İslami eseri olan Risale-i Nur Külliyatı ile; çiçek olarak nitelendirdiği bu nurlu şahıslara ortam hazırlama gibi bir hizmette bulunduğunu fark ettiğini belirtmiştir.  
•    Üstad’ın bahsettiği bu kudsi çiçek, bu nurani şahıs; Üstad’ın yaşadığı Hicri 1300’den bir asır sonra geleceği Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından müjdelenen ve Üstad’ın da risalelerinde Peygamberimiz (s.a.v.)’in soyundan olduğunu söylediği Hz. Mehdi (a.s.) midir? 
•    Üstad sözünde çiçekler diye tanımladığı bu kişilerin kendi döneminde zuhur ettiklerine dair bir ifade ya da bir işaret  kullanmış mıdır?
•    Sizce Üstad, kudsi çiçekler tanımlamasıyla kimleri kastetmektedir?
•    “… Bu hizmetimizle o nurani zatlara zemin hazırlıyoruz” ifadesiyle bu nurani zatların Üstad’dan daha sonra gelecekleri açıklanmış olmuyor mu? 
•    Üstad kendisini Hz. Mehdi (a.s.)’nin öncüsü ve hizmetkarı olarak ((Barla Lahikası, s. 162) tanımladığına göre zemin hazırladığını belirttiği bu kutsi çiçekler Hz. Mehdi (a.s.) ve Hz. İsa (a.s.) olabilir mi?

9.    İLERİDE GELECEK ACİB (şaşılan, hayret uyandıran, benzeri görülmeyen) ŞAHSIN bir HİZMETKARI ve ONA YER HAZIR EDECEK BİR DÜMDARI (yardımcı kuvveti) ve O BÜYÜK KUMANDANIN PİŞDAR BİR NEFERİ (önden giden bir askeri) olduğumu zannediyorum. 
(Barla Lahikası, s. 162)

•    Üstad kendisinin; ileride gelecek bu acib şahsın hizmetkarı olduğunu söylemiş midir? 
•    Üstad, bu şahsa nasıl bir hizmette bulunacağını  belirtmiştir?
•    Üstad’ın hizmeti; hazırladığı Risale-i Nur’u olabilir mi? Çünkü Üstad Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9’da; 

10.    ... Bu hakikatdan anlaşılıyor ki;  SONRA GELECEK O MÜBAREK ZAT RİSALE-İ NUR'U BİR PROGRAMI OLARAK NEŞR VE TATBİK EDECEK (yazma ve dağıtma yoluyla yayacak ve uygulayacak).

Şeklinde belirterek kendisinden sonra gelecek olan bu mübarek kişinin Risale-i Nur’u neşr ve tatbik edeceğini bildirmiştir. Bu ifadesi düşünüldüğünde, Üstad’ın kendisinden sonra gelecek nurani şahsa yaptığı bu değerli hizmeti Risale-i Nur’u hazırlamış olması olabilir mi? 
•    Üstad Risale-i Nur’u hazırlayarak Hicri 1400’de zuhur edecek bu değerli kişiye yardımcı olmuş (büyük bir hizmette bulunmuş) ve onun öncülüğünü(pişdar neferliğini) yapmış olmuyor mu? 
•    Sizce Barla Lakihası, sf. 162’de Üstad “O BÜYÜK KUMANDANIN…” derken Hz. Mehdi (a.s.)’yi mi kastedmiştir?
•     Üstad'ın kendisi bu sözünde ifade ettiği gibi büyük kumandanlık görevi gibi bir görev yapmış mıdır? 
•    Böyle bir kumandanlık görevi yapmadığına göre; Üstad’ın burada kastettiği“ileride gelecek büyük kumandan” Hz. Mehdi (a.s.) midir?


11.    RİSALE-İ NUR'UN ŞAHS-I MANEVİSİNİ HAKLI OLARAK HZ. MEHDİ TELAKKİ EDİYORLAR (olarak kabul ediyorlar). O şahs-ı manevinin de bir mümessili (temsilcisi), Nur şakirdlerinin (talebelerinin) tesanüdünden (dayanışmasından) gelen bir şahs-ı manevisi ve o şahs-ı maneviden bir nevi mümessili (temsilcisi) olan BİÇARE TERCÜMANINI ZANNETTİKLERİNDEN, BAZEN O İSMİ (Hz. Mehdi ismini) ONA VERİYORLAR. Gerçi bu, BİR İLTİBAS (karıştırma) BİR SEHİVDİR (hatadır, yanılmadır)... 
(Emirdağ Lahikası, s. 266)

•    Üstad talebelerinin kendisine Hz. Mehdi (a.s.) sıfatı vermeye, Risale-i Nurların şahsı manevisini de yine Mehdi olarak görmeye çalıştıklarını oysa bunun bir karıştırma, bir hata ve bir yanılgı olduğunu ifade etmiştir. Burada Üstad’ın kastettiği ve bazı Nur talebelerinin yaptığı hata ve içine düştükleri yanılgı nedir?  
•    Üstad kendisine talebeleri tarafından Mehdi olduğu yönündeki bakış açısını doğru bulmadığını, bu düşüncelerinde yanıldıklarını; “…bu, BİR İLTİBAS (karıştırma) BİR SEHİVDİR (hatadır, yanılmadır)...” sözüyle ifade etmiş midir etmemiş midir?
•    Üstad burada bazı Nur talebelerinin ne konuda bir iltibas bir sehiv yaptıklarını söylemektedir? 

12.    TA AHİR ZAMANDA, HAYATIN GENİŞ DAİRESİNDE (dünya çapında) ASIL SAHİPLERİ, YANİ MEHDİ VE ŞAKİRTLERİ (talebeleri), CENAB-I HAKK'IN İZNİYLE GELİR,  O DAİREYİ GENİŞLETİR ve O TOHUMLAR SÜMBÜLLENİR. BİZLER DE KABRİMİZDE SEYREDİP ALLAH'A ŞÜKREDERİZ. 
14. (Kastamonu Lahikası, s. 99)

•    Bu iki sözünde de Üstad kendisi vefat ettikten sonra gelecek olan Hz. Mehdi (a.s.) ve ona bağlı talebelerinden söz etmektedir. Siz Üstad’ın “Hz. Mehdi (a.s.) ve talebeleri” derken ayrı ayrı varlıkları olan şahısları mı yoksa bir şahsı maneviyi mi kasteddiği anlamını çıkarıyorsunuz? 
•    Üstad eğer bu sözünde bir insanı değil de bir topluluğu kastetmek isteseydi başka birçok konuda kullandığı şekilde Hz. Mehdi (a.s.) için de şahsı manevi ifadesini kullanmaz mıydı? 
•    Risalelerin herhangi bir yerinde Üstad’ın Hz. Mehdi (a.s.) için; sözde ”Hz. Mehdi (a.s.)  şahsı manevidir, bir şahıs, bir kişi değildir” dediği herhangi bir sözü, bir cümlesi var mıdır?
•    Üstad; ahir zamanın asıl sahipleri olarak belirttiği Hz. Mehdi (a.s.) ve talebelerinin İslam ahlakını tüm dünya çapında hakim edecekleri bir sırada kendisinin kabrinden bunları seyredeceğini ifade ederek Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhuru zamanında kendisinin hayatta olmayacağını söylemiş olmuyor mu?
•    “....bizler de kabrimizde seyredip Allah’a şükrederiz.”ifadesi Hz. Mehdi (a.s.) zamanında Üstad'ın vefat etmiş olacağını ifade etmiyor mu? 
•    Üstad’a göre Üstad Hz. Mehdi (a.s.)’yi görecek mi? 
•    Üstad Hz. Mehdi (a.s.) zuhur ettiğinde vefat etmiş olacağına göre kendisinin ahir zamanda zuhur edecek olan Hz. Mehdi (a.s.) olması gibi bir durum söz konusu mudur?

13.    ... Bu hakikatdan anlaşılıyor ki;  SONRA GELECEK O MÜBAREK ZAT RİSALE-İ NUR'U BİR PROGRAMI OLARAK NEŞR VE TATBİK EDECEK (yazma ve dağıtma yoluyla yayacak ve uygulayacak).
(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9)

Üstad bu sözünde özellikle; “sonra gelecek o mübarek zat” şeklinde bir vurgulamada bulunmuştur. Ardından da bu mübarek kişinin Üstad’ın hazırlamış olduğu Risale-i Nur külliyatını eserlerinde düzenli olarak kullanarak ve anlatarak yayacağını ve uygulayacağını bildirmiştir. 
•    Nur talebelerine göre Üstad’ın kendisinden sonra geleceğini işaret ettiği ve onun külliyatını bir program şeklinde neşr ve tatbik edecek bu mübarek şahıs kim olacaktır?
•    Üstad 13. asrın müceddidi olduğuna ve kendisinden sonraki yüzyıl Hicri 1400 olup Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde ahir zamanın büyük Mehdi’sinin zuhur vakti olarak bildirildiğine göre, Üstad bu sözünde Hz. Mehdi (a.s.)’yi kastediyor olabilir mi?

14.    Ayrıca hem iki Deccal'in sıfatları ve halleri ayrı ayrı olduğu halde, mutlak gelen RİVAYETLERDE İLTİBAS OLUYOR(karıştırılıyor), BİRİ ÖTEKİ ZANNEDİLİR. HEM "BÜYÜK MEHDİ"NİN HALLERİ SABIK MEHDİLERE (önceki Mehdilere)İŞARET EDEN RİVAYETLERE MUTABIK (uygun) ÇIKMIYOR, hadis-i müteşabih (birçok anlama gelebilecek hadis) hükmüne geçer. 
(Şualar, s. 582)

Üstad Hz. Mehdi (a.s.)’nin yani Büyük Mehdi’nin özelliklerinin daha önceki veli ve mürşitlerden farklı olacağını söylemiştir. Insanların, bu yüzden Hz. Mehdi (a.s.)’yi başka şahıslarla karıştırdıklarını, başka insanları ahir zamanın büyük Mehdi’si zannettiklerini ifade etmiştir. Üstad bu sözünde Hz. Mehdi (a.s.)’yi bir şahıs olarak değerlendirmiş ve İslam tarihindeki diğer müceddidlerle karşılaştırmıştır. Bu sözün hiçbir yerinde Üstad Hz. Mehdi (a.s.)’nin şahsı manevi olduğu yönünde bir ifade kullanmamış aksine onun sahip olduğu mehdilik özelliklerinin ondan önce gelmiş diğer mehdilerde bulunmadığını belirtmiştir. 
Üstad “... HEM "BÜYÜK MEHDİ"NİN HALLERİ SABIK MEHDİLERE (önceki Mehdilere) İŞARET EDEN RİVAYETLERE MUTABIK (uygun) ÇIKMIYOR,...”ifadesiyle Hz. Mehdi (a.s.)’nin halinin ve ahir zamanda yapacağı faaliyetlerinin, Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde sabık mehdiler için ifade ettiği özelliklerden farklı olduğunu bildirerek de yine onun şahsı manevi değil bir insan, bir şahıs olduğunu açıkça ifade etmiştir. 
•    Nurculara göre Üstad da dahil olmak üzere her yüzyılda bir müceddid, bir Mehdi gelmiş midir? 
•    Bu mehdiler insan mı yoksa şahsı manevi olarak mı gelmişlerdir? 
•    Üstad 13. asrın müceddidi midir? 
•    Hicri 1400’de de; aynı 13., 12. ya da 11. ve daha öncesindeki her yüzyılda geldiği gibi bir Mehdi gelecek midir? 
•    Diğerleri insan olarak gelip görevlerini en güzel şekilde ifa ettiklerine göre Hicri 1400’ün Büyük Mehdi’sinin de insan olarak zuhur etmesi gerekmez mi?
•    Neden tam, Peygamberimiz (s.a.v.)’in Hz. Mehdi (a.s.)’nin Hicri 1400 de çıkacağını söylediği bu yüzyılda bir anda Hz. Mehdi (a.s.)’nin şahsı manevi olduğu söylentileri ortaya atılmıştır sizce?
•    Neden diğer mehdilerin Mehdi olduğu kabul edilirken ahir zamanda beklenen Büyük Mehdi‘nin sözde şahsı manevi olduğu iddia edilmektedir? Bu iddiayı ortaya atanlar neyi delil olarak göstereceklerdir?
•    Hz. Mehdi (a.s.)’nin şahsı manevi olduğu Üstad’ın hangi sözünden çıkarılmaktadır? Bununla ilgili olarak Üstad’ın sözlerinden 2-3 örnek vermeniz mümkün müdür?

15.    Gerçi HER ASIRDA HİDAYET EDİCİ, BİR NEVİ MEHDÎ VE MÜCEDDİD GELİYOR VE GELMİŞ. Fakat HER BİRİ ÜÇ VAZİFELERDEN BİRİSİNİ BİR CİHETTE (açıdan) YAPMASI İTİBARIYLA (nedeniyle) AHİR ZAMANIN BÜYÜK MEHDÎ UNVANINI ALMAMIŞLAR. (Emirdağ Lahikası, s. 260)


Üstad bu sözünde; Peygamberimiz (s.a.v.)’in vefatından sonra 14 yüzyıl boyunca insanların hidayetine vesile olan müceddidler, bir nevi Mehdi vazifesinde olan değerli veli şahısların gelmiş olduğunu ifade etmiştir. Ancak Üstad bu kişileri tanımlarken  “bir nevi Mehdi“ ifadesini kullanmıştır. Bu kelimeyi kullanmasının sebebi bu kişilerin ahir zamanda gelecek olan Hz. Mehdi (a.s.)’nin yapacağı 3 vazifeden sadece birini, bir açıdan yapmış olmalarıdır. Kimi bu görevlerden diyanet aleminde olanı, kimi saltanat aleminde olanı kimi ise siyaset aleminde olan görevini ve ancak bir yönünü gerçekleştirecek şekilde yerine getirmişlerdir. Bu 3 görevi bir arada tam olarak yerine getiren bir müceddid Hicri 1400 yılına kadar olmamıştır. Bu nedenle Üstad onlara ahir zamanın büyük Mehdi’si denemeyeceğini özellikle belirtmiştir.
•    Bu kişilere Üstad neden ahir zamanın büyük Mehdi‘si ünvanını vermemiştir?
•    Bu veliler arasında Hz. Mehdi (a.s.)’nin üç görevini bir arada yapan biri olmuş mudur? Yapan varsa bu  veli kimdir? Ne şekilde yapmıştır? 
•    Üstad bu sözünde Hz. Mehdi (a.s.)’nin üç görevini kimin bir arada yapacağını söylemiştir? 
•    Üstad bu sözünde “GERÇİ HER ASIRDA HİDAYET EDİCİ, BİR NEVİ MEHDÎ VE MÜCEDDİD GELİYOR VE GELMİŞ ...” ifadesiyle kendi yaşadığı Hicri 1300’ü de bu sözün içine almıştır. Bu şekilde kendisinin de Hz. Mehdi (a.s.)’nin 3 vazifesinden sadece birini kısmen yaptığını ifade etmiştir. 
•    Üstad sözünün sonunda bu sebepten, söz konusu kişilerin ahir zamanın Büyük Mehdi’si ünvanını alamadıklarını belirterek Hz. Mehdi (a.s.)’nin kendi döneminde henüz zuhur etmediğini ifade etmiş olmuyor mu?
•    Burada Üstad diğer mehdilerden bahsederken bu kişilerin birer şahıs olduğu ve bu kişilerin saltanat, diyanet ve siyaset aleminde kısmen bazı vazifeler gördükleri anlaşılmaktadır. Üstad burada şahsı manevilerden değil bu kişilerin bizzat şahıslarından bahsetmektedir. Ahir zamanın büyük Mehdi’sinden bahsederken de farklı bir ifade ya da onun sözde bir şahıs değil de bir şahsı manevi olduğuna dair bir anlatım kullanmadığına göre Hz. Mehdi (a.s.)’nin bir şahıs olduğu açık değil midir?
•    Üstad’ın “… HER ASIRDA HİDAYET EDİCİ, BİR NEVİ MEHDÎ VE MÜCEDDİD GELİYOR VE GELMİŞ...”  ifadesine göre her dönemde bir müceddid gelmiş midir?
•    O zaman bu dönemin yani Hicri 1400’ün müceddidi kimdir?

16.    BÜYÜK MEHDİ'NİN ÇOK VAZİFELERİ VAR VE SİYASET ALEMİNDE, DİYANET ALEMİNDE SALTANAT ALEMİNDE, MÜCADELE ALEMİNDE ÇOK DAİRELERDE İCRAATLARI (işleri)OLDUĞU GİBİ...
(Şualar, s. 590)

•    Üstad bu sözünde büyük Mehdi ifadesiyle bir şahsı maneviden mi bahsetmiştir? Bu sözünde Hz. Mehdi (a.s.)’nin şahsı manevi olduğuna dair herhangi bir ifade bulunmakta mıdır?
•    Üstad "EUZÜ BİLLHİMİNŞEYTANİ VE SİYASEH” yani “ŞEYTANDAN VE ONUN RAZI OLDUĞU SİYASET ANLAYIŞINDAN ALLAH'A SIĞINIRIM" diyerek zaten siyasete girmediğini ve girmeyeceğini, bu alanda bir çalışmasının olmayacağını açıkça ifade etmiştir. 
Oysa Hz. Mehdi (a.s.) siyaset aleminde de icraatler yapacak bir zattır. O zaman Üstad Hz. Mehdi (a.s.)’nin bu vazifesinden uzak durduğuna göre; “Üstad Hz. Mehdi (a.s.) değildir” dememiz doğru olmaz mı?
•    Hz. Mehdi (a.s.) saltanat aleminde de icraatler yapacaktır. Üstad’ın saltanat aleminde her hangi bir icraati bir hizmeti olmadığına göre  bu nedenle de;“Üstad Hz. Mehdi (a.s.) değildir” diyebilir miyiz? 

17.    Hem bu ÜÇ VEZAİFİ (görevi) BİRDEN BİR ŞAHISTA YAHUT CEMAATTE BU ZAMANDA BULUNMASI VE MÜKEMMEL OLMASI VE BİRBİRİNİ CERHETMEMESİ (birbirine engel olmaması, zarar ve memesi) PEK UZAK, ADETA KABİL (mümkün) GÖRÜLMÜYOR. Ahir zamanda, AL-İ BEYT-İ NEBEVİ'NİN (A.S.M.)(Peygamberimiz (sav)'in soyunun) CEMAAT-İ NURANİYESİNİ(nurani cemaatini) TEMSİL EDEN HAZRET-İ MEHDİ'DE VE CEMAATİNDEKİ ŞAHS-I MANEVİDE ANCAK İÇTİMA EDEBİLİR(biraraya gelebilir, toplanabilir). (Kastamonu Lahikası, s. 139)

Üstad bu sözünde Hz. Mehdi (a.s.)’nin üç vazifesini kendi döneminde bir şahsın ya da bir cemaatin yapmasının, bunları başarıyla ve birbirlerine zarar vermeyecek şekilde yürütmesinin mümkün olmadığını açıkça ifade etmiştir. Yani Üstad yaşadığı dönemde ne kendisinin ne cemaatinin ne de başka bir kişi ya da cemaatin Hz. Mehdi (a.s.)’nin yapacağı vazifeleri yapamayacağını söylemiştir. Bu vazifelerin ancak ahir zamanda Peygamberimiz (s.a.v.)’in soyundan gelen yani seyyid olan Hz. Mehdi (a.s.) ve talebelerince yapılabileceğini ifade etmektedir. Ayrıca Üstad'ın ahir zamanda gelecek Hz. Mehdi (a.s.)’nin seyyid olduğunu söylemesi; Mehdi’nin bir şahsı manevi olmadığını aksine bir şahıs olduğunu açıkça ispatlayan önemli bir delildir. Çünkü bir şahsı manevi seyyid olamaz. Ancak, bir kişi, bir zat, bir insan seyyid olabilir. Hz. Mehdi (a.s.)’de seyyid olacağına göre bir şahsı manevi değil şahıs olduğu açıktır. Üstad seyyid değildir. Aynı zamanda kendisinin ve cemaatinin bu üç vazifeyi kendi dönemlerinde yapmalarının mümkün olmadığını da söylemektedir. 
•    O zaman Üstad’ın verdiği tüm bu kesin delillere rağmen hala; “Üstad ahir zamanın Büyük Mehdi’sidir.” demek Üstad’a saygıya uygun olur mu? Doğru bir iddia olur mu?
•    Üstad Allah’tan çok korkan, samimi bir Müslüman olduğuna göre bu nedenle de doğru olmayan birşeyi kesinlikle söylemeyeceğine, inanmadığı birşeyi söyleyip insanları yanıltması mümkün olmayacağına göre; “Üstad kesinlikle ahir zamanın Büyük Mehdi‘si değildir” dememiz en doğrusu olmaz mı?

18.    ÇOK DEFA MEKTUPLARIMDA İŞARET ETTİĞİM GİBİ, MEHDİ AL-İ RESUL'ÜN TEMSİL ETTİĞİ KUDSİ CEMAATİNİN ŞAHS-I MANEVİSİNİN ÜÇ VAZİFESİ VAR. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer (insanlar) bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cemiyeti ve seyyidler (Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelenler) cemaati yapacağını rahmet-i İlahiyyeden (Allah'ın rahmetinden) bekliyoruz. Ve onun üç büyük vazifesi olacak. 
(Emirdağ Lahikası, sf. 259)

Üstad; üç vazifeyi yerine getirecek olan Hz. Mehdi (a.s.)’nin Peygamberimiz (s.a.v.)’in soyundan olacağını belirtmiş ve bu da Üstad’ın ahir zamanda zuhuru beklenen Hz. Mehdi (a.s.) olmadığının birinci delili olmuştur. Yine Hz. Mehdi (a.s.)’den “Hz. Mehdi al-i Resul’ün” şeklinde bahsetmesi yani Mehdi‘nin seyyid olacağını söylemesi yine Hz. Mehdi (a.s.)’nin şahıs olduğunun başka bir delilidir. Üstad Hz. Mehdi (a.s.)’nin ve cemaatinin üç vazifesi olduğunu belirtmiştir. 
•    Kastamonu Lahikası, s. 139’da; Üstad kendi döneminde -kendi şahsı ve cemaati dahil olmak üzere- kesinlikle bu vazifelerin tamamını birarada yapacak bir grubun olmadığını belirtmiş midir?
•    Hz. Mehdi (a.s.) üç vazifeyi de yapacağına göre, Üstad bu sözüyle aynı zamanda kendisinin Hz. Mehdi (a.s.) olmadığını açıkça beyan etmemiş midir?

19.    Birincisi: ...Fen ve felsefenin tasallutiyle (tesiriyle) ve MADİYYUN (MADDECİLİK) VE TABİYYUN (TABİATÇİLİK İNANCININ) BEŞER İÇİNDE İNTİSAR ETMESİYLE (YAYILMASIYLA) HER ŞEYDEN EVVEL FELSEFEYİ VE MADDİYUN FİKRİNİ (MADDECİ DÜŞÜNCEYİ) TAM SUSTURACAK BİR TARZDA İMANI KURTARMAKTIR. ."
(Emirdağ Lahikası, mektup sf. 337)

•    Üstad Hz. Mehdi (a.s.)’nin birinci vazifesinin; Maddiyun yani Materyalizm ve Tabiyyun yani Darwinizm fikrini tam olarak susturup, etkisiz hale getirmek olduğunu belirtmiştir. Bu vazifesiyle Hz. Mehdi (a.s.) insanların Allah’a iman etmelerine vesile olacaktır. 
•    Üstad’ın maddiyun ve Tabbiyun yani materyalizm ve Darwinizm ile böyle fikri mücadelesi olmuş mudur?
•    Üstad’ın yaşadığı Hicri 1300’de Üstad’ın vesilesiyle Darwinizm ve Materyalizm fikren etkisiz bir hale gelmiş  midir?
•    Hz. Mehdi (a.s.)’nin birinci görevi; Materyalizm ve Darwinizm felsefelerine karşı çok ciddi bir mücadele yapıp iki felsefeyi de insanların kafasında hiç soru işareti bırakmayacak şekilde tam olarak etkisiz hale getirmek olduğuna göre Üstad için Hz. Mehdi (a.s.) değildir çünkü Darwinizm ve Materyalizm ile ilgili böyle etkili bir mücadelesi ve kesin bir başarısı olmamıştır dememiz doğru olmaz mı?

20.    Ümmetin beklediği, AHİR ZAMANDA GELECEK ZATIN ÜÇ VAZİFESİNDEN EN MÜHİMMİ (önemlisi) VE EN BÜYÜĞÜ VE EN KIYMETDARI (değerlisi) OLAN İMAN-I TAHKİKİYİ (gerçek imanı)NEŞR (yazma ve dağıtma yoluyla yaymak) VE EHL-İ İMANI (iman edenleri) DALALETTEN (sapkınlıktan) KURTARMAK...
(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9)

Üstad Hz. Mehdi (a.s.)’nin birinci vazifesinin üç vazifesi arasında en önemlisi olduğunu, en kıymetli görevin 1. vazifesi olduğunu belirtmiştir. Bu görevle Hz. Mehdi (a.s.) Kuran ahlakına ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnetine uygun olarak hazırladığı eserlerini yazıp dağıtarak iman ehlini dinsiz akımlardan kurtaracaktır. Bu büyük göreviyle Hz. Mehdi (a.s.) kesin bir başarı elde edecek ve  İslam ahlakını tüm dünyaya hakim edecektir. Bu Peygamberimiz (s.a.v.)’in sahih hadisleriyle bildirilmiştir. 
Üstad da Risaleleri vesilesiyle, iman ehlinin imanını delaletten kurtarmaya yönelik önemli bir gayret içinde olmuştur. Ancak onun döneminde Hz. Mehdi (a.s.)’nin tüm dünyaya İslam ahlakını hakim etmesi şeklinde sonuçlanacak olan bu vazife gerçekleştirilmemiştir. İslam ahlakı hakim olmamış, Müslümanlar Allah’a iman ettikleri için zulüm görmeye, baskı ve eziyete görmeye devam etmişlerdir. 

21.    "Ehl-i imanı dalâletten (iman ve İslamiyetten ayrılmak) muhafaza etmek ve bu vazife hem dünya, hem herşeyi bırakmakla, çok zaman tedkikat (incelemeler, araştırmalar) ile meşguliyeti iktiza ettiğinden (gerektiğinden), Mehdi'nin o vazifesini bizzat kendisi görmeye vakit ve hal müsaade edemez. Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife (grup) bir cihette (bir yönüyle) görecek. O zat (Mehdi) o grubun uzun tasdikati (araştırmalar) ile yazdıkları eserleri kendine hazır bir program yapacak. Onun ile o birinci vazifesini tam yapmış olacak."
(Emirdağ Lahikası, mektup sf. 337)

Üstad, Hz. Mehdi (a.s.)’nin vaktini yoğun şekilde iman edenleri kötü yola sapmaktan ve İslam ahlakından uzaklaşmaktan korumakla, güzel ahlakın tüm dünyaya yayılmasında etkili olacak eserleri için inceleme ve araştırmalar yapmakla geçirmesi nedeniyle dünya işleriyle ilgili hemen herşeyden elini çekecektir. Bu vazifeler nedeniyle Hz. Mehdi (a.s.)’nin hali ve vakti müsait olmayacağından; kendisinden önce bu yönde araştırmalar yapmış, eserler hazırlamış olan bir grubun hazır çalışmalarından faydalanacağını ifade etmiştir. Hz. Mehdi (a.s.) bu hazır bilgi ve çalışmalardan yararlanarak birinci görevini tam ve mükemmel bir şekilde yerine getirecektir. 
Üstad da insanların imanını korumak ve Allah’a iman etmelerine vesile olmak için çok samimi gayret göstermiştir. Kendisi, neredeyse tüm hayatını Allah rızası için insanları samimi iman etmeye davet ederek, iman hakikatleriyle insanların Allah’ın yaratış gücünü fark etmelerini sağlayarak ve bu yönde çok değerli eserler hazırlayarak geçirmiştir. Dünyadan tamamen elini çekerek Allah’ın rızası için bu çalışmalarına vefatına kadar devam eden Üstad Hazretleri, son bin yılın en büyük müceddidi ve velisidir. Ancak Üstad’ın yerine getirdiği bu vazife, Hz. Mehdi (a.s.)’nin birinci vazifesinin sadece bir bölümüdür. Oysa Hz. Mehdi (a.s.) insanların Allah’a iman etmesine vesile olacaktır ancak bunun için Darwinizm ve Materyalizm gibi; döneminde insanlar üzerinde etkisini çok şiddetlendirmiş ve insanları açıkça Allah’ın yaratışını inkar etmeye sürükleyen bu iki felsefeyi fikren yerle bir ederek, etkisini tüm insanlık üzerinden tamamen kaldırarak bu görevini başarıyla yerine getirecektir. Ancak Üstad’ın bu yönde bir çalışması ve kesin sonuç elde ettiği bir başarısı olmamıştır.
•    Üstad’ın Materyalizm ve Darwinizm’le ilgili kesin sonuç elde ettiğini; bu iki felsefeyi tam susturduğunu gösteren bir çalışması var mıdır? 
•    Üstad döneminde Materyalizm ve Darwinizm tam olarak fikren etkisiz hale getirilmiş midir?
•    Üstad Hz. Mehdi (a.s.)’nin birinci vazifesinin tamamını yapmış mıdır?
•    Hz. Mehdi (a.s.)’nin 1. vazifesinin hangi kısmını Üstad yapmamıştır?
•    Bu durumda Üstad Hz. Mehdi (a.s.)’nin tamamını yerine getireceği 1. vazifesinin sadece bir kısmını yapmıştır demek doğru olmaz mı?

22.    Bazı ayet-ı kerime (ayetler) ve ehadis-i şerife (hadisler) AHİR ZAMANDA GELECEK BİR MÜCEDDİD-İ EKBERİ (en büyük müceddidi) mana-yı işari ile (işari anlamda) haber veriyorlar. FakatO GELECEK  ZATIN  VE  CEMİYETİNİN ÜÇ VAZİFESİNDEN en ehemmiyetlisi (önemlisi) olan ve zahiren (görünüşte) en küçüğü görünen imanı kurtarmak ve hakaik-i imaniyeyi (iman hakikatlerini) güneş gibi göstermek vazifesini Risale-i Nur ve şakirdlerinin (talebelerinin) şahs-ı manevisi tam yaptıklarından; O GELECEK ZATA dair HABERLERİ VE İŞARETLERİ, RİSALE-İ NUR'UN ŞAHS-I MANEVİSİNE HATTA BAZEN TERCÜMANINA DA TATBİKE (uydurmaya) ÇALIŞMIŞLAR ve Şeriatı ihya (Kuran ahlakının esaslarını hatırlatarak yeniden hayata geçirme) ve hilafeti tatbik olan ÇOK GENİŞ DAİREDE HÜKMEDEN BU MÜHİM VAZİFESİNİ NAZARA ALMAMIŞLAR (göz önünde bulundurmamışlar). (Tılsımlar Mecmuası, s. 168)

Üstad Tılsımlar Mecmuası sayfa, 168’de yer alan ifadesinde ahir zamanda gelecek olan zata “büyük müceddid-müceddid-i ekber” olarak hitap etmiştir. müceddid kelimesi “Yenileyici, Hadis-i sahihle bildirilen, her yüz yıl başında dini hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük âlim ve Peygamberin (A.S.M.) vârisi olan zât” anlamlarını taşır. Müceddid sıfatı insanlara verilen bir sıfattır. Bu nedenle müceddid denildiğinde karşı tarafta bir şahıs, bir insan olması gerekir. Şahsı maneviye müceddid denmesi olmaz. Üstad büyük müceddid derken bu kişinin ahir zamanda gelecek bir kişi olduğunu da ifade etmiştir. ayrıca ahir zamanda gelecek bu zattın 1. görevinin insanların imanını kurtarmak ve Allah’ın yaratış gücününün delillerinden olan iman hakikatlerini insanlara göstermek olduğunu da ifade etmiştir. bu görevleri kendisinin ve talebelerinin tam olarak yaptıklarını bu nedenle de kendisinin ahir zamanda gelecek olan büyükMehdi zannedildiğini belirtmiştir. Oysa Hz. Mehdi (a.s.)’nin birinci vazifesinin diğer bölümü olan Kuran ahlakının esaslarını insanlara hatırlatarak Kuran ahlakının tüm dünyada yeniden hayata geçmesi ve hakim olmasını sağlama görevini yapmamış olmasına rağmen Üstad’ın bu yönünün dikkate alınmadığını belirtmiştir. Oysa Hz. Mehdi (a.s.) zuhur ettiğinde birinci vazifesinin bu önemli kısmını yerine getirecek ve Kuran ahlakının tüm dünyaya hakim olmasını sağlayacaktır. 
•    Üstad Kuran ahlakının tüm dünyada hakim olmasına vesile olmuş mudur? 
•    O zaman ahir zamanda Hz. Mehdi (a.s.)’nin birinci vazifesinin bu önemli kısmını kim yerine getirecektir?
•    Şahsı manevi müceddid olarak adlandırılabilir mi?
•    Üstad müceddid-i ekber derken bir kişiden mi yoksa bir şahsı maneviden mi bahsetmektedir?

23.    İkinci vazifesi: Alem-i islam'ın vahdetini (İslam aleminin birliğini) nokta-i istinad edip (dayanak noktası yapıp) beşeriyeti (insanlığı) maddi ve mânevi tehlikelerden ve gadab-ı İlâhi'den (Allah'ın azabından) kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-i istinadı (dayanak noktası) ve hadimleri (hizmetkarları), MİLYONLARLA EFRADI (fertleri) BULUNAN ORDULAR lazımdır. (Emirdağ Lahikası, mektup sf. 337)

24.    ZATIN İKİNCİ VAZİFESİ, ŞERİATI (Kuran ahlakının esaslarını ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetini) İCRA VE TATBİK ETMEKTİR (uygulamak ve yerine getirmektir). 
(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9)

25.    Birinci vazife, maddi kuvvetle değil, belki kuvvetli itikad (güçlü ve samimi bir iman) ve ihlas (yalnızca Allah'ın hoşnutluğunu gözetme) ve sadakatle (kalpten bağlılıkla) olduğu halde, BU İKİNCİ VAZİFE, GAYET BÜYÜK MADDİ BİR KUVVET VE HAKİMİYET LAZIM Kİ, O İKİNCİ VAZİFE TATBİK EDİLEBİLSİN(yerine getirilebilsin). 
(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9)

Hz. Mehdi (a.s.)’nin ikinci vazifesi çeşitli gruplar halinde dağınık bir halde olan aralarındaki kardeşlik, dostluk, sevgi bağları zayıflamış olan dünya Müslümanlarını birleştirip biraraya getirmek, İslam aleminde bu şekilde güçlü bir birlik oluşturarak müslümanların yaşadıkları baskı, zulüm, acı ortamının son bulması için maddi ve manevi büyük bir güç oluşturmaktır. Üstad; elde ettiği bu güçle müslümanların imanlarının kuvvetlenmesine, iman ehlinin inancının güçlenmesine vesile olacak olan Hz. Mehdi (a.s.)’nin, bu ikinci görevini yerine getirmesi için ahir zamanda milyonlarca insandan müteşekkil güçlü orduların onun hizmetinde olacağını ifade etmiştir. Bu güç İslam Birliği’yle oluşan doğal bir güçtür. Tüm bunların sonucunda Hz. Mehdi (a.s.) İslam ahlak ve faziletini ve Peygamberimiz (sav)'in gerçek sünnetini canlandıracak ve bid'atleri yani İslam dinine sonradan eklenmiş adetleri ve batıl inançları Allah’ın izniyle ortadan kaldıracaktır.
•    Üstad, Hicri 1300’de böyle bir İslam birliği oluşturup bu birlikten iman ehlinin güçlenmesine vesile olacak şekilde maddi ve manevi bir güç almış mıdır?
•    Üstad, İslam birliği vesilesiyle dünyada yaşayan milyonlarca Müslümanın yaşadığı acı, zulüm ve baskıyı üzerlerinden kaldırma görevini yerine getirmiş midir?
•    Üstad’ın zamanında; İslam birliği vesilesiyle birlik olup, İslam ahlakının yayılması için hizmet veren milyonlarca kişiden oluşan bir güç birliği oluşmuş muydu? Bu birlik Üstad'ın manevi komutası altına girmiş miydi?

26.    "Üçüncü Vazifesi: İnkilabat- zamaniye (zamanın değişmesi) ile çok ahkam- Kur'aniyenin (Kuran hükümlerinin) zedelenmesiyleZAT BÜTÜN EHL-İ İMANIN (iman edenlerin) MANEVİ YARDIMLARIYLA ve İTTİHAD-I İSLAM'I MUAVENETİYLE (İslam Birliği'nin yardımlaşmasıyla) ve BÜTÜN ULEMA VE EVLİYANIN(alimlerin ve velilerin) ve bilhassa AL-İ BEYT'İN NESLİNDEN(Peygamberimiz (sav)'in soyundan) HER ASIRDA KUVVETLİ VE KESRETLİ (çok sayıda) BULUNAN MİLYONLAR FEDAKAR SEYYİDLERİN İLTİHAKLARIYLA (Peygamber soyundan gelen fedakar kimselerin katılımlarıyla) O VAZİFE-İ UZMAYI (büyük görevi) YAPMAYA ÇALIŞIR. 
(Emirdağ Lahikası, mektup sf. 337)

27.    ZATIN üçüncü vazifesi, HİLAFET-İ İSLAMİYE'Yİ (İslam halifeliğini) İTTİHAD-I İSLAM'A BİNA EDEREK (İslam Birliği üzerine kurarak), İSEVİ RUHANİLERİYLE (dindar Hristiyanlarla ve Hıristiyan alimleriyle) İTTİFAK EDİP (iş birliği ve dayanışma içerisine girerek) DİN-İ İSLAM'A (İslam dinine) HİZMET ETMEKTİR.
BU VAZİFE, PEK BÜYÜK BİR SALTANAT ve KUVVET veMİLYONLAR FEDAKARLARLA (MİLYONLARIN FEDAKARANE KATILIMIYLA) TATBİK EDİLEBİLİR (yerine getirilebilir).
 (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9)

Üstad Hz. Mehdi (a.s.)'nin üçüncü vazifesinin; bütün İslam alimlerinin ve velilerin özellikle de milyonlarca fedakar seyyidlerin katılımı ve Müslüman devletlerin manen birleşmesiyle kurulacak İslam-Birliği’nin yardımı ve desteği ile gerçekleşecek büyük bir görev olduğunu söylemiştir. Bu büyük görev sırasında Hz. Mehdi (a.s.)’nin Hıristiyan alimleri ve dindar Hıristiyanlarla da işbirliği ve dayanışma ruhu içinde İslam’a hizmet edeceğini söylemiştir. Bir de Hz. Mehdi (a.s.)’nin bu görevi ifa etmek için büyük bir saltanat ve milyonlarca kişinin desteği ve katılımı ile kuvvet bulacağını da özellikle belirtmiştir. Hz. Mehdi (a.s.), bulacağı bu büyük saltanat ve kuvvet ile Kuran ahlakını ve faziletini ve Peygamber Efendimiz (sav)’in sünnetini yeniden canlandıracaktır. 
Oysa ki Üstad’ın döneminde, Hz. Mehdi (a.s.)’nin 3. vazifesini yerine getirmesi için mutlaka gerekli olan İslam Birliği kurulmamıştır. İslam Birliği’nin kurulmasına yönelik hareketlenmeler, içinde bulunduğumuz ve Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhur çağı olan Hicri 1400’de açık bir şekilde hissedilmeye başlamıştır. Müslüman ülkeler arasında ciddi bir birlik ruhu, bir kaynaşma, hamiyet artışı ve yakınlık bu yüzyılda görülmeye başlamıştır. 
•    Üstad ‘ın döneminde Hz. Mehdi (a.s.)’nin üçünçü vazifesini yerine getirmesi için mutlak surette gerekli olan İslam Birliği kuruldu mu?
•    Üstad’a sayıları milyonları bulan fedakar seyyidler iltihak etmişler (katılmışlar) mıdır?
•    Üstad yaşadığı Hicri 1300’de; Hz. Mehdi (a.s.) zamanında olacağı gibi; saltanat kurma ve milyonlarca kişiden oluşan büyük bir desteğe sahip olma gibi ciddi bir manevi güç kazanmış mıdır?
•    Üstad'ın Sikke-i Tasdik-i Gaybi sayfa 9. da ifade ettiği gibi, Hz. Mehdi (a.s.)’nin üçüncü vazifesini yerine getirmesi için dindar Hıristiyanlarla ve Hıristiyan alimlerle mutlaka yapılması gereken ittifakı kendi yaşadığı Hicri 1300’de sağlayabilmiş midir?
•    Hz. Mehdi (a.s.)’nin üçüncü görevindeki bu önemli hususları yerine getirmeyen bir zata; “Bu kişi ahir zamanın beklenen Büyük Mehdi‘sidir.”denebilir mi?

28.    Süfyan ve Mehdi hakkındaki hadislerin ifade ettikleri mana budur ki: ahir zamanda dinsizliğin iki cereyanı (akımı) kuvvet bulacak: Birisi: Nifak perdesi altında (inkarcı olduğu halde  Müslüman gibi görünerek) Risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) (Peygamberimiz (sav)'in elçiliğini ve yolunu) inkar edecek SÜFYAN NAMINDA (adında) MÜDHİŞ BİR ŞAHIS ehl-i nifakın (münafık karakterli kimselerin) başına geçecek, Şeriat-ı İslamiyenin (İslam dininin) tahribine (yıkılmasına) çalışacaktır. Ona karşı  AL-İ BEYT-İ NEBEVİNİN SİLSİLE-İ NURANİSİNE (Peygamberimiz (sav)'in nurani soyuna) BAĞLANAN EHL-İ VELAYET (velilerin) VE EHL-İ KEMALİN (kamil iman sahiplerinin) BAŞINA GEÇECEK AL-İ BEYT'TEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) MUHAMMED MEHDİ İSMİNDE BİR ZAT-I NURANİ (nurlu bir şahıs) O SÜFYANIN ŞAHS-I MANEVİSİ OLAN CEREYAN-I MÜNAFİKANEYİ(münafıklık akımını) YOK EDİP DAĞITACAKTIR. 
(Mektubat, s. 53)

Hz. Mehdi (a.s.) ahir zamanda Allah’ın izniyle din ahlakına ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnetine karşı münafıkane yani sinsice ve kendini dindarmış gibi göstererek mücadele verecek olan süfyanın şahsı manevisi olan münafık cereyanını tamamen dağıtacaktır. Ancak Üstad kendi ifadesiyle; “cerayan-ı münafıkaneyi yok edip dağıtacak şekilde kesin ve net bir sonuç elde edememiştir. Üstad bu yapıyla fikri bir mücadele içine girmiş fakat din ahlakına karşı sinsi bir mücadele veren münafık cereyanı yok edip dağıtamamıştır.  
Üstad’ın Peygamberimiz (s.a.v.)’in soyundan geleceğini ve münafık cereyanı dağıtacağını belirttiği bu kişi kendisi olmadığına göre, geleceği sahih hadislerle bildirilmiş olan ve tüm İslam aleminin heyecan ve şevkle beklediği ahir zamanın büyük Mehdisi Üstad değildir dememiz doğru olmaz mı?

  29.    ... BAŞKUMANDANLARI OLAN "BÜYÜK MEHDİ"NİN KEMAL-İ ADALETİNİ (yüce adaletini) VE HAKKANİYETİNİ (haktan ve doğruluktan ayrılmayışını, doğruluğunu) DÜNYAYA GÖSTERMELERİ  gayet makul olmakla beraber, gayet lazım ve zaruri ve hayat-i içtimaiye-i insaniyedeki düsturların (cemiyet hayatına ait kuralların) muktezasıdır (gereğidir).
(Şualar, s. 456)

Üstad Şualar sf. 456’da ahir zamanda zuhur edecek olan Hz. Mehdi (a.s.)’nin tüm müslümanları Allah’ın Kitabına, Kuran ahlakına, Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnetine uymaya yönlendiren, onlar arasında adalet ve hakkaniyetle tecelli eden, Müslümanları manen yönlendiren bir lider olacağını bildirmektedir. Oysa Üstad’ın böyle bir manevi kumandanlık görevi olmamıştır. Üstad’ın hayatının 30 yılıık çok büyük bir bölümü hapislerde ve sürgünde geçmiştir. Üstad Hazretleri’nin Hz. Mehdi (a.s.)’de olduğu gibi adaletini ve hakkaniyetini dünyaya gösterecek şekilde dünyaca bir tanınması da olmamıştır. Üstadımız ahir zamana yönelik verdiği çok değerli bilgilerle, güzel ahlakıyla, derin düşünme gücü, iman kuvveti, tefekkürleri, Allah’ın yaratış delillerini anlatmadaki müthiş samimiyeti, Allah’a olan derin sevgi ve korkusuyla bin yılın en büyük müceddididir. Ancak Üstadımızın sözünde bahsetiği ahir zamanın Büyük Mehdi’sinin üstleneceği bu manevi komutanlık göreviyle ilgili bir çalışması ve konumu olmamıştır. 
•    Bu durumda Üstad’ın bu sözünde bahsettiği “başkumandan olan büyük Mehdi’nin” kendisi olmadığını söylemek doğru olmaz mı?
•    O zaman ahir zamanın başkumandanı olan ve adalet ve hakkaniyetini tüm dünyaya gösterecek olan ahir zamanın Büyük Mehdi‘si onun zamanında henüz zuhur etmemiştir dememiz doğru olmaz mı?

30.    ... HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELAM, İSEVÎLİK ŞAHS-I MANEVÎSİNİ TEMSİL EDEREK DİNSİZLİĞİN ŞAHS-I MANEVÎSİNİ TEMSİL EDEN DECCAL'İ (fikren) yok eder...
(Mektubat, s. 6)

Hz. İsa (a.s.)’nin nüzulunden sonra deccali fikren yok ederek dinsizliğe karşı  büyük bir başarı kazanacaktır. Ancak kimi Müslümanlar Hz. İsa (a.s.)’nın nüzul ettiğini ve ardından da Müslümanların onu defnettiğini söylemektedirler. Oysa Hz. İsa (a.s.) yeniden dünyaya indiğinde gerçeklemesi gereken olaylar henüz meydana gelmemiştir. Örneğin Üstad’ın bu sözünde belirttiği gibi deccaliyet henüz fikren tam olarak mağlup edilmemiştir. Hz. İsa (a.s.), Hz. Mehdi (a.s.) ile birlikte ve onun arkasında namaz kılmamıştır. Hadislerde belirtilen haçı yani teslis inancını kaldırıp tek Allah inancını hıristiyanlar arasında hakim kılması, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracaktır. Bunların hiçbiri henüz gerçekleşmemiştir. Bu nedenle de Hz. İsa’nın nüzulünün ardından sözde vefat etmesi gibi bir durumun mümkün olmayacağı çok açıktır. Ayrıca bu Üstad’ın İsa (a.s.) ile ilgili tüm açıklamalarını reddeden, onun izahlarıyla tümüyle çelişen mantık dışı bir iddiadır. 
Üstad ayrıca bu sözünde Hz. İsa (a.s.)’dan bir şahıs olarak bahsetmiş ona Hz. demiştir. Üstad’ın Hz. İsa’nın şahsı manevi olduğuna dair tek bir ifadesi ya da iması olmamıştır. 
•    Bu sözünde Hz. İsa’nın bir şahsı manevi olduğuna yönelik Üstad’ın bir ifadesi olmuş mudur?
•    İsa (a.s.) nüzul ettiğinde meydana gelecek olaylar; haçı kırması, domuzu öldürmesi, cizyeyi kaldırması, Hz. Mehdi (a.s.)’nin arkasında namaz kılması, deccaliyetin fikren yok edilmesi gibi olaylar Üstad zamanında olmuş mudur? Bu olayların olduğuna dair herhangi bir alamet var mıdır?
•    O zaman sözde Hz. İsa (a.s.) nüzul etti ve vefat etti gibi bir düşünce tamamen yanlıştır dememiz doğru olmaz mı?

31.    Evet, hadis-i şerifin ifadesiyle HAZRET-İ İSA'NIN SEMAVİ NÜZULÜ (gökyüzünden inişi) KAT'İ (kesin) OLMAKLA BERABER; mana-yi işarisiyle (işaret ettiği manayla) başka hakikatleri (gerçekleri) ifade ettiği gibi bu hakikata da mucizane (mucizevi bir şekilde) işaret ediyor. 
(Kastamonu Lahikası, s. 50)

Üstad Kastamonu Lahikası sf. 50’de Hz. İsa (a.s.)’ın nüzulünün kesin olduğunu“HAZRET-İ İSA'NIN SEMAVİ NÜZULÜ (gökyüzünden inişi) KAT'İ ...” ifadesiyle bildirmektedir. Burada Üstad hazretleri bir şahsı maneviden değil bir şahıstan bahsetmektedir. Hz. İsa (a.s.)’ın gökten kesin olarak ineceğini söylerken burada göğe bedeniyle birlikte çekilen Hz. İsa (a.s.)’ın şahsından bahsetmekte ve aynı şekilde yeniden Allah’ın izniyle bedeniyle gökyüzünden ineceğini  söylemektedir. 
•    Bu sözünde Üstad Hz. İsa (a.s.)’ın şahıs olduğunu ve bu şekilde gökten ineceğini belirterek onun bir şahsı manevi değil bir insan olduğunu açık bir şekilde ifade etmiş midir?


32.    ... Hattâ, “HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELÂM gelir, HAZRET-İ MEHDÎYE namazda iktida eder, tâbi olur” diye rivayeti, bu ittifaka ve hakikat-i Kur’âniyenin metbuiyetine ve hâkimiyetine işaret eder.
(Şualar, s. 493)

Üstad ahir zamanda gökten nüzul edecek ve Hz. Mehdi (a.s.)’ye namazda iktida edecektir. Ardından da Hz. Mehdi (a.s.) ve Hz. İsa (a.s.)’ın vesilesiyle Hıristiyanlık ile Müslümanlık arasında ittifak oluşacak ve Kuran ahlakı hakim olacaktır. Üstad namaz kılan iki kişiden bahsederek bu kişilerin yani Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’nin birer kişi olduklarını açıkça bildirmiştir. Burada birlikte namaz kılacak kişilerin şahsı manevi değil şahıs oldukları çok açıktır. 
•    Üstad Hz. İsa (a.s.)’ın gökten nüzul edeceğini ve Hz. Mehdi (a.s.)’ye namazda iktida edeceğini söylerken burada şahsı manevilerden mi yoksa namaz kılan, namazda Allah’ın isimlerini tesbih eden, Allah’ın huzurunda namaz için kıyam duran, rükuya eğilen ve alnını secdeye varan kişilerden mi bahsetmektedir?
•    Namaz kılan bu iki mübarek kişi ahir zamanın nurlu zatları mıdır?
•    Üstad’ın döneminde böyle bir nüzul olmuş mudur ve Hz. İsa (a.s.) ile Hz. Mehdi (a.s.) birlikte namaz kılmışlar mıdır? 
•    Kuran ahlakı Üstad döneminde hakim olmuş mudur?
•    Üstad'ın yaşadığı Hicri 1300’de, Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında Üstad’ın belirttiği şekilde bir ittifak oluşmuş mudur? 


33.    İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hazret-i İsa Aleyhisselam'ın şahsiyet-i maneviyesinden ibaret olan hakiki İsevilik dini zuhur edecek (ortaya çıkacak), yani rahmet-i İlahiyenin semasından nüzul edecek; hal-i hazır Hıristiyanlık dini o hakikata karşı tasaffi edecek (temizlenecek), hurafattan ve tahrifattan (hurafelerden ve tahriflerden) sıyrılacak, hakaik-i İslamiye (İslam gerçeği) ile birleşecek; manen Hıristiyanlık bir nevi İslamiyet'e inkılab edecektir (dönüşecektir). Ve Kuran'a iktida ederek (uyarak), o İsevilik  şahs-ı manevisi tabi (uyan) ve İslamiyet metbu (uyulan) makamında kalacak; din-i hak bu iltihak (katılma) neticesinde azim bir kuvvet bulacaktır.
 (Mektubat s. 53-54)

Üstad Mektubat sf. 53-54 de ahir zamanda Hz. İsa (a.s.)’ın nüzulünün ardından isevilik dini gerçek yani tahrif edilmemiş haliyle ortaya çıkacaktır. Din hurafelerden ve gerçek hıristiyanlık dininde olmayan bidatlerden, uygulamalardan arınacaktır. Ardından da İslam dini ile birleşerek tüm Hıristiyanlar Müslüman olacaklar Hıristiyanlık da böylece müslümanlığa dönüşecek yani Üstad'ın ifade şekliyle “Hıristiyanlık bir nevi İslamiyet'e inkılab edecektir.” 
•    Üstad döneminde Hıristiyanlıkta böyle köklü bir değişim olmuş mudur? 
•    Ancak Hz. İsa (a.s.) nüzul ettiğinde gerçekleşecek olan bu değişim, halihazırda olmadığına göre sözde “Hz. İsa (a.s.) gelmiş ve vefat etmiştir. Bazı Müslümanlar kendisini defnetmiştir” yönündeki söz gerçek dışıdır dememiz doğru olmaz mı?
•    Eğer Üstad'ın döneminde Hz. İsa (a.s.) gelmiş olsaydı, şu an hıristiyanlığın örneğin batıl teslis inancı gibi gerçek Hıristiyanlıkta olmayan yanlış inançlardan temizlenmiş olması gerekmez miydi?
•    Şu an Hıristiyanlıkta teslis inancı ve hak dinde olmayacak diğer batıl  uygulamalar hala devam etmekte midir?
•    Eğer devam ediyorsa o zaman Hz. İsa (a.s.) henüz nüzul etmemiştir dememiz doğru olmaz mı?
•    Üstad döneminde bu büyük gelişme yaşanmadığına göre “Üstad Hz. Mehdi (a.s.) ‘dir” demek Üstad’ın kendi ifadesiyle tamamen çelişen yanlış bir açıklama olmaz mı?





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder